Zafer Özcivan
Köşe Yazarı
Zafer Özcivan
 

ULUSLARARASI HUKUKUN VE VİCDANIN AÇIKTA KALDIĞI BİR AN

1 Haziran 2025 sabahı, Gazze’ye insani yardım ulaştırmak için yola çıkan Madleen isimli küçük bir yelkenli tekne, dünyanın vicdanını sınayan yeni bir uluslararası krizle gündeme geldi. Gemide farklı ülkelerden 12 insan hakları savunucusu vardı. Bunların arasında iki Türk vatandaşının yanı sıra Avrupa Parlamentosu üyesi Rima Hassan ve çevreci aktivist Greta Thunberg gibi kamuoyunun tanıdığı isimler de bulunuyordu. Amaçları açıktı: 2007 yılından bu yana İsrail ablukası altında bulunan Gazze Şeridi’ne bebek maması ve tıbbi malzeme götürmek, aynı zamanda ablukanın hukuksuzluğuna karşı sembolik bir duruş sergilemek. Ancak bu insani misyon, İsrail ordusunun sert ve tartışmalı müdahalesiyle sonuçlandı. GEMİYE SALDIRI: AÇIK DENİZDE ULUSLARARASI HUKUKUN YOK SAYILMASI Madleen, İtalya’nın Sicilya adasından yola çıktıktan sonra günlerce Akdeniz’de ilerledi. Rotası belliydi, yükü denetlenebilir ve şeffaftı. Taşıdığı malzemeler herhangi bir askeri unsur içermiyor, sadece ihtiyaç halindeki sivil halka ulaştırılması hedefleniyordu. Buna rağmen, İsrail’in gemiyi başından beri gözetlediği ortaya çıktı. Üzerinde İHA’lar uçurulan tekneye, Gazze kıyılarına yaklaşık 185 kilometre kala müdahale edildi. Müdahalenin boyutları, kamuoyunu sarsacak cinstendi. Aktivistlerin anlatımına ve filoya ait sosyal medya hesaplarından paylaşılan görüntülere göre, İsrail ordusu baskından önce geminin üzerine “beyaz, kimyasal içerikli” bir sıvı döktü. Hüseyin Şuayb bu sıvının etkisini göstererek, bunun sivil insanlara karşı işlenmiş başka bir savaş suçu olabileceğini söyledi. Ardından gemiyle bağlantı tamamen kesildi ve İsrail askerleri Madleen’e çıkarak tüm aktivistleri gözaltına aldı. Bu müdahale, sadece insani bir girişimi durdurmakla kalmadı; aynı zamanda uluslararası sularda gerçekleştirildiği için doğrudan uluslararası hukukun ihlali anlamına geldi. Çünkü bir ülkenin ordusunun, açık denizlerde sivil bir gemiye bu şekilde müdahale etmesi, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne aykırıdır. AKTİVİSTLERİN PROFİLİ VE MESAJLARI: BU BİR SİYASİ GÖSTERİ DEĞİLDİ Madleen gemisinde bulunan kişiler herhangi bir siyasi ya da askeri misyonun parçası değildi. Hüseyin Şuayb ve Yasemin Acar, Türkiye'den yola çıkan insan hakları savunucularıydı. Avrupa Parlamentosu Üyesi Rima Hassan, müdahale öncesi verdiği mesajda, bu yardım seferinin bir insani sorumluluk olduğunu vurgulayarak, “Son dakikaya kadar burada kalacağız” demişti. Greta Thunberg ise çevre duyarlılığı kadar insan hakları konusunda da aktif bir figür olarak bu gemide bulunuyordu. İsrail Savunma Bakanı Israel Katz’ın operasyon öncesinde yaptığı açıklama, bu müdahalenin önceden planlandığını açıkça ortaya koydu. Katz, bu kişileri “solcu radikal aktivistler” olarak tanımlayıp, Gazze’ye ulaşamayacaklarını ilan etmişti. Bu tutum, İsrail’in sadece fiili bir ablukayı değil, aynı zamanda fikirlerin, seslerin ve insani dayanışmanın da önünü kesmeye çalıştığını gözler önüne serdi. TEPKİLER VE DİPLOMATİK GERİLİM Türkiye Dışişleri Bakanlığı, müdahalenin ardından yaptığı açıklamada çok sert ifadeler kullandı. Açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Gazze’ye insani yardım ulaştırmak amacıyla yola çıkan ve içinde vatandaşlarımızın da bulunduğu Madleen adlı gemiye uluslararası sularda müdahale edilmesi, Netanyahu hükümetinin seyrüsefer serbestisini ve deniz güvenliğini tehdit eden menfur bir saldırısıdır. Bu olay, İsrail’in bir terör devleti olduğunu bir kez daha ispatlamıştır. Gazze’de açlığı bir silah olarak kullanan ve yardımları engelleyen İsrail’in soykırım politikalarına karşı uluslararası kamuoyunun haklı tepkisi sürecektir.” Türkiye, sadece kendi vatandaşlarına yönelik bir saldırı olarak değil, tüm dünyada insanlık değerlerine karşı yapılmış bir suç olarak gördüğü bu eylemi diplomatik kanallardan da takip edeceğini duyurdu. İsrail ise aktivistlerin kısa sürede ülkelerine gönderileceğini, geminin de limana çekildiğini belirterek durumu sıradan bir güvenlik önlemi gibi göstermeye çalıştı. Ancak sosyal medya ve uluslararası medya organları, bu eylemin arkasında açık bir caydırma politikası olduğunu ve benzer girişimlerin önünü kesmek amacı taşıdığını vurguladı. YARDIM GEMİSİ BİR SEMBOL OLARAK TARİHE GEÇTİ Madleen, sonuçta Gazze kıyılarına ulaşamadı. Gemi ve içindekiler engellendi. Ancak bu olay, yardım ulaştıramasa da başka bir şey başardı: İsrail’in Gazze’de uyguladığı abluka ve bu ablukaya yönelik sivil tepkiler yeniden gündemin merkezine taşındı. İnsanların açlığa, ilaca, temiz suya erişemediği bir coğrafyada, küçük bir yelkenlinin taşıdığı birkaç koli bebek maması ve tıbbi yardım, dünya kamuoyuna bir kez daha şu soruyu sordurdu: İnsani yardım da mı artık suç sayılıyor? Bu eylem, aynı zamanda sivil itaatsizlik ve barışçıl direnişin sembolüne dönüştü. Aktivistlerin “silahsızız, sonuna kadar kalacağız” sözü, modern dünyanın unuttuğu vicdani duruşu yeniden hatırlattı. Bir anlamda Madleen, yalnızca Gazze halkına yardım taşımıyordu; aynı zamanda dünyanın dört bir yanında vicdanı olan insanlara bir mesaj gönderiyordu: Sessiz kalırsanız, bir gün yardım götürmek bile yasak hale gelir. İsrail’in Madleen müdahalesi, sadece bir diplomatik kriz değil; aynı zamanda ahlaki bir kırılma noktasıdır. Uluslararası toplumun bu tür olaylara karşı sadece açıklama yapmakla yetinmeyip, aktif biçimde harekete geçmesi artık bir tercihten çok zorunluluktur. Gazze’ye ulaşamayan o küçük tekne, belki de bizlere en büyük sorumluluğu hatırlattı: İnsani değerler, politik sınırların ötesindedir. ZAFER ÖZCİVAN Ekonomist-Yazar zozcivan@hotmail.com
Ekleme Tarihi: 27 June 2025 - Friday

ULUSLARARASI HUKUKUN VE VİCDANIN AÇIKTA KALDIĞI BİR AN

1 Haziran 2025 sabahı, Gazze’ye insani yardım ulaştırmak için yola çıkan Madleen isimli küçük bir yelkenli tekne, dünyanın vicdanını sınayan yeni bir uluslararası krizle gündeme geldi. Gemide farklı ülkelerden 12 insan hakları savunucusu vardı. Bunların arasında iki Türk vatandaşının yanı sıra Avrupa Parlamentosu üyesi Rima Hassan ve çevreci aktivist Greta Thunberg gibi kamuoyunun tanıdığı isimler de bulunuyordu. Amaçları açıktı: 2007 yılından bu yana İsrail ablukası altında bulunan Gazze Şeridi’ne bebek maması ve tıbbi malzeme götürmek, aynı zamanda ablukanın hukuksuzluğuna karşı sembolik bir duruş sergilemek. Ancak bu insani misyon, İsrail ordusunun sert ve tartışmalı müdahalesiyle sonuçlandı.
GEMİYE SALDIRI: AÇIK DENİZDE ULUSLARARASI HUKUKUN YOK SAYILMASI
Madleen, İtalya’nın Sicilya adasından yola çıktıktan sonra günlerce Akdeniz’de ilerledi. Rotası belliydi, yükü denetlenebilir ve şeffaftı. Taşıdığı malzemeler herhangi bir askeri unsur içermiyor, sadece ihtiyaç halindeki sivil halka ulaştırılması hedefleniyordu. Buna rağmen, İsrail’in gemiyi başından beri gözetlediği ortaya çıktı. Üzerinde İHA’lar uçurulan tekneye, Gazze kıyılarına yaklaşık 185 kilometre kala müdahale edildi.
Müdahalenin boyutları, kamuoyunu sarsacak cinstendi. Aktivistlerin anlatımına ve filoya ait sosyal medya hesaplarından paylaşılan görüntülere göre, İsrail ordusu baskından önce geminin üzerine “beyaz, kimyasal içerikli” bir sıvı döktü. Hüseyin Şuayb bu sıvının etkisini göstererek, bunun sivil insanlara karşı işlenmiş başka bir savaş suçu olabileceğini söyledi. Ardından gemiyle bağlantı tamamen kesildi ve İsrail askerleri Madleen’e çıkarak tüm aktivistleri gözaltına aldı.
Bu müdahale, sadece insani bir girişimi durdurmakla kalmadı; aynı zamanda uluslararası sularda gerçekleştirildiği için doğrudan uluslararası hukukun ihlali anlamına geldi. Çünkü bir ülkenin ordusunun, açık denizlerde sivil bir gemiye bu şekilde müdahale etmesi, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne aykırıdır.
AKTİVİSTLERİN PROFİLİ VE MESAJLARI: BU BİR SİYASİ GÖSTERİ DEĞİLDİ
Madleen gemisinde bulunan kişiler herhangi bir siyasi ya da askeri misyonun parçası değildi. Hüseyin Şuayb ve Yasemin Acar, Türkiye'den yola çıkan insan hakları savunucularıydı. Avrupa Parlamentosu Üyesi Rima Hassan, müdahale öncesi verdiği mesajda, bu yardım seferinin bir insani sorumluluk olduğunu vurgulayarak, “Son dakikaya kadar burada kalacağız” demişti. Greta Thunberg ise çevre duyarlılığı kadar insan hakları konusunda da aktif bir figür olarak bu gemide bulunuyordu.
İsrail Savunma Bakanı Israel Katz’ın operasyon öncesinde yaptığı açıklama, bu müdahalenin önceden planlandığını açıkça ortaya koydu. Katz, bu kişileri “solcu radikal aktivistler” olarak tanımlayıp, Gazze’ye ulaşamayacaklarını ilan etmişti. Bu tutum, İsrail’in sadece fiili bir ablukayı değil, aynı zamanda fikirlerin, seslerin ve insani dayanışmanın da önünü kesmeye çalıştığını gözler önüne serdi.
TEPKİLER VE DİPLOMATİK GERİLİM
Türkiye Dışişleri Bakanlığı, müdahalenin ardından yaptığı açıklamada çok sert ifadeler kullandı. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Gazze’ye insani yardım ulaştırmak amacıyla yola çıkan ve içinde vatandaşlarımızın da bulunduğu Madleen adlı gemiye uluslararası sularda müdahale edilmesi, Netanyahu hükümetinin seyrüsefer serbestisini ve deniz güvenliğini tehdit eden menfur bir saldırısıdır. Bu olay, İsrail’in bir terör devleti olduğunu bir kez daha ispatlamıştır. Gazze’de açlığı bir silah olarak kullanan ve yardımları engelleyen İsrail’in soykırım politikalarına karşı uluslararası kamuoyunun haklı tepkisi sürecektir.”
Türkiye, sadece kendi vatandaşlarına yönelik bir saldırı olarak değil, tüm dünyada insanlık değerlerine karşı yapılmış bir suç olarak gördüğü bu eylemi diplomatik kanallardan da takip edeceğini duyurdu.
İsrail ise aktivistlerin kısa sürede ülkelerine gönderileceğini, geminin de limana çekildiğini belirterek durumu sıradan bir güvenlik önlemi gibi göstermeye çalıştı. Ancak sosyal medya ve uluslararası medya organları, bu eylemin arkasında açık bir caydırma politikası olduğunu ve benzer girişimlerin önünü kesmek amacı taşıdığını vurguladı.
YARDIM GEMİSİ BİR SEMBOL OLARAK TARİHE GEÇTİ
Madleen, sonuçta Gazze kıyılarına ulaşamadı. Gemi ve içindekiler engellendi. Ancak bu olay, yardım ulaştıramasa da başka bir şey başardı: İsrail’in Gazze’de uyguladığı abluka ve bu ablukaya yönelik sivil tepkiler yeniden gündemin merkezine taşındı. İnsanların açlığa, ilaca, temiz suya erişemediği bir coğrafyada, küçük bir yelkenlinin taşıdığı birkaç koli bebek maması ve tıbbi yardım, dünya kamuoyuna bir kez daha şu soruyu sordurdu: İnsani yardım da mı artık suç sayılıyor?
Bu eylem, aynı zamanda sivil itaatsizlik ve barışçıl direnişin sembolüne dönüştü. Aktivistlerin “silahsızız, sonuna kadar kalacağız” sözü, modern dünyanın unuttuğu vicdani duruşu yeniden hatırlattı. Bir anlamda Madleen, yalnızca Gazze halkına yardım taşımıyordu; aynı zamanda dünyanın dört bir yanında vicdanı olan insanlara bir mesaj gönderiyordu: Sessiz kalırsanız, bir gün yardım götürmek bile yasak hale gelir.
İsrail’in Madleen müdahalesi, sadece bir diplomatik kriz değil; aynı zamanda ahlaki bir kırılma noktasıdır. Uluslararası toplumun bu tür olaylara karşı sadece açıklama yapmakla yetinmeyip, aktif biçimde harekete geçmesi artık bir tercihten çok zorunluluktur. Gazze’ye ulaşamayan o küçük tekne, belki de bizlere en büyük sorumluluğu hatırlattı: İnsani değerler, politik sınırların ötesindedir.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
zozcivan@hotmail.com

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.