Bazı sözler, kürsüden değil kalpten gelirse karşılık bulur. Ama bazı hutbeler vardır, orada duran herkes duyar, ama kimse üzerine alınmaz.
Geçtiğimiz Cuma hutbesinde Diyanet, kamu malı konusuna dikkat çekti. Kulağa tanıdık geliyor değil mi? "Kamu malına el uzatanlar ve hileli bürokratik oyunlarla onu iç edenler büyük bir kul hakkı ve vebal altındadır."
Kulağa ahlaki bir uyarı gibi geliyor… Ama aklıma düşen ilk soru şu oldu: Bu uyarı tam olarak kimeydi?
Kim Dinledi, Kim Üzerine Alındı?
Eğer bu mesaj sokaktaki vatandaşa yönelikse, evet, kamuya ait otobüs duraklarını kıranlar, çöp bidonunu yakanlar, sokaktaki musluğu açık bırakıp gidenler elbette bu uyarının muhatabı olabilir. Ama bu davranışlar hutbede geçen "hileli bürokratik oyunlar" ifadesiyle örtüşmüyor.
Bakın tekrar edelim: "Hileli bürokratik oyunlar." Bu tanım ne kadar tanıdık değil mi? Ama aynı zamanda ne kadar uzak bir kavram sıradan vatandaş için…
Bu Sözler Nereden Çıkıp, Nereye Vuruyor?
Son dönemde kamu ihalelerine dair yolsuzluk haberlerini, görevden alınan ya da tutuklanan üst düzey kamu görevlilerini, denetlenemeyen ödenek tartışmalarını kim unutabilir? Ve tam da böyle bir dönemde, Cuma hutbesinde bu konu gündeme geliyor…
İster istemez soruyor insan: Bu zamanlama tesadüf mü, yoksa bu bir iç hesaplaşmanın perdesi mi?
Minberden Gelen Ses Kime Değdi?
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın görevi, yalnızca dini değil, ahlaki değerleri de topluma hatırlatmaktır, buna elbette itiraz yok. Ama ahlaki uyarılar açık olmalı. Öyle üstü kapalı, kimsenin üzerine alınmayacağı şekilde değil.
Çünkü "kamu malı" deyince akla artık sadece çöp bidonu ya da sokak lambası gelmiyor. Halkın parasıyla yapılan ihaleler, halkın cebinden çıkan vergilerle dönen devasa bütçeler, o da kamu malı. Ve o mallar en çok da "bürokrasiyi oyun alanı sananlar" tarafından iç ediliyor.
Ahlak Dersi Verenler, Önce Aynaya Bakmalı
Toplum bir süredir gerçek önderliğe susamış durumda. Kuru vaazlara, genelge gibi hutbelere değil. Adalet arıyor. Cesaret arıyor. Kimseyi hedef göstermeden, ama herkesin aynaya bakmasını sağlayan sözler arıyor.
Minberden gelen ses, bazen yalnızca gökyüzüne çarpıp geri döner. Çünkü artık toplumun güvenmek istediği yerlerde bile bir flu görüntü var. Ve bu fluluk içinde, ahlak çağrısının bile iktidar ayarına göre yapıldığı hissi, inancı gölgeler.
Bu Hutbe Kimin İçindi?
Kamu malını korumak hepimizin görevi, evet. Ama asıl sorumluluk, o malları yönetenlerin sırtındadır. Elinde anahtar olanın vicdanı daha ağırdır.
Diyanet'e düşen görev sadece dua ettirmek değil; doğruyu açıkça söylemek, her kürsüyü bir vicdan kürsüsüne çevirmektir. Ama bu hutbe, ne yazık ki "duyan çok, üzerine alınan yok" cümlesine bir örnek olarak hatırlanacak.
Ve bu ülkede her cuma yüzbinlerce kişi "Amin" derken, içinden geçirdiği şu cümleyle baş başa kalıyor: "Keşke bu sözleri duyması gerekenler de camide olsaydı…"