İzmir’in kalbinde, Konak Belediyesi’nde dile düşen bir iddia var. Kulis değil, belgeyle konuşulan cinsten.
Deniliyor ki:
Bir başkan yardımcısı, her ay İstanbul’daki bir arkadaşına, doğrudan temin yöntemiyle 600 bin TL’lik işler veriyor. Üstelik bu durum sistematik hâle gelmiş. Aylarca sürmüş. Toplamı milyonları buluyor.
İddianın içeriği bu kadar ciddi olunca, insan ister istemez bekliyor:
“Bir açıklama yapılır...
Yanlış anlaşılma varsa izah edilir…
Ya da gereği yapılır.”
Ama ne oluyor?
Koca İzmir’de derin bir sessizlik.
Ne Konak Belediye Başkanı Nilüfer Çınarlı Mutlu’dan bir açıklama,
Ne Konak Belediyesi’nden bir iç soruşturma bildirimi…
Ne de söz konusu iddiaya dair en ufak bir düzeltme…
Bu sessizlik neden rahatsız edici biliyor musunuz?
Çünkü konu sadece bir “doğrudan temin meselesi” değil.
Konu, halkın cebinden çıkan paranın nerede, kime, niçin verildiğidir.
Bakın açık konuşalım:
Yerel gazetelere... Yani bu şehrin sesine, bu memleketin aynasına... Ama altını çizelim: İzmir'de arkasında ağası olmayan, sırtını büyük ağalara yaslayamamış tüm gazetelere, tüm basına bir yılda verilen reklam ilan parası, bu 600 binin yarısı kadar bile değil.
Bakın anlaşılmamış olur diye bir daha yazayım bu şirkete her ay verildiği iddiaedilen para eger gerçekde koca bir yılda izmirde yaşamaya çalışan tüm gazeteleri toplasan belki yarı eder diyorum .Eger her ay verilmişse yüzde biri olmuyor yani .....
“Nereden biliyorsun?” diyen olursa söyleyeyim:
Bu şehrin, bu mücadelenin içindeyim. Tam 15 yıldır, arkasında kimse olmayan gazetelerin nasıl ayakta durmaya çalıştığını birebir biliyorum.
Konak Belediyesi'nin yerel basına verdiği reklam desteklerini zaman zaman ben de alıyorum. Kim ne alıyor, kim ne almıyor, çok iyi biliyorum.
Yani bir “arkadaş kıyağı” için, yerel medya göz ardı edilmiş.
Kentin sesi, kamuoyunun hafızası yok sayılmış.
Bir dostun hesabı uğruna, halkın hakkı kenara itilmiş gibi bir algı oluşmuş.
Şimdi buradan soruyorum:
Bu işler gerçekten yapıldı mı?
Hizmetin bedeli bu kadar mıydı?
Niçin hep aynı kişiyle çalışıldı?
Başkan bu belgeleri bilerek mi imzaladı?
Yoksa…
Yoğunluk içinde, aceleyle, klasörler arasında “sıkıştırılan bir imza” mıydı bu?
Eğer öyleyse bile kamuoyunun hakkı bu kadar kolay geçiştirilemez.
Asıl mesele şu:
Eğer ortada bir kusur varsa, bunun telafisi vardır.
Ama ortada bir sessizlik varsa, bu artık bir tavırdır.
Ve bu tavır şunu söyler:
“Biz hesabı halka değil, birbirimize veririz.”
İşte bu anlayış İzmir’in her köşesinde çürümüşlüğü besler.
Son söz olarak…
Ben bu yazıyı Nilüfer Hanım’a çamur atmak için yazmadım.
Bilakis, belki de farkında olmadığı bir olayın sorumluluğunu hatırlatmak için yazdım.
İzmir’de vicdanlar henüz susmadı.
Ama kurumlar sessizse, halk konuşmak zorunda kalır.
Ve unutmayın: Bir kentin itibarı, adaletle kurulur.Adalet istiyoruz diye bagıranlar adaletsizliğin Mimarı olmamalıdır
Soruya cevap vermeyenler, zamanla cevabın kendisi olurlar.