Haziran güneşi tepemizde yakıcı bir öfkeyle dolaşıyor. Ege’nin dağları, kıyıları, vadileri… Sanki barutla kaplanmış gibi kurumuş. Toprak çatlamış, otlar sararmış, rüzgâr diken üstünde dolaşıyor. Her adımda, her nefeste doğa sanki bir kıvılcımı bekliyor.
Risk haritası kıpkırmızı…
Ve içinde beliren masum mavi lekeler bile bir doğa felaketinin habercisi. Onlar suyun değil, sessiz ama ölümcül bir tehlikenin işareti: orman yangını riski.
Geri sayım başladı
Tehlike uzakta değil, tam burada. Maviyle işaretli alanlar artık zamanla yarışıyor. Saniyelerle ölçülen bir bekleyiş. Alev almaları an meselesi. Sarı ya da yeşil görünen bölgeler mi? Onlar da bir nefes kadar uzakta. Çünkü doğada bir kıvılcım yeter… Rüzgâr onu taşır, sıcaklık büyütür, insan dikkatsizliği ise ateşi tutuşturur.
Bir cam şişe...
Bir sigara izmariti...
Bir yol kenarında unutulmuş köz...
Yıllarca büyüyen bir ormanı yok etmeye yeter de artar bile. O orman ki sadece ağaç değildir; içinde kuşlar, sincaplar, kaplumbağalar, bir de doğanın sessiz kahramanları yaban arıları ve karıncalar yaşar. Onlarla birlikte ekosistem, denge, hayat da yanar.
Ve sonra… Yangın biter ama felaket bitmez.
Toprak tutunamaz…
Erozyon başlar, sel basar, hava boğar.
İnsan, kendi ihmalkârlığının bedelini doğadan ödeterek öder.
Bugün ormanlar yanmıyor olabilir…
Ama şartlar hazır.
Tek eksik: kibrit.
Ve o kibrit bazen sadece bir özensizlik kadar yakındır.
Bu yaz yalnızca tatil zamanı değildir.
Bu yaz aynı zamanda vicdan sınavıdır.
Mangal sadece izinli alanlarda yapılmalı.
Cam şişeler, plastik atıklar, sigara izmaritleri doğada bırakılmamalı.
Ormanda duman, ateş veya şüpheli bir durum fark edilirse anında 112 aranmalı.
"Bana bir şey olmaz" demek yerine, "Doğaya zarar gelmesin" diyebilmeli insan.
Unutmayın...
Bu ateş önce ormanı, sonra vicdanı, en sonunda geleceğimizi yakar.