Fatih YILMAZ
Köşe Yazarı
Fatih YILMAZ
 

Yaşanılabilir mi?

Milli Görüş hareketinin yaşayan çınarlarından muhterem büyüğümüz Süleyman Arif Emre şöyle diyor, “yağma yok, ruh ve karakterde değişiklik olmadan, kültürel ahlâkî ve ilmi sahada milletçe tekâmül etmeden, sadece kanunlarla işleri düzelteceğimize inanmak, şekilde kalmak, satıhta kalmak, hayal peşinde koşmaktır.” Hemen altına imza atarak konumuza devam edelim. Ruh ve karakter değişikliği, kültürel ahlâkî ve ilmi alanda ihtiyaç duyulan çalışmalar öncelikle aileyi, ardından öğretmenleri, milli eğitim bakanlığını, üniversiteleri, kültür ve gençlik spor bakanlıklarını ilgilendirir. Bu alanlarda memleket olarak ne hazin bir durumda olduğumuzu herkes gayet iyi görüyor ve biliyor. Anlatmaya gerek yok. Milletçe tekâmül etmek öncelikle milleti değil milleti yönetenleri, yönetim sistemlerinin başındaki yöneticileri ilgilendiren bir konudur. Devletin organları gerekli araştırma ve çalışmayı yapamaz, gerekli ve yeterli kanunları çıkarmazsa insanlar yanlış bir sistem içerisinde zamanla ve yavaş yavaş doğal olarak yoldan çıkmaya her zaman meyyaldir. Putları yerle bir etmeden putperestliği ortadan kaldıramazsınız. Kısası hayata geçirmeden cinayetleri önleyemezsiniz. Her türlü gayri ahlâkî yayınların yayılmasına müsaade ederek ahlâksızlığı bitiremezsiniz. Son günlerde kaçırılan çocuklar gündemde. Acı büyük, ateş düştüğü yeri yakıyor. Bırakın düşünmeyi akla getirmesi bile yüreğimizi dağlarken yavrularımızın ailelerinin hissettiklerini ve yaşadıklarını hiçbirimiz anlayamayız. Herkes sonuçları konuşuyor ama kimse biz nasıl bu hale geldik diye sorgulamıyor. Herkes idam gelsin istiyor ama asıl zanlıların kim olduğu üzerine düşünmüyor. Tecavüzcülere idam gelsin, buna kimsenin itirazı yok. Pekiyi yıllarca bu hastalıklı kafayı yetiştiren filmleri, dizileri çekenler ne olacak? Yıllarca Yeşilçam’da tecavüz sahnelerini, gayri meşru ilişkileri, hayat kadınlarını sanki bir maharetmiş gibi sinema sahnelerine taşıyan zihniyet ne olacak? Fuhuş ve zinanın merkeze alındığı aile sahnelerini senaryolaştıranlar, finanse edenler, televizyonlara taşıyanlar, yayınlayanlar ve bu yayınlara engel olmayanlar ne olacak? Çeşit çeşit televizyon programları ve dizilerle şikâyetçi olduğumuz pervasızlıkları normalleştirenler ne olacak? Tüm bu yaşanan sorunları kanunlarla ortadan kaldırması gerekirken daha da içinden çıkılmaz hale getirenler ne olacak? Toprak ayağımızın altından kayıyor, toplumsal bir travma yaşıyoruz, suç oranları artıyor, insanlar ne maddi ne de manevi hiçbir değer üretemez hale gelmiş, inanç esaslarımıza dair her türlü değeri yitiriyoruz ama kimse bu düzeni değiştirmek için bir şey yapmıyor. Herkesin her şeyden şikâyetçi olduğu, gelişigüzel konuşup yazdığı çaresiz bir kitle haline geldiğimizin farkına varmamız gerekmiyor mu? Hukuk bir suçun işlendikten sonra ceza verilmesini sağlayabilir ama bu sistem suç işlenmesinin önüne geçmez bilakis bugün bizzat yaşadığımız gibi kanunların yetersizliği suç oranlarının artışına bile sebep olabilir. Esas olan ahlâkî değerlerin geliştirilmesidir. İnsanların yüreklerine insan sevgisini, Allah korkusunu yerleştirebilmektir. Mesele sadece ceza vermek olmamalı, elbette suç işleyen herkes mutlaka cezasını çekecek asıl mesele suç işlenmeden önce gerekli çalışma ve tedbirleri alarak suçun işlenmesinin önüne geçmek olmalı. Kitleler ahlâksız, kanunlar yetersiz olduğunda ortam zorunlu olarak suç işlenme oranlarının arttığı, alkol, uyuşturucu ve benzeri zararlı madde kullanım yaşının sürekli düştüğü, çocuklarımızı başlarında bir bekçi olmadan sokağa salamadığımız, her tarafa kameralar yerleştirilmiş, vicdanların köreldiği yaşanılamaz bir hale geliyor. Onun için önce “Yaşanılabilir bir Türkiye” diyoruz.
Ekleme Tarihi: 26 Ağustos 2018 - Pazar

Yaşanılabilir mi?

Milli Görüş hareketinin yaşayan çınarlarından muhterem büyüğümüz Süleyman Arif Emre şöyle diyor, “yağma yok, ruh ve karakterde değişiklik olmadan, kültürel ahlâkî ve ilmi sahada milletçe tekâmül etmeden, sadece kanunlarla işleri düzelteceğimize inanmak, şekilde kalmak, satıhta kalmak, hayal peşinde koşmaktır.” Hemen altına imza atarak konumuza devam edelim.

Ruh ve karakter değişikliği, kültürel ahlâkî ve ilmi alanda ihtiyaç duyulan çalışmalar öncelikle aileyi, ardından öğretmenleri, milli eğitim bakanlığını, üniversiteleri, kültür ve gençlik spor bakanlıklarını ilgilendirir. Bu alanlarda memleket olarak ne hazin bir durumda olduğumuzu herkes gayet iyi görüyor ve biliyor. Anlatmaya gerek yok. Milletçe tekâmül etmek öncelikle milleti değil milleti yönetenleri, yönetim sistemlerinin başındaki yöneticileri ilgilendiren bir konudur. Devletin organları gerekli araştırma ve çalışmayı yapamaz, gerekli ve yeterli kanunları çıkarmazsa insanlar yanlış bir sistem içerisinde zamanla ve yavaş yavaş doğal olarak yoldan çıkmaya her zaman meyyaldir. Putları yerle bir etmeden putperestliği ortadan kaldıramazsınız. Kısası hayata geçirmeden cinayetleri önleyemezsiniz. Her türlü gayri ahlâkî yayınların yayılmasına müsaade ederek ahlâksızlığı bitiremezsiniz.

Son günlerde kaçırılan çocuklar gündemde. Acı büyük, ateş düştüğü yeri yakıyor. Bırakın düşünmeyi akla getirmesi bile yüreğimizi dağlarken yavrularımızın ailelerinin hissettiklerini ve yaşadıklarını hiçbirimiz anlayamayız. Herkes sonuçları konuşuyor ama kimse biz nasıl bu hale geldik diye sorgulamıyor. Herkes idam gelsin istiyor ama asıl zanlıların kim olduğu üzerine düşünmüyor. Tecavüzcülere idam gelsin, buna kimsenin itirazı yok. Pekiyi yıllarca bu hastalıklı kafayı yetiştiren filmleri, dizileri çekenler ne olacak? Yıllarca Yeşilçam’da tecavüz sahnelerini, gayri meşru ilişkileri, hayat kadınlarını sanki bir maharetmiş gibi sinema sahnelerine taşıyan zihniyet ne olacak? Fuhuş ve zinanın merkeze alındığı aile sahnelerini senaryolaştıranlar, finanse edenler, televizyonlara taşıyanlar, yayınlayanlar ve bu yayınlara engel olmayanlar ne olacak? Çeşit çeşit televizyon programları ve dizilerle şikâyetçi olduğumuz pervasızlıkları normalleştirenler ne olacak? Tüm bu yaşanan sorunları kanunlarla ortadan kaldırması gerekirken daha da içinden çıkılmaz hale getirenler ne olacak?

Toprak ayağımızın altından kayıyor, toplumsal bir travma yaşıyoruz, suç oranları artıyor, insanlar ne maddi ne de manevi hiçbir değer üretemez hale gelmiş, inanç esaslarımıza dair her türlü değeri yitiriyoruz ama kimse bu düzeni değiştirmek için bir şey yapmıyor. Herkesin her şeyden şikâyetçi olduğu, gelişigüzel konuşup yazdığı çaresiz bir kitle haline geldiğimizin farkına varmamız gerekmiyor mu?

Hukuk bir suçun işlendikten sonra ceza verilmesini sağlayabilir ama bu sistem suç işlenmesinin önüne geçmez bilakis bugün bizzat yaşadığımız gibi kanunların yetersizliği suç oranlarının artışına bile sebep olabilir. Esas olan ahlâkî değerlerin geliştirilmesidir. İnsanların yüreklerine insan sevgisini, Allah korkusunu yerleştirebilmektir. Mesele sadece ceza vermek olmamalı, elbette suç işleyen herkes mutlaka cezasını çekecek asıl mesele suç işlenmeden önce gerekli çalışma ve tedbirleri alarak suçun işlenmesinin önüne geçmek olmalı. Kitleler ahlâksız, kanunlar yetersiz olduğunda ortam zorunlu olarak suç işlenme oranlarının arttığı, alkol, uyuşturucu ve benzeri zararlı madde kullanım yaşının sürekli düştüğü, çocuklarımızı başlarında bir bekçi olmadan sokağa salamadığımız, her tarafa kameralar yerleştirilmiş, vicdanların köreldiği yaşanılamaz bir hale geliyor.

Onun için önce “Yaşanılabilir bir Türkiye” diyoruz.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.