Fatih YILMAZ
Köşe Yazarı
Fatih YILMAZ
 

Müflis kimdir?

Müslümanlar olarak inanç esaslarımızın merkezinden süratle uzaklaştığımız bir dönemin içerisindeyiz. Şeklin ve popüler olanın, şuurun ve hakikâtin fersah fersah önüne geçtiği bir dönem. Toplum tarafından kabul görmüş, İslâm’ın bir kısım ibadetlerinin yerine getirildiği takdirde her türlü gayrı İslâmî hareketin mubah görüldüğü ilginç bir dönem. Emperyal güçlerin oyunlarının hâkim olduğu, kapitalizmin en çok Müslümanlar üzerinden kazandığı, hatta onları birbirine kırdırarak kazancına kazanç kattığı bir dönem. Zanlarla dolu, algılarla yönetilen, insanımızın adeta büyülendiği, kitlelerin desteği arttıkça Allah’ın rızasının kazanıldığı düşünülen bir acayip dönem içerisindeyiz.      Ahlâk konusu sadece kadını içeren bir cinsel problem dairesine hapsedilmiş. Adalet, güçlü olanın, iş bilenin, adamı olanın hâkim olduğu bir noktaya gelmiş. Eğitim, mali imkânları yerinde olanların her zaman daha avantajlı olduğu bir dünya haline gelmiş. Güvenlik, ülkede bölgelere, şehirlerde semtlere ayrılmış, kamera kayıtları ve güvenlik görevlilerinin kontrolüne bırakılmış durumda. Kul hakkı, haksız talep, riyakârlık, rüşvet, adam kayırma ve daha türlü işler toplum tarafından normalleşmiş, çıkarı dâhilinde herkesin kabullendiği doğal, modern gerçekler olarak kabullenilmiş bile. Özellikle, bu dünyada helalleşmeden ebedi âleme geçildiği takdirde affedilmeyeceği taahhüt edilen kul hakkı konusundaki pervasızlığımız akıllara zarar bir noktada.      İnsanlara hakaret etmek, iftira atmak, kalp kırmak, namuslarına dil uzatmak, kan dökmek, haksız yere malına mülküne el uzatmak, dövmek, işkence etmek ve benzeri yapılan maddi, manevi her türlü zulüm kul hakkıdır. Kişinin hiçbir ibadeti onu girdiği kul haklarından kurtaramaz. Kul hakkı önce iyiliklerinizi yok eder, yetmezse hak sahiplerinin günahlarını sırtınıza yükler. Bugün maalesef içimizde öyleleri var ki, kul hakkını, cihat ibadeti için gereken şartların oluşması yolundaki zaruretler olarak ifade etmekten çekinmiyorlar. İşte böyleleri için, “kork Allah’tan korkmayandan” sözü meşhur olmuştur. Allah’tan korkmak demek ben Müslümanım dedikten sonra garanti altına alınmış bir durum değildir. Hatta Allah’tan korkmayanların en şerlileri, Müslüman olduğu halde kendi çıkarları için her türlü haksızlığı gözünü bile kırpmadan yapanlardır.      Zannetmesinler ki kıyamet günü haksız yere kazandıkları onlara fayda sağlayacak. Onlara dünyada kol kanat gerenler o gün ellerinden tutamayacak. İnsanların üzerine basarak, çelme takarak, sendeleyenin sırtına vurarak sahip oldukları koltuklar, biriktirdikleri mallar hiçbir işe yaramayacak. Hakkına girdikleri ile baş başa kalacaklar ve o gün geri dönüşü olmayan, mutlak İlâhî adaletin tecelli edeceği gün olarak yaşanacak. Hiçbir hakkın zayi olmadığı mahkeme kurulduğunda her şey sona ermiş olacak.      Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (sav) konuyu en güzel şekilde açıklayan bir hadisi ile yazımızı sonlandıralım: Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre, Peygamberimiz (sav) “Müflis kimdir, biliyor musunuz?” diye sordu. Ashab, “Bizim aramızda müflis, parası ve malı olmayan kimsedir” dediler. Peygamberimiz (sav) ise, “Şüphesiz ki ümmetin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekât sevabıyla gelip, fakat şuna sövüp, buna zina isnat ve iftirası yapıp, şunun malını yiyip, bunun kanını döküp, şunu dövüp, bu sebeple iyiliklerinin sevabı şuna buna verilen ve üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonra da cehenneme atılan kimsedir” buyurdular.  
Ekleme Tarihi: 26 Ağustos 2018 - Pazar

Müflis kimdir?

Müslümanlar olarak inanç esaslarımızın merkezinden süratle uzaklaştığımız bir dönemin içerisindeyiz. Şeklin ve popüler olanın, şuurun ve hakikâtin fersah fersah önüne geçtiği bir dönem. Toplum tarafından kabul görmüş, İslâm’ın bir kısım ibadetlerinin yerine getirildiği takdirde her türlü gayrı İslâmî hareketin mubah görüldüğü ilginç bir dönem. Emperyal güçlerin oyunlarının hâkim olduğu, kapitalizmin en çok Müslümanlar üzerinden kazandığı, hatta onları birbirine kırdırarak kazancına kazanç kattığı bir dönem. Zanlarla dolu, algılarla yönetilen, insanımızın adeta büyülendiği, kitlelerin desteği arttıkça Allah’ın rızasının kazanıldığı düşünülen bir acayip dönem içerisindeyiz.

     Ahlâk konusu sadece kadını içeren bir cinsel problem dairesine hapsedilmiş. Adalet, güçlü olanın, iş bilenin, adamı olanın hâkim olduğu bir noktaya gelmiş. Eğitim, mali imkânları yerinde olanların her zaman daha avantajlı olduğu bir dünya haline gelmiş. Güvenlik, ülkede bölgelere, şehirlerde semtlere ayrılmış, kamera kayıtları ve güvenlik görevlilerinin kontrolüne bırakılmış durumda. Kul hakkı, haksız talep, riyakârlık, rüşvet, adam kayırma ve daha türlü işler toplum tarafından normalleşmiş, çıkarı dâhilinde herkesin kabullendiği doğal, modern gerçekler olarak kabullenilmiş bile. Özellikle, bu dünyada helalleşmeden ebedi âleme geçildiği takdirde affedilmeyeceği taahhüt edilen kul hakkı konusundaki pervasızlığımız akıllara zarar bir noktada.

     İnsanlara hakaret etmek, iftira atmak, kalp kırmak, namuslarına dil uzatmak, kan dökmek, haksız yere malına mülküne el uzatmak, dövmek, işkence etmek ve benzeri yapılan maddi, manevi her türlü zulüm kul hakkıdır. Kişinin hiçbir ibadeti onu girdiği kul haklarından kurtaramaz. Kul hakkı önce iyiliklerinizi yok eder, yetmezse hak sahiplerinin günahlarını sırtınıza yükler. Bugün maalesef içimizde öyleleri var ki, kul hakkını, cihat ibadeti için gereken şartların oluşması yolundaki zaruretler olarak ifade etmekten çekinmiyorlar. İşte böyleleri için, “kork Allah’tan korkmayandan” sözü meşhur olmuştur. Allah’tan korkmak demek ben Müslümanım dedikten sonra garanti altına alınmış bir durum değildir. Hatta Allah’tan korkmayanların en şerlileri, Müslüman olduğu halde kendi çıkarları için her türlü haksızlığı gözünü bile kırpmadan yapanlardır.

     Zannetmesinler ki kıyamet günü haksız yere kazandıkları onlara fayda sağlayacak. Onlara dünyada kol kanat gerenler o gün ellerinden tutamayacak. İnsanların üzerine basarak, çelme takarak, sendeleyenin sırtına vurarak sahip oldukları koltuklar, biriktirdikleri mallar hiçbir işe yaramayacak. Hakkına girdikleri ile baş başa kalacaklar ve o gün geri dönüşü olmayan, mutlak İlâhî adaletin tecelli edeceği gün olarak yaşanacak. Hiçbir hakkın zayi olmadığı mahkeme kurulduğunda her şey sona ermiş olacak.

     Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (sav) konuyu en güzel şekilde açıklayan bir hadisi ile yazımızı sonlandıralım: Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre, Peygamberimiz (sav) “Müflis kimdir, biliyor musunuz?” diye sordu. Ashab, “Bizim aramızda müflis, parası ve malı olmayan kimsedir” dediler. Peygamberimiz (sav) ise, “Şüphesiz ki ümmetin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekât sevabıyla gelip, fakat şuna sövüp, buna zina isnat ve iftirası yapıp, şunun malını yiyip, bunun kanını döküp, şunu dövüp, bu sebeple iyiliklerinin sevabı şuna buna verilen ve üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonra da cehenneme atılan kimsedir” buyurdular.  

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.