5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde, Türkiye’nin çevre sorunları ve atık ithalatı gündemin en önemli maddelerinden biri haline geldi. Son yıllarda, özellikle 2024 verileriyle birlikte ortaya çıkan tablo, Türkiye’nin Avrupa’dan ithal ettiği atıkların miktarının alarm verici boyutlara ulaştığını gösteriyor. Eurostat verilerine göre Türkiye, Avrupa Birliği ülkelerinin toplam atık ihracatının yüzde 39’unu tek başına ithal eden ülke konumunda. Bu, sadece rakamlardan ibaret bir durum değil; beraberinde çevresel, ekonomik ve toplumsal birçok sorunu da getiriyor. Peki, neden Türkiye Avrupa’nın çöpünü ithal ediyor? Bu çöp ithalatının arkasındaki gerçek nedenler neler? Geri dönüşüm iddiası ne kadar doğru? Ve en önemlisi, bu durumun Türkiye’nin çevresi ve halk sağlığı üzerindeki etkileri nelerdir? İşte tüm bu sorulara ayrıntılı bir bakış…
AVRUPA’NIN ÇÖPÜNÜN TÜRKİYE’YE AKMASININ NEDENLERİ
Öncelikle, Avrupa ülkelerinin atıklarını Türkiye’ye göndermesinin birkaç temel sebebi var. Avrupa ülkeleri, kendi atık yönetimi ve geri dönüşüm süreçlerinde yaşadıkları maliyet ve düzenleme zorluklarından dolayı bazı atıkları dışarıya ihraç etmek zorunda kalıyor. Özellikle plastik atıkların ayrıştırılması, işlenmesi ve geri dönüşümü oldukça maliyetli ve karmaşık bir süreç. Avrupa’da atık yönetimi alanında uygulanan sıkı çevre mevzuatları ve yüksek işçilik maliyetleri, bu ülkeleri atıklarını daha uygun maliyetlerle işleyebilecek yerlere yönlendiriyor. Türkiye, iş gücü maliyetlerinin Avrupa’ya göre daha düşük olması, daha gevşek denetim ve regülasyonlar, atık ithalatı için cazip bir pazar haline gelmesine neden oluyor.
Türkiye’deki plastik geri dönüşüm altyapısının yeterli seviyede olmaması ise, bu atıkların verimli biçimde işlenememesine yol açıyor. Yani, ithalat yapılırken Türkiye’nin bu atıkları geri dönüştürme kapasitesi tam olarak göz önünde bulundurulmuyor ya da bu durumun yaratacağı çevresel sonuçlar önemsenmiyor. Böylece Avrupa’nın atıkları, Türkiye’de ya yakılıyor, gömülüyor ya da doğrudan çevreye karışıyor.
ÇÖP İTHALATININ EKONOMİK SEBEBİ
Türkiye’de sanayi sektörü, geri dönüşüm için kullanılan hammaddeye büyük bir ihtiyaç duyuyor. Plastik gibi hammaddelerin dışa bağımlılığı, ithal edilen atıkların ekonomik bir kaynak olarak görülmesine neden oluyor. Atık plastikler, sanayide hammadde yerine kullanılarak maliyetlerin düşürülmesi hedefleniyor. Ancak bu ekonomik avantaj kısa vadeli ve yüzeysel bir kazanç olarak kalıyor. Çünkü bu atıkların büyük bir kısmı geri dönüştürülemiyor, dolayısıyla çevreye verilen zarar ve sağlık maliyetleri çok daha ağır oluyor.
Bir diğer ekonomik neden de atık ithalatının devlet ve ilgili kurumlarca yeterince denetlenememesi ve atık yönetiminde kapsamlı bir stratejinin olmaması. Bu boşluk, ithalatın hızla artmasına ve atıkların sağlıksız yöntemlerle bertaraf edilmesine neden oluyor.
PLASTİK ATIKLAR VE GERİ DÖNÜŞÜM YALANLARI
Türkiye’ye ithal edilen atıkların çoğu plastik malzemelerden oluşuyor. Plastik, modern yaşamın vazgeçilmezi olmasına rağmen doğada çözünmesi yüzlerce yıl süren bir kirlilik kaynağıdır. Türkiye’ye getirilen plastik atıkların büyük bölümü, ne yazık ki geri dönüştürülebilir nitelikte değil ya da geri dönüşüm altyapısındaki eksiklikler nedeniyle işlenemiyor. Bu nedenle, ithal edilen plastik atıkların çoğu yakılıyor ya da doğrudan toprağa gömülüyor. Bu durum, çevre için çok daha büyük bir tehdit oluşturuyor.
Yakılan plastikler, dioksin, furan gibi çok zararlı toksik gazların açığa çıkmasına neden oluyor. Bu gazlar, hava kirliliği yaratırken toprak ve su kaynaklarını da kirletiyor. Özellikle solunum yolu hastalıklarında ciddi artışlara yol açıyor. Greenpeace’in raporlarında İngiltere’den gelen ambalaj atıklarının yakıldığı bölgelerde, toprak ve kül numunelerinde bu zararlı maddelerin yasal sınırların binlerce kat üzerinde olduğu tespit edilmiş. Bu durum, Türkiye’nin Avrupa’nın çöplüğü haline gelmesiyle birlikte halk sağlığı için ne kadar büyük bir risk altında olduğunu ortaya koyuyor.
TÜRKİYE’NİN ATIK YÖNETİMİNDE YAŞADIĞI SORUNLAR
Türkiye’nin belediye atıkları geri kazanım oranı, OECD ülkeleri arasında en alt sıralarda yer alıyor. Bu da gösteriyor ki, ülkemizde atıkların etkili bir şekilde toplanması, ayrıştırılması, geri dönüştürülmesi ve bertaraf edilmesi konularında ciddi eksiklikler mevcut. İthal edilen atıkların da benzer şekilde uygun yöntemlerle işlenememesi, çevre kirliliğini ve sağlık risklerini artırıyor.
Atık yönetimi konusunda altyapı eksikliği ve denetimsizlik, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu en büyük sorunlar arasında. Bu yetersizlik, kaçak yollarla atık bertarafını da tetikleyerek çevreye daha fazla zarar verilmesine neden oluyor.
ÇEVRECİLERİN VE UZMANLARIN ÇAĞRISI: YASAL DÜZENLEME VE REFORM ŞART
WWF, Greenpeace ve Çevre Mühendisleri Odası gibi çevre örgütleri, yıllardır Türkiye’nin atık ithalatını sınırlandırması ve atık yönetimini köklü bir biçimde reforme etmesi gerektiğini savunuyor. Çünkü kısa vadede ekonomik kazanç gibi görünen bu ithalat, uzun vadede hem çevresel hem de ekonomik sürdürülebilirliği tehdit ediyor.
Uzmanlar, Türkiye’nin öncelikle kendi atıklarını yönetme kapasitesini artırmadan dışarıdan atık ithal etmesinin sürdürülebilir olmadığını söylüyor. Ayrıca, şeffaf ve bilimsel verilere dayalı politikaların benimsenmesi gerektiğini vurguluyorlar.
GELECEĞE BIRAKACAĞIMIZ MİRAS: TEMİZ DOĞA MI, KİRLİ BİR DÜNYA MI?
Dünya Çevre Günü’nde gündeme gelen bu tablo, Türkiye’nin çevre politikalarının acilen gözden geçirilmesini zorunlu kılıyor. Plastik kirliliği ve atık ithalatı, sadece çevreyi değil, gelecek nesillerin sağlığını da tehdit ediyor. Bu nedenle, Türkiye’nin Avrupa’nın çöplüğü olmaktan çıkması için atık yönetimi alanında ciddi reformlar yapması gerekiyor.
İnan Mutlu’nun da dediği gibi, biz gelecek nesillere plastik dolu değil, temiz bir doğa bırakmalıyız. Çöp ithalatını durdurup, kendi atıklarımızı bilimsel yöntemlerle yöneterek sürdürülebilir bir çevre politikası oluşturmalıyız.
SONUÇ OLARAK
Türkiye’nin Avrupa’dan ithal ettiği atık miktarındaki artış, çevresel ve sosyal açıdan büyük riskler barındırıyor. Ekonomik sebeplerle ve altyapı yetersizliği yüzünden kontrolsüz atık ithalatı, Türkiye’yi Avrupa’nın çöplüğü haline getirdi. Bu durumun önüne geçmek için acil yasal düzenlemeler, denetimlerin sıkılaştırılması ve atık yönetim sistemlerinin geliştirilmesi gerekiyor.
Aksi takdirde, Dünya Çevre Günü’nde verilen bu acı mesaj, önümüzdeki yıllarda çok daha ağır çevresel felaketlere dönüşebilir. Bu nedenle Türkiye’nin atık politikalarında şeffaflık, bilimsel yaklaşım ve sürdürülebilirlik esas alınmalı, doğa ve insan sağlığı öncelik haline getirilmelidir.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
zozcivan@hotmail.com