Ülkemiz, çok kimlikli, çok kültürlü bir ülkedir.
Aleviler, Sünniler, Kürtler, Türkler, Çerkesler, Lazlar ve daha niceleri… Bu çeşitlilik, yüzyıllardır bu toprakların zenginliğidir.
Son günlerde Cumhurbaşkanı yardımcılarının ya da üst düzey devlet yöneticilerinin etnik ve mezhepsel kimlikleri üzerinden tanımlanması, kamuoyunda dikkat çekici tartışmaları da beraberinde getirdi.
Devletin en üst kademesindeki isimlerin “Alevi, Sünni, Kürt, Laz, Çerkes...” gibi kimliklerle anılması, vatandaşlar arasında “bizden” ya da “öteki” ayrımı yaratır. Bu durum:
Toplumsal kutuplaşmayı körükler,
“Temsil edilmeyenler dışlanıyor mu?” duygusunu doğurur,
Aidiyet hissini zayıflatır.
Etnik veya mezhepsel kimliklerin ön plana çıkarılması, liyakat ve yetkinlik yerine kimlik bazlı atamaların meşrulaşmasına neden olur. Toplumda “kimliğe göre seçiliyor” algısı yayılır. Bu da devlete olan güveni zedeler.
Anayasaya göre Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.
Vatandaşlar arasında dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep farkı gözetmeksizin eşitlik esastır.
Dolayısıyla, kamusal görevlilerin kimlikleri üzerinden tanıtılması bu eşitlik ilkesine aykırıdır ve bütünleşen Türkiye sürecine zarar verebilir.
Bu yaklaşım, zamanla tüm tarafların kimliğe sığınmasını tetikler. Her grup, devlette kendi temsiline odaklanır. Bu da:
Ortak aidiyet yerine kimlik bazlı cepheleşme yaratır,
Toplumu birleştirmek yerine ayrıştırır.
Bir kişinin Cumhurbaşkanı yardımcısı olması için etnik ya da mezhepsel kimliği değil; şu sorular esas alınmalıdır:
Yeterliliği nedir?
Devlet tecrübesi var mı?
Hukuka ve demokrasiye bağlılığı ne düzeydedir?
Her kesimi kapsayıcı bir duruş sergileyebiliyor mu?
Cumhurbaşkanı yardımcılarının kimlikleriyle değil, devlete ve millete hizmet kapasiteleriyle anılması; birleştirici bir dilin gelişmesini sağlar. Türkiye’nin çok kimlikli yapısını bir ayrışma unsuru değil, bir zenginlik olarak görür.
Kimlikleri değil; ilkeleri, liyakati ve birleştirici iradeyi konuşmalıyız. Aksi halde, çok kimlikli bir toplumda “temsiliyet” adı altında “bölünmüşlük” üretmiş oluruz.
SERPİL GÜLEÇYÜZ