Nefret ve sevgisizlik çoğu zaman mesafeden doğar.
Bilmediğimiz, görmediğimiz, tanımadığımız insanlar hakkında kolayca hüküm veririz. Onlarla ilgili olarak "tembel", "farklı", "öteki" gibi sıfatları hemen yapıştırırız.
Oysa insanla yüz yüze gelince, biraz tanıyınca, hele bir de hikâyesini duyup gözlerinin içine bakınca, tüm bu sıfatların ne kadar yüzeysel ve yanlış olduğunu fark ederiz.
Çünkü insan, yakından bakıldığında sadece bir kimlikten ibaret değildir. O; acılarıyla, umutlarıyla, hatalarıyla, çelişkileriyle bir bütündür.
Ünlü düşünür Brené Brown bu durumu çok güzel özetler:
> "İnsanlara yakından bakınca nefret etmek zordur. Yaklaşın."
Bu söz, insanları tanımanın ve empati kurmanın ne kadar önemli olduğunu anlatır. Yaklaşmak; dinlemek, anlamaya çalışmak ve önyargıların yerine sevgiyi, hoşgörüyü koymaktır.
Sosyal medyada göçmenler hakkında olumsuz yargılar kolayca yayılır. Kalabalık, istenmeyen, “uyumsuz” insanlar olarak sunulurlar. Ama o insanlardan biriyle tanışınca, tüm önyargılar ve genellemeler çöker.
Bir baba düşünün: Ailesini korumak için savaştan kaçmış, ülkesini terk etmek zorunda kalmış. Yeni bir ülkede hayatta kalmaya, tutunmaya çalışıyor. Onu yakından tanıyıp hikâyesini dinlediğimizde, içimizdeki hoşnutsuzluk yerini anlayışa, hatta sevgiye bırakır. Artık o, sadece bir “göçmen” değil; adı, geçmişi, hayalleri olan bir insandır.
Çoğu zaman bize yakın olan, hatta sevdiğimiz ama düşünce yapısı bizden farklı olan insanlarla bile aramıza mesafe koyarız. En yakın komşumuza bile sadece siyasi görüşü farklı diye soğuk davranır, selam vermeyiz.
Ama oturup bir kahve içildiğinde, aynı anılardan, çocukluk oyunlarından, geçim derdinden konuşulunca, o farklılıklar silinir. Yüreğimizde aynı duyguları taşıdığımızı fark ederiz: Geleceğe dair aynı endişeler, aynı kırılganlıklar, aynı sevgi ihtiyacı...
Nefret ve ötekileştirme büyük ölçüde mesafe, bilgisizlik ve yabancılaşmadan beslenir. Temas ve kişisel ilişki arttıkça, önyargılar da azalmaya başlar.
İnsanlaşmak için birbirimize yaklaşmak gerek. Yaklaştıkça benzerlikler büyür; sevgisizlik ve nefret küçülür. Göz teması, içten bir selam, samimi bir dokunuş bütün buzları eritir. Yakın temas, “öteki” dediğimiz kişinin de bizim gibi bir insan olduğunu anlatan bir aynadır.
İletişim kanalları açık olduğunda, farklılıklar çatışma sebebi değil; zenginlik unsuru hâline gelir.
O yüzden lütfen yaklaşın.
Sorun.
Dinleyin.
Öğrenin.
Çünkü yaklaştığınızda, karşınızdaki kişi artık bir “öteki” değil; sizin gibi bir insan olur.