Erol Aydın
Köşe Yazarı
Erol Aydın
 

YONTULMAMIŞ İNSANLARA DAİR

İnsanoğlu yaratılış ve fıtrat gereği birçok özellikle donatılmıştır. Diğer bazı özellikler ise sonradan; çevre, coğrafya, iklim, sosyal doku, gelenek ve inanç gibi dış etkenlere bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Bütün bu bileşenler ise kişilik ve karakter olarak bir bedende hayat bulmuştur. Eğitim süreçlerine bağlı olarak bazı özelikler tekamül çerçevesinde gelişme göstererek davranış değişimleri oluştursa da “Bir insan yedisinde ne ise yetmişinde de odur!” genel kanaati çerçevesinde çok büyük değişimler gözlemek olası değildir. Öyle insanlar var ki hayatı boyunca; “Teşekkür ederim, rica ederim, lütfen, sağ ol, minnettarım, müteşekkirim, affedersin, özür dilerim, üzgünüm, pardon ” gibi incelik ve nezaket kelimelerini kullanmamıştır. Onların lügatinde bu ifadelere yer yoktur. Çünkü bunları kullanmanın bir acziyet ve düşkünlük olacağı kanaati bilinçaltında yerleşmiştir. Bunda çevre ve ailenin büyük etkisi vardır, hal ilmi çerçevesinde bunları duymadığı, işitmediği için kullanmak bir kusur ve ayıp gibi görülmektedir. Bu durum bir kültür ve gelenek mirası olarak diğer nesillere de yansıdığı için bunun düzelmesi imkansız olmasa da çok zor olmaktadır. Kişi ancak bir vesile ile başka sosyal çevreye katılması sonrasında ve zaman içerisinde yontulma ile yavaş yavaş istenilen kıvama gelecektir. Bu arada birkaç nesil heba edilmiş olsa da kimin umurunda medeniyet dediğin nedir ki? Düşe kalka mutlaka bir orta yol bulunacaktır, nasıl olsa kervanı yolda düzmeye alışmış bir millet olarak acelemiz yok! Bütün bu mahsurlar göz önüne alındığında kapalı toplumların ilerlemesi için mutlaka başka toplumlarla etkileşimi elzemdir. Bu etkileşim tüm değerlerin dejenere edilerek özümüzü kaybetmeden olumlu yönlerin alınarak bünyemize adapte edilmesiyle olmalıdır. Aksi takdirde öz benliğimizi kaybetmiş oluruz ki bu bizi taklitçilik tuzağı ile yok olmaya kadar götürür. Hayat tezahürlerinin tamamı olarak ifade edilen medeniyet yüzyıllar boyunca damıtılarak ortaya çıkan özdür bunu bir anda yok etmek veya sulandırmak kimsenin haddine değildir. Dolayısıyla değişip dönüşürken de değerlere bağlı kalmak meselenin özetidir. Sonuç olarak; toplumda yontulmamış insanlar her devirde olacaktır. Bunların en temel seviyede insanlık ve medeniyet adına değişmesi toplumun uygarlık seviyesine de katkı sunmuş olacaktır. Önemli olan yeni yetişen nesillerin taklitçiliği bir kenara bırakıp tahkikat sonrası doğru davranış kalıpları ile doğru olanı sahiplenmiş olmaları ile süreç başarıya ulaşmış olacaktır. Unutmayın yontulmamış taş, ya ayağınıza takılır ya da başınızı yarar! Esenlik dileklerimle, Erol Aydın
Ekleme Tarihi: 11 Ağustos 2025 -Pazartesi

YONTULMAMIŞ İNSANLARA DAİR

İnsanoğlu yaratılış ve fıtrat gereği birçok özellikle donatılmıştır. Diğer bazı özellikler ise sonradan; çevre, coğrafya, iklim, sosyal doku, gelenek ve inanç gibi dış etkenlere bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Bütün bu bileşenler ise kişilik ve karakter olarak bir bedende hayat bulmuştur. Eğitim süreçlerine bağlı olarak bazı özelikler tekamül çerçevesinde gelişme göstererek davranış değişimleri oluştursa da “Bir insan yedisinde ne ise yetmişinde de odur!” genel kanaati çerçevesinde çok büyük değişimler gözlemek olası değildir. Öyle insanlar var ki hayatı boyunca; “Teşekkür ederim, rica ederim, lütfen, sağ ol, minnettarım, müteşekkirim, affedersin, özür dilerim, üzgünüm, pardon ” gibi incelik ve nezaket kelimelerini kullanmamıştır. Onların lügatinde bu ifadelere yer yoktur. Çünkü bunları kullanmanın bir acziyet ve düşkünlük olacağı kanaati bilinçaltında yerleşmiştir. Bunda çevre ve ailenin büyük etkisi vardır, hal ilmi çerçevesinde bunları duymadığı, işitmediği için kullanmak bir kusur ve ayıp gibi görülmektedir. Bu durum bir kültür ve gelenek mirası olarak diğer nesillere de yansıdığı için bunun düzelmesi imkansız olmasa da çok zor olmaktadır. Kişi ancak bir vesile ile başka sosyal çevreye katılması sonrasında ve zaman içerisinde yontulma ile yavaş yavaş istenilen kıvama gelecektir. Bu arada birkaç nesil heba edilmiş olsa da kimin umurunda medeniyet dediğin nedir ki? Düşe kalka mutlaka bir orta yol bulunacaktır, nasıl olsa kervanı yolda düzmeye alışmış bir millet olarak acelemiz yok! Bütün bu mahsurlar göz önüne alındığında kapalı toplumların ilerlemesi için mutlaka başka toplumlarla etkileşimi elzemdir. Bu etkileşim tüm değerlerin dejenere edilerek özümüzü kaybetmeden olumlu yönlerin alınarak bünyemize adapte edilmesiyle olmalıdır. Aksi takdirde öz benliğimizi kaybetmiş oluruz ki bu bizi taklitçilik tuzağı ile yok olmaya kadar götürür. Hayat tezahürlerinin tamamı olarak ifade edilen medeniyet yüzyıllar boyunca damıtılarak ortaya çıkan özdür bunu bir anda yok etmek veya sulandırmak kimsenin haddine değildir. Dolayısıyla değişip dönüşürken de değerlere bağlı kalmak meselenin özetidir. Sonuç olarak; toplumda yontulmamış insanlar her devirde olacaktır. Bunların en temel seviyede insanlık ve medeniyet adına değişmesi toplumun uygarlık seviyesine de katkı sunmuş olacaktır. Önemli olan yeni yetişen nesillerin taklitçiliği bir kenara bırakıp tahkikat sonrası doğru davranış kalıpları ile doğru olanı sahiplenmiş olmaları ile süreç başarıya ulaşmış olacaktır. Unutmayın yontulmamış taş, ya ayağınıza takılır ya da başınızı yarar! Esenlik dileklerimle, Erol Aydın
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.