Erol Aydın
Köşe Yazarı
Erol Aydın
 

Devlet kapısı 'usta' ellerde

Ataerkil bir toplum olduğumuz için devleti de “Baba” olarak görürüz. Bunun yanında; koruması, kucaklaması, sarması ve arkasında durmasından dolayı da yaslanmak istediğimiz her şeyi baba ile ifade ederiz. Toplumun sosyolojik bakış açısı ve algısı böyle olunca da babayı eleştirmek kabul edilemez. Devlet, mücerret bir kavram olarak insana hizmet için var olmalıdır ki atalarımız, ”İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!” boşuna dememişler. Fakat uygulama da işler biraz sarpa sarmaktadır. Devlete bu şekilde kutsallık atfedilince doğal olarak eleştirmekte kabul görmüyor. Bugün, devletin yaşadığım ilçedeki şubesine yaptığım ziyareti paylaşmak istiyorum. Bizim toplum yaşadığı beldenin kim tarafından yönetildiğini pek umursamaz. Kendi seçtiği yerel yöneticilerle hemhal olurken merkezi idarenin atadığı mülki amiri merak bile etmez. Oysaki o beldenin devlet kolu orada sizi beklemektedir. Bu duygu ve düşüncelerle yaşadığım Balçova İlçe Kaymakam'nın kapısını çaldım. Devlet çarkının dönmesi adına bürokratik işlerin arasına sıkıştırılan bu ziyaret rutinin bozulması adına da bir renk ve nefes olmuştur. Bizde her şey devletten beklendiği için devletin kapısı sürekli meşgul. Sivil toplum örgütlerinin bile devletten destek ve yardım beklemesi misyonlarına ters olsa da mevcut durum maalesef bundan ibaret. Önceden özel kalem vasıtasıyla randevu alarak yaptığım ziyarette sayın kaymakamın bizi ayakta karşılaması başlangıç için son derece önemli ve klas bir hareket olarak gözden kaçmadı. Bu arada duvarda bulunan televizyonun her ne kadar arkamda kalsa da açık olduğunu ve seslerden bir haber kanalı olduğunu anlıyorum. Kendisi benimle sohbet ederken gayri ihtiyari olarak gözünün ekrana kaymasını doğal karşılıyorum. İçimden kapatsa veya en azından sesini kıssa diye düşünüyorum fakat mekân sahibi olmadığım için yapacak bir şey yok. Neyse sohbet koyulaşıp derinlik artınca kanalın sesi kısılarak ikinci bir klas hareketle rahatlıyorum. Burada, “İnsanlar kıyafetleri ile karşılanır ve fikirleri ile uğurlanır” hükmü devreye girince taşlar yerine oturmuş oluyor. Bu tür buluşmaların olmazsa olmazı ise çaydır. Çay sohbete dem ve derinlik katarken dikkatimi çeken ayrıntılara değinmek istiyorum. Çay bardağı, tabağı ve kaşığı ile öyle güzel bir bütünlük arz ediyordu ki bu eşsiz güzelliği es geçmek haksızlık olurdu. Bardağı tabağa koyarken adeta vakumlu bir şekilde tabağın bardağı bir kavrayış var ki iki sevgilinin buluşması gibi ayrılmaz bir bütünlük oluşturuyorlardı. Milimetrik olarak tasarlanan ve birbirine alıştırılan bu uyum karşısında hayranlığımı gizleyemedim. Ayrıca kaşık için de bir iki kelam etmek gerekiyor, iki boyutlu bir tasarım olmasına rağmen üç boyutlu bir algıya sebep oluyor ki çözmek için adam akıllı incelemek gerekiyordu ki yapamadım çünkü sohbetin öznesi olmadığı için sadece göz ucuyla bu kadarını inceleyebildim. İçindeki çay mükemmel olmasa da tasarım konusunda nutkum tutuldu. Detaylı inceleme imkânım olsaydı herhalde bu işlevsel ve fonksiyonel uyum için roman yazabilirdim, şimdilik bununla idare edin derken çay takımı bu kadar övündüğünü bilseydi sanırım zevkten dört köşe olurdu diyerek bahsi kapatıyorum. Amma da abartmışsın diyenlere edebiyatın mübalağa sanatı olduğunu hatırlatmak isterim. Makam odası sade döşenmiş olmakla birlikte devletin itibar ve prestijini yansıtıyor. Çok fazla eşyaya boğulmadan minimal ve fonksiyonel bir ortam sunuyor. Bol güneşli, aydınlık, ferah ve insanın içini ısıtan bir atmosfere sahipti. Eşyaların da mutlaka bir ruh ve enerjisi olmakla birlikte sayın kaymakamın pozitif enerjisi, içtenliği, samimiyeti ve realist bakış açısı da bu ambiyansa önemli katkı sunmaktaydı. Kendisi kıdemli bir kaymakam olarak doğudan batıya birçok ilçede ve hatta merkezin dışında yurtdışında yine Bursa ve İstanbul gibi illerde vali yardımcısı olarak görev yaptığını göz önüne aldığımızda beldemiz için büyük şans olmaktadır. Bunların yanında kamu yönetimi dalında akademik olarak doktora çalışmasını tamamladığında artık vali olarak görevini taçlandırması sürpriz olmayacaktır. Fakat 1000 ilçenin yanında sadece 81 il olması şansını sıkıntıya soksa da bu yetkinlik ve kalibredeki birisinin vali olması önünde bir engel olmasa gerek diye düşünüyorum. Son derece verimli bir görüşme ve fikir teatisinin 45 dakika sürmesi fazla söze hacet bırakmıyor. Zaman âdeta su gibi akıp giderken devlet babanın başka çocuklarına da zaman ayıracağını düşünerek yanımda götürdüğüm üç kitap ve bir dosyayı takdim edip fotoğraf faslıyla müsaade isterken tarihe de not düşmeyi ihmal etmedim. Sonuç olarak; sevgili Balçovalılar devletimizin ilçemizdeki kolu ve şubesi “Usta” ellerde bundan emin olabilirsiniz. Dolayısıyla Sayın Kaymakam Ahmet Hamdi Usta’ya huzurlarınızda teşekkürü borç bilirim. Esenlik dileklerimle, Erol Aydın
Ekleme Tarihi: 12 Aralık 2022 - Pazartesi

Devlet kapısı 'usta' ellerde

Ataerkil bir toplum olduğumuz için devleti de “Baba” olarak görürüz. Bunun yanında; koruması, kucaklaması, sarması ve arkasında durmasından dolayı da yaslanmak istediğimiz her şeyi baba ile ifade ederiz. Toplumun sosyolojik bakış açısı ve algısı böyle olunca da babayı eleştirmek kabul edilemez. Devlet, mücerret bir kavram olarak insana hizmet için var olmalıdır ki atalarımız, ”İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!” boşuna dememişler. Fakat uygulama da işler biraz sarpa sarmaktadır. Devlete bu şekilde kutsallık atfedilince doğal olarak eleştirmekte kabul görmüyor. Bugün, devletin yaşadığım ilçedeki şubesine yaptığım ziyareti paylaşmak istiyorum. Bizim toplum yaşadığı beldenin kim tarafından yönetildiğini pek umursamaz. Kendi seçtiği yerel yöneticilerle hemhal olurken merkezi idarenin atadığı mülki amiri merak bile etmez. Oysaki o beldenin devlet kolu orada sizi beklemektedir. Bu duygu ve düşüncelerle yaşadığım Balçova İlçe Kaymakam'nın kapısını çaldım. Devlet çarkının dönmesi adına bürokratik işlerin arasına sıkıştırılan bu ziyaret rutinin bozulması adına da bir renk ve nefes olmuştur. Bizde her şey devletten beklendiği için devletin kapısı sürekli meşgul. Sivil toplum örgütlerinin bile devletten destek ve yardım beklemesi misyonlarına ters olsa da mevcut durum maalesef bundan ibaret. Önceden özel kalem vasıtasıyla randevu alarak yaptığım ziyarette sayın kaymakamın bizi ayakta karşılaması başlangıç için son derece önemli ve klas bir hareket olarak gözden kaçmadı. Bu arada duvarda bulunan televizyonun her ne kadar arkamda kalsa da açık olduğunu ve seslerden bir haber kanalı olduğunu anlıyorum. Kendisi benimle sohbet ederken gayri ihtiyari olarak gözünün ekrana kaymasını doğal karşılıyorum. İçimden kapatsa veya en azından sesini kıssa diye düşünüyorum fakat mekân sahibi olmadığım için yapacak bir şey yok. Neyse sohbet koyulaşıp derinlik artınca kanalın sesi kısılarak ikinci bir klas hareketle rahatlıyorum. Burada, “İnsanlar kıyafetleri ile karşılanır ve fikirleri ile uğurlanır” hükmü devreye girince taşlar yerine oturmuş oluyor. Bu tür buluşmaların olmazsa olmazı ise çaydır. Çay sohbete dem ve derinlik katarken dikkatimi çeken ayrıntılara değinmek istiyorum. Çay bardağı, tabağı ve kaşığı ile öyle güzel bir bütünlük arz ediyordu ki bu eşsiz güzelliği es geçmek haksızlık olurdu. Bardağı tabağa koyarken adeta vakumlu bir şekilde tabağın bardağı bir kavrayış var ki iki sevgilinin buluşması gibi ayrılmaz bir bütünlük oluşturuyorlardı. Milimetrik olarak tasarlanan ve birbirine alıştırılan bu uyum karşısında hayranlığımı gizleyemedim. Ayrıca kaşık için de bir iki kelam etmek gerekiyor, iki boyutlu bir tasarım olmasına rağmen üç boyutlu bir algıya sebep oluyor ki çözmek için adam akıllı incelemek gerekiyordu ki yapamadım çünkü sohbetin öznesi olmadığı için sadece göz ucuyla bu kadarını inceleyebildim. İçindeki çay mükemmel olmasa da tasarım konusunda nutkum tutuldu. Detaylı inceleme imkânım olsaydı herhalde bu işlevsel ve fonksiyonel uyum için roman yazabilirdim, şimdilik bununla idare edin derken çay takımı bu kadar övündüğünü bilseydi sanırım zevkten dört köşe olurdu diyerek bahsi kapatıyorum. Amma da abartmışsın diyenlere edebiyatın mübalağa sanatı olduğunu hatırlatmak isterim. Makam odası sade döşenmiş olmakla birlikte devletin itibar ve prestijini yansıtıyor. Çok fazla eşyaya boğulmadan minimal ve fonksiyonel bir ortam sunuyor. Bol güneşli, aydınlık, ferah ve insanın içini ısıtan bir atmosfere sahipti. Eşyaların da mutlaka bir ruh ve enerjisi olmakla birlikte sayın kaymakamın pozitif enerjisi, içtenliği, samimiyeti ve realist bakış açısı da bu ambiyansa önemli katkı sunmaktaydı. Kendisi kıdemli bir kaymakam olarak doğudan batıya birçok ilçede ve hatta merkezin dışında yurtdışında yine Bursa ve İstanbul gibi illerde vali yardımcısı olarak görev yaptığını göz önüne aldığımızda beldemiz için büyük şans olmaktadır. Bunların yanında kamu yönetimi dalında akademik olarak doktora çalışmasını tamamladığında artık vali olarak görevini taçlandırması sürpriz olmayacaktır. Fakat 1000 ilçenin yanında sadece 81 il olması şansını sıkıntıya soksa da bu yetkinlik ve kalibredeki birisinin vali olması önünde bir engel olmasa gerek diye düşünüyorum. Son derece verimli bir görüşme ve fikir teatisinin 45 dakika sürmesi fazla söze hacet bırakmıyor. Zaman âdeta su gibi akıp giderken devlet babanın başka çocuklarına da zaman ayıracağını düşünerek yanımda götürdüğüm üç kitap ve bir dosyayı takdim edip fotoğraf faslıyla müsaade isterken tarihe de not düşmeyi ihmal etmedim. Sonuç olarak; sevgili Balçovalılar devletimizin ilçemizdeki kolu ve şubesi “Usta” ellerde bundan emin olabilirsiniz. Dolayısıyla Sayın Kaymakam Ahmet Hamdi Usta’ya huzurlarınızda teşekkürü borç bilirim. Esenlik dileklerimle, Erol Aydın

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.