Murat Fidan
Köşe Yazarı
Murat Fidan
 

KARDEŞLERİM, KORKMAYINIZ! KÜFRÜN BEL KEMİĞİ KIRILMIŞTIR.

Denizli'nin Çaybaşı Mahallesi'nde 1927 yılında doğmuşum. 17 yaşında ortaokulu bitirdikten sonra Denizli Ticaret ve Sanayi Odası'na memur olarak tayin olundum. 1944'de sabahları vazifeme gidip gelirken Bediüzzaman Hazretlerini talebeleriyle beraber hapishaneden mahkemeye gelip gidişlerini gördüm. Önde Hz. Üstad, arkada ağabeyler ikişer ikişer kelepçeli olarak jandarma nezaretinde geçiyorlardı. Fakat daha ben bir şey bilmiyorum. Hiç duymamıştım Bediüzzaman'ı. Yolda bekleşen insanlara; "Kimdir bunlar, nedir, ne oluyor?" diye sordum, kimseden ses çıkmadı. O zaman insanlarda çok şiddetli korku vardı. Hükümet disiplini kuvvetliydi. Kimse kimseye bir şey diyemezdi. En yakınlarıma bile sorduğumda bir cevap alamadım. Üstad hapishaneden çıkınca ilk önce bu handa kaldı. Tahminen 15 gün orada kalmış olabilir. Bir gün işimden dönüşümde orada Hz. Üstad'ı gördüm. Hanın salon kısmı pencerelerden görünürdü. Üstad'ın pencereden bakarak her tarafı seyrettiğini gördüm. Orada araba durağı vardı, genişçe şöyle betonlanmış bir alan. O alanın üzerinde fayton arabaları dururdu. Faytoncular biraz küfürbazdırlar. Üstad onların konuşmalarından, bağrışmalarından rahatsız olmuş, müracaat etmiş, ondan sonra Şehir Oteli'ne nakledilmiş. Yani Hz. Üstad 1944'de beraat ettikten sonra ilk olarak bu Ahmet Ağanın Hanı'nda kaldı, ondan sonra Şehir Oteli'ne geçti. 1960 yılının Ocak ayında Ankara'dan, ağabeylerimizden, "Çok hadiseler oluyor, mebuslara gidelim, Risale-i Nur'u anlatalım" diye bir mektup geldi. Gittik... Kazım Kayaalp, Hüseyin Tomaş, Yakup Cemal ağabeyler ve ben vardım. En gençleri de bendim. Nazilli'den de gelenler oldu, altı-yedi kişi olduk. Trenle gittik Ankara'ya. Akşam Ulus'ta Murat Lokantası'nın üstündeki dersanede buluştuk. Tarih: 10 Ocak 1960. Bütün Türkiye'den gelen kardeşler vardı. Üstad Hazretleri de "oraya geleceğim" diye söz vermişti. Sonra anlaşıldı ki Üstad Hazretlerini Gölbaşı'ndan geri çevirmişler. Biz aynı ekiple gece vakti Emirdağ'ına doğru yola çıktık, sabahleyin vardık.  Tarih: 11 Ocak 1960. Kuşluk vaktiydi. Biz, bir taşlık yer vardı, orada beklerken yukarıdan Üstad indi geldi. Hilal şeklini aldık hemen. Üstad yıldız gibi ortada durdu. Hepimiz sırayla elini öptük. "Kardeşlerim korkmayınız. Küfrün bel kemiği kırılmıştır. Müspet hareket ediniz, çalışınız, hiç korkmayın" dedi. En son sözü bu oldu. Üstad yukarı çıktı, biz de evlerimize geri döndük. İki ay sonra Hz. Üstad vefat etti. Çaybaşı Camii'nde babam fahri müezzindi ya. O olmadığı zaman ben müezzinlik yapardım. Mesela 1941 yılında taşraya gitti babam, iki sene onun yerine ben yaptım müezzinliği. Normal ezan yasaktı o zaman. Hoca bana dedi ki: "Oğlum, sen uyduruk ezanı (Türkçe Ezan) okumadan önce kendin duyacak kadar ezanı oku, ondan sonra o ezanı oku" dedi. Ben de öyle yaptım. Üstad da öyle dermiş zaten. Birkaç yerde fahri imamlık da yaptım ben. 27 Mayıs 1960'da ihtilal olunca belediye imamlığından tard edildim ben. Zahiri sebep de şapka giymediğim için. En sonunda bir kasket elime aldım, elimde getirip götürdüm, başıma giymedim. İhtilaldan iki ay sonra çağırdılar beni. Biz seni atacağız dediler açıkça. "Suçum ne?" dedim. "Vali Bey, Halk Partililer öyle istiyor" dediler. Attılar beni işten... Ufak bir dükkân açtım. Sermayem yok. Evdeki kitapları götürdüm, koydum. Beni tanıyanlar bile dükkâna koyacak kitap-defter veremediler bana. Tahkikat yaptılar, mektep kitabı da sattırmadılar. Daha sonra Ankara'dan cevap geldi: "Bu adam çok tehlikeli. Bunda 53 tane dini kitap var, -kitapların isimleri de var- bunları satmamak şartıyla izin verin" diyor. Maarif müdürüne götürdüler beni. Yaşlı bir adam, bir şey de bildiği yok. Oturtmuşlar oraya. Böyle böyle müdür bey dedim. "Kur'an-ı Kerim de satmayacaksın" dedi. İşte bir zamanlar böyle zulümler gördü bu insanlar... (Ağabeyler Anlatıyor.)
Ekleme Tarihi: 31 Mart 2022 - Perşembe

KARDEŞLERİM, KORKMAYINIZ! KÜFRÜN BEL KEMİĞİ KIRILMIŞTIR.

Denizli'nin Çaybaşı Mahallesi'nde 1927 yılında doğmuşum. 17 yaşında ortaokulu bitirdikten sonra Denizli Ticaret ve Sanayi Odası'na memur olarak tayin olundum.

1944'de sabahları vazifeme gidip gelirken Bediüzzaman Hazretlerini talebeleriyle beraber hapishaneden mahkemeye gelip gidişlerini gördüm. Önde Hz. Üstad, arkada ağabeyler ikişer ikişer kelepçeli olarak jandarma nezaretinde geçiyorlardı. Fakat daha ben bir şey bilmiyorum. Hiç duymamıştım Bediüzzaman'ı. Yolda bekleşen insanlara; "Kimdir bunlar, nedir, ne oluyor?" diye sordum, kimseden ses çıkmadı. O zaman insanlarda çok şiddetli korku vardı. Hükümet disiplini kuvvetliydi. Kimse kimseye bir şey diyemezdi. En yakınlarıma bile sorduğumda bir cevap alamadım.

Üstad hapishaneden çıkınca ilk önce bu handa kaldı. Tahminen 15 gün orada kalmış olabilir. Bir gün işimden dönüşümde orada Hz. Üstad'ı gördüm. Hanın salon kısmı pencerelerden görünürdü. Üstad'ın pencereden bakarak her tarafı seyrettiğini gördüm. Orada araba durağı vardı, genişçe şöyle betonlanmış bir alan. O alanın üzerinde fayton arabaları dururdu. Faytoncular biraz küfürbazdırlar. Üstad onların konuşmalarından, bağrışmalarından rahatsız olmuş, müracaat etmiş, ondan sonra Şehir Oteli'ne nakledilmiş. Yani Hz. Üstad 1944'de beraat ettikten sonra ilk olarak bu Ahmet Ağanın Hanı'nda kaldı, ondan sonra Şehir Oteli'ne geçti.

1960 yılının Ocak ayında Ankara'dan, ağabeylerimizden, "Çok hadiseler oluyor, mebuslara gidelim, Risale-i Nur'u anlatalım" diye bir mektup geldi. Gittik... Kazım Kayaalp, Hüseyin Tomaş, Yakup Cemal ağabeyler ve ben vardım. En gençleri de bendim. Nazilli'den de gelenler oldu, altı-yedi kişi olduk. Trenle gittik Ankara'ya. Akşam Ulus'ta Murat Lokantası'nın üstündeki dersanede buluştuk. Tarih: 10 Ocak 1960. Bütün Türkiye'den gelen kardeşler vardı. Üstad Hazretleri de "oraya geleceğim" diye söz vermişti. Sonra anlaşıldı ki Üstad Hazretlerini Gölbaşı'ndan geri çevirmişler. Biz aynı ekiple gece vakti Emirdağ'ına doğru yola çıktık, sabahleyin vardık. 

Tarih: 11 Ocak 1960. Kuşluk vaktiydi. Biz, bir taşlık yer vardı, orada beklerken yukarıdan Üstad indi geldi. Hilal şeklini aldık hemen. Üstad yıldız gibi ortada durdu. Hepimiz sırayla elini öptük. "Kardeşlerim korkmayınız. Küfrün bel kemiği kırılmıştır. Müspet hareket ediniz, çalışınız, hiç korkmayın" dedi. En son sözü bu oldu. Üstad yukarı çıktı, biz de evlerimize geri döndük. İki ay sonra Hz. Üstad vefat etti.

Çaybaşı Camii'nde babam fahri müezzindi ya. O olmadığı zaman ben müezzinlik yapardım. Mesela 1941 yılında taşraya gitti babam, iki sene onun yerine ben yaptım müezzinliği. Normal ezan yasaktı o zaman. Hoca bana dedi ki: "Oğlum, sen uyduruk ezanı (Türkçe Ezan) okumadan önce kendin duyacak kadar ezanı oku, ondan sonra o ezanı oku" dedi. Ben de öyle yaptım. Üstad da öyle dermiş zaten. Birkaç yerde fahri imamlık da yaptım ben.

27 Mayıs 1960'da ihtilal olunca belediye imamlığından tard edildim ben. Zahiri sebep de şapka giymediğim için. En sonunda bir kasket elime aldım, elimde getirip götürdüm, başıma giymedim. İhtilaldan iki ay sonra çağırdılar beni. Biz seni atacağız dediler açıkça. "Suçum ne?" dedim. "Vali Bey, Halk Partililer öyle istiyor" dediler. Attılar beni işten...

Ufak bir dükkân açtım. Sermayem yok. Evdeki kitapları götürdüm, koydum. Beni tanıyanlar bile dükkâna koyacak kitap-defter veremediler bana. Tahkikat yaptılar, mektep kitabı da sattırmadılar.

Daha sonra
Ankara'dan cevap geldi: "Bu adam çok tehlikeli. Bunda 53 tane dini kitap var, -kitapların isimleri de var- bunları satmamak şartıyla izin verin" diyor. Maarif müdürüne götürdüler beni. Yaşlı bir adam, bir şey de bildiği yok. Oturtmuşlar oraya. Böyle böyle müdür bey dedim. "Kur'an-ı Kerim de satmayacaksın" dedi. İşte bir zamanlar böyle zulümler gördü bu insanlar...

(Ağabeyler Anlatıyor.)

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (3)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdullah
(01.04.2022 10:05 - #161)
Maşallah çok duygulandım allah razı olsun
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Abdullah
(01.04.2022 10:05 - #162)
Maşallah çok duygulandım allah razı olsun
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Necip Fazıl
(31.05.2023 08:13 - #339)
Ölüm zorların zoru, Yaşamak ondan da zor!..
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.