Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat), 2024 yılına ilişkin yayımladığı Gelir ve Yaşam Koşulları raporuyla Avrupa’daki ekonomik eşitsizlikleri ve sosyal sorunları bir kez daha ortaya koydu. Türkiye, bu raporda yer alan 29 ülke içinde en yüksek yoksulluk riski taşıyan ülke olarak dikkat çekti. Ne yazık ki bu tablo artık bir tesadüf değil; yılların biriktirdiği ekonomik kırılganlıklar, politik tercihlerin sonucu olan sosyal adaletsizlikler ve artan geçim sıkıntısı, bu sonucu kaçınılmaz hale getirdi.
TÜRKİYE’DE HER DÖRT KİŞİDEN BİRİ YOKSULLUK SINIRINDA
Verilere göre Türkiye’de halkın %22,6’sı yoksulluk riskiyle karşı karşıya. Bu oran yaklaşık 18,6 milyon kişiye denk geliyor. Bu insanlar, temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor; yeterli beslenemiyor, uygun koşullarda barınamıyor, sağlık hizmetine erişemiyor ve çoğu zaman eğitimden bile mahrum kalıyor. Üstelik bu rakamlar sadece resmi tanıma göre yoksulluk sınırında olanları gösteriyor. Geliri biraz üzerindekiler bile benzer sıkıntıları yaşıyor ama "yoksul" sayılmıyor.
Yani aslında resmi istatistiklerin gösterdiğinden daha fazla insan, görünmeyen bir yoksulluk içinde yaşıyor. Sosyal yardım alamayan, devlete başvurmayan, sessizce geçim savaşı veren milyonlarca kişi var.
AVRUPA’NIN EN DÜŞÜK GELİRLİSİ OLDUK
AB genelinde yoksulluk riski oranı ortalama %16,2. Euro Bölgesi’nde ise bu oran %16,6. Türkiye ise bu ortalamaların çok üzerinde, %22,6 ile ilk sırada. Bizden sonra gelen Bulgaristan (%21,7) ve Letonya (%21,6) bile bizden daha iyi durumda.
Avrupa'nın en düşük yoksulluk oranlarına sahip ülkeleri olan Çekya (%9,5), Belçika (%11,5) ve Danimarka (%11,6), bu başarılarını sadece ekonomik büyümeyle değil, gelir dağılımındaki adalet ve sosyal koruma mekanizmalarının etkinliğiyle sağlıyor. Yani mesele sadece milli gelir değil, o gelirin nasıl bölüşüldüğü.
Türkiye'de ise zengin daha zenginleşirken, geniş halk kesimleri yoksullaştı. Bu da hem sınıfsal uçurumu derinleştirdi hem de toplumsal barışı zedeleyen bir ortam yarattı.
ASGARİ ÜCRET ARTIK SADECE KÂĞITTA KALDI
Türk-İş’in Mayıs 2025’te yayımladığı rapora göre dört kişilik bir ailenin:
Açlık sınırı: 25.092 TL
Yoksulluk sınırı: 81.733 TL
Asgari ücret (net): 22.000 TL
Bu veriler, Türkiye’de çalışanların çoğunun açlık sınırının bile altında bir ücretle geçinmeye çalıştığını gösteriyor. Yani artık Türkiye’de çalışmak, otomatik olarak “karnın doyacak” anlamına gelmiyor. İş sahibi olmak bir güvence değil. Aksine, çalışan kesim bile ciddi geçim sıkıntısı içinde.
Asgari ücretin yalnızca aç kalmamak için yetip yetmeyeceği tartışılırken, ortalama ücretlerin de yoksulluk sınırının çok altında kalması, sosyal refah devletinin fiilen ortadan kalktığını gösteriyor.
TÜRKİYE’DE GENÇLER YOKSULLUĞA MAHKÛM EDİLDİ
Eurostat’ın bir diğer dikkat çekici verisi, gençlerle ilgili. Türkiye’de 15-24 yaş arası gençlerin %21,2’si yoksulluk riskiyle karşı karşıya. Bu da yaklaşık 2 milyon 870 bin genç demek.
Bu gençlerin çoğu ya işsiz ya da kayıt dışı ve güvencesiz işlerde çalışıyor. Eğitim imkânları sınırlı, barınma koşulları kötü ve geleceğe dair umutları giderek azalıyor. Üniversite okuyan gençler bile mezun olduktan sonra düzgün bir iş bulma hayali kuramıyor.
Yani gençler artık "geleceğin umudu" olmaktan çıkıp, bugünün mağdurları haline geldi. Üstelik bu gençler, toplam yoksul nüfusun %15,4’ünü oluşturuyor. Bu tablo, yalnızca ekonomik değil, toplumsal bir travmaya da işaret ediyor.
Gençler geleceğe umutla değil, korkuyla bakıyor. Bu durum; beyin göçünü artırıyor, aile içi baskıyı yükseltiyor, sosyal sorunları derinleştiriyor.
PEKİ NEDEN BU DURUMA GELİNDİ?
Türkiye’nin bu noktaya gelmesinin ardında birçok faktör var:
Enflasyonun kontrolden çıkması: Temel gıda, barınma ve ulaşım maliyetleri her ay daha da artıyor.
Gelirin adaletsiz paylaşılması: Zengin daha da zenginleşirken, orta ve alt gelir grubu eridi.
Sosyal devlet politikalarının zayıflaması: Devlet destekleri yetersiz, adil değil ve çoğu zaman seçim yatırımı gibi kullanılıyor.
İstihdamda güvencesizlik: Asgari ücret bile güvence değil; geçici, kayıt dışı, düşük ücretli işler yaygınlaştı.
Eğitim ve iş güvencesi bağının kopması: Okumak artık bir gelecek sağlamıyor. Üniversite mezunları bile işsiz.
Bütün bu koşullar birleşince ortaya yalnızca yoksulluk değil, aynı zamanda gelecek yoksunluğu çıkıyor. İnsanlar sadece bugünü değil, yarını da kaybetmiş durumda.
ÇIKIŞ VAR MI?
Evet, var. Ama bunun için sadece ekonomik politikaları değil, sosyal bakış açısını da değiştirmek gerekiyor:
Gelir dağılımı adaleti sağlanmalı. Servet vergisi gibi uygulamalar gündeme alınmalı.
Sosyal yardımlar güçlendirilmeli, kişiye özel değil, sistematik hale getirilmeli.
Gençlere özel istihdam ve eğitim programları oluşturulmalı. Barınma desteği, burs, ucuz ulaşım gibi destekler artırılmalı.
Asgari ücret, insanca yaşam seviyesine çekilmeli ve düzenli olarak enflasyona göre güncellenmeli.
Kapsayıcı, uzun vadeli ve siyasi çıkarlardan arındırılmış bir yoksullukla mücadele stratejisi oluşturulmalı.
SONUÇ: GELECEĞİMİZ ELİMİZDEN KAYIYOR
Eurostat’ın verileri sadece bugünü anlatmıyor; Türkiye’nin geleceğine dair bir uyarı niteliği taşıyor. Gençler iş bulamıyor, aileler geçinemiyor, çalışanlar fakirleşiyor. Bu yalnızca ekonomik değil, ahlaki ve sosyal bir çöküşün de ayak sesleri.
Bugün bu yoksulluğa karşı sessiz kalırsak, yarın sadece ekmeği değil, bir arada yaşamayı da kaybedeceğiz. Bu nedenle bu veriler bir uyarı değil, çağrıdır. Toplumun her kesimi artık gerçeklerle yüzleşmeli ve birlikte çözüm aramalıdır.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
zozcivan@hotmail.com
Anasayfa
Yazarlar
Zafer Özcivan
Yazı Detayı
Bu yazı 221 kez okundu.
ÜLKEMİZDE YOKSULLUK VE GENÇLERİN DURUMU
Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat), 2024 yılına ilişkin yayımladığı Gelir ve Yaşam Koşulları raporuyla Avrupa’daki ekonomik eşitsizlikleri ve sosyal sorunları bir kez daha ortaya koydu. Türkiye, bu raporda yer alan 29 ülke içinde en yüksek yoksulluk riski taşıyan ülke olarak dikkat çekti. Ne yazık ki bu tablo artık bir tesadüf değil; yılların biriktirdiği ekonomik kırılganlıklar, politik tercihlerin sonucu olan sosyal adaletsizlikler ve artan geçim sıkıntısı, bu sonucu kaçınılmaz hale getirdi.
TÜRKİYE’DE HER DÖRT KİŞİDEN BİRİ YOKSULLUK SINIRINDA
Verilere göre Türkiye’de halkın %22,6’sı yoksulluk riskiyle karşı karşıya. Bu oran yaklaşık 18,6 milyon kişiye denk geliyor. Bu insanlar, temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor; yeterli beslenemiyor, uygun koşullarda barınamıyor, sağlık hizmetine erişemiyor ve çoğu zaman eğitimden bile mahrum kalıyor. Üstelik bu rakamlar sadece resmi tanıma göre yoksulluk sınırında olanları gösteriyor. Geliri biraz üzerindekiler bile benzer sıkıntıları yaşıyor ama "yoksul" sayılmıyor.
Yani aslında resmi istatistiklerin gösterdiğinden daha fazla insan, görünmeyen bir yoksulluk içinde yaşıyor. Sosyal yardım alamayan, devlete başvurmayan, sessizce geçim savaşı veren milyonlarca kişi var.
AVRUPA’NIN EN DÜŞÜK GELİRLİSİ OLDUK
AB genelinde yoksulluk riski oranı ortalama %16,2. Euro Bölgesi’nde ise bu oran %16,6. Türkiye ise bu ortalamaların çok üzerinde, %22,6 ile ilk sırada. Bizden sonra gelen Bulgaristan (%21,7) ve Letonya (%21,6) bile bizden daha iyi durumda.
Avrupa'nın en düşük yoksulluk oranlarına sahip ülkeleri olan Çekya (%9,5), Belçika (%11,5) ve Danimarka (%11,6), bu başarılarını sadece ekonomik büyümeyle değil, gelir dağılımındaki adalet ve sosyal koruma mekanizmalarının etkinliğiyle sağlıyor. Yani mesele sadece milli gelir değil, o gelirin nasıl bölüşüldüğü.
Türkiye'de ise zengin daha zenginleşirken, geniş halk kesimleri yoksullaştı. Bu da hem sınıfsal uçurumu derinleştirdi hem de toplumsal barışı zedeleyen bir ortam yarattı.
ASGARİ ÜCRET ARTIK SADECE KÂĞITTA KALDI
Türk-İş’in Mayıs 2025’te yayımladığı rapora göre dört kişilik bir ailenin:
Açlık sınırı: 25.092 TL
Yoksulluk sınırı: 81.733 TL
Asgari ücret (net): 22.000 TL
Bu veriler, Türkiye’de çalışanların çoğunun açlık sınırının bile altında bir ücretle geçinmeye çalıştığını gösteriyor. Yani artık Türkiye’de çalışmak, otomatik olarak “karnın doyacak” anlamına gelmiyor. İş sahibi olmak bir güvence değil. Aksine, çalışan kesim bile ciddi geçim sıkıntısı içinde.
Asgari ücretin yalnızca aç kalmamak için yetip yetmeyeceği tartışılırken, ortalama ücretlerin de yoksulluk sınırının çok altında kalması, sosyal refah devletinin fiilen ortadan kalktığını gösteriyor.
TÜRKİYE’DE GENÇLER YOKSULLUĞA MAHKÛM EDİLDİ
Eurostat’ın bir diğer dikkat çekici verisi, gençlerle ilgili. Türkiye’de 15-24 yaş arası gençlerin %21,2’si yoksulluk riskiyle karşı karşıya. Bu da yaklaşık 2 milyon 870 bin genç demek.
Bu gençlerin çoğu ya işsiz ya da kayıt dışı ve güvencesiz işlerde çalışıyor. Eğitim imkânları sınırlı, barınma koşulları kötü ve geleceğe dair umutları giderek azalıyor. Üniversite okuyan gençler bile mezun olduktan sonra düzgün bir iş bulma hayali kuramıyor.
Yani gençler artık "geleceğin umudu" olmaktan çıkıp, bugünün mağdurları haline geldi. Üstelik bu gençler, toplam yoksul nüfusun %15,4’ünü oluşturuyor. Bu tablo, yalnızca ekonomik değil, toplumsal bir travmaya da işaret ediyor.
Gençler geleceğe umutla değil, korkuyla bakıyor. Bu durum; beyin göçünü artırıyor, aile içi baskıyı yükseltiyor, sosyal sorunları derinleştiriyor.
PEKİ NEDEN BU DURUMA GELİNDİ?
Türkiye’nin bu noktaya gelmesinin ardında birçok faktör var:
Enflasyonun kontrolden çıkması: Temel gıda, barınma ve ulaşım maliyetleri her ay daha da artıyor.
Gelirin adaletsiz paylaşılması: Zengin daha da zenginleşirken, orta ve alt gelir grubu eridi.
Sosyal devlet politikalarının zayıflaması: Devlet destekleri yetersiz, adil değil ve çoğu zaman seçim yatırımı gibi kullanılıyor.
İstihdamda güvencesizlik: Asgari ücret bile güvence değil; geçici, kayıt dışı, düşük ücretli işler yaygınlaştı.
Eğitim ve iş güvencesi bağının kopması: Okumak artık bir gelecek sağlamıyor. Üniversite mezunları bile işsiz.
Bütün bu koşullar birleşince ortaya yalnızca yoksulluk değil, aynı zamanda gelecek yoksunluğu çıkıyor. İnsanlar sadece bugünü değil, yarını da kaybetmiş durumda.
ÇIKIŞ VAR MI?
Evet, var. Ama bunun için sadece ekonomik politikaları değil, sosyal bakış açısını da değiştirmek gerekiyor:
Gelir dağılımı adaleti sağlanmalı. Servet vergisi gibi uygulamalar gündeme alınmalı.
Sosyal yardımlar güçlendirilmeli, kişiye özel değil, sistematik hale getirilmeli.
Gençlere özel istihdam ve eğitim programları oluşturulmalı. Barınma desteği, burs, ucuz ulaşım gibi destekler artırılmalı.
Asgari ücret, insanca yaşam seviyesine çekilmeli ve düzenli olarak enflasyona göre güncellenmeli.
Kapsayıcı, uzun vadeli ve siyasi çıkarlardan arındırılmış bir yoksullukla mücadele stratejisi oluşturulmalı.
SONUÇ: GELECEĞİMİZ ELİMİZDEN KAYIYOR
Eurostat’ın verileri sadece bugünü anlatmıyor; Türkiye’nin geleceğine dair bir uyarı niteliği taşıyor. Gençler iş bulamıyor, aileler geçinemiyor, çalışanlar fakirleşiyor. Bu yalnızca ekonomik değil, ahlaki ve sosyal bir çöküşün de ayak sesleri.
Bugün bu yoksulluğa karşı sessiz kalırsak, yarın sadece ekmeği değil, bir arada yaşamayı da kaybedeceğiz. Bu nedenle bu veriler bir uyarı değil, çağrıdır. Toplumun her kesimi artık gerçeklerle yüzleşmeli ve birlikte çözüm aramalıdır.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
zozcivan@hotmail.com
Ekleme
Tarihi: 04 July 2025 - Friday
ÜLKEMİZDE YOKSULLUK VE GENÇLERİN DURUMU
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.