Tolga Turan
Köşe Yazarı
Tolga Turan
 

El alem ne der?

Her insan hayatında en az bir kaç kez kâbusyaşamıştır. Ama özellikle bizim toplumumuzda, devamlı dillerde, kulaklarda dolaşan bir kâbus vardır. İşte bu kâbusun adı  : “El âlem ne der?” Çocuklar yanlış bir şey yapar. Anne ve baba bunun tekrarlanmaması için nasıl bir tedbir alınacağını, çocuğunu bu yanlıştan nasıl kurtaracağını düşünmeden dövünmeye başlar. Evladı için midir bu dövünme? Hayır... Onların en büyük endişesi : “El âlemduyunca ne der, ne laf eder?” En kötüsü de  bu el âlemin ne diyeceğini göz önüne almanın evlatları hatalara karşı koruma amaçlı olmayışıdır. Mesela: Evlatların sıra dışı bir meslek seçiminde anne ve babalardan gelecek ilk tepki : “Oğlum, kızım, hiç mi seçecek bir başka meslek bulamadın da bunu seçtin?” Evlatların bir yabancıya gönlünü kaptırması durumunda anne ve babalardan gelecek ilk tepki : “Oğlum, kızım, bizimkilerin suyu mu çıktı? El âleme ne deriz?”... Bu konudaki örnekleri çoğaltabiliriz. Hepimizin birçoğuyla karşılaştığımıza ve birçoğuna şahit olduğumuza emin olduğum için bunu gereksiz buluyorum. Hatta bu kâbusla büyüdüğümüzden dolayı kendimizi dahi bu “El âlem ne der?” olayına göre şartlandırdığımız ve daha doğrusu, kısıtladığımız olmuştur.   Bunu kâbus olarak tanımlıyorum. Çünkü başkalarının ne diyeceğini dikkate alarak hareket edenlerin davranışlarının hem kendilerine, hem etrafındakilere negatif yansımaları olacağı, bu yansımaların hem kendi hem de etrafındakilerin yaşantılarını adeta cehenneme çevireceği kaçınılmazdır.  Bu bir çeşit esarettir. Neyin esareti? Başkalarının mantığına esaret, onların ağzından çıkacak kelimelere esaret,  fikirlerine, duygularına, düşüncelerine hizmetkârlık. Genelde mutlaka söyleyecek bir şeyleri olan bu “Saygıdeğer el âlemin” gözleri devamlı başkalarının üzerindedir. Süzer, inceler, duyduğu ve gördüklerine kendi ilavelerini yapar ve ortaya koyar. Bu “saygıdeğer el âlemin” kendileri asla aynaya bakmaz, kendilerini görmez, sorgulamaz. Kendilerine göre mükemmeldirler. Bu durumda bırakalım konuşmak isteyeni, konuşsun istediği gibi, istediği kadar. Başkalarının yaşantısını incelemeyi kendine adeta görev edinmiş olanları kendi haline bırakalım. Biz kendi doğrularımıza bakalım. Yaşantımızı onların bizim hakkımızda düşüneceklerine göre değil kendi doğrularımıza göre yönlendirelim, kendi doğrularımıza göre davranalım. Hatalar mı? Onlar insanoğlunun bulunduğu her yerde var ve hep olacak ta. Dostlar sükûteder,  yardımcı olmaya, yanlışları düzeltmeye, kusurları örtmeye gece olmak için çabalar. Sonuçta hepimizin hesap vereceği Yer aynı Yer değil midir? Tiyatroda aktif olanlar sahnedeki oyunculardır, oyunu yaşayanlardır.  Pasifler ise oyunu sessizce izleyen daha sonra da sahnede olanı biteni ve oyuncuların olumlu ve olumsuz yönlerini ortaya koyanlardır. Gelin biz daima oyuncu olup hep sahnede kalalım, Hayatı dolu dolu yaşayalım, Kendimizi ve sevdiklerimizi  “El âlem ne der?”ler le boğmayalım. Hedef herkesin mutluluğu. Olumlu, olumsuz yorumlar ne mi olacak? En iyisi her işi ustasına bırakmak : “El âlem ne der?” olayı bu sorunu zaten kökünden  halleder... Ve bırakalım o “el âlemi”, ne derse desin... Biz Mevlana gibi değerli büyüklerimizin sözlerinden şaşmayalım: “Uğraşma boşuna, Seni ancak gördükleri ve duydukları kadar anlayacaklar. Kimse bir Sen daha olmayacak bu dünyada. Kimse tam anlamıyla Sende seni bulmayacak. Gücün yetmeyecek herhangi bir dilde kendini anlatmaya, Gördükleri ancak kendi anladıkları kadar olacak.” Mevlana
Ekleme Tarihi: 17 Ocak 2020 - Cuma

El alem ne der?

Her insan hayatında en az bir kaç kez kâbusyaşamıştır. Ama özellikle bizim toplumumuzda, devamlı dillerde, kulaklarda dolaşan bir kâbus vardır.

İşte bu kâbusun adı  : “El âlem ne der?”

Çocuklar yanlış bir şey yapar. Anne ve baba bunun tekrarlanmaması için nasıl bir tedbir alınacağını, çocuğunu bu yanlıştan nasıl kurtaracağını düşünmeden dövünmeye başlar. Evladı için midir bu dövünme?

Hayır... Onların en büyük endişesi : “El âlemduyunca ne der, ne laf eder?”

En kötüsü de  bu el âlemin ne diyeceğini göz önüne almanın evlatları hatalara karşı koruma amaçlı olmayışıdır.

Mesela:

Evlatların sıra dışı bir meslek seçiminde anne ve babalardan gelecek ilk tepki : “Oğlum, kızım, hiç mi seçecek bir başka meslek bulamadın da bunu seçtin?”

Evlatların bir yabancıya gönlünü kaptırması durumunda anne ve babalardan gelecek ilk tepki : “Oğlum, kızım, bizimkilerin suyu mu çıktı? El âleme ne deriz?”...

Bu konudaki örnekleri çoğaltabiliriz. Hepimizin birçoğuyla karşılaştığımıza ve birçoğuna şahit olduğumuza emin olduğum için bunu gereksiz buluyorum. Hatta bu kâbusla büyüdüğümüzden dolayı kendimizi dahi bu “El âlem ne der?” olayına göre şartlandırdığımız ve daha doğrusu, kısıtladığımız olmuştur.  

Bunu kâbus olarak tanımlıyorum. Çünkü başkalarının ne diyeceğini dikkate alarak hareket edenlerin davranışlarının hem kendilerine, hem etrafındakilere negatif yansımaları olacağı, bu yansımaların hem kendi hem de etrafındakilerin yaşantılarını adeta cehenneme çevireceği kaçınılmazdır.  Bu bir çeşit esarettir.

Neyin esareti? Başkalarının mantığına esaret, onların ağzından çıkacak kelimelere esaret,  fikirlerine, duygularına, düşüncelerine hizmetkârlık.

Genelde mutlaka söyleyecek bir şeyleri olan bu “Saygıdeğer el âlemin” gözleri devamlı başkalarının üzerindedir. Süzer, inceler, duyduğu ve gördüklerine kendi ilavelerini yapar ve ortaya koyar. Bu “saygıdeğer el âlemin” kendileri asla aynaya bakmaz, kendilerini görmez, sorgulamaz. Kendilerine göre mükemmeldirler.

Bu durumda bırakalım konuşmak isteyeni, konuşsun istediği gibi, istediği kadar. Başkalarının yaşantısını incelemeyi kendine adeta görev edinmiş olanları kendi haline bırakalım. Biz kendi doğrularımıza bakalım. Yaşantımızı onların bizim hakkımızda düşüneceklerine göre değil kendi doğrularımıza göre yönlendirelim, kendi doğrularımıza göre davranalım.

Hatalar mı? Onlar insanoğlunun bulunduğu her yerde var ve hep olacak ta. Dostlar sükûteder,  yardımcı olmaya, yanlışları düzeltmeye, kusurları örtmeye gece olmak için çabalar. Sonuçta hepimizin hesap vereceği Yer aynı Yer değil midir?

Tiyatroda aktif olanlar sahnedeki oyunculardır, oyunu yaşayanlardır.  Pasifler ise oyunu sessizce izleyen daha sonra da sahnede olanı biteni ve oyuncuların olumlu ve olumsuz yönlerini ortaya koyanlardır.

Gelin biz daima oyuncu olup hep sahnede kalalım,
Hayatı dolu dolu yaşayalım,
Kendimizi ve sevdiklerimizi  “El âlem ne der?”ler le boğmayalım.

Hedef herkesin mutluluğu.

Olumlu, olumsuz yorumlar ne mi olacak?
En iyisi her işi ustasına bırakmak :
“El âlem ne der?” olayı bu sorunu zaten kökünden  halleder...
Ve bırakalım o “el âlemi”, ne derse desin...

Biz Mevlana gibi değerli büyüklerimizin sözlerinden şaşmayalım:

“Uğraşma boşuna,
Seni ancak gördükleri ve duydukları kadar anlayacaklar.
Kimse bir Sen daha olmayacak bu dünyada.
Kimse tam anlamıyla Sende seni bulmayacak.
Gücün yetmeyecek herhangi bir dilde kendini anlatmaya,
Gördükleri ancak kendi anladıkları kadar olacak.”
Mevlana

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.