Bazen kitaplar dolusu öğüt yetmez de bir tek hastalık insana her şeyi anlatır. Sağlığın gerçek değerini insan en iyi hasta yatağında öğrenir. Hele ki o yatak bir-iki gün değil de tam on beş gün boyunca kalkamadığın bir yataksa… O zaman anlarsın: Dünyaları verseler ne fayda, sağlığın yoksa hiçbir şeyin tadı kalmaz.
Ben de bu gerçeği kısa bir süre önce yeniden, bizzat yaşayarak öğrendim. Tam 15 gün boyunca dört duvar arasında, yatağa, seruma, ilaçlara, doktorlara mahkûm kalınca insanın aklına türlü türlü şey geliyor. İlk günler “Geçer” diye avutursun kendini, üçüncü gün dua etmeye başlarsın, beşinci gün sevdiklerinin varlığına şükredersin, yedinci gün gözün hiçbir şeyi görmez, sadece ayağa kalkmayı dilersin. On beşinci gün bittiğinde, sağlığın kıymetini öğreten o pahalı dersi tamamlamış olursun.
Bugün çoğumuz sağlıklıyken dertliyiz. Kimimiz geçim derdinde, kimimiz iş stresinde, kimimiz hayata küskün. Ama başımıza bir hastalık gelince en pahalı arabalar, en geniş evler, en gösterişli makamlar neye yarar? Yatağından doğrulup kalkamıyorsan, bir bardak suyu kendi başına içemiyorsan, dünyanın bütün zenginliği kapıda beklese ne yazar?
O 15 gün içinde ne sofranın tadı var, ne çayın demi var, ne de dost meclisinin sohbeti… Her şey bir kenara çekilir, geriye tek bir dileğin kalır: “Yeter ki ayağa kalkayım, yeter ki bu geçsin.”
Hastalık insanı sabırla terbiye eder. Kibir, hırs, şikâyet bir kenara çekilir. Bir bardak suya, bir lokma çorbaya, ağrısız bir nefese dua eder olursun. Çünkü o zaman anlarsın: Bedava sandığın nefesin, önemsemediğin yürüyüşün, ihmal ettiğin uykun, aslında sahip olduğun en büyük servetmiş.
Bugün sağlıklıyken kendimize soralım: Kendimize bu kadar hoyrat davranmaya değer mi? Bir rapor, bir yatak, bir serumla sınanmak zor değil. O gün geldiğinde para da, makam da, itibar da kapının dışında kalır. İçeri sadece dua girer.
Benim 15 günlük hastalık sürecim bana bir kez daha gösterdi: Sağlık gitmeden kıymetini bilmek gerek. Bir gece uykusunu tam uyuyabilmek, ağrısız bir sabaha uyanmak, yürüyerek dışarı çıkabilmek… Kimine sıradan gelir, ama bunlar altın değerinde nimetlerdir.
Bize düşen o nimetlere sahip çıkmak. Kendimizi ertelememek. Bu beden, bu ruh bize emanet. Kimse bizim yerimize o yatakta yatamaz, kimse bizim yerimize o serumu çekemez. Bedelini kimse ödeyemez.
Dünyaları verseler ne çıkar? 15 gün yatağa düşünce anlıyorsun ki sağlığın yoksa geriye kalan her şey birer detay. Bugün sağlıklıyken kıymetini bilmeyenin yarın elinde sadece pişmanlık kalır.
Gelin kendimize bir söz verelim: Kendimizi sevelim, bedenimize iyi bakalım. Bir bardak suyu, bir yürüyüşü, bir kahkahayı ertelemeyelim. Çünkü sağlığımız varsa her şeyin tadı var. Yoksa geriye hüzün kalır.
Ve bu vesileyle… Bu zorlu süreçte bir mesajıyla, bir telefonu ile, bir duasıyla yanımda olan; arayan, soran, iyi dileklerini esirgemeyen herkese gönülden teşekkür ediyorum. Varlığınız güç, desteğiniz umut oldu.
Unutmayalım: Sağlık gitmeden sahip çıkalım ki, kaybedince “Keşke…” demek zorunda kalmayalım.
Tolga TURAN
Aile ve Evlilik Danışmanı