Tolga Turan
Köşe Yazarı
Tolga Turan
 

ASIRLIK ÇINARLARIN DEĞERİNİ HAYATTA İKEN BİLELİM

Oldum olası yaşlılar ile sohbetleri severim. Konuştuklarında bazen uzaklara dalıp kendi kendilerine gülerler. Gülüşleri; Ah dolu… Vah dolu… Hasret dolu! Yanınızda sohbet ederken; hayalleri içerisinde gençliğini yaşıyor. “Bende sizin gibiydim” der gibi… Kurak toprak gibi çatlamış bir yüzün geçmişinde parlayan içten gülümsemesi… Şimdi beni bayağı düşündürdü. Her canlı insanın acı kaderi bu… Yaşam çizelgesi denilen şeyin boynunda boyunduruk! Çocukluk gençlik ve daha sonra iki büklüm yaşlılık… Dedim ya yaşlılar ile konuşmayı çok severim diye. Güzellikler kokan iç dünyasını bana anlatılması nede güzel. Asırlık çınarlar nede çok bilgililer. Bütün bu dinlediklerimi çocukluk dönemlerimde dinlesem sanırım kulak ardı eder gülüp geçerdim. Ne çok özlemleri hapsederler yüreklerinde. Sabah ezanında kalkıp da uzaktaki evlatlarına evlatlarının yavruları kuzusunun kuzularına dudaklarından dökülen duaların bini bir türlü… Bir gün gelecekleri ümidiyle ümitli yaşlılar… Karşımda hayatın tam bir gerçeği ile beraberim. Anne Baba yaşarken çocuklar onların söz ve kelamlarından nefret eder. Kendilerini uçsuz bucaksız bir boşlukta her şeyi bilir edasıyla hisseder bu tatlı belalar. Anne Baba yaşlandığında durumları biraz değişse de aynı kalırlar. Değişmezler, değişemezler. Geçmişteki kuşaklar ne ise gelecek kuşaklarda aynı kalacak diye bilirim hep. Yani Çok sıkıldıklarında bir şeye ihtiyaç duyduklarında Anne Baba akıllarına gelir. İhtiyaçları bittiğinde yine bildiklerini okur geçerler. Düşünürler ama yine es geçer giderler. Hâlbuki onların gözlerinin derinliklerinde kendilerini bulmak isteyen Anne ve Babalar var.  Muhtaç oldukları evlat sevgisiyle yaşama tutunmaya çalışırlarken gözleri hep yolda olan anne babalar Her an onları bekler dururlar. Belki çıkar gelirler diye beklentidedirler. Olur ya aklına eserde olur ya ziyaret edesin gelir de. Baba ocağına geldiğinde hani hiç arayıp sormadığın baba ocağından bahsediyorum Evinizin önünde bulunan asmalığınız çökmüş. Meyve ağaçlarınız küsmüş ama çiçekleri bir umutla yine de tektük açmış. Tahta sedirinizin üzerinde bulunan iki eski patiskadan yapılmış yamalı minderler yok ise. Soğuk bir rüzgâr eserde ağustos ayının tam ortasında, İleriden senin tanımadığın ama onun seni tanıdığı bir kişi yanına doğru gelip de Gözlerinden aşağıya doğru gözyaşları dökülüverir ise işte o zaman anla ki hani o arayıp ta sormadığın annen ya da baban bu dünyadan göçüp gitmiş… Öldüklerinde kimseyanında yokmuş yaşadıklarında olmağın gibi. Senin olmadığın zamanda yanında olan birkaç ahbapları son yolculuklarına uğurlamışlar sana haber bile vermemişler sen rahatsız olma işinden olma diye. Sen şimdi mezar taşında anam yâda babam diye ağlasan ne fayda. Ama şunu iyi bil ki çocukları yanına geldiklerine o ne çok sevinmişlerdir kara toprağın altında. Mezarından doğrulup seni sen görmeden doyasıya öpmüşlerdir. Belki yukarıda yazdıklarım bir saçmalık diye düşünebilirsiniz ama gerçekler hiçbir zaman saçmalık olmadı olamazda. İşiniz düştüğü için değil içten sevdiğiniz için sarıp sarmalayın anne babanızı. İçimde her gün bir korku belirmekte son zamanda yaşım ilerledikçe kaybetmek korkusu. Dedim ya gelip de bulamamak korkusu. Gerçi her canlının acı kaderi bu. Tamam, ama yıllar sonra bile geldiğimde asmalarımızın çökmediği meyve ağaçlarımın küsmediği ve tahta sedirde iki asırlık minderin olmadığı kara toprakta yatıp Kurak toprak gibi çatlamış bir yüzlerini nasırlı ellerini değil de buz gibi mezar taşlarını öpmek istemiyor iseniz  Benim gibi sizde sabah ezanlarında arkanızdan dualar edilen evlatlardan olmanız dilleğiyle…
Ekleme Tarihi: 31 Ocak 2020 - Cuma

ASIRLIK ÇINARLARIN DEĞERİNİ HAYATTA İKEN BİLELİM

Oldum olası yaşlılar ile sohbetleri severim.

Konuştuklarında bazen uzaklara dalıp kendi kendilerine gülerler.

Gülüşleri; Ah dolu… Vah dolu… Hasret dolu! Yanınızda sohbet ederken; hayalleri içerisinde gençliğini yaşıyor. “Bende sizin gibiydim” der gibi… Kurak toprak gibi çatlamış bir yüzün geçmişinde parlayan içten gülümsemesi… Şimdi beni bayağı düşündürdü. Her canlı insanın acı kaderi bu… Yaşam çizelgesi denilen şeyin boynunda boyunduruk! Çocukluk gençlik ve daha sonra iki büklüm yaşlılık…

Dedim ya yaşlılar ile konuşmayı çok severim diye. Güzellikler kokan iç dünyasını bana anlatılması nede güzel. Asırlık çınarlar nede çok bilgililer. Bütün bu dinlediklerimi çocukluk dönemlerimde dinlesem sanırım kulak ardı eder gülüp geçerdim.

Ne çok özlemleri hapsederler yüreklerinde. Sabah ezanında kalkıp da uzaktaki evlatlarına evlatlarının yavruları kuzusunun kuzularına dudaklarından dökülen duaların bini bir türlü… Bir gün gelecekleri ümidiyle ümitli yaşlılar…

Karşımda hayatın tam bir gerçeği ile beraberim. Anne Baba yaşarken çocuklar onların söz ve kelamlarından nefret eder. Kendilerini uçsuz bucaksız bir boşlukta her şeyi bilir edasıyla hisseder bu tatlı belalar. Anne Baba yaşlandığında durumları biraz değişse de aynı kalırlar. Değişmezler, değişemezler. Geçmişteki kuşaklar ne ise gelecek kuşaklarda aynı kalacak diye bilirim hep. Yani Çok sıkıldıklarında bir şeye ihtiyaç duyduklarında Anne Baba akıllarına gelir. İhtiyaçları bittiğinde yine bildiklerini okur geçerler. Düşünürler ama yine es geçer giderler. Hâlbuki onların gözlerinin derinliklerinde kendilerini bulmak isteyen Anne ve Babalar var. 

Muhtaç oldukları evlat sevgisiyle yaşama tutunmaya çalışırlarken gözleri hep yolda olan anne babalar Her an onları bekler dururlar. Belki çıkar gelirler diye beklentidedirler.

Olur ya aklına eserde olur ya ziyaret edesin gelir de. Baba ocağına geldiğinde hani hiç arayıp sormadığın baba ocağından bahsediyorum Evinizin önünde bulunan asmalığınız çökmüş. Meyve ağaçlarınız küsmüş ama çiçekleri bir umutla yine de tektük açmış. Tahta sedirinizin üzerinde bulunan iki eski patiskadan yapılmış yamalı minderler yok ise.

Soğuk bir rüzgâr eserde ağustos ayının tam ortasında, İleriden senin tanımadığın ama onun seni tanıdığı bir kişi yanına doğru gelip de Gözlerinden aşağıya doğru gözyaşları dökülüverir ise işte o zaman anla ki hani o arayıp ta sormadığın annen ya da baban bu dünyadan göçüp gitmiş… Öldüklerinde kimseyanında yokmuş yaşadıklarında olmağın gibi. Senin olmadığın zamanda yanında olan birkaç ahbapları son yolculuklarına uğurlamışlar sana haber bile vermemişler sen rahatsız olma işinden olma diye.

Sen şimdi mezar taşında anam yâda babam diye ağlasan ne fayda. Ama şunu iyi bil ki çocukları yanına geldiklerine o ne çok sevinmişlerdir kara toprağın altında. Mezarından doğrulup seni sen görmeden doyasıya öpmüşlerdir.

Belki yukarıda yazdıklarım bir saçmalık diye düşünebilirsiniz ama gerçekler hiçbir zaman saçmalık olmadı olamazda. İşiniz düştüğü için değil içten sevdiğiniz için sarıp sarmalayın anne babanızı. İçimde her gün bir korku belirmekte son zamanda yaşım ilerledikçe kaybetmek korkusu. Dedim ya gelip de bulamamak korkusu. Gerçi her canlının acı kaderi bu. Tamam, ama yıllar sonra bile geldiğimde asmalarımızın çökmediği meyve ağaçlarımın küsmediği ve tahta sedirde iki asırlık minderin olmadığı kara toprakta yatıp Kurak toprak gibi çatlamış bir yüzlerini nasırlı ellerini değil de buz gibi mezar taşlarını öpmek istemiyor iseniz 

Benim gibi sizde sabah ezanlarında arkanızdan dualar edilen evlatlardan olmanız dilleğiyle…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.