Ravza Zeybek
Köşe Yazarı
Ravza Zeybek
 

GURUR DUYDUM

 En güzel sözlerin sahibinin adıyla… Allah’ın adıyla…  Hayatımızda daha önce hiç tecrübe etmediğimiz günlerden geçiyoruz. Halkımızın çoğunluğunun bu durum için elinden geleni yapmış olduğunu düşünüyorum. Bunda ön önemli etken bu salgına daha erken yakalanan ama tedbirleri almakta zayıf davranan ülkelerin örneklerini ve sonuçlarının ve acı kayıplarını görmek olmuştur. Bir günde binlerce kişinin öldüğünü duymak hiç kimse için kolay değildir. Aynı zamanda dünyayı etkisi altına alan bu salgınla mücadelede, devletimizin ne kadar büyük ve güçlü olduğunu göstermiştir. ‘Aydın kişilerimizin’ öve öve bitiremedikleri Avrupa’nın ve süper güç Amerika’nın  gücü ve itibarı yerle bir olmuştur. Bize sunulan kahraman Amerika’nın, hastanede görev yapan hemşirelerin malzemelerini,  tedarik edemeyişine şahit olduk. İngiliz asaletinin nasıl ayaklar altına düştüğüne, her şeye hükmünün geçtiğini sanan Fransa’nın çaresizliğini gördük. Fransa içişleri bakanı Castaner’in halkın elinde ki maskeleri hastaneleri bağışlamalarını istediği zaman diliminde devletimiz evlere ücretsiz maske dağıtmaya başladı… Salgın için alınan tedbirlerde yurt dışından gelen tüm insanları karantinaya almaları, oralarda bir misafir gibi ağırlamalarını görünce devletime olan güvenim bir kez daha arttı.  Maddi manevi olarak Türkiye Devleti  halkının yanında ve her daim hizmetinde olduğunu gördükçe gurur duydum!  Gurur duydum! Hem de nasıl! Özüne, aslına asaletine geri dönmüş bir devlet görmekten dolayı gurur duydum. Halka hizmet etmeyi Hakka hizmet olarak gören ecdadın torunlarının sözünün ardında durduğunu görmenin gururuydu bu.  Zatın biri geçenlerde Türkiye’nin nerelere yardım yaptığını yazmış. Okuyunca, gurur duydum! Bir zamanlar IMF ve ABD kapılarında, alan eldik! Şimdiler de  veren eliz! Türkiye’den seksen sekiz ülkenin yardım istediğini öğrendiğimde onur duydum. Ne mutlu bize, bize bu üstünlüğü yaşatan Rabbime hamdolsun!  Şimdi size bir örnek vermek istiyorum; yıl 1885’in Temmuz ayında Fransa’da Jupille isimli bir çocuk, kuduz köpek tarafından ısırılır. Pasteur, laboratuvarında ürettiği kuduz aşısını ilk defa bu çocuğa uygular ve başarılı olur. Olay akademik çevreler tarafından duyulsa da, kuduzun aşısı olabileceğine tıp otoriteleri destek vermez. Fransa hükümetinden de destek alamayan Pasteur’e sadece bir kişi el uzatır. O da zamanın Osmanlı padişahı Abdülhamid’tir. Abdülhamid gelişmelere seyirci kalmayıp Pasteur’u çalışmalarını geliştirmek için İstanbul’a davet eder. Zira bu dönemlerde kuduz, Avrupa gibi Osmanlı’da da ölümlere neden olmaktadır. Pasteur, yaşlı olduğu için davete icabet etmez. Fakat Osmanlı Sultanının göndereceği ekibin Pasteur tarafından eğitilmesi isteğini “Büyük bir şerefle” diyerek kabul eder. Abdülhamid, Askeri Tıb Mektebi’nden Zoeros Paşa, Hüseyin Hüsnü ve Hüseyin Remzi Bey’i Pasteur’un yanına gönderir. Bu kişilerle birlikte Pasteur’a, ilmiye ve askeriyede mümtaz kişilere verilen Mecidiye Nişanı ile insanların yararına bir aşı hayırhanesi kurması için de 800 lira gönderir. 1888’in Kasım ayında Pasteur, Abdülhamid’in de desteğiyle mütevazı laboratuvarını genişleterek bir enstitü kurar…  1893 yılında İstanbul’da kolera vakası baş gösterdiğinde ise Abdülhamid, Fransız uzman Dr. Andre Chantemesse’yi İstanbul’a davet eder. İstanbul’da üç ay kalan doktor, kolera salgınıyla ilgili ciddi çalışmalarda bulunur. Fakat Sultanın “İstanbul’da bir mikrobiyoloji laboratuvarı kurun” teklifine kendisinin kalamayacağını söyleyerek, Dr. Maurice Nicolle’yı tavsiye eder. Doktorun emeğiyle kurulan Bakteriyolojihane-i Osmani’de Cumhuriyetin en ünlü bakteriyologları yetişir. Kurulduğu dönemde ise bu laboratuvarda başta sığır vebası olmak üzere, şark çıbanı, sığır besiozu, vaksin virüsünün bulunması gibi ileri düzeyde tıbbi başarılar elde edilir…Daha neler ecdadımızın gayretini çalışmalarını gördükçe gurur duyar insan. İnsanlığın yararına her şeyde en ileride olmuş işte şimdi yeniden o asil kan özüne dönmüştür. Kim bilir bu Covit-19 virüsünün aşısını da bulmak yine Müslüman bilimin insanlarına nasip olur. (kaynak:TRT okul Blog)                                                                                                                                    Ravza Zeybek
Ekleme Tarihi: 07 Nisan 2020 - Salı

GURUR DUYDUM


 En güzel sözlerin sahibinin adıyla… Allah’ın adıyla…
 Hayatımızda daha önce hiç tecrübe etmediğimiz günlerden geçiyoruz. Halkımızın çoğunluğunun bu durum için elinden geleni yapmış olduğunu düşünüyorum. Bunda ön önemli etken bu salgına daha erken yakalanan ama tedbirleri almakta zayıf davranan ülkelerin örneklerini ve sonuçlarının ve acı kayıplarını görmek olmuştur. Bir günde binlerce kişinin öldüğünü duymak hiç kimse için kolay değildir. Aynı zamanda dünyayı etkisi altına alan bu salgınla mücadelede, devletimizin ne kadar büyük ve güçlü olduğunu göstermiştir.
‘Aydın kişilerimizin’ öve öve bitiremedikleri Avrupa’nın ve süper güç Amerika’nın  gücü ve itibarı yerle bir olmuştur. Bize sunulan kahraman Amerika’nın, hastanede görev yapan hemşirelerin malzemelerini,  tedarik edemeyişine şahit olduk. İngiliz asaletinin nasıl ayaklar altına düştüğüne, her şeye hükmünün geçtiğini sanan Fransa’nın çaresizliğini gördük. Fransa içişleri bakanı Castaner’in halkın elinde ki maskeleri hastaneleri bağışlamalarını istediği zaman diliminde devletimiz evlere ücretsiz maske dağıtmaya başladı… Salgın için alınan tedbirlerde yurt dışından gelen tüm insanları karantinaya almaları, oralarda bir misafir gibi ağırlamalarını görünce devletime olan güvenim bir kez daha arttı.  Maddi manevi olarak Türkiye Devleti  halkının yanında ve her daim hizmetinde olduğunu gördükçe gurur duydum! 
Gurur duydum! Hem de nasıl! Özüne, aslına asaletine geri dönmüş bir devlet görmekten dolayı gurur duydum. Halka hizmet etmeyi Hakka hizmet olarak gören ecdadın torunlarının sözünün ardında durduğunu görmenin gururuydu bu.
 Zatın biri geçenlerde Türkiye’nin nerelere yardım yaptığını yazmış. Okuyunca, gurur duydum! Bir zamanlar IMF ve ABD kapılarında, alan eldik! Şimdiler de  veren eliz! Türkiye’den seksen sekiz ülkenin yardım istediğini öğrendiğimde onur duydum. Ne mutlu bize, bize bu üstünlüğü yaşatan Rabbime hamdolsun!
 Şimdi size bir örnek vermek istiyorum; yıl 1885’in Temmuz ayında Fransa’da Jupille isimli bir çocuk, kuduz köpek tarafından ısırılır. Pasteur, laboratuvarında ürettiği kuduz aşısını ilk defa bu çocuğa uygular ve başarılı olur. Olay akademik çevreler tarafından duyulsa da, kuduzun aşısı olabileceğine tıp otoriteleri destek vermez. Fransa hükümetinden de destek alamayan Pasteur’e sadece bir kişi el uzatır. O da zamanın Osmanlı padişahı Abdülhamid’tir. Abdülhamid gelişmelere seyirci kalmayıp Pasteur’u çalışmalarını geliştirmek için İstanbul’a davet eder. Zira bu dönemlerde kuduz, Avrupa gibi Osmanlı’da da ölümlere neden olmaktadır. Pasteur, yaşlı olduğu için davete icabet etmez. Fakat Osmanlı Sultanının göndereceği ekibin Pasteur tarafından eğitilmesi isteğini “Büyük bir şerefle” diyerek kabul eder. Abdülhamid, Askeri Tıb Mektebi’nden Zoeros Paşa, Hüseyin Hüsnü ve Hüseyin Remzi Bey’i Pasteur’un yanına gönderir. Bu kişilerle birlikte Pasteur’a, ilmiye ve askeriyede mümtaz kişilere verilen Mecidiye Nişanı ile insanların yararına bir aşı hayırhanesi kurması için de 800 lira gönderir. 1888’in Kasım ayında Pasteur, Abdülhamid’in de desteğiyle mütevazı laboratuvarını genişleterek bir enstitü kurar…
 1893 yılında İstanbul’da kolera vakası baş gösterdiğinde ise Abdülhamid, Fransız uzman Dr. Andre Chantemesse’yi İstanbul’a davet eder. İstanbul’da üç ay kalan doktor, kolera salgınıyla ilgili ciddi çalışmalarda bulunur. Fakat Sultanın “İstanbul’da bir mikrobiyoloji laboratuvarı kurun” teklifine kendisinin kalamayacağını söyleyerek, Dr. Maurice Nicolle’yı tavsiye eder. Doktorun emeğiyle kurulan Bakteriyolojihane-i Osmani’de Cumhuriyetin en ünlü bakteriyologları yetişir. Kurulduğu dönemde ise bu laboratuvarda başta sığır vebası olmak üzere, şark çıbanı, sığır besiozu, vaksin virüsünün bulunması gibi ileri düzeyde tıbbi başarılar elde edilir…Daha neler ecdadımızın gayretini çalışmalarını gördükçe gurur duyar insan. İnsanlığın yararına her şeyde en ileride olmuş işte şimdi yeniden o asil kan özüne dönmüştür. Kim bilir bu Covit-19 virüsünün aşısını da bulmak yine Müslüman bilimin insanlarına nasip olur.
(kaynak:TRT okul Blog)
                                                                                                                                   Ravza Zeybek

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.