Adnan Bayraktar
Köşe Yazarı
Adnan Bayraktar
 

HAYATIMIZIN EN ZOR KRİTİK ANI SON NEFES..

HAYATIMIZIN EN ZOR VE KRİTİK ANI SON NEFES… Muhterem kardeşlerim.. Her heves, son nefes.. Mümin olarak bütün mücadelemiz son nefese odaklı olmalı.. Son nefes, hayatın en kritik ve en zor ânıdır. O esnâda insanın bütün dünyevî düşünceleri, hayalleri ve plânları altüst olur, eli ayağı birbirine karışır. En büyük felaket imansız ölmektir. Mümin havf ile reca arasında olacaktır. Son nefesini garanti gören küfre düşer, son nefesten ümitsiz olmak yine insanı küfre düşürür. Havf, tatlı bir korku: Allah’ın celâl, kibriya ve azameti karşısında haşyet duyma... Reca ise zevkli bir ümit: Onun lütuf, ihsan ve kereminden daima ümitvâr olma... Havf da reca da mü’minin sıfatlarıdır. Bundandır ki, hangisi ruhtan çekilse, küfür tehlikesi belirir. Havf etmeyen insan, isyan yolunu tutar, bu yolun sonunun ise küfre çıkma tehlikesi vardır. Recanın azalması da ümitsizliğe yol açar. Bu da sonu küfre çıkabilecek bir başka yoldur. Unutmayalım ki, henüz hayatta iken ölüm ve ötesinin tefekkürüyle aydınlanmamış kalpler, gün ışığından mahrum vîrâneler gibidir. Ölümü tefekkür öyle bir nurdur ki, onun aydınlatmadığı bir hayat, gaflet karanlıkları içinde kalmaya mahkûmdur. Allah Teâlâ buyurur ki: يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ حَقَّ تُقَاتِه۪ وَلَا تَمُوتُنَّ اِلَّا وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَ "Ey iman edenler, Allah'tan nasıl korkmak gerekiyorsa öyle korkup gerektiği gibi sakının ve kesinlikle müslüman olarak can verin"! ( Al'i İmran 102) Cenâb-ı Hakk'ın, "Siz, ancak müslümanlar olarak can veriniz" buyruğuna gelince; buradaki nehy yani ölmeyin ancak müslüman olarak can verin diyerek ölüm hakkında varid olmuştur. Ama bundan maksat, İslam üzere yaşamayı emretmektir. Çünkü, ölüm onlara gelinceye kadar İslam üzerinde sebat edebilirler ve de İslam üzere oldukları halde ölürlerse, bu durumda İslam üzere ölmek, onların ellerinde olan bir şey gibi olmuş olur. Kimin imanla ölüp ölmeyeceğini Allah Teâlâ bilir. İstikamette yaşayan insanın imanla ölmesi çok daha muhtemeldir. Rabbımız buyurur ki: وَوَصّٰى بِهَٓا اِبْرٰه۪يمُ بَن۪يهِ وَيَعْقُوبُۜ يَا بَنِيَّ اِنَّ اللّٰهَ اصْطَفٰى لَكُمُ الدّ۪ينَ فَلَا تَمُوتُنَّ اِلَّا وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَۜ "Bu dini İbrahim, kendi oğullarına vasiyyet etti, Yakub da öyle yaptı: "Ey oğullarım! Muhakkak ki, bu dini size Allah seçti, başka dinlerden uzak durun, yalnızca müslüman olarak can verin!" dedi(Bakara, 132) Burada İbrahim aleyhisselam ve Yakup aleyhisselam'ın vasiyetinde: Cenâb-ı Allah'ın, 'Öyleyse sizler, ancak müslümanlar olarak ölün" (Bakara, 132) Ayetinden murad, onları İslâm'a teşvik etmektir. Bu böyledir, çünkü insan hiçbir an ölümden emin olamayıp, ölümden önce bir şey yapmakla emredilmiş olunca, sanki her an o şey ile emredilmiş gibidir. Çünkü o, eğer o işi hemencecik yapmazsa ölümün derhal başına geleceğinden, böylece kurtuluşa nail olmayı elden kaçırarak helak olacağından, neticede de kendisini bir tehlike ve aldanış içine sokacağından korkar. Allah Teâlâ emretti değil de vasiyet etti buyurur.. Vasiyet emre göre daha şumullü dür. Onlara vasiyet etti.." buyurmuştur. Vasiyet, emretmekten daha güçlüdür. Çünkü vasiyet ölümün başa gelmesi beklendiği zaman yapılır. O esnada insan, her zamankinden daha fazla dinine dikkat ve itina gösterir. Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm)'in, o vakitte bu işle ilgilendiği ve bu hususta çok dikkatli olduğu, bu vasiyeti bütün evlatlarına yaptığı ve onlara ne kadar değer verdiği; bundan başkada vasiyet etmediği Kur'an-ı kerim beyanıyla malumdur. Hazret-i Yakub(aleyhisselam) oğullarına, İslâm dininden ayrılmamalarını ve bunda sebat etmelerini tavsiye etti. Onun bu vasiyetini özellikle çocuklarına yapması, İslâm'ın başta gelen ve ihtimam gösterilmesi gereken bir şey olduğuna işaret etmektedir. Çünkü insan, kendisine en yakın olan kimselere şefkate, sevgiye, iyilik ve hayır istenmeye en lâyık olan kimselere tavsiyede bulunur. Burdan bize çıkacak ders ise: Evlatlarımıza torunlarımıza en büyük vasiyetimiz imanla ölmek olmalıdır. İmanla ölmek için imanla yaşamak istikamette yaşamaktır. Efendimiz peygamberimiz Muhammed (aleyhisselam) insanları ikaz etmiş, yaşadıkları hayata dikkat çekmiştir.. Hadis-i şerifte: Kişi yaşadığı hâl üzere ölür ve öldüğü hâl üzere haşrolunur.” buyrulmuştur. (Münâvî, Feyzü’l-Kadîr Şerhu’l-Câmii’s-Sağîr, V, 663) İnsanlar kıyâmet gününde, öldükleri hâl üzere diriltileceklerdir.” (Müslim, Cennet, 83) Öyle ise, imanla yaşayın ki imanla ölesiniz. İmanla ölün ki imanla dirilesiniz. Mahşerde de imanlılara verilecek mükâfatlara layık olasınız. Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz." demekten kasıt, son nefeste imanla gidip gitmemek hakkındadır. Yoksa yanarak ölen, denizde boğulan, ölmeden çok ıstırap çekenlerin kötü bir hayat yaşadıkları anlamına gelmez.. Hasan-ı Basrî hazretleri (kuddise sırruh)şöyle diyor: ”Birtakım kimseler, dünyadan göçünceye kadar hep arzuları peşinde koştular, iyilik namına hiçbir şey yapmadılar. Onlardan biri: ”Ben Rabbim hakkında iyi şeyler düşünüyorum" der. Oysa yalan söylemektedir. Çünkü Rabbi hakkında güzel düşünseydi, güzel amel işlerdi."((Ruhul beyan tefsiri bakara 132.Ayet Tefsiri) KISSADAN BİN HİSSE.. Behlül Dânâ Hazretleri, yol üzerindeki bir virânenin yıkılmak üzere olan eğilmiş duvarına bakıp sık sık âkıbetini tefekkür ederdi. Yine birgün derin bir tefekkürle orayı seyrederken duvar âniden çöküverdi. Bu hâdise Behlül Dânâ Hazretlerinde gözle görülür derecede büyük bir sürûra vesile oldu. Onun bu büyük sevincine mânâ veremeyen insanlar, merakla ondaki bu değişikliğin sebebini sordular. Behlül Dânâ Hazretleri onlara şu cevabı verdi: Duvar meyilli olduğu tarafa yıkıldı! Hazretin az evvelki sevincine bir türlü akıl erdiremeyen insanlar, Behlül Dânâ Hazretlerinin bu sözleriyle iyice şaşkınlaştı. Bu ifâdelerle onun neyi kastettiğini anlayamadıklarından bu defa şöyle sordular: Peki bunda şaşılacak ne var? Behlül Dânâ Hazretleri insanlara, derin tefekkürünün bir neticesi olan şu hikmetli cevâbı verdi: Mâdem ki dünyadaki her şey nihâyetinde meylettiği tarafa yıkılıyor, benim de meylim Hakk'a doğrudur, o hâlde ben de ölünce inşâallah Hakk'a varırım. Ey ahâlî! Rükû ve secdelerimizle Hakk'a meylimizi her an artırmaya gayret edelim ki başka yönlere yıkılmayalım! Hadis-i şerifte: Kişi yaşadığı hâl üzere ölür ve öldüğü hâl üzere haşrolunur.” buyrulmuştur. (Münâvî, Feyzü’l-Kadîr Şerhu’l-Câmii’s-Sağîr, V, 663) Selam ve dua ile Adnan Bayraktar 22.06.2022
Ekleme Tarihi: 22 Haziran 2022 - Çarşamba

HAYATIMIZIN EN ZOR KRİTİK ANI SON NEFES..

HAYATIMIZIN EN ZOR VE KRİTİK ANI SON NEFES… Muhterem kardeşlerim.. Her heves, son nefes.. Mümin olarak bütün mücadelemiz son nefese odaklı olmalı.. Son nefes, hayatın en kritik ve en zor ânıdır. O esnâda insanın bütün dünyevî düşünceleri, hayalleri ve plânları altüst olur, eli ayağı birbirine karışır. En büyük felaket imansız ölmektir. Mümin havf ile reca arasında olacaktır. Son nefesini garanti gören küfre düşer, son nefesten ümitsiz olmak yine insanı küfre düşürür. Havf, tatlı bir korku: Allah’ın celâl, kibriya ve azameti karşısında haşyet duyma... Reca ise zevkli bir ümit: Onun lütuf, ihsan ve kereminden daima ümitvâr olma... Havf da reca da mü’minin sıfatlarıdır. Bundandır ki, hangisi ruhtan çekilse, küfür tehlikesi belirir. Havf etmeyen insan, isyan yolunu tutar, bu yolun sonunun ise küfre çıkma tehlikesi vardır. Recanın azalması da ümitsizliğe yol açar. Bu da sonu küfre çıkabilecek bir başka yoldur. Unutmayalım ki, henüz hayatta iken ölüm ve ötesinin tefekkürüyle aydınlanmamış kalpler, gün ışığından mahrum vîrâneler gibidir. Ölümü tefekkür öyle bir nurdur ki, onun aydınlatmadığı bir hayat, gaflet karanlıkları içinde kalmaya mahkûmdur. Allah Teâlâ buyurur ki: يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ حَقَّ تُقَاتِه۪ وَلَا تَمُوتُنَّ اِلَّا وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَ "Ey iman edenler, Allah'tan nasıl korkmak gerekiyorsa öyle korkup gerektiği gibi sakının ve kesinlikle müslüman olarak can verin"! ( Al'i İmran 102) Cenâb-ı Hakk'ın, "Siz, ancak müslümanlar olarak can veriniz" buyruğuna gelince; buradaki nehy yani ölmeyin ancak müslüman olarak can verin diyerek ölüm hakkında varid olmuştur. Ama bundan maksat, İslam üzere yaşamayı emretmektir. Çünkü, ölüm onlara gelinceye kadar İslam üzerinde sebat edebilirler ve de İslam üzere oldukları halde ölürlerse, bu durumda İslam üzere ölmek, onların ellerinde olan bir şey gibi olmuş olur. Kimin imanla ölüp ölmeyeceğini Allah Teâlâ bilir. İstikamette yaşayan insanın imanla ölmesi çok daha muhtemeldir. Rabbımız buyurur ki: وَوَصّٰى بِهَٓا اِبْرٰه۪يمُ بَن۪يهِ وَيَعْقُوبُۜ يَا بَنِيَّ اِنَّ اللّٰهَ اصْطَفٰى لَكُمُ الدّ۪ينَ فَلَا تَمُوتُنَّ اِلَّا وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَۜ "Bu dini İbrahim, kendi oğullarına vasiyyet etti, Yakub da öyle yaptı: "Ey oğullarım! Muhakkak ki, bu dini size Allah seçti, başka dinlerden uzak durun, yalnızca müslüman olarak can verin!" dedi(Bakara, 132) Burada İbrahim aleyhisselam ve Yakup aleyhisselam'ın vasiyetinde: Cenâb-ı Allah'ın, 'Öyleyse sizler, ancak müslümanlar olarak ölün" (Bakara, 132) Ayetinden murad, onları İslâm'a teşvik etmektir. Bu böyledir, çünkü insan hiçbir an ölümden emin olamayıp, ölümden önce bir şey yapmakla emredilmiş olunca, sanki her an o şey ile emredilmiş gibidir. Çünkü o, eğer o işi hemencecik yapmazsa ölümün derhal başına geleceğinden, böylece kurtuluşa nail olmayı elden kaçırarak helak olacağından, neticede de kendisini bir tehlike ve aldanış içine sokacağından korkar. Allah Teâlâ emretti değil de vasiyet etti buyurur.. Vasiyet emre göre daha şumullü dür. Onlara vasiyet etti.." buyurmuştur. Vasiyet, emretmekten daha güçlüdür. Çünkü vasiyet ölümün başa gelmesi beklendiği zaman yapılır. O esnada insan, her zamankinden daha fazla dinine dikkat ve itina gösterir. Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm)'in, o vakitte bu işle ilgilendiği ve bu hususta çok dikkatli olduğu, bu vasiyeti bütün evlatlarına yaptığı ve onlara ne kadar değer verdiği; bundan başkada vasiyet etmediği Kur'an-ı kerim beyanıyla malumdur. Hazret-i Yakub(aleyhisselam) oğullarına, İslâm dininden ayrılmamalarını ve bunda sebat etmelerini tavsiye etti. Onun bu vasiyetini özellikle çocuklarına yapması, İslâm'ın başta gelen ve ihtimam gösterilmesi gereken bir şey olduğuna işaret etmektedir. Çünkü insan, kendisine en yakın olan kimselere şefkate, sevgiye, iyilik ve hayır istenmeye en lâyık olan kimselere tavsiyede bulunur. Burdan bize çıkacak ders ise: Evlatlarımıza torunlarımıza en büyük vasiyetimiz imanla ölmek olmalıdır. İmanla ölmek için imanla yaşamak istikamette yaşamaktır. Efendimiz peygamberimiz Muhammed (aleyhisselam) insanları ikaz etmiş, yaşadıkları hayata dikkat çekmiştir.. Hadis-i şerifte: Kişi yaşadığı hâl üzere ölür ve öldüğü hâl üzere haşrolunur.” buyrulmuştur. (Münâvî, Feyzü’l-Kadîr Şerhu’l-Câmii’s-Sağîr, V, 663) İnsanlar kıyâmet gününde, öldükleri hâl üzere diriltileceklerdir.” (Müslim, Cennet, 83) Öyle ise, imanla yaşayın ki imanla ölesiniz. İmanla ölün ki imanla dirilesiniz. Mahşerde de imanlılara verilecek mükâfatlara layık olasınız. Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz." demekten kasıt, son nefeste imanla gidip gitmemek hakkındadır. Yoksa yanarak ölen, denizde boğulan, ölmeden çok ıstırap çekenlerin kötü bir hayat yaşadıkları anlamına gelmez.. Hasan-ı Basrî hazretleri (kuddise sırruh)şöyle diyor: ”Birtakım kimseler, dünyadan göçünceye kadar hep arzuları peşinde koştular, iyilik namına hiçbir şey yapmadılar. Onlardan biri: ”Ben Rabbim hakkında iyi şeyler düşünüyorum" der. Oysa yalan söylemektedir. Çünkü Rabbi hakkında güzel düşünseydi, güzel amel işlerdi."((Ruhul beyan tefsiri bakara 132.Ayet Tefsiri) KISSADAN BİN HİSSE.. Behlül Dânâ Hazretleri, yol üzerindeki bir virânenin yıkılmak üzere olan eğilmiş duvarına bakıp sık sık âkıbetini tefekkür ederdi. Yine birgün derin bir tefekkürle orayı seyrederken duvar âniden çöküverdi. Bu hâdise Behlül Dânâ Hazretlerinde gözle görülür derecede büyük bir sürûra vesile oldu. Onun bu büyük sevincine mânâ veremeyen insanlar, merakla ondaki bu değişikliğin sebebini sordular. Behlül Dânâ Hazretleri onlara şu cevabı verdi: Duvar meyilli olduğu tarafa yıkıldı! Hazretin az evvelki sevincine bir türlü akıl erdiremeyen insanlar, Behlül Dânâ Hazretlerinin bu sözleriyle iyice şaşkınlaştı. Bu ifâdelerle onun neyi kastettiğini anlayamadıklarından bu defa şöyle sordular: Peki bunda şaşılacak ne var? Behlül Dânâ Hazretleri insanlara, derin tefekkürünün bir neticesi olan şu hikmetli cevâbı verdi: Mâdem ki dünyadaki her şey nihâyetinde meylettiği tarafa yıkılıyor, benim de meylim Hakk'a doğrudur, o hâlde ben de ölünce inşâallah Hakk'a varırım. Ey ahâlî! Rükû ve secdelerimizle Hakk'a meylimizi her an artırmaya gayret edelim ki başka yönlere yıkılmayalım! Hadis-i şerifte: Kişi yaşadığı hâl üzere ölür ve öldüğü hâl üzere haşrolunur.” buyrulmuştur. (Münâvî, Feyzü’l-Kadîr Şerhu’l-Câmii’s-Sağîr, V, 663) Selam ve dua ile Adnan Bayraktar 22.06.2022
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.