Adnan Bayraktar
Köşe Yazarı
Adnan Bayraktar
 

HAKİKİ İSLAM KARDEŞLİĞİ

HAKİKİ İSLAM KARDEŞLİĞİ! Allah (c.c), Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: "Müminler ancak kardeştirler, onun için iki kardeşinizin aralarını düzeltin ve Allah'tan korkun ki, rahmete layık olasınız!" (Hucurat, 10) yet-i kerimeden de açıkça anlaşılacağı üzere, ancak iman bağıyla biraraya gelenler kardeş olarak kabul edilmektedirler. İslamda kardeşlik akide temeli üzerine oturtulmaktadır. Kendi akidelerine saldıran veya imana karşı küfrü tercih eden kimselere -kendilerine ne kadar yakın olurlarsa olsunlar- asla sevgi beslemezler; bu anlamda sadece akide kardeşliğini esas tutarlar; Rabblerinin şu mealdeki uyarılarını asla unutmazlar: "Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir lopluluk bulamazsın ki onlar Allah'a ve Rasûlüne karşı başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar ister, babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir." (Mücadele, 22); "Ey iman edenler, eğer imana karşı küfrü sevip tercih ediyorlarsa, babalarınıza ve kardeşlerinizi veliler edinmeyin. Sizden kim onları veli edinirse, işte zulme sapanlar bunlardır." (Tevbe, 23) İslam'da akide temelindeki kardeşlik, müminlerin arasını bozacak her türlü ayrımcılık ve üstünlük taslamak, böbürlenmek de haram kabul edilmiştir. Irk, soy, cins vs. türünden cahilî değerler yerine takva kriteri getirilmek suretiyle toplumsal kardeşliğin ve ahengin bozulmaması sağlanmıştır. Bu konudaki âyet-i kerime her türlü tartışmayı sona erdirici niteliktedir: "... Hiç kuşkusuz, Allah katında en üstün olanınız, takvaca en ileride olanınızdır..." (Hucurat, 13). Müslümanlar olarak aramıza kavmiyetçilik sokarak bizi bizden aldılar.Başımıza kendi görüş ve düşüncelerini dikta edecek idareciler bulup koydular. Bizde bunlara ses çıkartmadıkca lime lime edip birbirimizi kırdırdılar. Bakınız! Biz müslüman Anadolu insanı olarak yeryüzünde bulunan bütün müslümanları kardeş bilir ve dua ederiz. Ümmetciyiz, kavmiyetçi kesinlikle değiliz. Kardeslerimize dua etmek, imkan dairesinde yardım etmekle mükellefiz. İdarede bulunan satın alınan başkalarına hizmet edenler bizi; Anadolu insanını sevmez. Kainatdaki müslüman ahalinin ise bizden başka yönelecegi Osmanlı'nın torunları diye baktığı baska bir müslüman kavim yoktur. O halde! Kardeşlik ve dua bağlarımızı hergün ziyade ederek genişletmeliyiz ki, müslüman kardeşlerimizin dertlerine neşter olalım. Cemiyet olaylarıyla, kangren haline getirdikleri islam topraklarını kesip atıyorlar, bizede yasını tutmak kalıyor. Muhterem.kardeşlerim! Aşağıdaki kıssayı hazmederek okuyalım; bugün ihtiyacımız bundan baska bir şey değildir. Hicretin 13. senesinde; Hz. Ebû Bekir efendimizin hilâfetinin sonlarında İslam Devleti, Bizans sınırlarına dayanmıştı. Dönemin Bizans İmparatoru Heraklius, bu vaziyetten ürktü ve korktu. İstanbul’dan Suriye’ye büyük ordular toplayarak geldi. Hazreti Ebu Bekir efendimiz, Yermük vadisinde toplanan iki yüz kırk bin kişilik Rum ordusu üzerine kırk altı bin kişilik islam ordusunu sevk etti. İçlerinde –yüzü Bedir gazilerinden- olmak üzere bin kadar Ashâb-ı Kirâm vardı. Ordu kumandanı bulunan Hz. Ebû Ubeyde (r.a.) Hâlid bin Velîd’i (r.a.) kendi yerine kumandan tayin etti. Ondan evvel Bizans ile Hz. Peygamberimiz zamanında Mute muharebesi vuku bulmuştu. O vakitte Hz. Hâlid Ehl-i İslâm’ı müşkil halden kurtarmış idi. Yermük vadisinde çok şiddetli muharebeler meydana geldi. Hz. Hâlid’in çok yararlılıkları göründü. İslâm askeri öğle ve ikindiyi ima ile kıldılar. İmparatorun kardeşi de dâhil Rum tarafından yüz binden fazlası telef oldu. İslam askerinden ise üç bin kadar şehit vardı ki içlerinde İslâm’da kıdemli (ilk Müslüman) olan zatlar var idi. Ebû Süfyân’ın (r.a.) gözüne ok isabet etti. Hz. İkrime (r.a.)’da bu muharebede şehit oldu. Hz. İkrime şehit olduğunda, üzerinde 70’den fazla kılıç ve mızrak yarası vardı. Savaş bittikten sonra başından geçeni, şu kardeşliğe misal teşkil edecek hadiseyi Huzeyfetü'l-Adevî (r.a.)’ten dinleyelim. “Yermük muharebesinde idim. Çarpışmanın şiddeti geçmiş, ok ve mızrak darbeleri ile yaralanan Müslümanlar, düştükleri sıcak kumların üzerinde can vermeye başlamışlardı. Bu arada ben de, güçlükle kendimi toparlayarak, amcamın oğlunu aramaya başladım. Son anlarını yaşayan yaralıların arasında biraz dolaştıktan sonra, nihayet aradığımı buldum. Su istiyor musun?Bir kan seli içinde yatan amcamın oğlu, göz işaretleri ile bile zor konuşabiliyordu. Çünkü dudakları hararetten âdeta kavrulmuştu. Göz işareti ile, "Çabuk, hâlimi görmüyor musun?" der gibi bana bakıyordu. Ben kırbanın ağzını açtım, suyu kendisine doğru uzatırken, biraz ötede yaralıların arasında Hz. İkrime’nin sesi duyuldu: - Su! Su! Ne olur, bir tek damla olsun, su! Amcamın oğlu Hâris, bu feryâdı duyar duymaz, göz ve kaş işaretleriyle suyu hemen Hz. İkrime’ye götürmemi istedi. Kızgın kumların üzerinde yatan şehitlerin aralarından, Hz. İkrime’ye yetiştim ve hemen kırbamı kendisine uzattım. İkrime hazretleri elini kırbaya uzatırken, Hz. Iyas’ın iniltisi duyuldu: - Ne olur bir damla su verin! Allah rızâsı için bir damla su! Bu feryâdı duyan Hz. İkrime, elini hemen geri çekerek suyu Iyas’a götürmemi işaret etti. Suyu o da içmedi. Hepsi şehit oldular. Ben kırbayı alarak şehitlerin arasından, Hz. Iyas’a yetiştiğim zaman, son nefesini Kelime-i Şehadet getirerek tamamladı. Derhal geri döndüm, Hz. İkrime’nin yanına geldim. Kırbayı uzatırken bir de ne göreyim? Onun da şehit olduğunu müşahede ettim. Bari dedim, amcamın oğlu Hz. Hâris’e yetiştireyim. Acele ona geldim, ne çare ki, o da ateş gibi kumların üzerinde kavrula kavrula ruhunu teslim eylemişti. Hayatımda birçok hâdise ile karşılaştım. Fakat hiçbiri beni bu kadar duygulandırmadı. Aralarında akrabalık gibi bir bağ bulunmadığı hâlde, bunların birbirine karşı bu derece fedakâr ve şefkatli hâlleri gıpta ile baktığım en büyük iman kuvveti tezahürü olarak hafızama âdeta nakşoldu! (Kurtubî, XVII, 28; Zeylaî, Nasbu’r-Râye, II, 318; Hâkim, III, 270/5058) Hep birlikte Allah'ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun (bu) nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz.(AI'i İmran 103.) Bu kardeşliğe o kadar çok ihtiyacımız var ki! Ekmek gibi, su gibi, hava gibi olmazsa olmazımız olan şu İslam kardeşliğini ihdas etmek mecburiyetindeyiz. Bu kardeşlik hem vatanımız ve hemde bütün islam coğrafyası için elzemdir. İmam Şarani velilerden Ebû Abdullah-ı Meğaribî’nin şu sözüne yer verir: “Kim, günaha düşenlere rahmet gözüyle bakmazsa o, tarikattan çıkmıştır.”(Şaranî, Abdülvehhab, Tenbihü’l-Muğterrin(tahk. Abdülkerim Ata), s. 110. (Dımeşk 2001). Buradaki tarikatten çıkma; hak yoldan uzaklaşma, çıkma manasına kullanılmıştır. Her mümine kardeşi olarak bakan bir mü'min, sufi, elini açıp dua ettiğinde duasına bütün müminleri de katar, ilahî aşkla ağlarken, müminlerin affı için de gözyaşı döker. Bunun için sûfîlerden, tasavvuf ehlinden bir gruba “Bekkâûn/Ümmet için ağlayanlar” denmiştir. Ümmet için ağlamak ve istiğfar etmek, Allah Teâlâ Resûlü’nün (aleyhisselam) sürekli hâlidir ve bu ona verilmiş ilahî bir emirdir (Muhammed, 19). Müminler için istiğfar etmek Arş’ı taşıyan meleklerin de görevidir (Mümin, 7-9). Peygamberimize aşık bu hakiki inanan, hâk âşığı sûfîler de bu şerefli göreve talip olmuşlar ve bu sünneti ihya etmektedirler.(Şaranî, Abdülvehhab,Tenbihü’l-Muğterrin(tahk. Abdülkerim Ata), s. 111. (Dımeşk 2001). Onlar Ümmet-i Muhammedi, kendilerinin bir parçası gördüklerinden, ümmetin selefine ve halefine hayır dua ederler, onlara karşı içlerinde kin, düşmanlık ve haset beslemezler. (Haşr 9-10). Bugün kendini dindar zanneden zavallıların, akşam sabah insanları, idarecileri, devlet yöneticilerini aşağılaması, kafir, münafık gibi ipe sapa gelmez laflar etmesini nereye sığdırabiliriz… Bunlar islam birliğinden, Ümmet-i Muhammedi ötelemekten elde edecekleri hüsrandan başka bir şey değildir. Büyük velilerden Maruf-i Kerhî (rahmetullahi aleyh)isyana düşen birini görünce, onun affedilmesi için dua eder, ilahî rahmeti ister ve derdi ki: “Allah Teâlâ Hz. Muhammed’i (aleyhisselam)'ı insanların kurtuluşu ve onlara rahmet olması için gönderdi. Şeytan-ı lain ise insanları helak etmek ve onları kötü hallere düşürmek için gönderdi. Bize düşen Allah Trâlâ'nın sevgili Resûlü gibi, müminlere merhamet etmektir.” (Abdülvehhab Şa'ranî Tenbihü’l-Muğterrin(tahk. Abdülkerim Ata), s. 111. (Dımeşk 2001). Yeterki gücümüzün farkına varalım hakiki kardeşliği ihdas edelim. Islam davası, ehli sünnet vel cemaat itikadı, Müceddid Rabban-i yolu, ana gövdemiz olsun. Hadis-i Şerif: (Ahiret) kardeşlerinizi çoğaltın; çünkü kıyamet günü her müminin bir şefaat hakkı vardır (sen de ona dahil olabilirisin).” (İbn Neccar, Tarih; Kenzu’l-Ummal, 9/4, h. no: 24642; Feyzu’l-Kadir, 1/500) İnanmak başarmanın yarısıdır. Selam ve dua ile Adnan Bayraktar
Ekleme Tarihi: 01 Ağustos 2022 - Pazartesi

HAKİKİ İSLAM KARDEŞLİĞİ

HAKİKİ İSLAM KARDEŞLİĞİ! Allah (c.c), Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: "Müminler ancak kardeştirler, onun için iki kardeşinizin aralarını düzeltin ve Allah'tan korkun ki, rahmete layık olasınız!" (Hucurat, 10) yet-i kerimeden de açıkça anlaşılacağı üzere, ancak iman bağıyla biraraya gelenler kardeş olarak kabul edilmektedirler. İslamda kardeşlik akide temeli üzerine oturtulmaktadır. Kendi akidelerine saldıran veya imana karşı küfrü tercih eden kimselere -kendilerine ne kadar yakın olurlarsa olsunlar- asla sevgi beslemezler; bu anlamda sadece akide kardeşliğini esas tutarlar; Rabblerinin şu mealdeki uyarılarını asla unutmazlar: "Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir lopluluk bulamazsın ki onlar Allah'a ve Rasûlüne karşı başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar ister, babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir." (Mücadele, 22); "Ey iman edenler, eğer imana karşı küfrü sevip tercih ediyorlarsa, babalarınıza ve kardeşlerinizi veliler edinmeyin. Sizden kim onları veli edinirse, işte zulme sapanlar bunlardır." (Tevbe, 23) İslam'da akide temelindeki kardeşlik, müminlerin arasını bozacak her türlü ayrımcılık ve üstünlük taslamak, böbürlenmek de haram kabul edilmiştir. Irk, soy, cins vs. türünden cahilî değerler yerine takva kriteri getirilmek suretiyle toplumsal kardeşliğin ve ahengin bozulmaması sağlanmıştır. Bu konudaki âyet-i kerime her türlü tartışmayı sona erdirici niteliktedir: "... Hiç kuşkusuz, Allah katında en üstün olanınız, takvaca en ileride olanınızdır..." (Hucurat, 13). Müslümanlar olarak aramıza kavmiyetçilik sokarak bizi bizden aldılar.Başımıza kendi görüş ve düşüncelerini dikta edecek idareciler bulup koydular. Bizde bunlara ses çıkartmadıkca lime lime edip birbirimizi kırdırdılar. Bakınız! Biz müslüman Anadolu insanı olarak yeryüzünde bulunan bütün müslümanları kardeş bilir ve dua ederiz. Ümmetciyiz, kavmiyetçi kesinlikle değiliz. Kardeslerimize dua etmek, imkan dairesinde yardım etmekle mükellefiz. İdarede bulunan satın alınan başkalarına hizmet edenler bizi; Anadolu insanını sevmez. Kainatdaki müslüman ahalinin ise bizden başka yönelecegi Osmanlı'nın torunları diye baktığı baska bir müslüman kavim yoktur. O halde! Kardeşlik ve dua bağlarımızı hergün ziyade ederek genişletmeliyiz ki, müslüman kardeşlerimizin dertlerine neşter olalım. Cemiyet olaylarıyla, kangren haline getirdikleri islam topraklarını kesip atıyorlar, bizede yasını tutmak kalıyor. Muhterem.kardeşlerim! Aşağıdaki kıssayı hazmederek okuyalım; bugün ihtiyacımız bundan baska bir şey değildir. Hicretin 13. senesinde; Hz. Ebû Bekir efendimizin hilâfetinin sonlarında İslam Devleti, Bizans sınırlarına dayanmıştı. Dönemin Bizans İmparatoru Heraklius, bu vaziyetten ürktü ve korktu. İstanbul’dan Suriye’ye büyük ordular toplayarak geldi. Hazreti Ebu Bekir efendimiz, Yermük vadisinde toplanan iki yüz kırk bin kişilik Rum ordusu üzerine kırk altı bin kişilik islam ordusunu sevk etti. İçlerinde –yüzü Bedir gazilerinden- olmak üzere bin kadar Ashâb-ı Kirâm vardı. Ordu kumandanı bulunan Hz. Ebû Ubeyde (r.a.) Hâlid bin Velîd’i (r.a.) kendi yerine kumandan tayin etti. Ondan evvel Bizans ile Hz. Peygamberimiz zamanında Mute muharebesi vuku bulmuştu. O vakitte Hz. Hâlid Ehl-i İslâm’ı müşkil halden kurtarmış idi. Yermük vadisinde çok şiddetli muharebeler meydana geldi. Hz. Hâlid’in çok yararlılıkları göründü. İslâm askeri öğle ve ikindiyi ima ile kıldılar. İmparatorun kardeşi de dâhil Rum tarafından yüz binden fazlası telef oldu. İslam askerinden ise üç bin kadar şehit vardı ki içlerinde İslâm’da kıdemli (ilk Müslüman) olan zatlar var idi. Ebû Süfyân’ın (r.a.) gözüne ok isabet etti. Hz. İkrime (r.a.)’da bu muharebede şehit oldu. Hz. İkrime şehit olduğunda, üzerinde 70’den fazla kılıç ve mızrak yarası vardı. Savaş bittikten sonra başından geçeni, şu kardeşliğe misal teşkil edecek hadiseyi Huzeyfetü'l-Adevî (r.a.)’ten dinleyelim. “Yermük muharebesinde idim. Çarpışmanın şiddeti geçmiş, ok ve mızrak darbeleri ile yaralanan Müslümanlar, düştükleri sıcak kumların üzerinde can vermeye başlamışlardı. Bu arada ben de, güçlükle kendimi toparlayarak, amcamın oğlunu aramaya başladım. Son anlarını yaşayan yaralıların arasında biraz dolaştıktan sonra, nihayet aradığımı buldum. Su istiyor musun?Bir kan seli içinde yatan amcamın oğlu, göz işaretleri ile bile zor konuşabiliyordu. Çünkü dudakları hararetten âdeta kavrulmuştu. Göz işareti ile, "Çabuk, hâlimi görmüyor musun?" der gibi bana bakıyordu. Ben kırbanın ağzını açtım, suyu kendisine doğru uzatırken, biraz ötede yaralıların arasında Hz. İkrime’nin sesi duyuldu: - Su! Su! Ne olur, bir tek damla olsun, su! Amcamın oğlu Hâris, bu feryâdı duyar duymaz, göz ve kaş işaretleriyle suyu hemen Hz. İkrime’ye götürmemi istedi. Kızgın kumların üzerinde yatan şehitlerin aralarından, Hz. İkrime’ye yetiştim ve hemen kırbamı kendisine uzattım. İkrime hazretleri elini kırbaya uzatırken, Hz. Iyas’ın iniltisi duyuldu: - Ne olur bir damla su verin! Allah rızâsı için bir damla su! Bu feryâdı duyan Hz. İkrime, elini hemen geri çekerek suyu Iyas’a götürmemi işaret etti. Suyu o da içmedi. Hepsi şehit oldular. Ben kırbayı alarak şehitlerin arasından, Hz. Iyas’a yetiştiğim zaman, son nefesini Kelime-i Şehadet getirerek tamamladı. Derhal geri döndüm, Hz. İkrime’nin yanına geldim. Kırbayı uzatırken bir de ne göreyim? Onun da şehit olduğunu müşahede ettim. Bari dedim, amcamın oğlu Hz. Hâris’e yetiştireyim. Acele ona geldim, ne çare ki, o da ateş gibi kumların üzerinde kavrula kavrula ruhunu teslim eylemişti. Hayatımda birçok hâdise ile karşılaştım. Fakat hiçbiri beni bu kadar duygulandırmadı. Aralarında akrabalık gibi bir bağ bulunmadığı hâlde, bunların birbirine karşı bu derece fedakâr ve şefkatli hâlleri gıpta ile baktığım en büyük iman kuvveti tezahürü olarak hafızama âdeta nakşoldu! (Kurtubî, XVII, 28; Zeylaî, Nasbu’r-Râye, II, 318; Hâkim, III, 270/5058) Hep birlikte Allah'ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun (bu) nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz.(AI'i İmran 103.) Bu kardeşliğe o kadar çok ihtiyacımız var ki! Ekmek gibi, su gibi, hava gibi olmazsa olmazımız olan şu İslam kardeşliğini ihdas etmek mecburiyetindeyiz. Bu kardeşlik hem vatanımız ve hemde bütün islam coğrafyası için elzemdir. İmam Şarani velilerden Ebû Abdullah-ı Meğaribî’nin şu sözüne yer verir: “Kim, günaha düşenlere rahmet gözüyle bakmazsa o, tarikattan çıkmıştır.”(Şaranî, Abdülvehhab, Tenbihü’l-Muğterrin(tahk. Abdülkerim Ata), s. 110. (Dımeşk 2001). Buradaki tarikatten çıkma; hak yoldan uzaklaşma, çıkma manasına kullanılmıştır. Her mümine kardeşi olarak bakan bir mü'min, sufi, elini açıp dua ettiğinde duasına bütün müminleri de katar, ilahî aşkla ağlarken, müminlerin affı için de gözyaşı döker. Bunun için sûfîlerden, tasavvuf ehlinden bir gruba “Bekkâûn/Ümmet için ağlayanlar” denmiştir. Ümmet için ağlamak ve istiğfar etmek, Allah Teâlâ Resûlü’nün (aleyhisselam) sürekli hâlidir ve bu ona verilmiş ilahî bir emirdir (Muhammed, 19). Müminler için istiğfar etmek Arş’ı taşıyan meleklerin de görevidir (Mümin, 7-9). Peygamberimize aşık bu hakiki inanan, hâk âşığı sûfîler de bu şerefli göreve talip olmuşlar ve bu sünneti ihya etmektedirler.(Şaranî, Abdülvehhab,Tenbihü’l-Muğterrin(tahk. Abdülkerim Ata), s. 111. (Dımeşk 2001). Onlar Ümmet-i Muhammedi, kendilerinin bir parçası gördüklerinden, ümmetin selefine ve halefine hayır dua ederler, onlara karşı içlerinde kin, düşmanlık ve haset beslemezler. (Haşr 9-10). Bugün kendini dindar zanneden zavallıların, akşam sabah insanları, idarecileri, devlet yöneticilerini aşağılaması, kafir, münafık gibi ipe sapa gelmez laflar etmesini nereye sığdırabiliriz… Bunlar islam birliğinden, Ümmet-i Muhammedi ötelemekten elde edecekleri hüsrandan başka bir şey değildir. Büyük velilerden Maruf-i Kerhî (rahmetullahi aleyh)isyana düşen birini görünce, onun affedilmesi için dua eder, ilahî rahmeti ister ve derdi ki: “Allah Teâlâ Hz. Muhammed’i (aleyhisselam)'ı insanların kurtuluşu ve onlara rahmet olması için gönderdi. Şeytan-ı lain ise insanları helak etmek ve onları kötü hallere düşürmek için gönderdi. Bize düşen Allah Trâlâ'nın sevgili Resûlü gibi, müminlere merhamet etmektir.” (Abdülvehhab Şa'ranî Tenbihü’l-Muğterrin(tahk. Abdülkerim Ata), s. 111. (Dımeşk 2001). Yeterki gücümüzün farkına varalım hakiki kardeşliği ihdas edelim. Islam davası, ehli sünnet vel cemaat itikadı, Müceddid Rabban-i yolu, ana gövdemiz olsun. Hadis-i Şerif: (Ahiret) kardeşlerinizi çoğaltın; çünkü kıyamet günü her müminin bir şefaat hakkı vardır (sen de ona dahil olabilirisin).” (İbn Neccar, Tarih; Kenzu’l-Ummal, 9/4, h. no: 24642; Feyzu’l-Kadir, 1/500) İnanmak başarmanın yarısıdır. Selam ve dua ile Adnan Bayraktar
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.