Nihat Güç
Köşe Yazarı
Nihat Güç
 

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i Tanıyor Muyuz? -2-

İçimizden, bizim gibi bir insanı peygamber olarak bize yol ve yordam göstermek üzere görevlendiren Allah’a ne kadar şükretsek, ne kadar hamd-u senada bulunsak, el açıp dua etsek yine de azdır. “Ey Muhammed! Kullarıma, benim elbette çok bağışlayıcı, çok merhametli olduğumu, azabımın da elem dolu azap olduğunu haber ver.” (Hicr/49-50) ayeti bizim için manidardır.  Bir hadisi şerifte Ebu Hureyre (r.a.) Rasulullah (s.a.v.)’i şöyle buyururken işittim dedi: “Vallahi ben günde yetmiş defadan fazla Allah’tan beni bağışlamasını diler ve tevbe ederim.” (Buhari, Deavat, 3) Günde yetmiş kez tevbe eden bir peygamberin ümmeti olarak bizlerin günde kaç kez tevbe etmemiz gerektiğini de varın siz düşünün.  “Onlardan, “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru” diyenler de vardır.” (Bakara/201) ayeti de bize hem dünya hayatında hem de ahiret hayatına yönelik iyilikleri istememizi tavsiye etmektedir. Ayrıca; “Allah'ın yardımı ve fetih (Mekke fethi) geldiğinde ve insanların bölük bölük Allah'ın dinine girdiğini gördüğünde, Rabbine hamd ederek tespihte bulun ve O'ndan bağışlama dile. Çünkü O, tövbeleri çok kabul edendir.” (Nasr/1-3) suresi de bir başka açıdan bize yol ve yordam göstermektedir. Hamd etmek, istiğfarda bulunmak, bağışlanmayı istemek kul olmamızın neticesidir. Bunu Peygamber Efendimizden isteyen Yüce Allah bizden de istemez mi?  O halde buyurun gece gündüz, bol bol tevbe ve istiğfarda bulunmaya.  “Bir Müslüman, yanında bulunmayan bir din kardeşi için dua ederse, mutlaka melek ona, aynı şeyler sana da verilsin, diye dua eder.” (Müslim, Zikir 86; Ebu Davud, Vitir 29) Yanımızda olmayan, ister uzak memleketlerde ister yan odada bulunan bir Müslüman kardeşimize ettiğimiz bir duaya karşılık melekler de bize karşılık vereceklerdir. Bu konuyla bağlantılı olarak Yüce Allah; “Bil ki, Allah’tan başka tanrı yoktur. Kendi günahın için, erkek kadın müminler için Allah’tan af dile. Ne yapacağınızı ve yerinizin neresi olacağını Allah bilir.” (Muhammed/19) tavsiyesinde bulunulmaktadır.  Tabi; “Artık kim dilerse ondan öğüt alır.” Müddessir/55) kim de isterse kendince bir yol edinir. Hz. Ömer (r.a.)’in anlattığı şu olay son derece manidardır. Peygamber (s.a.v.)’den umre yapmak için izin istedim. İzin verdi ve: “Bizi duadan unutma, sevgili kardeşim!” buyurdu. Onun bu sözüne karşılık bana dünyayı verseler, bu kadar sevinmezdim. (Ebu Davud, Vitir 23) Bir başka rivayete göre şöyle buyurdu: “Sevgili kardeşim! Bizi de duana ortak et!” (Tirmizi, Daavat 110; Ebu Davud, Vitir 23; İbni Mace, Menasik 5) Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bile kendisi için ashabından dua istediğine göre bizler de birbirimizden dua isteyebiliriz. Konumuzu daha iyi anlamak adına şu hadisi de zikretmeden geçmek olmazdı; "Sizden biri kendisi için istediğini Müslüman kardeşi için de istemedikçe, kamil imana sahib olmuş olmaz." (Buhari,  İman  7; Müslim,  İman  71)  Seçilen Peygamber içimizden biri olmasaydı, getirdiklerini ve söylediklerini anlamakta zorluk çeker, emirlerine ve yasaklarına riayet konusunda sıkıntı yaşayabilirdik. Yaptıklarını yapma konusunda zorlanabilirdik. Yazın sıcağında tuttuğu oruca, sabahın köründe kıldığı namaza, en zor şartlar altında kazandıklarından verdiği zekata, ölümüne savaştığı savaşlara, kimsenin görmediği mekanlarda el açarak yaptığı dualara itiraz edebilirdik. Yapamayız, edemeyiz, dayanamayız vaveylasını dillendirebilirdik ortalıkta. Ancak görevlendirilen Peygamber (s.a.v.)’in içimizden biri, bir insan, bir beşer olması yaptıklarını yapabileceğimizin en önemli işaretidir. Müşriklerin iman etme konusunda zorlandıkları konu da bundan farklı değildi. “Dediler ki: “Bu nasıl peygamber! Yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor. Ona bir melek indirilmeli ve kendisiyle birlikte o melek de uyarıcılık görevi yapmalı değil miydi? Veya ona bir hazine verilmeliydi ya da zahmetsizce yiyip içtiği bir bahçesi olmalıydı.” Bu zalimler (inananlara), “Siz sadece kendisine büyü yapılmış bir adamın peşinden gidiyorsunuz” dediler.” (Furkan/7-8) Başka bir surede de Yüce Allah bu durumu şöyle açıklamaktadır; “Dediler ki: “Yerden bize bir pınar fışkırtmadıkça; yahut senin hurmalardan, üzümlerden oluşan bir bahçen olup, aralarından şarıl şarıl ırmaklar akıtmadıkça; yahut iddia ettiğin gibi, gökyüzünü üzerimize parça parça düşürmedikçe; yahut Allah’ı ve melekleri karşımıza getirmedikçe; yahut altından bir evin olmadıkça; ya da göğe çıkmadıkça sana asla inanmayacağız. Bize gökten okuyacağımız bir kitap indirmedikçe göğe çıktığına da inanacak değiliz.” De ki: “Rabbimi tenzih ederim. Ben ancak resûl olarak gönderilen bir beşerim.” (İsra/90-93)  Kabul edelim veya etmeyelim gönderilen elçi bizim gibi bir beşer olmakla beraber vahiyle desteklenen bir insandı. Üzerine düşen görevleri hakkıyla yapmaya çalışırken aynı zamanda ellerini açıp dua etmekten de geri kalmıyordu. Nitekim Yüce Allah Hz. Muhammed (s.a.v.) için; “Ta ki Allah, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın, sana olan nimetini tamamlasın, seni doğru yola iletsin.” (Fetih/2) ayetiyle tüm günahlarının affedildiğini bildiriyordu. O halde günde yetmiş kez af ve mağfiret dileyen bir peygamberin ümmeti olarak bizlerin günde kaç kez af ve mağfiret dilememiz gerektiğini varın da siz düşünün.
Ekleme Tarihi: 29 Mart 2022 - Salı

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i Tanıyor Muyuz? -2-

İçimizden, bizim gibi bir insanı peygamber olarak bize yol ve yordam göstermek üzere görevlendiren Allah’a ne kadar şükretsek, ne kadar hamd-u senada bulunsak, el açıp dua etsek yine de azdır. “Ey Muhammed! Kullarıma, benim elbette çok bağışlayıcı, çok merhametli olduğumu, azabımın da elem dolu azap olduğunu haber ver.” (Hicr/49-50) ayeti bizim için manidardır. 
Bir hadisi şerifte Ebu Hureyre (r.a.) Rasulullah (s.a.v.)’i şöyle buyururken işittim dedi: “Vallahi ben günde yetmiş defadan fazla Allah’tan beni bağışlamasını diler ve tevbe ederim.” (Buhari, Deavat, 3) Günde yetmiş kez tevbe eden bir peygamberin ümmeti olarak bizlerin günde kaç kez tevbe etmemiz gerektiğini de varın siz düşünün. 


“Onlardan, “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru” diyenler de vardır.” (Bakara/201) ayeti de bize hem dünya hayatında hem de ahiret hayatına yönelik iyilikleri istememizi tavsiye etmektedir. Ayrıca; “Allah'ın yardımı ve fetih (Mekke fethi) geldiğinde ve insanların bölük bölük Allah'ın dinine girdiğini gördüğünde, Rabbine hamd ederek tespihte bulun ve O'ndan bağışlama dile. Çünkü O, tövbeleri çok kabul edendir.” (Nasr/1-3) suresi de bir başka açıdan bize yol ve yordam göstermektedir. Hamd etmek, istiğfarda bulunmak, bağışlanmayı istemek kul olmamızın neticesidir. Bunu Peygamber Efendimizden isteyen Yüce Allah bizden de istemez mi? 


O halde buyurun gece gündüz, bol bol tevbe ve istiğfarda bulunmaya. 
“Bir Müslüman, yanında bulunmayan bir din kardeşi için dua ederse, mutlaka melek ona, aynı şeyler sana da verilsin, diye dua eder.” (Müslim, Zikir 86; Ebu Davud, Vitir 29) Yanımızda olmayan, ister uzak memleketlerde ister yan odada bulunan bir Müslüman kardeşimize ettiğimiz bir duaya karşılık melekler de bize karşılık vereceklerdir. Bu konuyla bağlantılı olarak Yüce Allah; “Bil ki, Allah’tan başka tanrı yoktur. Kendi günahın için, erkek kadın müminler için Allah’tan af dile. Ne yapacağınızı ve yerinizin neresi olacağını Allah bilir.” (Muhammed/19) tavsiyesinde bulunulmaktadır. 
Tabi; “Artık kim dilerse ondan öğüt alır.” Müddessir/55) kim de isterse kendince bir yol edinir.


Hz. Ömer (r.a.)’in anlattığı şu olay son derece manidardır. Peygamber (s.a.v.)’den umre yapmak için izin istedim. İzin verdi ve: “Bizi duadan unutma, sevgili kardeşim!” buyurdu. Onun bu sözüne karşılık bana dünyayı verseler, bu kadar sevinmezdim. (Ebu Davud, Vitir 23) Bir başka rivayete göre şöyle buyurdu: “Sevgili kardeşim! Bizi de duana ortak et!” (Tirmizi, Daavat 110; Ebu Davud, Vitir 23; İbni Mace, Menasik 5) Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bile kendisi için ashabından dua istediğine göre bizler de birbirimizden dua isteyebiliriz. Konumuzu daha iyi anlamak adına şu hadisi de zikretmeden geçmek olmazdı; "Sizden biri kendisi için istediğini Müslüman kardeşi için de istemedikçe, kamil imana sahib olmuş olmaz." (Buhari,  İman  7; Müslim,  İman  71) 
Seçilen Peygamber içimizden biri olmasaydı, getirdiklerini ve söylediklerini anlamakta zorluk çeker, emirlerine ve yasaklarına riayet konusunda sıkıntı yaşayabilirdik. Yaptıklarını yapma konusunda zorlanabilirdik. Yazın sıcağında tuttuğu oruca, sabahın köründe kıldığı namaza, en zor şartlar altında kazandıklarından verdiği zekata, ölümüne savaştığı savaşlara, kimsenin görmediği mekanlarda el açarak yaptığı dualara itiraz edebilirdik. Yapamayız, edemeyiz, dayanamayız vaveylasını dillendirebilirdik ortalıkta. Ancak görevlendirilen Peygamber (s.a.v.)’in içimizden biri, bir insan, bir beşer olması yaptıklarını yapabileceğimizin en önemli işaretidir.


Müşriklerin iman etme konusunda zorlandıkları konu da bundan farklı değildi. “Dediler ki: “Bu nasıl peygamber! Yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor. Ona bir melek indirilmeli ve kendisiyle birlikte o melek de uyarıcılık görevi yapmalı değil miydi? Veya ona bir hazine verilmeliydi ya da zahmetsizce yiyip içtiği bir bahçesi olmalıydı.” Bu zalimler (inananlara), “Siz sadece kendisine büyü yapılmış bir adamın peşinden gidiyorsunuz” dediler.” (Furkan/7-8) Başka bir surede de Yüce Allah bu durumu şöyle açıklamaktadır; “Dediler ki: “Yerden bize bir pınar fışkırtmadıkça; yahut senin hurmalardan, üzümlerden oluşan bir bahçen olup, aralarından şarıl şarıl ırmaklar akıtmadıkça; yahut iddia ettiğin gibi, gökyüzünü üzerimize parça parça düşürmedikçe; yahut Allah’ı ve melekleri karşımıza getirmedikçe; yahut altından bir evin olmadıkça; ya da göğe çıkmadıkça sana asla inanmayacağız. Bize gökten okuyacağımız bir kitap indirmedikçe göğe çıktığına da inanacak değiliz.” De ki: “Rabbimi tenzih ederim. Ben ancak resûl olarak gönderilen bir beşerim.” (İsra/90-93) 


Kabul edelim veya etmeyelim gönderilen elçi bizim gibi bir beşer olmakla beraber vahiyle desteklenen bir insandı. Üzerine düşen görevleri hakkıyla yapmaya çalışırken aynı zamanda ellerini açıp dua etmekten de geri kalmıyordu. Nitekim Yüce Allah Hz. Muhammed (s.a.v.) için; “Ta ki Allah, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın, sana olan nimetini tamamlasın, seni doğru yola iletsin.” (Fetih/2) ayetiyle tüm günahlarının affedildiğini bildiriyordu. O halde günde yetmiş kez af ve mağfiret dileyen bir peygamberin ümmeti olarak bizlerin günde kaç kez af ve mağfiret dilememiz gerektiğini varın da siz düşünün.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.