Nihat Güç
Köşe Yazarı
Nihat Güç
 

Dini Anlatma Yöntemi

“Şimdiye kadar aç olup olmadığını sormadığın kişiye oruç tutuyor musun? diye sormayın!” manasında bir söz tedavüle sokuldu sosyal medya üzerinden. Kimin, niçin, ne zaman söylediği önemli olmayan bu sözün hayra alamet olduğu söylenemez. Hatta şunu da rahatlıkla söyleyebilirim ki; iyilik isteyenlerin söylediği bir kavil de değildir. Haliyle Müslümana yakışan Nebevi bir durum, İslami bir yaklaşım olduğuna da inanmıyorum. İnsanlar, zafiyet göstererek bazı iyi ve güzel davranışları yerine getirmiyor olabilirler. Bazı ibadetleri ifa etmiyorlar diye bazı ibadetlerden de uzaklaştırmalarına sebebiyet verecek söylemler ve eylemler bana hiç samimi gelmiyor. Yapmaktan çok yapmamayı, onarmaktan çok yıkmayı, düzeltmekten çok bozmayı öğütlüyor bu ve buna benzer girişimler. İnsanların üzerindeki olumsuz etkisine odaklanınca bu tür yaklaşımları ister istemez art niyetli söylemler olarak anlıyorum. Halbuki “Oruç tutuyor musun? diye sorduğun kişiye Ramazan ayının dışında aç mısın? diye de sor.” şeklinde olsaydı bu cümle daha şık, daha düzgün, daha yapıcı bir yol, bir yöntem olurdu. Müslümana yakışan da budur. Çünkü İslam, yapıcı bir dindir, asla yıkıcı değildir. Yol ve yordam gösteren bir dindir, yolu kaybetmeye, yordamı unutmaya sebebiyet vermez. İyiliğe ve güzelliğe teşvik eder; hasenatı berhava eden, kapatan bir din değildir. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Herhangi bir konuyu size emredip yasaklamadığım sürece, siz de beni kendi halime bırakınız. Sizden önceki ümmetleri çok sual sormaları ve peygamberlerine karşı münakaşaya dalmaları helak etti. Size herhangi bir şeyi yasakladığım zaman ondan kesinlikle sakınınız, bir şeyi emrettiğimde de onu, gücünüz yettiği ölçüde yerine getiriniz." (Buhari, İ'tisam 2; Müslim, Hac 412, Fezail 130-131) buyurmaktadır. Bu hadisin de vurguladığı gibi yasaklardan kesinlikle sakınacağız, bu işin lamı cımı yok. Ancak emirleri gücümüz nispetinde yerine getireceğiz. Her insan bütün ibadetleri yerine getirmekte aciziyet gösterebilir. Oruç tutarken teravih namazını kaçırabilir. Zekat verirken sadakayı ıskalayabilir. Bazı hayır ve hasenatta eksiklikleri, noksanlıkları bulunan bir insanı diğer iyilikleri yapmaya engel olmak sizce İslami bir tutum, İslami bir yaklaşım olabilir mi? Müslümanım diyen her insanın iyi düşünmesi ve doğru konuşması gerekmez mi? Ağzından çıkan her sözün neye matuf olduğunu, kime veya kimlere hizmet ettiğini, neyi yıktığını veya neyi onardığını iyi hesaplaması kaçınılmaz değil midir? Ancak günümüzde “edebiyat yapacağım, insanların dikkatini çekeceğim ya da insanları bir iyiliğe teşvik edeceğim” diye olmadık iş ve işlemler yapılmakta kimi Müslümanların eliyle. Burun temizlerken göz çıkartmak tam da bu olsa gerek. İcra edilen bir çok davranış engellenmiş olmaktadır bu vesileyle. Dine sarılmaya matuf olmayan bu tür yaklaşımlar, kimi insanın dinden soğuduklarına da şahit olmaktayız. Ancak unutulmamalıdır ki; Yapılmasını istemediğimiz davranışlar ancak İslam’ın yasakladığı davranışlardan başkası olamaz. Abdullah ibni Ömer (r.a) anlatıyor: Peygamber Efendimiz zamanında, Sahabeden biri bir rüya gördüğünde mutlaka onu Rasul-i Ekrem'e anlatırdı. Ben de buna imrenir içimden kendime şöyle derdim: “Keşke ben de bir rüya görsem ve Resulullah'a anlatsam.” O dönemler henüz çok gençtim, yaşım küçüktü. Bir gün mescitte uyumuşken rüya gördüm. Rüyamda, iki melek beni alıp doğruca cehenneme götürdüler. Cehennem, kuyu duvarı gibi taşla örülmüştü. İki de direği vardı. Orada Kureyş kabilesinden bazı tanıdıkları gördüm bu gördüğüm şeylerden korktum ve "Cehennemden Allah'a sığınırım. Cehennemden Allah'a sığınırım. Cehennemden Allah'a sığınırım!” diye bağırmaya başladım. İşte o sırada onların yanına başka bir melek geldi ve bana "Korkma!" dedi. Bir de elimde kalın ipek kumaş parçası gibi bir şey vardı. Onunla cennetin neresine işaret etsem, oraya doğru uçuyordum. Bu rüyamı Peygamber Efendimizin eşi Hafsa ablama anlattım. O da Rasûl-i Ekrem Efendimize söyledi. Bunun üzerine Allah'ın Resûlü: "Abdullah ne iyi adam! Keşke bir de gece namazı kılsa!" buyurdu. Abdullah ibni Ömer'in oğlu Salim şöyle dedi: “O günden sonra babam, geceleri pek az uyur; hep ibadet ederdi.” (Buhari, Teheccüd 2, 21, Fezailü's-sahabe, 19, Ta`bir 25, 36; Müslim, Fezailü's-sahabe 139, 140) Nebevi yöntem işte bu. Dinimizin bizden istediği de bu. Yapılması gereken yöntem bundan başkası olamaz. Kırmadan, dağıtmadan, ortalığı bulandırmadan, ortaya nifak tohumlarını dağıtmadan söylemek. Hem de dile getirirken eksiklikleri onarmak. Siz, siz olun ağzınızdan çıkan kelimelerin neye matuf olduğunu bilmeden bir kelime dahi kullanmayın. Aksi taktirde ahirette hesap kitap işlerinin çok kabarık ve zorlu olacağını bilmem söylemeye gerek var mı?
Ekleme Tarihi: 12 Nisan 2022 - Salı

Dini Anlatma Yöntemi

“Şimdiye kadar aç olup olmadığını sormadığın kişiye oruç tutuyor musun? diye sormayın!” manasında bir söz tedavüle sokuldu sosyal medya üzerinden. Kimin, niçin, ne zaman söylediği önemli olmayan bu sözün hayra alamet olduğu söylenemez. Hatta şunu da rahatlıkla söyleyebilirim ki; iyilik isteyenlerin söylediği bir kavil de değildir. Haliyle Müslümana yakışan Nebevi bir durum, İslami bir yaklaşım olduğuna da inanmıyorum. İnsanlar, zafiyet göstererek bazı iyi ve güzel davranışları yerine getirmiyor olabilirler. Bazı ibadetleri ifa etmiyorlar diye bazı ibadetlerden de uzaklaştırmalarına sebebiyet verecek söylemler ve eylemler bana hiç samimi gelmiyor. Yapmaktan çok yapmamayı, onarmaktan çok yıkmayı, düzeltmekten çok bozmayı öğütlüyor bu ve buna benzer girişimler. İnsanların üzerindeki olumsuz etkisine odaklanınca bu tür yaklaşımları ister istemez art niyetli söylemler olarak anlıyorum. Halbuki “Oruç tutuyor musun? diye sorduğun kişiye Ramazan ayının dışında aç mısın? diye de sor.” şeklinde olsaydı bu cümle daha şık, daha düzgün, daha yapıcı bir yol, bir yöntem olurdu. Müslümana yakışan da budur. Çünkü İslam, yapıcı bir dindir, asla yıkıcı değildir. Yol ve yordam gösteren bir dindir, yolu kaybetmeye, yordamı unutmaya sebebiyet vermez. İyiliğe ve güzelliğe teşvik eder; hasenatı berhava eden, kapatan bir din değildir. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Herhangi bir konuyu size emredip yasaklamadığım sürece, siz de beni kendi halime bırakınız. Sizden önceki ümmetleri çok sual sormaları ve peygamberlerine karşı münakaşaya dalmaları helak etti. Size herhangi bir şeyi yasakladığım zaman ondan kesinlikle sakınınız, bir şeyi emrettiğimde de onu, gücünüz yettiği ölçüde yerine getiriniz." (Buhari, İ'tisam 2; Müslim, Hac 412, Fezail 130-131) buyurmaktadır. Bu hadisin de vurguladığı gibi yasaklardan kesinlikle sakınacağız, bu işin lamı cımı yok. Ancak emirleri gücümüz nispetinde yerine getireceğiz. Her insan bütün ibadetleri yerine getirmekte aciziyet gösterebilir. Oruç tutarken teravih namazını kaçırabilir. Zekat verirken sadakayı ıskalayabilir. Bazı hayır ve hasenatta eksiklikleri, noksanlıkları bulunan bir insanı diğer iyilikleri yapmaya engel olmak sizce İslami bir tutum, İslami bir yaklaşım olabilir mi? Müslümanım diyen her insanın iyi düşünmesi ve doğru konuşması gerekmez mi? Ağzından çıkan her sözün neye matuf olduğunu, kime veya kimlere hizmet ettiğini, neyi yıktığını veya neyi onardığını iyi hesaplaması kaçınılmaz değil midir? Ancak günümüzde “edebiyat yapacağım, insanların dikkatini çekeceğim ya da insanları bir iyiliğe teşvik edeceğim” diye olmadık iş ve işlemler yapılmakta kimi Müslümanların eliyle. Burun temizlerken göz çıkartmak tam da bu olsa gerek. İcra edilen bir çok davranış engellenmiş olmaktadır bu vesileyle. Dine sarılmaya matuf olmayan bu tür yaklaşımlar, kimi insanın dinden soğuduklarına da şahit olmaktayız. Ancak unutulmamalıdır ki; Yapılmasını istemediğimiz davranışlar ancak İslam’ın yasakladığı davranışlardan başkası olamaz. Abdullah ibni Ömer (r.a) anlatıyor: Peygamber Efendimiz zamanında, Sahabeden biri bir rüya gördüğünde mutlaka onu Rasul-i Ekrem'e anlatırdı. Ben de buna imrenir içimden kendime şöyle derdim: “Keşke ben de bir rüya görsem ve Resulullah'a anlatsam.” O dönemler henüz çok gençtim, yaşım küçüktü. Bir gün mescitte uyumuşken rüya gördüm. Rüyamda, iki melek beni alıp doğruca cehenneme götürdüler. Cehennem, kuyu duvarı gibi taşla örülmüştü. İki de direği vardı. Orada Kureyş kabilesinden bazı tanıdıkları gördüm bu gördüğüm şeylerden korktum ve "Cehennemden Allah'a sığınırım. Cehennemden Allah'a sığınırım. Cehennemden Allah'a sığınırım!” diye bağırmaya başladım. İşte o sırada onların yanına başka bir melek geldi ve bana "Korkma!" dedi. Bir de elimde kalın ipek kumaş parçası gibi bir şey vardı. Onunla cennetin neresine işaret etsem, oraya doğru uçuyordum. Bu rüyamı Peygamber Efendimizin eşi Hafsa ablama anlattım. O da Rasûl-i Ekrem Efendimize söyledi. Bunun üzerine Allah'ın Resûlü: "Abdullah ne iyi adam! Keşke bir de gece namazı kılsa!" buyurdu. Abdullah ibni Ömer'in oğlu Salim şöyle dedi: “O günden sonra babam, geceleri pek az uyur; hep ibadet ederdi.” (Buhari, Teheccüd 2, 21, Fezailü's-sahabe, 19, Ta`bir 25, 36; Müslim, Fezailü's-sahabe 139, 140) Nebevi yöntem işte bu. Dinimizin bizden istediği de bu. Yapılması gereken yöntem bundan başkası olamaz. Kırmadan, dağıtmadan, ortalığı bulandırmadan, ortaya nifak tohumlarını dağıtmadan söylemek. Hem de dile getirirken eksiklikleri onarmak. Siz, siz olun ağzınızdan çıkan kelimelerin neye matuf olduğunu bilmeden bir kelime dahi kullanmayın. Aksi taktirde ahirette hesap kitap işlerinin çok kabarık ve zorlu olacağını bilmem söylemeye gerek var mı?
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.