Misafir Kalemler
Köşe Yazarı
Misafir Kalemler
 

MISIR NOTLARI 1

EBU SİMBEL Yıllar sonra tekrar Mısır’dayım. Büyük oğlan, hanım ve ben. Bulduk ucuz bileti aldık çantaları yola çıktık. Bu sefer Mısır’ı gezmeye Kızıl Deniz ve Sudan tarafından başladık. İlk notlarım Sudan sınırında Aswan baraj gölü kıyısına taşınan Ebu Simbel Anıt Tapınağı’ndan; Bu tapınak Aswan Barajı yapılırken vadi içersinde sular altında kalmaması için koca dağ/tepe binlerce blok taş olarak kesilip şu an bulunduğu yere taşınıyor. Finansmanını da Birleşmiş Milletler karşılıyor. Abu Simbel isminin antik çağdaki adı değildir. İddiaya göre İsviçreli kaşif Burckhardt 1813’te Abu Simbel adlı bir çoban çocuktan aldığı tüyo ile burayı keşfetti ve daha sonra da bu yer o çobanın adını alıyor. Buraya kadar yazdıklarımı google’dan da bulursunuz. Ben bulunamayacakları yazmaya çalışacağım. Burada bu koca ayaklı heykellerin yanında 30 yıl önce çekildiğim fotoğraflarım da vardı ama yanıma almayı unutmuşum. Ama diğer eski fotoğraflarımı da diğer paylaşımlarımda burada paylaşacağım. ABU SİMBEL TAPINAĞI 2. Ramses’in babası Seti, Mısır’a Nil boyunca dev anıtlar diktirip bu eserler ile sanki şunu demek istemişti: “Hükümdarlığımdan da öte şeyler bekleyin” Seti’nin söylediklerini yapmaya ömrü yetmedi, ama takipçisi olan oğlu 2. Ramses, iktidarı boyunca hükümdarlığından da öte şeyler yaptı. İşte bu önünde durduğum yukarı Mısır’daki Ebu Simbel Tapınağı bunun en bariz örneklerinden biridir. Zamanda yolculuk hissi veren bu yapı/yontu ziyaretçilerini büyülememesi mümkün değil. Bu yüzden Mısır’da piramitlerden sonra en çok ziyaret edilen antik eser. Akın akın turist geliyor buraya. En yakın şehir olan Aswan’a yaklaşık 300 km uzakta Sudan sınırında. Bu yüzden olsa gerek sadece bu yontunun meraklı zengin turistler için kendine ait hava alanı bile var. Kapıda dev Ramses heykelleri sizi karşılıyor, azametiyle sizi eziyor dev kapıdan küçülerek içeri giriyorsunuz. Kapı dan girmeden antrede sağlı sollu duvarlara boyunlarına ipler geçirilmiş onlarca köleletirilecek olan insan freski duvarlara kazınmış önde kamçılı rejim bekçisi, bu korkunç manzarada ve atmosferde içeri giriyorsunuz. İçeride de Firavun Ramses’in atlı arabayla insan avlayan resimleri, kamçıdan geçirilen tir tir tireyen ayaklar altında ezilen, dur vurma diye yalvaran insanların halini bile duvara nakşetmişler. Nasıl bir mabetse… Sudan tarafından Nil yoluyla, Mısır’a, Nübye topraklarına girdiğinizde; sizi gözetleyen, dört dev nöbetçi heykel ile karşılaşırsınız. Yaklaşık olarak 3250 yıl önce yapıldığı kabul edilen, 30 m yüksekliğinde 35 m enindeki bu anıtsal yapı, koca bir kayadan oluşmuş tepeciğin oyulması ile ortaya çıkarılmış. Tepenin ön yüzüne halatlarla sarkıtılan yontu ustaları, kayaları oyarak 20 m yüksekliğinde 2. Ramses heykellerini ortaya çıkarırken bir hükümdardan da öte Mısır’ın geleceğini hatta ve hatta daha sonraki devletlerin bile geleceğini uzun yıllar etkileyecek, kişi fetişizminin ve diktatöryasının bir idolü olan yeni bir ‘resmî devlet tanrısı’ yonttuklarının farkında değillerdi eminim. Sanat; sanat için değil, muktedirler içindi… Bu yontma işleminin burada 20 yıl sürdüğü tahmin ediliyor. Yapının ön yüzü; 2. Ramses’in oturur vaziyette dört anıtsal heykeli ve yine bu heykellerin bacaklarının arasına serpiştirilmiş aile ve akrabalarının küçük heykelleriyle süslenmiş. Bu arada şu notu da ekleyelim; Düşünsenize daha İskender’in sefere çıkmasına bin yıl vardır. Antik Rommanın ve antik Yunanın ilham kaynağıdır bu topraklar. Bu da ayrı bir makale konusu… Peki 2. Ramses hükümdarlığın başkenti Memfis’e (Kahire civarı) bu kadar uzakta bu devasa yapıyı niçin inşa ettirmişti? Ebu Simbel’in şimdi ki masum duruşunun yanında o dönem için siyasi-stratejik, dini anlamı ve mesajları vardı şüphesiz. 1.Siyasî ve stratejik mesajı için şunları söyleyebiliriz: Bugünkü Sudan tarafında yaşayan Nübyeliler ile Mısır’ın büyük çekişmeleri/savaşları vardı. Mısır bu devasa taş işçiliği için kitlesel boyuttaki köleleri Nübye’den de karşılıyordu. Bu sebeple Sudan tarafından gelen Nübyeliler Nil’de seyahati sırasında mutlaka Ebu Simbel’in önünden geçecekti. Bu anıt kendine karşı çıkmayı düşünenlere bir cevaptı. Yanına yaklaşanlar, kayadan oluşmuş bu tepenin, içi oyularak yapılmış odaların duvarlarına kazılmış bol miktarda figürler görür. Bu figürlerde elinde kamçısı ile Ramses Nübyelileri tutmuş kamçıdan geçiriyor ve atlı arabası ile insan avlıyordu. Yani “Ey Nübye halkı, tekin durun” demek istiyordu tanrı-kral olan firavunlar. Böylece Nübye halkını sindirerek bu bölgeyi ve dolayısı ile Mısır’ın arkasını emniyet altına almak istiyorlardı. 2.Ebu Simbel’in dini mesajı: Yukarı Mısırdaki bu devasa yapı aynı zamanda 2. Ramses’in hükümdarlığını sağlamlaştırmasının yanında “ilahlığını” da iddia ediyordu. Ebu Simbel bir tapınaktı ve bir tapınakta olması gereken gizem burada da yapılmaya çalışılmıştı. Sekiz sütunlu büyük salondan ilerlendiği vakit en son niş biçimindeki odada o döneme ait dört resmî devlet tanrısının heykeli bir divana oturmuş şekilde sizi karşılar. Bu tanrıların arasında oturanlardan biride 2. Ramses’tir. Hem de diğer tanrılar ile aynı boyda. İç içe geçmiş birbirini takip eden odalar karanlık olduğu için o dönemde içeriye meşaleler ile girmek zorundasınız. Zira ışık sadece ana kapı açık olursa içeri giriyor. O da sadece loş bir ışık veriyor. Bu loş ışık ya da karanlıklık içerideki tanrımsı taşlara gizemde veriyor. Meşalenin oynak ateşi duvarlarda kalkan kamçıları herhalde sırtınızda olmasa da içinizde hissettiriyordur… O dönemde yaşayan biri, bir de taştan oyulan bu tanrılara inanıyorsa bu karanlık odaya girdiğinde içinde ki ürpertinin korkuya dönüşmemesi için hiçbir engel yok. Bu nişteki heykeller o dönemde ki en önemli “devlet tanrılarıydı” artık. Memfis’in Ptah’ı, Teb’in Amon Ra’sı, Helilepolis’in Ra Harahti’si ve bunların arasında tabi ki yeni “tanrı kral” 2.Ramses’in heykeli. Ramses ve diğer birçok firavunların iddiası zaten; “ben sizin en büyük tanrınızım” idi (K.Kerim, Naziat:24). Hiçbir ışıklandırma penceresi olmayan bu karanlık odaya ana kapıdan yılda iki kez Nil’in doğu yakasından doğan güneş ışınları girer ve en dipteki bu heykelleri aydınlatır. Bu güneşin mevsimlere bağlı dönüşümü sayesinde oluyordu. Artık bilemiyoruz bu ayarlamayı bu eseri meydana getiren mimar ya bilerek yaptı veya daha sonraki yıllarda tapınağı bekleyen rahipler tarafından sonradan fark edildi. Fakat şunu da belirtmeliyiz ki geceleri yapacakları veya seyredecekleri bizim gibi ekranı bulunmayan o dönemin insanları gecenin dev ekranından gökyüzünü ve yıldızları seyredecek bol zamanları vardı. Dolayısıyla yerden gözetlemeye dayalı astronomi bilgileri epey gelişmişti. Ebu Simbel’deki bu ışık ayarlaması bilerek yapılmış olması kuvvetle muhtemeldir. Bu tapınak yapılmaya başlandığında Ramses henüz çok genç yaştadır. Bu yaşta Ramses’in bunları düşünebilmesi ilginç gelebilir. Fakat Seti’nin ağzından da yukarıda belirttiğimiz gibi “bu yapılar ile hükümdarlığından da öte iddialarda bulunmasının altında ” devletini tanrı krallığa doğru kaydırma politikaları yatmaktaydı. Seti’nin ömrü bunları gerçekleştirmeye yetmese de oğlu 2.Ramses babasının gerçekleştiremediklerini uzun saltanatı sayesinde gerçekleştirme imkanını bulmuştu. Bu uzun iktidarı sonucunda oluşturduğu güçlü ordusu ile komşularına korku salmış, içte de örgülemeye çalıştığı “tanrı kral” imajı ile halkı üzerinde karşı çıkılamaz bir otorite kurmuştu. Bu gün dünyanın yedi harikası dediğimiz bu masum yapıların kendi dönemlerinde görüldüğü gibi hiçte masum bir dili yoktu. Bu gün bile şehrin ve hatta Mısır’ın her yerine serpiştirilmiş dev aslan başlı kral heykelleri arasında dolaşırken kralı eleştirecek cesareti kendinizde bulamazsınız. Tarihçi Heredot’un yüz kapılı şehir dediği, "saraylar ve kasırlar" şehri Uksur da (Batılılar Luxor der) dolaşırken bunu daha iyi anlarsınız. Sarayın avlusuna girdiğinizde sarayın girişine doğru uzanan yolda sağlı sollu, aslan başlı kral heykellerinin arasında yürürken bir an zihninizde binlerce yıl ötesine gidersiniz. Ve kendinizi kralın huzuruna çıkan biri olarak düşünürseniz, sağlı sollu, sanki üzerinize atlamaya hazır aslan başlı kral heykellerinin arasında ayaklarınızın bağının çözüldüğünü hissedersiniz. Böylece kral sizi daha huzura çıkmadan bahçede ve sarayın girişinde edilgenleştiriyor, hatta eziyor. Hele bu heykellerin tanrı olduğuna inanıyorsanız o zaman bırakın sesli eleştiriyi kalbinizden bile geçirmezsiniz. Bir de böyle bir kaç nesli ezip/eğittiğinizde artık aykırı düşünce ve sorular aklınıza bile gelmez. Hala aykırı düşünenler ve soru soranlar olursa onlar da derin devletin derin mahzenlerinde, bir daha soru soramaz hale getirilirdi... Gerçi derin devletin, derin mahzenlerine rağmen, bir çok insan tarihin her devrinde, derin sorular sormaya devam ede gelmiştir Nuri Kiraz  
Ekleme Tarihi: 07 Ocak 2024 - Pazar

MISIR NOTLARI 1

EBU SİMBEL

Yıllar sonra tekrar Mısır’dayım. Büyük oğlan, hanım ve ben. Bulduk ucuz bileti aldık çantaları yola çıktık. Bu sefer Mısır’ı gezmeye Kızıl Deniz ve Sudan tarafından başladık. İlk notlarım Sudan sınırında Aswan baraj gölü kıyısına taşınan Ebu Simbel Anıt Tapınağı’ndan;

Bu tapınak Aswan Barajı yapılırken vadi içersinde sular altında kalmaması için koca dağ/tepe binlerce blok taş olarak kesilip şu an bulunduğu yere taşınıyor. Finansmanını da Birleşmiş Milletler karşılıyor.

Abu Simbel isminin antik çağdaki adı değildir. İddiaya göre İsviçreli kaşif Burckhardt 1813’te Abu Simbel adlı bir çoban çocuktan aldığı tüyo ile burayı keşfetti ve daha sonra da bu yer o çobanın adını alıyor. Buraya kadar yazdıklarımı google’dan da bulursunuz. Ben bulunamayacakları yazmaya çalışacağım. Burada bu koca ayaklı heykellerin yanında 30 yıl önce çekildiğim fotoğraflarım da vardı ama yanıma almayı unutmuşum. Ama diğer eski fotoğraflarımı da diğer paylaşımlarımda burada paylaşacağım.

ABU SİMBEL TAPINAĞI

2. Ramses’in babası Seti, Mısır’a Nil boyunca dev anıtlar diktirip bu eserler ile sanki şunu demek istemişti:

“Hükümdarlığımdan da öte şeyler bekleyin”

Seti’nin söylediklerini yapmaya ömrü yetmedi, ama takipçisi olan oğlu 2. Ramses, iktidarı boyunca hükümdarlığından da öte şeyler yaptı.

İşte bu önünde durduğum yukarı Mısır’daki Ebu Simbel Tapınağı bunun en bariz örneklerinden biridir. Zamanda yolculuk hissi veren bu yapı/yontu ziyaretçilerini büyülememesi mümkün değil. Bu yüzden Mısır’da piramitlerden sonra en çok ziyaret edilen antik eser. Akın akın turist geliyor buraya. En yakın şehir olan Aswan’a yaklaşık 300 km uzakta Sudan sınırında. Bu yüzden olsa gerek sadece bu yontunun meraklı zengin turistler için kendine ait hava alanı bile var.

Kapıda dev Ramses heykelleri sizi karşılıyor, azametiyle sizi eziyor dev kapıdan küçülerek içeri giriyorsunuz. Kapı dan girmeden antrede sağlı sollu duvarlara boyunlarına ipler geçirilmiş onlarca köleletirilecek olan insan freski duvarlara kazınmış önde kamçılı rejim bekçisi, bu korkunç manzarada ve atmosferde içeri giriyorsunuz. İçeride de Firavun Ramses’in atlı arabayla insan avlayan resimleri, kamçıdan geçirilen tir tir tireyen ayaklar altında ezilen, dur vurma diye yalvaran insanların halini bile duvara nakşetmişler. Nasıl bir mabetse…

Sudan tarafından Nil yoluyla, Mısır’a, Nübye topraklarına girdiğinizde; sizi gözetleyen, dört dev nöbetçi heykel ile karşılaşırsınız. Yaklaşık olarak 3250 yıl önce yapıldığı kabul edilen, 30 m yüksekliğinde 35 m enindeki bu anıtsal yapı, koca bir kayadan oluşmuş tepeciğin oyulması ile ortaya çıkarılmış.

Tepenin ön yüzüne halatlarla sarkıtılan yontu ustaları, kayaları oyarak 20 m yüksekliğinde 2. Ramses heykellerini ortaya çıkarırken bir hükümdardan da öte Mısır’ın geleceğini hatta ve hatta daha sonraki devletlerin bile geleceğini uzun yıllar etkileyecek, kişi fetişizminin ve diktatöryasının bir idolü olan yeni bir ‘resmî devlet tanrısı’ yonttuklarının farkında değillerdi eminim. Sanat; sanat için değil, muktedirler içindi… Bu yontma işleminin burada 20 yıl sürdüğü tahmin ediliyor.

Yapının ön yüzü; 2. Ramses’in oturur vaziyette dört anıtsal heykeli ve yine bu heykellerin bacaklarının arasına serpiştirilmiş aile ve akrabalarının küçük heykelleriyle süslenmiş.

Bu arada şu notu da ekleyelim; Düşünsenize daha İskender’in sefere çıkmasına bin yıl vardır. Antik Rommanın ve antik Yunanın ilham kaynağıdır bu topraklar. Bu da ayrı bir makale konusu…

Peki 2. Ramses hükümdarlığın başkenti Memfis’e (Kahire civarı) bu kadar uzakta bu devasa yapıyı niçin inşa ettirmişti?

Ebu Simbel’in şimdi ki masum duruşunun yanında o dönem için siyasi-stratejik, dini anlamı ve mesajları vardı şüphesiz.

1.Siyasî ve stratejik mesajı için şunları söyleyebiliriz:

Bugünkü Sudan tarafında yaşayan Nübyeliler ile Mısır’ın büyük çekişmeleri/savaşları vardı. Mısır bu devasa taş işçiliği için kitlesel boyuttaki köleleri Nübye’den de karşılıyordu. Bu sebeple Sudan tarafından gelen Nübyeliler Nil’de seyahati sırasında mutlaka Ebu Simbel’in önünden geçecekti.

Bu anıt kendine karşı çıkmayı düşünenlere bir cevaptı. Yanına yaklaşanlar, kayadan oluşmuş bu tepenin, içi oyularak yapılmış odaların duvarlarına kazılmış bol miktarda figürler görür. Bu figürlerde elinde kamçısı ile Ramses Nübyelileri tutmuş kamçıdan geçiriyor ve atlı arabası ile insan avlıyordu. Yani “Ey Nübye halkı, tekin durun” demek istiyordu tanrı-kral olan firavunlar. Böylece Nübye halkını sindirerek bu bölgeyi ve dolayısı ile Mısır’ın arkasını emniyet altına almak istiyorlardı.

2.Ebu Simbel’in dini mesajı:

Yukarı Mısırdaki bu devasa yapı aynı zamanda 2. Ramses’in hükümdarlığını sağlamlaştırmasının yanında “ilahlığını” da iddia ediyordu. Ebu Simbel bir tapınaktı ve bir tapınakta olması gereken gizem burada da yapılmaya çalışılmıştı.

Sekiz sütunlu büyük salondan ilerlendiği vakit en son niş biçimindeki odada o döneme ait dört resmî devlet tanrısının heykeli bir divana oturmuş şekilde sizi karşılar. Bu tanrıların arasında oturanlardan biride 2. Ramses’tir. Hem de diğer tanrılar ile aynı boyda. İç içe geçmiş birbirini takip eden odalar karanlık olduğu için o dönemde içeriye meşaleler ile girmek zorundasınız. Zira ışık sadece ana kapı açık olursa içeri giriyor. O da sadece loş bir ışık veriyor. Bu loş ışık ya da karanlıklık içerideki tanrımsı taşlara gizemde veriyor. Meşalenin oynak ateşi duvarlarda kalkan kamçıları herhalde sırtınızda olmasa da içinizde hissettiriyordur…

O dönemde yaşayan biri, bir de taştan oyulan bu tanrılara inanıyorsa bu karanlık odaya girdiğinde içinde ki ürpertinin korkuya dönüşmemesi için hiçbir engel yok.

Bu nişteki heykeller o dönemde ki en önemli “devlet tanrılarıydı” artık. Memfis’in Ptah’ı, Teb’in Amon Ra’sı, Helilepolis’in Ra Harahti’si ve bunların arasında tabi ki yeni “tanrı kral” 2.Ramses’in heykeli. Ramses ve diğer birçok firavunların iddiası zaten; “ben sizin en büyük tanrınızım” idi (K.Kerim, Naziat:24).

Hiçbir ışıklandırma penceresi olmayan bu karanlık odaya ana kapıdan yılda iki kez Nil’in doğu yakasından doğan güneş ışınları girer ve en dipteki bu heykelleri aydınlatır. Bu güneşin mevsimlere bağlı dönüşümü sayesinde oluyordu.

Artık bilemiyoruz bu ayarlamayı bu eseri meydana getiren mimar ya bilerek yaptı veya daha sonraki yıllarda tapınağı bekleyen rahipler tarafından sonradan fark edildi.

Fakat şunu da belirtmeliyiz ki geceleri yapacakları veya seyredecekleri bizim gibi ekranı bulunmayan o dönemin insanları gecenin dev ekranından gökyüzünü ve yıldızları seyredecek bol zamanları vardı. Dolayısıyla yerden gözetlemeye dayalı astronomi bilgileri epey gelişmişti. Ebu Simbel’deki bu ışık ayarlaması bilerek yapılmış olması kuvvetle muhtemeldir.

Bu tapınak yapılmaya başlandığında Ramses henüz çok genç yaştadır. Bu yaşta Ramses’in bunları düşünebilmesi ilginç gelebilir. Fakat Seti’nin ağzından da yukarıda belirttiğimiz gibi “bu yapılar ile hükümdarlığından da öte iddialarda bulunmasının altında ” devletini tanrı krallığa doğru kaydırma politikaları yatmaktaydı.

Seti’nin ömrü bunları gerçekleştirmeye yetmese de oğlu 2.Ramses babasının gerçekleştiremediklerini uzun saltanatı sayesinde gerçekleştirme imkanını bulmuştu. Bu uzun iktidarı sonucunda oluşturduğu güçlü ordusu ile komşularına korku salmış, içte de örgülemeye çalıştığı “tanrı kral” imajı ile halkı üzerinde karşı çıkılamaz bir otorite kurmuştu.

Bu gün dünyanın yedi harikası dediğimiz bu masum yapıların kendi dönemlerinde görüldüğü gibi hiçte masum bir dili yoktu. Bu gün bile şehrin ve hatta Mısır’ın her yerine serpiştirilmiş dev aslan başlı kral heykelleri arasında dolaşırken kralı eleştirecek cesareti kendinizde bulamazsınız. Tarihçi Heredot’un yüz kapılı şehir dediği, "saraylar ve kasırlar" şehri Uksur da (Batılılar Luxor der) dolaşırken bunu daha iyi anlarsınız.

Sarayın avlusuna girdiğinizde sarayın girişine doğru uzanan yolda sağlı sollu, aslan başlı kral heykellerinin arasında yürürken bir an zihninizde binlerce yıl ötesine gidersiniz. Ve kendinizi kralın huzuruna çıkan biri olarak düşünürseniz, sağlı sollu, sanki üzerinize atlamaya hazır aslan başlı kral heykellerinin arasında ayaklarınızın bağının çözüldüğünü hissedersiniz. Böylece kral sizi daha huzura çıkmadan bahçede ve sarayın girişinde edilgenleştiriyor, hatta eziyor. Hele bu heykellerin tanrı olduğuna inanıyorsanız o zaman bırakın sesli eleştiriyi kalbinizden bile geçirmezsiniz. Bir de böyle bir kaç nesli ezip/eğittiğinizde artık aykırı düşünce ve sorular aklınıza bile gelmez. Hala aykırı düşünenler ve soru soranlar olursa onlar da derin devletin derin mahzenlerinde, bir daha soru soramaz hale getirilirdi...

Gerçi derin devletin, derin mahzenlerine rağmen, bir çok insan tarihin her devrinde, derin sorular sormaya devam ede gelmiştir

Nuri Kiraz

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.