Hakan Kanber / KöşeliYorum
Köşe Yazarı
Hakan Kanber / KöşeliYorum
 

Bir koyundan kaç post çıkar?

Hepimizin çok yakından tanıdığı bir zincir süpermarketin kasasında geçti, olay… Yaptığımız alışverişin bedelini ödemek için bekliyoruz. Akşam saatleri… Kasanın önünde hatırı sayılır bir kuyruk var. Ben, öne daha yakın bir yerlerdeyim. İnsanlar aldıklarını kasanın yürüyen bandına koyuyor, kasiyer de bunları cihaza okutup diğer tarafa aktarıyor.   İLLE DE DOMATESİN DALLARI…   Her şeyin normal seyrinde devam ettiği bir anda ortam geriliyor! Müşteri ile kasiyer bey arasında başlayan ‘tek taraflı’ tartışmaya biz de kulak kabartıyoruz. Tartışmanın konusu; naylon poşetteki domatesler… Kasiyer; “Bunlar o gruba girmiyor” diyor. Yanında eşi de olan orta yaşlı bey, oldukça ‘sıkılgan ve mahcup’ tavırlarla ve ‘kimsenin duymasını istemez bir edayla’ kasiyere adeta fısıldıyor: “Yanılıyorsunuz…” Kasiyer, diretiyor; “Ben, bir makinenin okuduğuna bakarım bir de ürüne. Bu domatesler, sizin raf ömrü azalan ürün diye aldıklarınızdan değil. Bakın üzerinde dalları duruyor. Bunlar salkım domates!” Adam, sakin halini koruyor… Kasiyer avazı çıktığı kadar bağırıyor, neredeyse nara atıyor… İlle de “domatesin dalları” diyor… Orta yaşlı bey, kasiyerden bir görevli çağırmasını rica ediyor ve ekliyor; “Ben bunu raftan bu şekilde aldım. Ortada bir yanlışlık varsa bu benden kaynaklı değil, sizin marketten kaynaklı…”   ***   Kasiyer; bilmiş tavırlı, sert ve inatçı: “Olmaz, aşağıdaki görevli şimdi bu saatte kasaya falan gelemez. Siz aşağı inin ve bu yanlışı düzeltin. Onlar, böyle bir yanlışlık yapmazlar” diye, yüksek perdeden, neredeyse emrediyor. Raf ömrü azaldığı için oldukça ucuz rakamlara düşürülen domatesleri, poşet içinde değiştirdiğini ima etmeye başlıyor adama! Adam küçülüyor, neredeyse bir avuç kalıyor. Bir kasiyere bir arkasındaki kuyruğa bakıyor, renkten renge giriyor… Yutkunuyor… Zar zor cevap verdiğini duyabiliyorum; “Ben ve eşim öyle bir şey yapmadık. Poşeti, ilgili rafınızdan olduğu gibi aldık.” Derdini anlatamayacağını anlayan zavallı adam, aldığı diğer birkaç parça ürünü de kasada bırakıp oradan ayrılıyor. Giderken, konuyu süpermarketin yetkililerine ileteceğini söylemeyi de ihmal etmiyor.   DAR GELİRLİ OLMANIN GÖZÜ KÖR OLSUN!   Kötü ve haksız bir ithama maruz kalan o orta yaşlı bey ile eşinin kasadan ayrılırken düştükleri durum, içimi burktu. Şu an bunları yazarken bile yüreğimin tarif edilmez bir acı ile yandığını hissediyorum. Sıra bana geldiğinde bir yandan alışveriş sepetimi boşaltırken bir yandan da gazetecilik dürtüsüyle kasiyerden olayın iç yüzünü iyice öğrenmeye çalışıyorum. Bu tür zincir süpermarketler, raf ömrü azalan her türden gıda maddesini yeniden etiketleyerek, oldukça ucuz fiyatlarla satışa sunuyorlarmış. Dar gelirli vatandaş da bunları neredeyse üçte bir fiyatına, ilgili reyonlarda bulabiliyormuş. İşte o adamcağızın poşetindeki üç-beş adet domates de bu ürünlerdenmiş. Ama kasiyer, hala fikri sabit… O, poşetin içinin değiştirildiğine olan ‘sarsılmaz inancını’ bana da kabul ettirmeye çalışıyor!   O BEY VE EŞİ HIRSIZ DEĞİLLERDİ…   Yol boyunca, tanık olduğum bu olayı düşündüm… Kendimce analizini yaptım… Belli ki onlar da ülkedeki ‘mutsuz ve dar gelirli çoğunluğun’ birer parçasıydı… Olay, beni derinden sarsmıştı… Adam ve eşinin iyi eğitim aldıkları her hallerinden belliydi. Kasiyerin yerlere kadar düşürdüğü o seviyeye hiç inmediler. Mahcup hallerinin, raf ömrü azalan ucuz ürün aldıkları için olduğuna kani oldum. Çünkü ‘hırsız’ olmadıkları her hallerinden belliydi. Kasa görevlisinin umursamaz ve ‘gayri insani’ tavırlarının, bundan kaynaklı olduğuna inandım…   ASLINDA UTANMASI GEREKENLER UTANMALI!   Adamcağız, yöneltilen ithamları hep ‘üstü kapalı’ cevaplarla savuşturmaya çalışıyordu. Çünkü utanıyordu… Tartışmaya kulak kabartan kalabalığın, duymasını istemiyordu, bu çok belliydi… Çok klişe olacak ama asıl utanması gerekenlerin yerine o ve eşi utanmıştı. Poşetin içini ‘değiştirmediği’ gerçeği ise bir körün bile görebileceği kadar netti. Ama kasiyer, bu adama inanmadı. Adam alttan almasa, belki de “Hırsız var!” diye bağıracaktı…   MUTASYONA UĞRAMIŞ UYGULAMA…   Türkiye’mizde dışarıdan ‘ithal’ edilen değişik uygulamalara alıştık artık… Ancak nedense biz, bu uygulamaların ‘mutasyon’a uğramış hallerini görüyoruz hep… Kimi süpermarketlerin bu işletim sistemi de onlardan biri… Araştırdım; gelişmiş ülkelerde bu uygulama daha farklı işletiliyormuş. Raf ömrü azalan ürünler, yeniden ambalajlanıp dar gelirli vatandaşların kullanımına ‘ücretsiz’ olarak sunuluyormuş. Ve hem de süpermarket içinde değil… Bu anlamda hizmet veren gönüllü kuruluşlar aracılığıyla yapılıyormuş. Neresinden bakarsanız, adam boyu ‘çarpıklık’ görüyorsunuz, bizdeki uygulamada.   ***   Aklıma gelen bir atasözünü paylaşmak istiyorum; “Bir koyundan sadece bir post çıkar.” Ama bizde ‘iki post’ çıkarmaya çalışıyorlar… O ürünün gelen partisini zaten satmışsın. Karı da zararı da senin… Son tüketim tarihine birkaç gün kalan malları allayıp, pullayıp yeniden satışa koymak niye? Öyle görülüyor ki zengin ile fakirin arasının ‘uzay boşluğu’ kadar olduğu ülkemizde, ‘ötekileştirme’ zincir süpermarketlere kadar girmiş durumda. Bari oldu olacak ayrı kasalar yapsınlar… Daha iyi olmaz mı?  
Ekleme Tarihi: 04 Temmuz 2023 - Salı

Bir koyundan kaç post çıkar?

Hepimizin çok yakından tanıdığı bir zincir süpermarketin kasasında geçti, olay…

Yaptığımız alışverişin bedelini ödemek için bekliyoruz. Akşam saatleri…

Kasanın önünde hatırı sayılır bir kuyruk var. Ben, öne daha yakın bir yerlerdeyim. İnsanlar aldıklarını kasanın yürüyen bandına koyuyor, kasiyer de bunları cihaza okutup diğer tarafa aktarıyor.

 

İLLE DE DOMATESİN DALLARI…

 

Her şeyin normal seyrinde devam ettiği bir anda ortam geriliyor! Müşteri ile kasiyer bey arasında başlayan ‘tek taraflı’ tartışmaya biz de kulak kabartıyoruz. Tartışmanın konusu; naylon poşetteki domatesler…

Kasiyer; “Bunlar o gruba girmiyor” diyor. Yanında eşi de olan orta yaşlı bey, oldukça ‘sıkılgan ve mahcup’ tavırlarla ve ‘kimsenin duymasını istemez bir edayla’ kasiyere adeta fısıldıyor: “Yanılıyorsunuz…”

Kasiyer, diretiyor; “Ben, bir makinenin okuduğuna bakarım bir de ürüne. Bu domatesler, sizin raf ömrü azalan ürün diye aldıklarınızdan değil. Bakın üzerinde dalları duruyor. Bunlar salkım domates!”

Adam, sakin halini koruyor… Kasiyer avazı çıktığı kadar bağırıyor, neredeyse nara atıyor… İlle de “domatesin dalları” diyor…

Orta yaşlı bey, kasiyerden bir görevli çağırmasını rica ediyor ve ekliyor; “Ben bunu raftan bu şekilde aldım. Ortada bir yanlışlık varsa bu benden kaynaklı değil, sizin marketten kaynaklı…”

 

***

 

Kasiyer; bilmiş tavırlı, sert ve inatçı: “Olmaz, aşağıdaki görevli şimdi bu saatte kasaya falan gelemez. Siz aşağı inin ve bu yanlışı düzeltin. Onlar, böyle bir yanlışlık yapmazlar” diye, yüksek perdeden, neredeyse emrediyor. Raf ömrü azaldığı için oldukça ucuz rakamlara düşürülen domatesleri, poşet içinde değiştirdiğini ima etmeye başlıyor adama!

Adam küçülüyor, neredeyse bir avuç kalıyor. Bir kasiyere bir arkasındaki kuyruğa bakıyor, renkten renge giriyor…

Yutkunuyor…

Zar zor cevap verdiğini duyabiliyorum; “Ben ve eşim öyle bir şey yapmadık. Poşeti, ilgili rafınızdan olduğu gibi aldık.”

Derdini anlatamayacağını anlayan zavallı adam, aldığı diğer birkaç parça ürünü de kasada bırakıp oradan ayrılıyor. Giderken, konuyu süpermarketin yetkililerine ileteceğini söylemeyi de ihmal etmiyor.

 

DAR GELİRLİ OLMANIN GÖZÜ KÖR OLSUN!

 

Kötü ve haksız bir ithama maruz kalan o orta yaşlı bey ile eşinin kasadan ayrılırken düştükleri durum, içimi burktu. Şu an bunları yazarken bile yüreğimin tarif edilmez bir acı ile yandığını hissediyorum.

Sıra bana geldiğinde bir yandan alışveriş sepetimi boşaltırken bir yandan da gazetecilik dürtüsüyle kasiyerden olayın iç yüzünü iyice öğrenmeye çalışıyorum.

Bu tür zincir süpermarketler, raf ömrü azalan her türden gıda maddesini yeniden etiketleyerek, oldukça ucuz fiyatlarla satışa sunuyorlarmış. Dar gelirli vatandaş da bunları neredeyse üçte bir fiyatına, ilgili reyonlarda bulabiliyormuş. İşte o adamcağızın poşetindeki üç-beş adet domates de bu ürünlerdenmiş. Ama kasiyer, hala fikri sabit… O, poşetin içinin değiştirildiğine olan ‘sarsılmaz inancını’ bana da kabul ettirmeye çalışıyor!

 

O BEY VE EŞİ HIRSIZ DEĞİLLERDİ…

 

Yol boyunca, tanık olduğum bu olayı düşündüm… Kendimce analizini yaptım… Belli ki onlar da ülkedeki ‘mutsuz ve dar gelirli çoğunluğun’ birer parçasıydı… Olay, beni derinden sarsmıştı… Adam ve eşinin iyi eğitim aldıkları her hallerinden belliydi. Kasiyerin yerlere kadar düşürdüğü o seviyeye hiç inmediler. Mahcup hallerinin, raf ömrü azalan ucuz ürün aldıkları için olduğuna kani oldum. Çünkü ‘hırsız’ olmadıkları her hallerinden belliydi. Kasa görevlisinin umursamaz ve ‘gayri insani’ tavırlarının, bundan kaynaklı olduğuna inandım…

 

ASLINDA UTANMASI GEREKENLER UTANMALI!

 

Adamcağız, yöneltilen ithamları hep ‘üstü kapalı’ cevaplarla savuşturmaya çalışıyordu. Çünkü utanıyordu… Tartışmaya kulak kabartan kalabalığın, duymasını istemiyordu, bu çok belliydi…

Çok klişe olacak ama asıl utanması gerekenlerin yerine o ve eşi utanmıştı. Poşetin içini ‘değiştirmediği’ gerçeği ise bir körün bile görebileceği kadar netti. Ama kasiyer, bu adama inanmadı. Adam alttan almasa, belki de “Hırsız var!” diye bağıracaktı…

 

MUTASYONA UĞRAMIŞ UYGULAMA…

 

Türkiye’mizde dışarıdan ‘ithal’ edilen değişik uygulamalara alıştık artık… Ancak nedense biz, bu uygulamaların ‘mutasyon’a uğramış hallerini görüyoruz hep… Kimi süpermarketlerin bu işletim sistemi de onlardan biri…

Araştırdım; gelişmiş ülkelerde bu uygulama daha farklı işletiliyormuş. Raf ömrü azalan ürünler, yeniden ambalajlanıp dar gelirli vatandaşların kullanımına ‘ücretsiz’ olarak sunuluyormuş. Ve hem de süpermarket içinde değil… Bu anlamda hizmet veren gönüllü kuruluşlar aracılığıyla yapılıyormuş.

Neresinden bakarsanız, adam boyu ‘çarpıklık’ görüyorsunuz, bizdeki uygulamada.

 

***

 

Aklıma gelen bir atasözünü paylaşmak istiyorum; “Bir koyundan sadece bir post çıkar.” Ama bizde ‘iki post’ çıkarmaya çalışıyorlar…

O ürünün gelen partisini zaten satmışsın. Karı da zararı da senin…

Son tüketim tarihine birkaç gün kalan malları allayıp, pullayıp yeniden satışa koymak niye? Öyle görülüyor ki zengin ile fakirin arasının ‘uzay boşluğu’ kadar olduğu ülkemizde, ‘ötekileştirme’ zincir süpermarketlere kadar girmiş durumda.

Bari oldu olacak ayrı kasalar yapsınlar… Daha iyi olmaz mı?

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.