Ekonomiyle birlikte halk da dalgalanıyor!
Türkiye ekonomisindeki dalgalanmalar, halkın alım gücünü her geçen gün daha fazla zorluyor. Umut nerede, çıkış mümkün mü? Türkiye’de son yıllarda yaşanan ekonomik gelişmeler, halkın gündelik yaşamına doğrudan yansıyor. Enflasyon, hayat pahalılığı ve gelir adaletsizliği artık sokaktaki vatandaşın temel konuşma konusu haline geldi. Artan fiyatlar karşısında maaşların erimesi, toplumda derin bir gelecek kaygısı yaratıyor. Peki, bu ekonomik tablo kalıcı mı, yoksa bir çıkış yolu hâlâ mümkün mü?
HALK GEÇİMLE SAVAŞIYOR!
Vatandaşın cüzdanı her geçen gün daha da küçülüyor. Market raflarındaki fiyatlar sabah ayrı, akşam ayrı bir görünüm sergiliyor. Asgari ücretle geçinmeye çalışan milyonlarca insan, ay sonunu getirebilmek için borçlanıyor. Elektrik, su, doğalgaz gibi temel giderlerde yaşanan artışlar, dar gelirli ailelerin belini büküyor. Ekonomiyle ilgili istatistikler ne derse desin, halkın yaşadığı gerçek çok daha sert!
EKONOMİ GÜVENE MUHTAÇ
Ekonomik istikrarın temelinde güven yatar. Ancak Türkiye’de halk, artık açıklanan verilere değil, kendi mutfağına bakarak karar veriyor. Tencerede ne piştiği, ekonominin gerçekte ne durumda olduğunu gösteriyor. Güvensizlik duygusu piyasaları da olumsuz etkiliyor. Yatırımcı beklemede, üretici tedirgin, tüketici ise artık sadece zorunlu harcamalarını yapıyor.
ÇIKIŞ UMUDU NEREDE?
Ekonomik sıkıntılardan çıkış, yalnızca rakamsal iyileşmeyle değil, sosyal refahla da mümkündür. Eğitim, üretim ve adalet temelli politikalarla halk yeniden nefes alabilir. Güçlü bir ekonomi ancak geniş halk kitlelerinin katılımıyla ayağa kalkar. Bugün dar gelirli kesimi desteklemeyen hiçbir reform, sürdürülebilir olamaz. Türkiye ekonomisi yalnızca büyüme oranlarıyla değil, halkın refah seviyesiyle ölçülmeli. Tarladaki çiftçiden şehirdeki işçiye kadar herkesin hissedebileceği bir toparlanma, asıl başarıdır. Ekonomide güveni yeniden tesis etmek ve halkı rahatlatmak, uzun vadeli istikrar için kaçınılmazdır. Çünkü güçlü bir Türkiye, ancak güçlü bir halkla mümkündür.
GENÇLER VE EKONOMİK GÖÇ
Genç nüfus, ülkenin enerjisi ve geleceğidir. Ancak Türkiye’de üniversite mezunu binlerce genç, işsizlik ve umutsuzluk nedeniyle yurt dışında yaşamayı hayal ediyor. Bu sadece bir kariyer tercihi değil, artık bir yaşam stratejisine dönüşmüş durumda. Gençler, burada ne kadar çabalasa da karşılığını alamayacaklarını düşünüyor. Maaşlar düşük, iş imkânları sınırlı, yaşam maliyetleri yüksek. Beyin göçü ise uzun vadede Türkiye’nin entelektüel sermayesini tüketiyor. Daha adil, liyakat esaslı ve üretime dayalı bir sistem olmadıkça bu genç potansiyel, ülke dışında filizlenmeye devam edecek. Bu, sadece bireylerin değil, ülkenin de kaybı olur.
ESNAFIN SESSİZ ÇIĞLIĞI
Sokakların gerçek nabzı, zincir marketlerde değil; mahalle bakkalında, küçük esnafın tezgâhında atar. Ancak bu ses artık neredeyse çıkamıyor. Yüksek kira giderleri, artan maliyetler, azalan müşteri sayısı küçük esnafı sessizce eritiyor. Esnaf kredi bulamıyor, vergisini ödeyemiyor. Toptancıdan mal almaya cesaret edemeyen birçok işletme, “yarın açar mıyım?” endişesi taşıyor. Bu sessiz çığlık duyulmazsa, Türkiye ekonomik yapısında belkemiği olan esnaf sınıfını kaybeder. Esnaf sadece bir ticaret insanı değil, mahallenin hafızası, toplumun vicdanıdır.
KADINLAR EKONOMİNİN NERESİNDE?
Kadınlar Türkiye ekonomisinin görünmeyen gücü. Ancak ne yazık ki, istihdam oranlarında hâlâ arka planda bırakılıyor. Kadın emeği ya kayıt dışı çalıştırılıyor ya da hiç değerlendirilmiyor. Evdeki görünmeyen yük, iş hayatında karşılık bulmuyor. Pandemi süreciyle birlikte iş gücünden en hızlı çekilen grup yine kadınlar oldu. Kreş eksikliği, işyerinde eşitlik sorunları, toplumsal baskılar kadınları ekonomik hayattan uzaklaştırıyor. Oysa kadınların aktif olduğu bir ekonomi, sürdürülebilir kalkınmanın anahtarıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliği sadece bir sosyal talep değil, aynı zamanda ekonomik bir zorunluluktur.
SONUÇ…
Türkiye ekonomisi; gençler, kadınlar, esnaf ve dar gelirli kesimlerin yaşadıklarıyla birlikte değerlendirilmedikçe gerçekçi analiz yapılamaz. Her bir grubun sorunları farklı, çözüm yolları özel. Ancak ortak noktaları aynı: geçim derdi, gelecek kaygısı ve umut arayışı. Ekonomik reformlar, bu kitlelerin sesini duyan, onları sürecin öznesi haline getiren yaklaşımlarla mümkün olabilir. Güçlü bir Türkiye için önce halkın güçlü olması gerekir. Bunun yolu da ekonomik adaletten, güven ortamından ve eşit fırsatlardan geçer.