Adnan Bayraktar
Köşe Yazarı
Adnan Bayraktar
 

İNSAN EN BÜYÜK EMANETİ YÜKLENMİŞTİR

İNSAN EN BÜYÜK EMANETİ YÜKLENMİŞTİR. INSAN: Akıl, irade, vicdan, okuma, anlama gibi diğer varlıklardan ayrılan bir çok niteliği ve özelliği sebebiyle hiçbir varlığın üstlenmediği “emâneti" üstlenmiştir. Allah Teâlâ buyurur ki: إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَن يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا “Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemedir, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir” (Ahzâb, 72) Burada ifade buyrulan اَلْاَمَانَةُ (emânet), sayısız maddi ve manevî imkânlarla donatılan ve kendisine akıl, irade, hürriyet gibi fevkalâde hususiyetler verilen insanın mesul tutulduğu “kulluk emâneti”dir. Bu sebeple âyetteki “emânet” kelimesi müfessirler tarafından daha ziyâde “farzlar, haramlar, dinî mükellefiyetler” olarak izah edilir. (Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XXII, 66; Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, XXV, 202) Dağların taşların kaldıramayacağı yükün altına insan girmiştir. Nitekim bu konuyla yakın ilgisi bulunan diğer bir ayette: Kur'an-ı Kerimde meâlen: “Eğer biz bu Kur’an’ı bir dağın tepesine indirseydik, sen onu Allah korkusundan başını eğip paramparça olduğunu görürdün. Biz bu misalleri insanlara veriyoruz ki, etraflıca düşünüp gerekli dersi alsınlar” (Haşr, 21) buyrularak o yüksek, haşmetli ve kaskatı dağların Kur’ân-ı Kerîm’in dehşetinden ve ahkâmının ağırlığından o derece müteessir olacağı, Allah’ın emirlerine saygı ile çatlayıncaya kadar itaat ve inkıyad edip secdelere kapanacağı ifade edilmiştir. Allah Teâlâ’nın emir ve yasaklarını bildiren tek vasıta ise Peygamberlere inen ilâhî kitaplardır. Bunların sonuncusu, en mükemmeli ve cihanşumûl olanı ise şüphesiz Kur’ân-ı Kerîm’dir. Dolayısıyle Kur’ân’ın itikâdî, amelî, ahlâkî, içtimâî, siyâsî, iktisâdî tüm sahalarda ihtiva ettiği hükümlerin ifası bütün âlemlere, göklere, yere ve dağlara teklif edildiği halde onlar bu sorumluluğu yerine getirememekten ve altında ezilmekten korkarak çekinmişlerdir. Netice itibariyle bu teklifin hakiki veya mecazi olması arasında bir fark yoktur. Zira Allah Teâlâ’ya göre ikisi de aynı derecede mümkündür. İNSAN İSE ÇOK ZALİM VR CAHİLDİR: Burada yüklendiği emâneti taşıyıp taşıyamama açısından insanın “ ÇOK ZÂLİM” ve “ÇOK CÂHİL” şeklindeki iki vasfına dikkat çekilmektedir. Bu iki vasıf insanın fıtratında olan iki vasıftır. Zâlim; ölçme ve değerlendirmelerinde hata etmeye, ayrıca haksızlık yapmaya çok meyyâl, sorumluluğun hakkını yerine getirmede çok zayıf kimse demektir. Câhil de gerçek bilgiden mahrum, hal ve hareketlerinde hep nefsine yenik düşen anlamındadır. İnsan ancak sözkonusu iki kötü vasfını iyiye çevirdiği ölçüde yüklendiği bu ağır emâneti taşıma güç ve istidâdı elde edecektir. Buna göre, zulmün zıddı “adâlet”tir. Adâlet, aynı zamanda amel-i sâlih mânasında kullanıldığından, zulme düşmemek için bolca sâlih amel işlemeye gayret etmek gerekmektedir. Nitekim, Asr sûresinde insanın hüsrandan kurtulması için sâlih amel sahibi olmasının zarûretinden bahsedilir. Cehâletin zıddı ise “ilim”dir. İlmin de zâhirî ve bâtınî olmak üzere iki yönü vardır. İmâm Gazâlî (kuddise sırruh.), “Peygamber vârisi olan gerçek âlimler, zâhirî ve bâtınî ilimleri birlikte öğrenip hazmeden âlimlerdir” diyerek hakiki ilmin bu iki çeşit ilmi tahsil etmeye bağlı olduğunu söyler. Selam ve dua ile Adnan Bayraktar 19.04.2022
Ekleme Tarihi: 19 Nisan 2022 - Salı

İNSAN EN BÜYÜK EMANETİ YÜKLENMİŞTİR

İNSAN EN BÜYÜK EMANETİ YÜKLENMİŞTİR. INSAN: Akıl, irade, vicdan, okuma, anlama gibi diğer varlıklardan ayrılan bir çok niteliği ve özelliği sebebiyle hiçbir varlığın üstlenmediği “emâneti" üstlenmiştir. Allah Teâlâ buyurur ki: إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَن يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا “Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemedir, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir” (Ahzâb, 72) Burada ifade buyrulan اَلْاَمَانَةُ (emânet), sayısız maddi ve manevî imkânlarla donatılan ve kendisine akıl, irade, hürriyet gibi fevkalâde hususiyetler verilen insanın mesul tutulduğu “kulluk emâneti”dir. Bu sebeple âyetteki “emânet” kelimesi müfessirler tarafından daha ziyâde “farzlar, haramlar, dinî mükellefiyetler” olarak izah edilir. (Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XXII, 66; Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, XXV, 202) Dağların taşların kaldıramayacağı yükün altına insan girmiştir. Nitekim bu konuyla yakın ilgisi bulunan diğer bir ayette: Kur'an-ı Kerimde meâlen: “Eğer biz bu Kur’an’ı bir dağın tepesine indirseydik, sen onu Allah korkusundan başını eğip paramparça olduğunu görürdün. Biz bu misalleri insanlara veriyoruz ki, etraflıca düşünüp gerekli dersi alsınlar” (Haşr, 21) buyrularak o yüksek, haşmetli ve kaskatı dağların Kur’ân-ı Kerîm’in dehşetinden ve ahkâmının ağırlığından o derece müteessir olacağı, Allah’ın emirlerine saygı ile çatlayıncaya kadar itaat ve inkıyad edip secdelere kapanacağı ifade edilmiştir. Allah Teâlâ’nın emir ve yasaklarını bildiren tek vasıta ise Peygamberlere inen ilâhî kitaplardır. Bunların sonuncusu, en mükemmeli ve cihanşumûl olanı ise şüphesiz Kur’ân-ı Kerîm’dir. Dolayısıyle Kur’ân’ın itikâdî, amelî, ahlâkî, içtimâî, siyâsî, iktisâdî tüm sahalarda ihtiva ettiği hükümlerin ifası bütün âlemlere, göklere, yere ve dağlara teklif edildiği halde onlar bu sorumluluğu yerine getirememekten ve altında ezilmekten korkarak çekinmişlerdir. Netice itibariyle bu teklifin hakiki veya mecazi olması arasında bir fark yoktur. Zira Allah Teâlâ’ya göre ikisi de aynı derecede mümkündür. İNSAN İSE ÇOK ZALİM VR CAHİLDİR: Burada yüklendiği emâneti taşıyıp taşıyamama açısından insanın “ ÇOK ZÂLİM” ve “ÇOK CÂHİL” şeklindeki iki vasfına dikkat çekilmektedir. Bu iki vasıf insanın fıtratında olan iki vasıftır. Zâlim; ölçme ve değerlendirmelerinde hata etmeye, ayrıca haksızlık yapmaya çok meyyâl, sorumluluğun hakkını yerine getirmede çok zayıf kimse demektir. Câhil de gerçek bilgiden mahrum, hal ve hareketlerinde hep nefsine yenik düşen anlamındadır. İnsan ancak sözkonusu iki kötü vasfını iyiye çevirdiği ölçüde yüklendiği bu ağır emâneti taşıma güç ve istidâdı elde edecektir. Buna göre, zulmün zıddı “adâlet”tir. Adâlet, aynı zamanda amel-i sâlih mânasında kullanıldığından, zulme düşmemek için bolca sâlih amel işlemeye gayret etmek gerekmektedir. Nitekim, Asr sûresinde insanın hüsrandan kurtulması için sâlih amel sahibi olmasının zarûretinden bahsedilir. Cehâletin zıddı ise “ilim”dir. İlmin de zâhirî ve bâtınî olmak üzere iki yönü vardır. İmâm Gazâlî (kuddise sırruh.), “Peygamber vârisi olan gerçek âlimler, zâhirî ve bâtınî ilimleri birlikte öğrenip hazmeden âlimlerdir” diyerek hakiki ilmin bu iki çeşit ilmi tahsil etmeye bağlı olduğunu söyler. Selam ve dua ile Adnan Bayraktar 19.04.2022
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.