Zafer Özcivan
Köşe Yazarı
Zafer Özcivan
 

EKONOMİDE TÜKENMİŞLİK SENDROMU

Günümüz Ekonomisinde Görünmez Bir Tehdit Modern ekonomiler, sürekli büyüme ve verimlilik baskısı ile şekilleniyor. Rekabetin acımasız sertliği, teknolojik dönüşümün hız kesmeyen dalgaları ve küresel krizlerin yarattığı belirsizlikler; sadece bireylerde değil, ekonomik aktörlerin tamamında “tükenmişlik sendromu” olarak tanımlanan bir psikolojik ve yapısal yorgunluğa neden oluyor. Bugün, tükenmişlik sendromu yalnızca çalışanların veya yöneticilerin kişisel sıkıntısı değil; kurumların, sektörlerin ve hatta ülke ekonomilerinin genel sağlığını tehdit eden ciddi bir risk faktörü olarak karşımızda duruyor. Ekonomik anlamda tükenmişlik, temelde motivasyon kaybı, üretkenlikte düşüş, yenilikçilikten uzaklaşma ve stratejik kararlarda tutukluk gibi sonuçlar doğuruyor. Bu durum, bireyden başlayarak şirketlere, sektörlere ve makroekonomik dengelere kadar uzanan zincirleme bir etki yaratıyor. Peki, bu kırılgan döngünün arka planında neler var? Ve en önemlisi; bundan nasıl çıkılır? İş Dünyasında Görülen Yorgunluk: Sebepler ve Sonuçlar Tükenmişlik sendromu; genellikle çalışanlarda stres, aşırı yük ve motivasyon eksikliği sonucu ortaya çıkar. Ancak ekonomide bu durum daha büyük bir resme işaret eder. Şirketler, özellikle de kriz dönemlerinde, kâr marjlarını korumaya odaklanırken uzun vadeli planları geri plana itebilir. Bu da inovasyonun durmasına, nitelikli personelin işten ayrılmasına ve markaların itibar kaybına neden olabilir. Daha geniş planda ise sektörlerde yatırım iştahının azalmasına, istihdamın daralmasına ve nihayetinde ekonomik büyüme hızının düşmesine kadar giden bir tablo karşımıza çıkar. Son yıllarda hem küresel çapta hem de Türkiye’de sıkça gündeme gelen ekonomik dalgalanmalar, şirketlerde savunma reflekslerini güçlendirdi. Ancak bu refleks çoğu zaman kısa vadeli kurtarma hamlelerine dayandığından, uzun vadede kurum kültürünü ve sürdürülebilir büyümeyi zayıflatıyor. Örneğin, kriz zamanlarında Ar-GE ve inovasyon bütçelerinin kısılması, çalışan eğitimlerinin ertelenmesi veya iptali gibi adımlar, rekabet gücünü ve motivasyonu köreltiyor. Bu süreçte sadece özel sektör değil; kamu kurumları, sivil toplum kuruluşları ve hatta bireysel girişimciler de tükenmişlik riski ile karşı karşıya kalıyor. Özellikle KOBİ’lerde görülen “her işi kendim yapmalıyım” düşüncesi, girişimciyi hem mental hem de finansal olarak yıpratıyor. Uzun süreli stres ve belirsizlikle birleşen bu durum, ekonomik olarak geri dönüşü zor hasarlar yaratıyor. Makroekonomik Perspektiften Tükenmişlik Ekonomide tükenmişlik, sadece bireysel ve kurumsal düzeyde değil, makroekonomik anlamda da kendini hissettiriyor. Sık sık yaşanan krizlerin yarattığı güven kaybı, yatırımcılarda ve tasarruf sahiplerinde kalıcı bir umutsuzluk hissine neden olabiliyor. Bu durum, yatırımların ertelenmesi veya iptali, tüketimin kısılması ve ekonomik döngünün yavaşlaması gibi sonuçlar doğuruyor. Dünya genelinde faiz artışları, enflasyon baskısı ve tedarik zinciri krizleri; ekonomilerde “yorgunluk” ve “isteksizlik” havası yaratıyor. Bu durum, özellikle gelişmekte olan ülkelerde daha da derin hissediliyor. Türkiye gibi dış finansmana bağımlı ekonomilerde, yabancı yatırımcı ilgisinin azalması ve finansman maliyetlerinin yükselmesi; reel sektörün motivasyonunu ve dinamizmini düşürüyor. Öte yandan, kamu yönetiminde de benzer bir tükenmişlik görülebiliyor. Kriz yönetimine odaklanan kamu otoriteleri, uzun vadeli reform ve yapısal dönüşüm adımlarını erteleyebiliyor. Bu da reform yorgunluğu ve umutsuzluğu pekiştirerek, toplumsal düzeyde “ekonomik motivasyon eksikliğine” dönüşüyor. Çözüm Önerileri: Yeniden Canlanmak Mümkün mü? Ekonomik tükenmişlik sendromunu aşmak kolay değil; ancak imkânsız da değil. İlk adım, sorunla yüzleşmek ve geçici çözümler yerine uzun vadeli stratejilere yönelmek. Şirketler için bu; çalışan refahını artırmak, kurum içi iletişimi güçlendirmek ve inovasyon kültürünü teşvik etmek anlamına geliyor. Aynı zamanda, sadece kriz anlarında değil, normal dönemlerde de psikolojik destek ve eğitim yatırımlarına ağırlık verilmesi gerekiyor. Makro ölçekte ise ekonomik belirsizliklerin azaltılması, yatırım ortamının güçlendirilmesi ve özellikle genç girişimciler için yeni fırsatlar yaratılması kritik önem taşıyor. Kamu yönetiminde reform adımları, sadece yasalar düzeyinde değil; uygulamada da güven inşa edecek şekilde tasarlanmalı. Uzun vadeli ve kapsayıcı politikalar hem ekonomik hem de toplumsal motivasyonu artırabilir. Son olarak, tüm paydaşların; yani kamu, özel sektör, sivil toplum ve bireylerin bu sürece katılması gerekiyor. Ortak hedef; yalnızca sayısal büyüme değil, sürdürülebilir ve sağlıklı bir ekonomik ekosistem inşa etmek olmalı. Çünkü gerçek anlamda güçlü bir ekonomi, sadece rakamlarla değil; o rakamları üreten insanların ve kurumların motivasyonuyla ayakta kalır. Son Söz: Ekonomide Ruhun Gücü Ekonomi, sadece sermaye, mal veya teknolojiyle değil; asıl olarak insan emeği, umudu ve inancıyla yürür. Bu yüzden, ekonomik tükenmişliği sadece bir iş dünyası sorunu olarak görmek yerine, toplumsal bir meydan okuma olarak ele almak gerekir. Unutmamak gerekir ki; yenilik, üretim ve kalkınma, zihinsel ve duygusal olarak diri kalan toplumların eseridir. ZAFER ÖZCİVAN Ekonomist-Yazar Zaferozcivan59@gmail.com
Ekleme Tarihi: 07 Ağustos 2025 -Perşembe

EKONOMİDE TÜKENMİŞLİK SENDROMU

Günümüz Ekonomisinde Görünmez Bir Tehdit
Modern ekonomiler, sürekli büyüme ve verimlilik baskısı ile şekilleniyor. Rekabetin acımasız sertliği, teknolojik dönüşümün hız kesmeyen dalgaları ve küresel krizlerin yarattığı belirsizlikler; sadece bireylerde değil, ekonomik aktörlerin tamamında “tükenmişlik sendromu” olarak tanımlanan bir psikolojik ve yapısal yorgunluğa neden oluyor. Bugün, tükenmişlik sendromu yalnızca çalışanların veya yöneticilerin kişisel sıkıntısı değil; kurumların, sektörlerin ve hatta ülke ekonomilerinin genel sağlığını tehdit eden ciddi bir risk faktörü olarak karşımızda duruyor.
Ekonomik anlamda tükenmişlik, temelde motivasyon kaybı, üretkenlikte düşüş, yenilikçilikten uzaklaşma ve stratejik kararlarda tutukluk gibi sonuçlar doğuruyor. Bu durum, bireyden başlayarak şirketlere, sektörlere ve makroekonomik dengelere kadar uzanan zincirleme bir etki yaratıyor. Peki, bu kırılgan döngünün arka planında neler var? Ve en önemlisi; bundan nasıl çıkılır?
İş Dünyasında Görülen Yorgunluk: Sebepler ve Sonuçlar
Tükenmişlik sendromu; genellikle çalışanlarda stres, aşırı yük ve motivasyon eksikliği sonucu ortaya çıkar. Ancak ekonomide bu durum daha büyük bir resme işaret eder. Şirketler, özellikle de kriz dönemlerinde, kâr marjlarını korumaya odaklanırken uzun vadeli planları geri plana itebilir. Bu da inovasyonun durmasına, nitelikli personelin işten ayrılmasına ve markaların itibar kaybına neden olabilir. Daha geniş planda ise sektörlerde yatırım iştahının azalmasına, istihdamın daralmasına ve nihayetinde ekonomik büyüme hızının düşmesine kadar giden bir tablo karşımıza çıkar.
Son yıllarda hem küresel çapta hem de Türkiye’de sıkça gündeme gelen ekonomik dalgalanmalar, şirketlerde savunma reflekslerini güçlendirdi. Ancak bu refleks çoğu zaman kısa vadeli kurtarma hamlelerine dayandığından, uzun vadede kurum kültürünü ve sürdürülebilir büyümeyi zayıflatıyor. Örneğin, kriz zamanlarında Ar-GE ve inovasyon bütçelerinin kısılması, çalışan eğitimlerinin ertelenmesi veya iptali gibi adımlar, rekabet gücünü ve motivasyonu köreltiyor.
Bu süreçte sadece özel sektör değil; kamu kurumları, sivil toplum kuruluşları ve hatta bireysel girişimciler de tükenmişlik riski ile karşı karşıya kalıyor. Özellikle KOBİ’lerde görülen “her işi kendim yapmalıyım” düşüncesi, girişimciyi hem mental hem de finansal olarak yıpratıyor. Uzun süreli stres ve belirsizlikle birleşen bu durum, ekonomik olarak geri dönüşü zor hasarlar yaratıyor.
Makroekonomik Perspektiften Tükenmişlik
Ekonomide tükenmişlik, sadece bireysel ve kurumsal düzeyde değil, makroekonomik anlamda da kendini hissettiriyor. Sık sık yaşanan krizlerin yarattığı güven kaybı, yatırımcılarda ve tasarruf sahiplerinde kalıcı bir umutsuzluk hissine neden olabiliyor. Bu durum, yatırımların ertelenmesi veya iptali, tüketimin kısılması ve ekonomik döngünün yavaşlaması gibi sonuçlar doğuruyor.
Dünya genelinde faiz artışları, enflasyon baskısı ve tedarik zinciri krizleri; ekonomilerde “yorgunluk” ve “isteksizlik” havası yaratıyor. Bu durum, özellikle gelişmekte olan ülkelerde daha da derin hissediliyor. Türkiye gibi dış finansmana bağımlı ekonomilerde, yabancı yatırımcı ilgisinin azalması ve finansman maliyetlerinin yükselmesi; reel sektörün motivasyonunu ve dinamizmini düşürüyor.
Öte yandan, kamu yönetiminde de benzer bir tükenmişlik görülebiliyor. Kriz yönetimine odaklanan kamu otoriteleri, uzun vadeli reform ve yapısal dönüşüm adımlarını erteleyebiliyor. Bu da reform yorgunluğu ve umutsuzluğu pekiştirerek, toplumsal düzeyde “ekonomik motivasyon eksikliğine” dönüşüyor.
Çözüm Önerileri: Yeniden Canlanmak Mümkün mü?
Ekonomik tükenmişlik sendromunu aşmak kolay değil; ancak imkânsız da değil. İlk adım, sorunla yüzleşmek ve geçici çözümler yerine uzun vadeli stratejilere yönelmek. Şirketler için bu; çalışan refahını artırmak, kurum içi iletişimi güçlendirmek ve inovasyon kültürünü teşvik etmek anlamına geliyor. Aynı zamanda, sadece kriz anlarında değil, normal dönemlerde de psikolojik destek ve eğitim yatırımlarına ağırlık verilmesi gerekiyor.
Makro ölçekte ise ekonomik belirsizliklerin azaltılması, yatırım ortamının güçlendirilmesi ve özellikle genç girişimciler için yeni fırsatlar yaratılması kritik önem taşıyor. Kamu yönetiminde reform adımları, sadece yasalar düzeyinde değil; uygulamada da güven inşa edecek şekilde tasarlanmalı. Uzun vadeli ve kapsayıcı politikalar hem ekonomik hem de toplumsal motivasyonu artırabilir.
Son olarak, tüm paydaşların; yani kamu, özel sektör, sivil toplum ve bireylerin bu sürece katılması gerekiyor. Ortak hedef; yalnızca sayısal büyüme değil, sürdürülebilir ve sağlıklı bir ekonomik ekosistem inşa etmek olmalı. Çünkü gerçek anlamda güçlü bir ekonomi, sadece rakamlarla değil; o rakamları üreten insanların ve kurumların motivasyonuyla ayakta kalır.
Son Söz: Ekonomide Ruhun Gücü
Ekonomi, sadece sermaye, mal veya teknolojiyle değil; asıl olarak insan emeği, umudu ve inancıyla yürür. Bu yüzden, ekonomik tükenmişliği sadece bir iş dünyası sorunu olarak görmek yerine, toplumsal bir meydan okuma olarak ele almak gerekir. Unutmamak gerekir ki; yenilik, üretim ve kalkınma, zihinsel ve duygusal olarak diri kalan toplumların eseridir.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
Zaferozcivan59@gmail.com

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
kuşadası escort çorlu escort izmir escort çerkezköy escort çeşme escort kayseri escort konya escort gaziantep escort fethiye escort bodrum escort
deneme bonusu veren siteler deneme bonusu deneme bonusu veren siteler