Mümin Çöpür
Köşe Yazarı
Mümin Çöpür
 

VARLIĞIMIZIN ONAYLANMASI

VARLIĞIMIZIN ONAYLANMASI İnsanın en temel duygusu “değerlilik” duygusudur, sevilebilmesidir. Varlığımızın onaylanması, yani kişinin değerli bulunması gerekir. Örneğin; Ailede, eşinin varlığını olduğu gibi kabul edemeyen biri eşine gerçek bir sevgi ile yönelemez. Sadece eşinin üzerinden ihtiyaçlarını giderir. Yemek, barınma gibi.. Çocuklarda ise, düşüncesini ifade edebilen, ailesi tarafından dinlenip zaman ayırılan çocuk varlığının onaylandığı anlar ve kendini değerli hisseder. Mesela, çocuğumuz okuldan geldiğinde “bugün okul nasıldı? Okul nasıl gidiyor?” gibi yararsız sorular yerine; “bugün bir sorun yaşadın mı? Onunla nasıl başa çıktın? Bugün kimseye bir yardım ettin mi? Okulda en sevdiğin arkadaşın kim, sevmediğin arkadaşın kim ve neden?” gibi sorular sorarak hem çocuğumuzu tanıma fırsatını yakalarız hem de ona kendini değerli hissettiririz. Kişiyi görmezden gelme, küsme, ilgisiz kalma, yoksun bırakma, konuşurken cümlesini tamamlamasına izin vermeme, duygusal boşalma yaşarken öfke sevinç veya heyecan yaşadığı sırada çocuğu hafife alma da kişinin varlığının onaylanmamasıdır. Çocuk veya yetişkin, her kim olursa olsun, varlığı onaylanmamış ise, evin içinde kişiliksiz olarak dolaşır. Aileye olan bağlılığı onun yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Onaylanmamış çocuklar kendini değerli bulmaz. Çocuklar kendilerini onaylatma çabası içine girmeden ebeveynler tarafından oldukları gibi kabul edilmeli ve varlıkları onaylanmalıdır. Çocuğun ağlaması, nazlı istek ve tercihleri, heyecanları, mutsuzlukları, kaprisleri onaylanmak ve önemsenmek içindir. Duygusal olarak varlığı reddedilmiş kişiler, fiziksel olarak da kendini yok etmeye, silmeye, grubun, sınıfın arkasında olmaya, kıyıda köşede durmaya çalışırlar. Konuşmalarında yarım yamalak cümleler kurarlar. Bu, kişinin varlığı ile ilgili probleminin işaretidir. Mütevazı olmak ise bundan çok başkadır. Varlığı onaylanan kimseler, başkalarının varlığını da onaylamaya, değer vermeye başlar ve insanların sıkıntılarını, sevinçlerini paylaşmaya meyilli bir insan olurlar. Eşler arasındaki durum da böyledir. Eşinin fiziksel veya duygusal durumunu dikkate almayan kişi onu onaylamıyordur ve bu değersizlik hissi yaşamaya sebeptir. Varlığı onaylanmamış kimse kendini değersiz hissetmemek için duygularını bastırır. Hiçbir şeyi önemsememeye başlar. Duygu dünyasını zayıflatır ve zamanla hiçbir şey hissedemez. Kendini sevemez. Değersiz görür. Günümüz toplumunda başarı her şeyin önüne geçmiştir. İnsanlar adeta başarı ile zehirlenmiş durumdadır. Başarı önkoşul olunca, hile, aldatma kaçınılmazdır. Halbuki kalıcı olan başarı, başarısızlık yaşadıktan sonra gerçekleşir. Kişiyi mutlu eden karşılıksız yaptığı iyiliklerdir. Bu, kendini değerli görmeye ve varlığımızın onaylanmasına bir vesiledir. Kişi kendini, duygularını, sevincini ve üzüntüsünü kiminle paylaşırsa oraya aidiyet kuruyor demektir. Günümüzde birçok çocuk, kendi duygularını, hüznünü, sevincini ailesi ile paylaşmak dış dünya ile paylaşır. Çünkü ailesi tarafından eleştirilmekten, küçük düşürülmekten korkar. Bu nedenle, kendisini eleştirmeyen, hafife almayan, akıl verip tahminlerde bulunmayan kişi veya kurumlara bağlanır. Paylaşmak direkt iletişim demektir. Kişi, sevincini, hüznünü paylaşmıyor, kendi dışındaki her şey hakkında konuşuyorsa bu durumda aidiyet zedelenir. Yalın duygu paylaşımları problem çözümlerine de katkı sağlar. Bu eşler arası ilişkilerde de böyledir. Mutluluğun kökeninde olduğu gibi kabul edilme vardır.
Ekleme Tarihi: 04 Şubat 2020 - Salı

VARLIĞIMIZIN ONAYLANMASI

VARLIĞIMIZIN ONAYLANMASI
İnsanın en temel duygusu “değerlilik” duygusudur, sevilebilmesidir.
Varlığımızın onaylanması, yani kişinin değerli bulunması gerekir. Örneğin; Ailede, eşinin varlığını
olduğu gibi kabul edemeyen biri eşine gerçek bir sevgi ile yönelemez. Sadece eşinin üzerinden
ihtiyaçlarını giderir. Yemek, barınma gibi..
Çocuklarda ise, düşüncesini ifade edebilen, ailesi tarafından dinlenip zaman ayırılan çocuk varlığının
onaylandığı anlar ve kendini değerli hisseder. Mesela, çocuğumuz okuldan geldiğinde “bugün okul
nasıldı? Okul nasıl gidiyor?” gibi yararsız sorular yerine; “bugün bir sorun yaşadın mı? Onunla nasıl
başa çıktın? Bugün kimseye bir yardım ettin mi? Okulda en sevdiğin arkadaşın kim, sevmediğin
arkadaşın kim ve neden?” gibi sorular sorarak hem çocuğumuzu tanıma fırsatını yakalarız hem de ona
kendini değerli hissettiririz.
Kişiyi görmezden gelme, küsme, ilgisiz kalma, yoksun bırakma, konuşurken cümlesini tamamlamasına
izin vermeme, duygusal boşalma yaşarken öfke sevinç veya heyecan yaşadığı sırada çocuğu hafife alma
da kişinin varlığının onaylanmamasıdır.
Çocuk veya yetişkin, her kim olursa olsun, varlığı onaylanmamış ise, evin içinde kişiliksiz olarak dolaşır.
Aileye olan bağlılığı onun yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Onaylanmamış çocuklar kendini değerli
bulmaz. Çocuklar kendilerini onaylatma çabası içine girmeden ebeveynler tarafından oldukları gibi kabul
edilmeli ve varlıkları onaylanmalıdır. Çocuğun ağlaması, nazlı istek ve tercihleri, heyecanları,
mutsuzlukları, kaprisleri onaylanmak ve önemsenmek içindir.
Duygusal olarak varlığı reddedilmiş kişiler, fiziksel olarak da kendini yok etmeye, silmeye, grubun,
sınıfın arkasında olmaya, kıyıda köşede durmaya çalışırlar. Konuşmalarında yarım yamalak cümleler
kurarlar. Bu, kişinin varlığı ile ilgili probleminin işaretidir. Mütevazı olmak ise bundan çok başkadır.
Varlığı onaylanan kimseler, başkalarının varlığını da onaylamaya, değer vermeye başlar ve insanların
sıkıntılarını, sevinçlerini paylaşmaya meyilli bir insan olurlar.
Eşler arasındaki durum da böyledir. Eşinin fiziksel veya duygusal durumunu dikkate almayan kişi onu
onaylamıyordur ve bu değersizlik hissi yaşamaya sebeptir. Varlığı onaylanmamış kimse kendini değersiz
hissetmemek için duygularını bastırır. Hiçbir şeyi önemsememeye başlar. Duygu dünyasını zayıflatır ve
zamanla hiçbir şey hissedemez. Kendini sevemez. Değersiz görür.
Günümüz toplumunda başarı her şeyin önüne geçmiştir. İnsanlar adeta başarı ile zehirlenmiş durumdadır.
Başarı önkoşul olunca, hile, aldatma kaçınılmazdır. Halbuki kalıcı olan başarı, başarısızlık yaşadıktan
sonra gerçekleşir.
Kişiyi mutlu eden karşılıksız yaptığı iyiliklerdir. Bu, kendini değerli görmeye ve varlığımızın
onaylanmasına bir vesiledir.
Kişi kendini, duygularını, sevincini ve üzüntüsünü kiminle paylaşırsa oraya aidiyet kuruyor demektir.
Günümüzde birçok çocuk, kendi duygularını, hüznünü, sevincini ailesi ile paylaşmak dış dünya ile
paylaşır. Çünkü ailesi tarafından eleştirilmekten, küçük düşürülmekten korkar. Bu nedenle, kendisini
eleştirmeyen, hafife almayan, akıl verip tahminlerde bulunmayan kişi veya kurumlara bağlanır.
Paylaşmak direkt iletişim demektir. Kişi, sevincini, hüznünü paylaşmıyor, kendi dışındaki her şey
hakkında konuşuyorsa bu durumda aidiyet zedelenir. Yalın duygu paylaşımları problem çözümlerine de
katkı sağlar. Bu eşler arası ilişkilerde de böyledir.
Mutluluğun kökeninde olduğu gibi kabul edilme vardır.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.