Mesut Köseoğlu
Köşe Yazarı
Mesut Köseoğlu
 

EY RUH

EY RUH İkinci sınıf korku filmlerinin klişe sahnelerindeki bu basit nida cümlesi bu yazımızın içeriğini teşkil etse de mevzumuzun korku ile de film ile bir münasebeti yoktur. Her şeyin maddileştiği, her nesneye bir materyal nazarıyla bakıldığı, maddi cihetiyle kıymet hükmü verildiği bir çağda yaşıyoruz. Oysa bizim itikadımızca ilk materyalist, Şeytan’dır. Zira kendisinin yaratıldığı ateşi, insanın yaratıldığı topraktan üstün tutarak kıymet hükmünün maddeyle ölçüleceğini söylemişti. İnsan beden ve ruhtan oluşur, denir. Oysa arifler insanı sadece “ruh” olarak tanımışlardır. Ruhun yanında bedeni üstüne bindiğimiz eşek olarak görmüşlerdir. İnsanın aslı ruhtur, beden onun eşeğidir. İpler ruhun elinde olursa seni “ahir”e götürür. Yok ipi eşeğin eline verirsen seni ahıra götürür, diye veciz bir şekilde ifade buyurmuşlardır. Sosyal medyada insanların teveccüh gösterdikleri sayfalara nazarımızı çevirdiğimizde şöyle bir mukayese mümkündür. Sanatla alakalı sayfaların takipçisi nerdeyse parmakla sayılırken yemek sayfalarını milyonlarca kişi takip etmektedir. Burada sanat, ruhla alakalı bir meşgale; yemek, bedenle alakalı bir meşgale olarak değerlendirildiğinde yine maddenin mananın önüne geçtiğini müşahade etmekteyiz. Allah dostları az yemek yer, az uyur, çok ibadet ederlermiş. Hatta tuvalet ihtiyacı için harcadıkları zamana bile acırlar, “Biz buraya yiyip, içip, tuvalete gitmek için gelmedik.” diye ağlarlarmış. Necip Fazıl “Perdeler” isimli şiirde “Kalpler dilini yutmuş / Bangır bangır mideler / Perdeler hep perdeler” derken yine maddenin manaya galebesini vurgulamıştır. Son yüz yılın müfessirlerinden Said Nursi Hazretleri de bir eserinde “Maddiyatla çokça tevaggul eden, maneviyatta gabileşir.” diyerek yine bu meseleye nasıl yaklaşmamız gerektiğinin hem teşhisini hem tedavisini ihtiva eden reçeteyi bizlere sunmuştur. Toplumda maddi meselelere çok fazla ilgi göstermeyen, eğlenmeyi bilmeyen, fazla uyanık olmayan, uzaklara dalıp dalıp giden kişiler için “Ruh gibi yaşıyor.” tabiri kullanılır müstehziyane. Oysa belki de olması gerekendir ruh gibi yaşamak, ruhun hakkını vermek. Batı insanı uzaklara dalmayı pek beceremez. Gözleri hep fıldır fıldırdır Batılının. Uyanıktır. Bir noktaya odaklanma, o noktada derinleşme Doğu’ya has bir özelliktir. Uzaklara dalıp gidenin yakınlarda olmayan bir hikayesi vardır, derler. Hele bu uzaklara dalıp gitmeler “alem-i ervah”a kadar uzanıyorsa … Yani ruhlar alemine. Yine Necip Fazıl’ın “O Erler Ki” şiirinde bahsettiği “Günü her dem dolup her dem başlayan / Ezel senedinin imzasındalar “ dediği o Allah dostları misali. Ramazan- Şerif geliyor birkaç gün sonra. Yiyip içmeyi keseceğiz. Kur’an’la, namazla, sadaka ile, sahurla, iftarla, maddeden çok mana ile iştigal edeceğimiz o güzel ay geliyor elhamdülillah. Bize bir kez daha yemek içmek için burada olmadığımızı, cesetten öte ruh olduğumuzu hatırlatmaya geliyor. Ey İnsan, “hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen” demeye geliyor. Eşref-i Mahlukat olarak yaratıldın, şu yaratılışının hakkını vermeye gayret göster, demeye geliyor.  Bu defa teravihsiz olduğu için biraz içi buruk, boynu bükük geliyor ama tüm rezilliğimize rağmen yine tüm maneviyatıyla geliyor yine evlerimize, şehirlerimize, gönüllerimize. Hoş geldin Ya Şehr-i Ramazan. Bize Rabbimizi, kulluğumuzu, ruhumuzu hatırlatmaya geldin. Hoş geldin. Mesut Köseoğlu
Ekleme Tarihi: 22 Nisan 2020 - Çarşamba

EY RUH

EY RUH

İkinci sınıf korku filmlerinin klişe sahnelerindeki bu basit nida cümlesi bu yazımızın içeriğini teşkil etse de mevzumuzun korku ile de film ile bir münasebeti yoktur.
Her şeyin maddileştiği, her nesneye bir materyal nazarıyla bakıldığı, maddi cihetiyle kıymet hükmü verildiği bir çağda yaşıyoruz. Oysa bizim itikadımızca ilk materyalist, Şeytan’dır. Zira kendisinin yaratıldığı ateşi, insanın yaratıldığı topraktan üstün tutarak kıymet hükmünün maddeyle ölçüleceğini söylemişti.
İnsan beden ve ruhtan oluşur, denir. Oysa arifler insanı sadece “ruh” olarak tanımışlardır. Ruhun yanında bedeni üstüne bindiğimiz eşek olarak görmüşlerdir. İnsanın aslı ruhtur, beden onun eşeğidir. İpler ruhun elinde olursa seni “ahir”e götürür. Yok ipi eşeğin eline verirsen seni ahıra götürür, diye veciz bir şekilde ifade buyurmuşlardır.
Sosyal medyada insanların teveccüh gösterdikleri sayfalara nazarımızı çevirdiğimizde şöyle bir mukayese mümkündür. Sanatla alakalı sayfaların takipçisi nerdeyse parmakla sayılırken yemek sayfalarını milyonlarca kişi takip etmektedir. Burada sanat, ruhla alakalı bir meşgale; yemek, bedenle alakalı bir meşgale olarak değerlendirildiğinde yine maddenin mananın önüne geçtiğini müşahade etmekteyiz. Allah dostları az yemek yer, az uyur, çok ibadet ederlermiş. Hatta tuvalet ihtiyacı için harcadıkları zamana bile acırlar, “Biz buraya yiyip, içip, tuvalete gitmek için gelmedik.” diye ağlarlarmış.
Necip Fazıl “Perdeler” isimli şiirde “Kalpler dilini yutmuş / Bangır bangır mideler / Perdeler hep perdeler” derken yine maddenin manaya galebesini vurgulamıştır.
Son yüz yılın müfessirlerinden Said Nursi Hazretleri de bir eserinde “Maddiyatla çokça tevaggul eden, maneviyatta gabileşir.” diyerek yine bu meseleye nasıl yaklaşmamız gerektiğinin hem teşhisini hem tedavisini ihtiva eden reçeteyi bizlere sunmuştur.
Toplumda maddi meselelere çok fazla ilgi göstermeyen, eğlenmeyi bilmeyen, fazla uyanık olmayan, uzaklara dalıp dalıp giden kişiler için “Ruh gibi yaşıyor.” tabiri kullanılır müstehziyane. Oysa belki de olması gerekendir ruh gibi yaşamak, ruhun hakkını vermek. Batı insanı uzaklara dalmayı pek beceremez. Gözleri hep fıldır fıldırdır Batılının. Uyanıktır. Bir noktaya odaklanma, o noktada derinleşme Doğu’ya has bir özelliktir. Uzaklara dalıp gidenin yakınlarda olmayan bir hikayesi vardır, derler. Hele bu uzaklara dalıp gitmeler “alem-i ervah”a kadar uzanıyorsa … Yani ruhlar alemine. Yine Necip Fazıl’ın “O Erler Ki” şiirinde bahsettiği “Günü her dem dolup her dem başlayan / Ezel senedinin imzasındalar “ dediği o Allah dostları misali.
Ramazan- Şerif geliyor birkaç gün sonra. Yiyip içmeyi keseceğiz. Kur’an’la, namazla, sadaka ile, sahurla, iftarla, maddeden çok mana ile iştigal edeceğimiz o güzel ay geliyor elhamdülillah. Bize bir kez daha yemek içmek için burada olmadığımızı, cesetten öte ruh olduğumuzu hatırlatmaya geliyor. Ey İnsan, “hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen” demeye geliyor. Eşref-i Mahlukat olarak yaratıldın, şu yaratılışının hakkını vermeye gayret göster, demeye geliyor.  Bu defa teravihsiz olduğu için biraz içi buruk, boynu bükük geliyor ama tüm rezilliğimize rağmen yine tüm maneviyatıyla geliyor yine evlerimize, şehirlerimize, gönüllerimize.
Hoş geldin Ya Şehr-i Ramazan. Bize Rabbimizi, kulluğumuzu, ruhumuzu hatırlatmaya geldin. Hoş geldin.

Mesut Köseoğlu

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.