Bülent Ertekin
Köşe Yazarı
Bülent Ertekin
 

BERLİN'DE HAKİMLER VARSA....OSMANLI'DA DA

Bugün iki vâka yazacağım. Birincisi Almanya'dan ki bunun gerçek mi?  yoksa bir fantazi mi? olduğunu bilmiyorum. Lakin yazılanların anlatmak istediği bir hakikat.  ADALET  Evet , birgün herkese lazım olacak ADALET.  Diğeri ise ecdadımın cihana hükmettiği bir dönem de. Fatih Sultan Mehmet Han Hazretlerinin bir işçi ile kâdının karşısında diz çöküp adalet istemeleri. Her iki olayda  ibret alınması, günümüze tatbik edilmesi ve  hayata geçirilmesi gereken bir konu. Belki de en önemli ve hassas bir konu, ADALET. ADALET, mülkün temeli ise ve biz mülkümüzün temeline;  ZULÜMLE, HAKSIZLIKLA, KORKU İLE, MAKAM İLE MEVKİDEN ALINMA DUYGUSU  ile ADALET noktasında karar vermiyor, veremiyorsak, elimiz titriyorsa,  cüzdan ile vicdan arasında sıkışıyorsak MÜLKÜMÜZ ZİR-Ü ZEBER olmuş demektir. Bir de bu mülkümüz;  evimiz değil de VATANIMIZ ise varın işin vehametini siz düşünün. Neyse. Biz gene konumuza ve hikâyelerimize dönelim. Ne dersiniz? Berlin’de Hakimler Var Alman Kralı II. Frederick 1750 yılında Potsdam’dan geçiyor. Orayı çok beğeniyor ve “Bana şuraya bir saray yapın” diyor. Ertesi gün adamları gidip bakıyorlar, Kral’ın beğendiği yerde bir değirmen. ​Adamlar kapıyı çalıyor, yaşlı değirmenci açıyor. – Buyrun? – Bizi Kral gönderdi. Burayı görüp çok beğendi, satın alacak. Kaç para? – Satmıyorum ki ne parası? – Saçmalama Kral istedi. – Bana ne! Ben satmadıktan sonra kimse alamaz ki! ​Adamları gelip Kral’a diyorlar ki; – Efendim beğendiğiniz yerdeki değirmenci deli. “Satmıyorum” dedi. – Çağırın bakalım bana şu adamı. ​Değirmenci gelip, Kral’ın karşısında duruyor. II. Frederick: – Yanlış anladınız herhalde beyefendi, ben satın almak istiyorum orayı. Kaç para? – Yoo yanlış anlamadım, adamların da dün bunu söyledi. Satmıyorum! – Beyefendi inat etmeyin, paranızı fazlasıyla vereceğim. – Sen koskoca Kralsın, paran çok. Git Almanya’nın her yerine saray yap. Burayı benden önce babam işletiyordu. Ona da babasından kalmış, ben de çocuğuma bırakacağım. Satmıyorum! ​II. Frederick ayağa kalkıyor; – Unutma ki ben Kralım! ​Değirmenci bakıyor ve diyor ki; – Asıl sen unutma ki Berlin’de hakimler var! Hiçbir güç, hiçbir siyaset, hiçbir iktidar kral bile olsa adaletten üstün değildir. Hiç kimse adaletin üstüne çıkamaz. Orada oturamaz.  Potsdam’da Sansosi Sarayı. Saray ve değirmen yan yana. Kral ve değirmenci adaletle komşu olurlar. GELELİM ECDADIMA... Tarihi olayın hikayesi ise şöyle: İstanbul`u fetheden Fatih Sultan Mehmet, fethin üzerinden yaklaşık on sene sonra cami inşasında kullanılacak iki mermer sütunu Sinan Atik isimli Rum mimara (bazı kaynaklarda bu mimarın ismi Khristodoulos olarak geçer) teslim eder. Fatih Sultan Mehmet, fetihten on yıl sonra da Mimar Atik Sinan’a, kubbesi Ayasofya’dan daha büyük bir cami yapması için emreder. Atik Sinan her ne kadar bu işe “Emrin başım üstüne” diyerek başlasa da malzemeler arasında bulunan yüksek mermer sütunları kendi hesabına göre ölçüp biçip “üç arşın” kestirdikten sonra yaptığı cami Fatih’in istediği ölçüde heybetli olmaz. Fatih Sultan Mehmet, yeni yapılan camiyi görünce “Kubbesi Ayasofya’dan daha büyük olsun...” emrine neden uyulmadığını sorar. Mimar; büyük bir depremde caminin yıkılacağından korktuğu için kubbesini Ayasofya’dan daha küçük yapmak zorunda kaldığını ve bu yüzden sütunları kestirdiğini söyler. Fatih, mimarın hem Ayasofya’yı (emrine rağmen) özellikle kayırdığını düşündüğü için hem de kendinden izin alınmadan böyle bir işe kalkıştığı için “Mermer sütunları kesen ellerin kesilmesi” emrini verir... Mimar Atik Sinan bunu özellikle yapmadığını “Hesaplarına göre Ayasofya’nın kubbesinden daha büyük bir kubbenin, ilk depremde yıkılacağını” düşündüğünü söyler ama emir büyük yerdendir ve geri dönüşü yoktur. Fakat çevresindekilerin de cesaretlendirmesiyle, mimar haklılığına olan güvenini daha da bir pekiştirir ve “İstanbul’u fetheden, fatihler fatihi, Padişah Fatih Sultan Mehmet”i mahkemeye verip hakkını aramak için Kadı Hızır Bey’e şikâyet eder... Bizzat Fatih Sultan Mehmet tarafından atanmış, Osmanlı adaletini simgeleyen Kadı Hızır Bey, mimarı dinleyip dava açılması için haklı sebep olduğuna kanaat getirir ve Fatih Sultan Mehmet’in mahkeme edilmesine karar verir... Fatih Sultan Mehmet çok büyük bir insan olabilir ama emrindeki birini mahkeme etmeden cezalandırmıştır. Karşı taraf savunmasını yapar, mimar gerekçelerini açıklar ve kadı kararını verir: Fatih Sultan Mehmet suçlu bulunur ve kendisi de mimara uyguladığı cezayla yani elleri kesilerek cezalandırılacaktır. Bunu duyan Mimar Atik Sinan kulaklarına inanamaz ve kadıya yalvararak şikâyetini geri çeker. Kadı, bunu göz önünde bulundurarak cezayı maddi tazminata çevirir ve mimara yüklü bir miktarda para verilmesine karar verir... Evliya Çelebi`nin aktardığına göre, karardan sonra Fatih, çıkardığı demir sopayı kadıya göstererek; "Eğer sen Allah`ın hükmünü uygulamayıp, elimi kesmeye beni mahkum etmeseydin bununla başını paramparça ederdim" der. Kadı Hızır Bey de sakladığı kamayı çıkararak cevap verir: "Sen de benim hükmümü kabul etmeseydin, ben de bununla seni delik deşik ederdim" der. BERLİNDE ADALET VARSA... OSMANLI'DADA ZİYADESİ İLE VARDI. Bugün ise her kafadan bir ses çıkıyor. Ve ben hala;  Ecdadımın, Dedem Fatih Sultan Mehmet Han Hazretlerinin kadının verdiği hüküm karşısında boynunu büküp  HÜKME RIZA GÖSTERMESİNDE kaldım. Ya siz? Ne dersiniz? Selâm ve dua ile 
Ekleme Tarihi: 06 Kasım 2017 - Pazartesi

BERLİN'DE HAKİMLER VARSA....OSMANLI'DA DA

Bugün iki vâka yazacağım. Birincisi Almanya'dan ki bunun gerçek mi?  yoksa bir fantazi mi? olduğunu bilmiyorum. Lakin yazılanların anlatmak istediği bir hakikat. 
ADALET 
Evet , birgün herkese lazım olacak ADALET. 
Diğeri ise ecdadımın cihana hükmettiği bir dönem de. Fatih Sultan Mehmet Han Hazretlerinin bir işçi ile kâdının karşısında diz çöküp adalet istemeleri.
Her iki olayda  ibret alınması, günümüze tatbik edilmesi ve  hayata geçirilmesi gereken bir konu. Belki de en önemli ve hassas bir konu,
ADALET.
ADALET, mülkün temeli ise ve biz mülkümüzün temeline; 
ZULÜMLE,
HAKSIZLIKLA,
KORKU İLE,
MAKAM İLE
MEVKİDEN ALINMA DUYGUSU  ile ADALET noktasında karar vermiyor, veremiyorsak, elimiz titriyorsa,  cüzdan ile vicdan arasında sıkışıyorsak
MÜLKÜMÜZ ZİR-Ü ZEBER olmuş demektir.
Bir de bu mülkümüz;  evimiz değil de VATANIMIZ ise varın işin vehametini siz düşünün.
Neyse.
Biz gene konumuza ve hikâyelerimize dönelim.
Ne dersiniz?

Berlin’de Hakimler Var

Alman Kralı II. Frederick 1750 yılında Potsdam’dan geçiyor. Orayı çok beğeniyor ve “Bana şuraya bir saray yapın” diyor. Ertesi gün adamları gidip bakıyorlar, Kral’ın beğendiği yerde bir değirmen.

​Adamlar kapıyı çalıyor, yaşlı değirmenci açıyor.

– Buyrun?

– Bizi Kral gönderdi. Burayı görüp çok beğendi, satın alacak. Kaç para?

– Satmıyorum ki ne parası?

– Saçmalama Kral istedi.

– Bana ne! Ben satmadıktan sonra kimse alamaz ki!

​Adamları gelip Kral’a diyorlar ki;

– Efendim beğendiğiniz yerdeki değirmenci deli. “Satmıyorum” dedi.

– Çağırın bakalım bana şu adamı.

​Değirmenci gelip, Kral’ın karşısında duruyor. II. Frederick:

– Yanlış anladınız herhalde beyefendi, ben satın almak istiyorum orayı. Kaç para?

– Yoo yanlış anlamadım, adamların da dün bunu söyledi. Satmıyorum!

– Beyefendi inat etmeyin, paranızı fazlasıyla vereceğim.

– Sen koskoca Kralsın, paran çok. Git Almanya’nın her yerine saray yap. Burayı benden önce babam işletiyordu. Ona da babasından kalmış, ben de çocuğuma bırakacağım. Satmıyorum!

​II. Frederick ayağa kalkıyor;

– Unutma ki ben Kralım!

​Değirmenci bakıyor ve diyor ki;

– Asıl sen unutma ki Berlin’de hakimler var! Hiçbir güç, hiçbir siyaset, hiçbir iktidar kral bile olsa adaletten üstün değildir. Hiç kimse adaletin üstüne çıkamaz. Orada oturamaz.

 Potsdam’da Sansosi Sarayı. Saray ve değirmen yan yana. Kral ve değirmenci adaletle komşu olurlar.

GELELİM ECDADIMA...

Tarihi olayın hikayesi ise şöyle:

İstanbul`u fetheden Fatih Sultan Mehmet, fethin üzerinden yaklaşık on sene sonra cami inşasında kullanılacak iki mermer sütunu Sinan Atik isimli Rum mimara (bazı kaynaklarda bu mimarın ismi Khristodoulos olarak geçer) teslim eder.

Fatih Sultan Mehmet, fetihten on yıl sonra da Mimar Atik Sinan’a, kubbesi Ayasofya’dan daha büyük bir cami yapması için emreder.

Atik Sinan her ne kadar bu işe “Emrin başım üstüne” diyerek başlasa da malzemeler arasında bulunan yüksek mermer sütunları kendi hesabına göre ölçüp biçip “üç arşın” kestirdikten sonra yaptığı cami Fatih’in istediği ölçüde heybetli olmaz.

Fatih Sultan Mehmet, yeni yapılan camiyi görünce “Kubbesi Ayasofya’dan daha büyük olsun...” emrine neden uyulmadığını sorar. Mimar; büyük bir depremde caminin yıkılacağından korktuğu için kubbesini Ayasofya’dan daha küçük yapmak zorunda kaldığını ve bu yüzden sütunları kestirdiğini söyler.

Fatih, mimarın hem Ayasofya’yı (emrine rağmen) özellikle kayırdığını düşündüğü için hem de kendinden izin alınmadan böyle bir işe kalkıştığı için “Mermer sütunları kesen ellerin kesilmesi” emrini verir...

Mimar Atik Sinan bunu özellikle yapmadığını “Hesaplarına göre Ayasofya’nın kubbesinden daha büyük bir kubbenin, ilk depremde yıkılacağını” düşündüğünü söyler ama emir büyük yerdendir ve geri dönüşü yoktur.

Fakat çevresindekilerin de cesaretlendirmesiyle, mimar haklılığına olan güvenini daha da bir pekiştirir ve “İstanbul’u fetheden, fatihler fatihi, Padişah Fatih Sultan Mehmet”i mahkemeye verip hakkını aramak için Kadı Hızır Bey’e şikâyet eder...

Bizzat Fatih Sultan Mehmet tarafından atanmış, Osmanlı adaletini simgeleyen Kadı Hızır Bey, mimarı dinleyip dava açılması için haklı sebep olduğuna kanaat getirir ve Fatih Sultan Mehmet’in mahkeme edilmesine karar verir...

Fatih Sultan Mehmet çok büyük bir insan olabilir ama emrindeki birini mahkeme etmeden cezalandırmıştır. Karşı taraf savunmasını yapar, mimar gerekçelerini açıklar ve kadı kararını verir: Fatih Sultan Mehmet suçlu bulunur ve kendisi de mimara uyguladığı cezayla yani elleri kesilerek cezalandırılacaktır.

Bunu duyan Mimar Atik Sinan kulaklarına inanamaz ve kadıya yalvararak şikâyetini geri çeker. Kadı, bunu göz önünde bulundurarak cezayı maddi tazminata çevirir ve mimara yüklü bir miktarda para verilmesine karar verir...

Evliya Çelebi`nin aktardığına göre, karardan sonra Fatih, çıkardığı demir sopayı kadıya göstererek; "Eğer sen Allah`ın hükmünü uygulamayıp, elimi kesmeye beni mahkum etmeseydin bununla başını paramparça ederdim" der. Kadı Hızır Bey de sakladığı kamayı çıkararak cevap verir: "Sen de benim hükmümü kabul etmeseydin, ben de bununla seni delik deşik ederdim" der.

BERLİNDE ADALET VARSA...
OSMANLI'DADA ZİYADESİ İLE VARDI.

Bugün ise her kafadan bir ses çıkıyor.
Ve ben hala;  Ecdadımın, Dedem Fatih Sultan Mehmet Han Hazretlerinin kadının verdiği hüküm karşısında boynunu büküp 
HÜKME RIZA GÖSTERMESİNDE kaldım.
Ya siz?
Ne dersiniz?

Selâm ve dua ile 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.