Murat  MARAP
Köşe Yazarı
Murat MARAP
 

TÜRKİYE DEĞİL, AVRUPA BİRLİĞİ TÜRKİYE'YE GİRDİ!

Bundan tam 60 yıl önce dönemin Başbakanı Adnan Menderes tarafından Türkiye olarak o gün ki Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) olan bugün ki ismi ile Avrupa Birliği'ne üyelik sürecimizi başlatmış olduk. Avrupa Ekonomik Topluluğu'na girmekle Türkiye ekonomik olarak belkide daha çok büyümek isteyecekti. Belki de bu nedenle AET ile üyelik sürecimizi başlatmış olduk. Üyelik başvurusu yaptığımız 31 Temmuz 1959'dan bu güne kadar Türkiye neler kazandı ya da neler kaybetti? Bugün ki adıyla baktığımızda Avrupa Birliği üyeleri tam olarak bizi 60 yıldır kendi kapı eşiklerinde bekletmekten başka bir şey yapmadılar. Avrupa Birliği'ne üye ülkeler her defasında bize sundukları maddeleri kendi anayasamızda uygulamamızı istemekten başka hiçbir şeyde yapmadılar. Bugüne geldiğimizde Avrupa Birliği'ne üyelik süreci bize neler kazandık ya da bu bize neler kaybettirdi? Öncelikle her defasında "şunları yaparsanız sizi Avrupa ülkeleri arasına alırız" dediklerinde maalesef bizde onların sözlerine kanarak Avrupa Birliği'nin neredeyse her dediklerini yaptık. Belki ekonomik anlamda çok ilerleyemedik ama Avrupa yasalarını benimsemekle aslında az da olsa bir Avrupalı gibi olmuştuk. Öyle ki, Avrupa Birliği aynı zamanda bir Hristiyan birliği olduğu için Müslüman bir toplumu kendi içlerinde asla istemediler ve istemezlerde. Çünkü Avrupa'nın en büyük korkusu kendi coğrafyalarında İslam'ın daha da çok yaygınlaşmasından korktukları bir gerçeği vardı. Ancak bizi Müslüman bir toplum olarak içlerine almayan Avrupa kendi adetlerini ve yaşam tarzlarını içimize sokmakla bizleri zaten birer Avrupalı yapmışlardı. Belki bir Avrupa Birliği üyesi olamadık ama yaşam tarzı ile bir Avrupalı gibi olmuştuk. Bugüne kısaca bakarsak, Avrupa'da yıkılan aile kurumu Avrupa'nın gelecekte yok olacağının bir göstergesi olarak önümüzde duruyor. Avrupa Birliği ülkeleri de Türk aile yapısının ne kadar sağlam olduğunu bildiği için kaleyi içten fethetmeleri onlar için olmazsa olmazları olacaktı. Bugüne geldiğimizde Avrupa ile yapılan İstanbul sözleşmesi bu duruma maalesef Avrupa için güzel ancak bizim için felaket derecesinde bir örnektir. Bugün İstanbul Sözleşmesi'ne baktığımızda aile kurumumuzun nasıl bertaraf olacağının maddelerini görürüz. Eşcinselliği ve bunun yanında ne kadar sapık cinsel eğilimler varsa hepsine yasal statü veren İstanbul Sözleşmesi Türk milletinin aile kurumunun içini boşaltan bir yıkım projesidir. Sadece İstanbul sözleşmesi mi, tabi ki değil. Bugün ki yaşam tarzlarımıza baktığımız zaman maalesef, bir Avrupalıdan farkımızın kalmadığını görürüz. Cinsel eğilimler, sapık ve hasta ruhlu beyinler maalesef içimize sokulan birer zehir gibi. Biz toplum olarak maalesef Avrupa'ya özenerek bir Avrupalıdan farkımızın kalmadığını bugün net bir şekilde görüyoruz. Evet biz Avrupa Birliği'ne giremedik ama zinasıyla, sapık dernekleri ile (LGBT), marketlerde domuz eti satışlarıyla, içkisiyle, kumarıyla, çocuk beslemek yerine kedi, köpek besleme özentisiyle, aile yerine partnerleriyle ilişki kurmalarıyla, faiz sistemi ile, uyuşturucusu ile, eğitim sistemi ile, vücutlara dövme yapılmasıyla, dinsizliği ile, bencilliği ile Avrupa bütün örf, adet ve yaşam tarzı ile içimize kadar hatta kılcar damarlarımıza kadar girdi.   Maalesef adımız Müslüman ama yaşantımız ile tam bir Hristiyan Avrupalı olduk. Biz çoktan Avrupa Birliği üyesi olmuşuz da farkında değiliz. Avrupa Birliği sistemi yapıcı değil bir yıkım sistemidir. ...Ve sonuç, Türkiye değil, Avrupa Birliği Türkiye'ye girdi. Selam ve dua ile...
Ekleme Tarihi: 02 Ekim 2019 - Çarşamba

TÜRKİYE DEĞİL, AVRUPA BİRLİĞİ TÜRKİYE'YE GİRDİ!

Bundan tam 60 yıl önce dönemin Başbakanı Adnan Menderes tarafından Türkiye olarak o gün ki Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) olan bugün ki ismi ile Avrupa Birliği'ne üyelik sürecimizi başlatmış olduk.

Avrupa Ekonomik Topluluğu'na girmekle Türkiye ekonomik olarak belkide daha çok büyümek isteyecekti. Belki de bu nedenle AET ile üyelik sürecimizi başlatmış olduk. Üyelik başvurusu yaptığımız 31 Temmuz 1959'dan bu güne kadar Türkiye neler kazandı ya da neler kaybetti?

Bugün ki adıyla baktığımızda Avrupa Birliği üyeleri tam olarak bizi 60 yıldır kendi kapı eşiklerinde bekletmekten başka bir şey yapmadılar. Avrupa Birliği'ne üye ülkeler her defasında bize sundukları maddeleri kendi anayasamızda uygulamamızı istemekten başka hiçbir şeyde yapmadılar.

Bugüne geldiğimizde Avrupa Birliği'ne üyelik süreci bize neler kazandık ya da bu bize neler kaybettirdi?

Öncelikle her defasında "şunları yaparsanız sizi Avrupa ülkeleri arasına alırız" dediklerinde maalesef bizde onların sözlerine kanarak Avrupa Birliği'nin neredeyse her dediklerini yaptık. Belki ekonomik anlamda çok ilerleyemedik ama Avrupa yasalarını benimsemekle aslında az da olsa bir Avrupalı gibi olmuştuk.

Öyle ki, Avrupa Birliği aynı zamanda bir Hristiyan birliği olduğu için Müslüman bir toplumu kendi içlerinde asla istemediler ve istemezlerde. Çünkü Avrupa'nın en büyük korkusu kendi coğrafyalarında İslam'ın daha da çok yaygınlaşmasından korktukları bir gerçeği vardı.

Ancak bizi Müslüman bir toplum olarak içlerine almayan Avrupa kendi adetlerini ve yaşam tarzlarını içimize sokmakla bizleri zaten birer Avrupalı yapmışlardı. Belki bir Avrupa Birliği üyesi olamadık ama yaşam tarzı ile bir Avrupalı gibi olmuştuk.

Bugüne kısaca bakarsak, Avrupa'da yıkılan aile kurumu Avrupa'nın gelecekte yok olacağının bir göstergesi olarak önümüzde duruyor. Avrupa Birliği ülkeleri de Türk aile yapısının ne kadar sağlam olduğunu bildiği için kaleyi içten fethetmeleri onlar için olmazsa olmazları olacaktı. Bugüne geldiğimizde Avrupa ile yapılan İstanbul sözleşmesi bu duruma maalesef Avrupa için güzel ancak bizim için felaket derecesinde bir örnektir. Bugün İstanbul Sözleşmesi'ne baktığımızda aile kurumumuzun nasıl bertaraf olacağının maddelerini görürüz. Eşcinselliği ve bunun yanında ne kadar sapık cinsel eğilimler varsa hepsine yasal statü veren İstanbul Sözleşmesi Türk milletinin aile kurumunun içini boşaltan bir yıkım projesidir.

Sadece İstanbul sözleşmesi mi, tabi ki değil. Bugün ki yaşam tarzlarımıza baktığımız zaman maalesef, bir Avrupalıdan farkımızın kalmadığını görürüz. Cinsel eğilimler, sapık ve hasta ruhlu beyinler maalesef içimize sokulan birer zehir gibi. Biz toplum olarak maalesef Avrupa'ya özenerek bir Avrupalıdan farkımızın kalmadığını bugün net bir şekilde görüyoruz.

Evet biz Avrupa Birliği'ne giremedik ama zinasıyla, sapık dernekleri ile (LGBT), marketlerde domuz eti satışlarıyla, içkisiyle, kumarıyla, çocuk beslemek yerine kedi, köpek besleme özentisiyle, aile yerine partnerleriyle ilişki kurmalarıyla, faiz sistemi ile, uyuşturucusu ile, eğitim sistemi ile, vücutlara dövme yapılmasıyla, dinsizliği ile, bencilliği ile Avrupa bütün örf, adet ve yaşam tarzı ile içimize kadar hatta kılcar damarlarımıza kadar girdi.
 

Maalesef adımız Müslüman ama yaşantımız ile tam bir Hristiyan Avrupalı olduk.

Biz çoktan Avrupa Birliği üyesi olmuşuz da farkında değiliz.

Avrupa Birliği sistemi yapıcı değil bir yıkım sistemidir.

...Ve sonuç, Türkiye değil, Avrupa Birliği Türkiye'ye girdi.

Selam ve dua ile...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.