Bülent Ertekin
Köşe Yazarı
Bülent Ertekin
 

KAZAN-KEPCE ZAFERİ VE 15 TEMMUZ

15 Temmuz 2016 Hain bir darbe girişimi. Karanlık yüzler, menhus ruhlar. Ve, ellerinde sopa, terlik, süpürge, bir tahta parçası ile  İHTİLALE DUR! İHTİLALCİLERE DUR!!! YETER!! SÖZ MİLLETİN diyen bakkalı, marangozu, öğretmeni, müdürü, sanayicisi tüm esnaf ve memurlar ile tek yürek, ellerde BAYRAK ile meydanları dolduran milyonlarca İNANMIŞ GÖNÜLLER. O gün kadını erkeği,  genci ihtiyarı, açığı ve de tesettürlüsü  ile İHTİLALCİLERE BÜYÜK BİR TOKAT VURMUŞTU. Elhamdülillah; girişim, hainlerin ve ona destek veren içerideki ve dışarıdaki işbirlikçilerin kursaklarında kaldı. Bugün hepsi adalete hesap veriyorlar. Diğer hesap  ise HUZURU MAHŞERE KALDI. O gün ülkenin bütün büyük meydanlarını dolduranlar vatanını, bayrağını, toprağını ve ülkesi için gecesini gündüzüne katan idarecilerini korumak için öne atılan ama hiçbiri/miz savaşçı olmayan adını bilmediğimiz insanlardı.  Bugün 15 Temmuz hain ve hainlerin girişiminde; kendi canlarını ve cananlarını gözünü dahi kırpmadan tankların önüne atan bu cefakâr insanlar kimse 26 Ekim 1596 tarihinde tarihte HAÇOVA yada KAZAN-KEPCE Zaferinin ruhu da aynıdır. Gelin şu zafere; bilmediğimiz unuttuğumuz unutturulduğumuz geçmişin izlerinin silinmek istendiği bu savaşın ne? ve nasıl? olduğunu bir hatırlayalım. 27 Eylül 2008 - Hürriyet Haber 1595’te ölen Sultan 3. Murad’ın yerine 3. Mehmed tahta geçmişti. Yeni Padişah tahta geçişinin üzerinden çok zaman geçmeden, büyük bir yenilgi haberiyle sarsıldı. 70 bin kişilik büyük bir Avusturya ordusu, Mehmed Paşa komutasındaki Estergon Kalesi’ni ele geçirmişti. Vezirleri Padişah’a dedesi Kanuni Sultan Süleyman gibi sefere çıkması gerektiğini söylüyorlardı. Devrin en önemli ulemalarından ve kendi hocası olan Hoca Saadettin Efendi’nin de teşvikiyle, uzun bir aradan sonra Padişah, ordunun başında 25 Haziran 1596’da İstanbul’dan hareket etti. Ordu, 12 Ekim’de Eğri Kalesi’ni fethetti. İki ordu da, 22 Ekim 1596’da Haçova sahrasında karşı karşıya geldi. Ordunun konakladığı yerde Padişah, garip bir arzusunu, bir tezkere ile veziriazam Damad İbrahim Paşa’ya bildirmişti. Padişah 3. Mehmed, tezkeresinde atalarının yüksek şanına yakışmayacak bir dilekte bulunmuş ve "Sen ki lalamsın, bunda muharebe için serdar idüp, ben buradan İstanbul’a dönsem olmaz mı?" demişti. Veziriazam bu sözleri okuyunca, deliye dönmüş ve derhal reis efendiye, Padişah’a olumsuz bir yanıt yazdırmaya başlamıştı. Bu sırada bir adam gelerek Padişah’ın kendisini beklediğini bildirmiş, Veziriazam, reis efendi ile birlikte Padişah’ın çadırına gitmişti. Vezir, Padişah’ın çadırının girişinde kapı ağası Gazanfer Ağa’ya rastlamış, kısa bir konuşmadan sonra birlikte çadıra girmişler, Padişah garip arzusundan ya vezirin konuşması ya da kendi isteğiyle vazgeçmişti.  Avusturya ordusu 100 ila 120 bin askerden oluşuyordu. Osmanlı ordusu da 50 bin kapıkulu, 60 bin eyalet askeri ve tatar atlısı ile 110 bin kişi kadardı. İki gün süren Haçova muharebesinin birinci gününde, Ciğalazáde Sinan Paşa’nın kuvvetleri, Avusturyalıları birliklerini püskürtmüş ve düşmana ağır kayıplar verdirmişti.  İkinci gün ise Avusturya birliklerinin şiddetli hücumu karşısında, Osmanlı ordusunun sağ tarafı çökmüştü. Harbe bizzat katılan tarihçi Peçevi’nin anlattığına göre, ordunun hazinesini muhafaza eden sipahi ve yeniçeriler de mağlup olmuş, düşman, hazine sandıkları üzerine çıkarak, bayraklarını sandıklarının üzerine dikip, sevinçten dans etmeye başlamıştı.  Düşman askeri, hazine sandıklarına bayrak dikecek kadar otağ-ı hümáyuna yaklaşınca padişah Üçüncü Mehmed’in hayret ve endişesi iyice artmıştı. O sırada yanında bulunan hocası Sadeddin Efendi’ye, "Efendi, şimdiden sonra çáre ve tedbir nedir?" diye sormuştu. Metanetini muhafaza eden Hoca Sadeddin Efendi, "Padişahım, lazım olan yerinizde sabit ve kararlı durmaktır; cengin hali budur" diyerek Padişah’ı sakinleştirmişti. Ancak bazı düşman askerleri padişahın otağına kadar gelmiş, burada Padişah’ı koruma derdine düşen Enderun ağaları tarafından öldürülmüştü. Savaş, bu derece aleyhte gelişirken, harp talihi beklenmedik bir şekilde Türklerin lehine dönmüştü. Osmanlı karargâhındaki atoğlanı yani seyis, aşçı, deveci, katırcı ve karakullukçu denilen hademe grubu, yağmaya dalan düşman askerlerine karşı kepçe, çadır kazması, balta, odun yarması, lobut ve odunlarla hücuma kalkarak, önlerine geleni tepelemeye koyuldular ve "Kâfir kaçtı!" diye bağırmaya başladılar. Bu sesin etkisiyle düşman askerleri paniğe kapıldı, öncü kumandanı Ciğalazade Sinan Paşa gizlendiği pusudan çıkarak süvarileriyle düşmanın arkasını sardı. Bataklıklara sürülen düşman askerlerinden 50 bini kılıçtan geçirildi. ...... Evet okudunuz değilmi? Askerî eğitim almış Askerî terbiye almış Vazifesi ülkeyi Bayrağı Toprağı Halkını İdarecilerini korumaya çalışan ASKERİ BİRLİĞİN;  Asli vazifesini yapması gerekir iken arkasına dahi bakmadan kaçarken CENK MEYDANINA ÇIKANLARA BAKARMISINIZ. Hani bugün ana muhafet partisinin bir üyesi diyor ya  " İT SÜRÜSÜ" Oysa biz onlara VATANA BAĞLILIK!!! BAYRAĞA BAĞLILIK!!! TOPRAĞA BAĞLILIK!!! İDARECİLERİNE BAĞLILIK!!! SADAKAT!!!  CESARET!!! diyoruz. Bu vatanın evlatları dün ne ise bugünde aynısı. Vatanına göz diken  LEŞ SÜRÜSÜNE VE KATİLLERE ogün nasıl  terlik ile, süpürge ile, taş ile, sopa ile nasıl müdafaa etmiş ise, 22 Ekim 1596’da Haçova sahrasında  KEPÇE, ÇADIR KAZMASI, BALTA, ODUN YARMASI LOBUT vede ODUNLARLA düşmana ve HAİNLERE KÖK SÖKTÜREN RUH AYNI RUHTUR. Dikkat edin !!! O RUH HALA AYNI RUH İLK GÜNKÜ HEYECANI İLE Selâm ve dua ile  Bülent ERTEKİN  
Ekleme Tarihi: 18 Ocak 2018 - Perşembe

KAZAN-KEPCE ZAFERİ VE 15 TEMMUZ

15 Temmuz 2016
Hain bir darbe girişimi.
Karanlık yüzler,
menhus ruhlar.
Ve,
ellerinde sopa, terlik, süpürge, bir tahta parçası ile 
İHTİLALE DUR!
İHTİLALCİLERE DUR!!!
YETER!! SÖZ MİLLETİN diyen bakkalı, marangozu, öğretmeni, müdürü, sanayicisi tüm esnaf ve memurlar ile tek yürek, ellerde BAYRAK ile meydanları dolduran milyonlarca İNANMIŞ GÖNÜLLER. O gün kadını erkeği,  genci ihtiyarı, açığı ve de tesettürlüsü  ile İHTİLALCİLERE BÜYÜK BİR TOKAT VURMUŞTU.
Elhamdülillah; girişim, hainlerin ve ona destek veren içerideki ve dışarıdaki işbirlikçilerin kursaklarında kaldı. Bugün hepsi adalete hesap veriyorlar. Diğer hesap  ise HUZURU MAHŞERE KALDI.
O gün ülkenin bütün büyük meydanlarını dolduranlar vatanını, bayrağını, toprağını ve ülkesi için gecesini gündüzüne katan idarecilerini korumak için öne atılan ama hiçbiri/miz savaşçı olmayan adını bilmediğimiz insanlardı. 
Bugün 15 Temmuz hain ve hainlerin girişiminde; kendi canlarını ve cananlarını gözünü dahi kırpmadan tankların önüne atan bu cefakâr insanlar kimse 26 Ekim 1596 tarihinde tarihte HAÇOVA yada KAZAN-KEPCE Zaferinin ruhu da aynıdır.
Gelin şu zafere;
bilmediğimiz
unuttuğumuz
unutturulduğumuz
geçmişin izlerinin silinmek istendiği
bu savaşın ne? ve nasıl? olduğunu bir hatırlayalım.



27 Eylül 2008 - Hürriyet Haber

1595’te ölen Sultan 3. Murad’ın yerine 3. Mehmed tahta geçmişti. Yeni Padişah tahta geçişinin üzerinden çok zaman geçmeden, büyük bir yenilgi haberiyle sarsıldı. 70 bin kişilik büyük bir Avusturya ordusu, Mehmed Paşa komutasındaki Estergon Kalesi’ni ele geçirmişti. Vezirleri Padişah’a dedesi Kanuni Sultan Süleyman gibi sefere çıkması gerektiğini söylüyorlardı. Devrin en önemli ulemalarından ve kendi hocası olan Hoca Saadettin Efendi’nin de teşvikiyle, uzun bir aradan sonra Padişah, ordunun başında 25 Haziran 1596’da İstanbul’dan hareket etti. Ordu, 12 Ekim’de Eğri Kalesi’ni fethetti. İki ordu da, 22 Ekim 1596’da Haçova sahrasında karşı karşıya geldi.

Ordunun konakladığı yerde Padişah, garip bir arzusunu, bir tezkere ile veziriazam Damad İbrahim Paşa’ya bildirmişti. Padişah 3. Mehmed, tezkeresinde atalarının yüksek şanına yakışmayacak bir dilekte bulunmuş ve "Sen ki lalamsın, bunda muharebe için serdar idüp, ben buradan İstanbul’a dönsem olmaz mı?" demişti. Veziriazam bu sözleri okuyunca, deliye dönmüş ve derhal reis efendiye, Padişah’a olumsuz bir yanıt yazdırmaya başlamıştı. Bu sırada bir adam gelerek Padişah’ın kendisini beklediğini bildirmiş, Veziriazam, reis efendi ile birlikte Padişah’ın çadırına gitmişti. Vezir, Padişah’ın çadırının girişinde kapı ağası Gazanfer Ağa’ya rastlamış, kısa bir konuşmadan sonra birlikte çadıra girmişler, Padişah garip arzusundan ya vezirin konuşması ya da kendi isteğiyle vazgeçmişti. 

Avusturya ordusu 100 ila 120 bin askerden oluşuyordu. Osmanlı ordusu da 50 bin kapıkulu, 60 bin eyalet askeri ve tatar atlısı ile 110 bin kişi kadardı. İki gün süren Haçova muharebesinin birinci gününde, Ciğalazáde Sinan Paşa’nın kuvvetleri, Avusturyalıları birliklerini püskürtmüş ve düşmana ağır kayıplar verdirmişti. 

İkinci gün ise Avusturya birliklerinin şiddetli hücumu karşısında, Osmanlı ordusunun sağ tarafı çökmüştü. Harbe bizzat katılan tarihçi Peçevi’nin anlattığına göre, ordunun hazinesini muhafaza eden sipahi ve yeniçeriler de mağlup olmuş, düşman, hazine sandıkları üzerine çıkarak, bayraklarını sandıklarının üzerine dikip, sevinçten dans etmeye başlamıştı. 

Düşman askeri, hazine sandıklarına bayrak dikecek kadar otağ-ı hümáyuna yaklaşınca padişah Üçüncü Mehmed’in hayret ve endişesi iyice artmıştı. O sırada yanında bulunan hocası Sadeddin Efendi’ye, "Efendi, şimdiden sonra çáre ve tedbir nedir?" diye sormuştu. Metanetini muhafaza eden Hoca Sadeddin Efendi, "Padişahım, lazım olan yerinizde sabit ve kararlı durmaktır; cengin hali budur" diyerek Padişah’ı sakinleştirmişti. Ancak bazı düşman askerleri padişahın otağına kadar gelmiş, burada Padişah’ı koruma derdine düşen Enderun ağaları tarafından öldürülmüştü. Savaş, bu derece aleyhte gelişirken, harp talihi beklenmedik bir şekilde Türklerin lehine dönmüştü. Osmanlı karargâhındaki atoğlanı yani seyis, aşçı, deveci, katırcı ve karakullukçu denilen hademe grubu, yağmaya dalan düşman askerlerine karşı kepçe, çadır kazması, balta, odun yarması, lobut ve odunlarla hücuma kalkarak, önlerine geleni tepelemeye koyuldular ve "Kâfir kaçtı!" diye bağırmaya başladılar. Bu sesin etkisiyle düşman askerleri paniğe kapıldı, öncü kumandanı Ciğalazade Sinan Paşa gizlendiği pusudan çıkarak süvarileriyle düşmanın arkasını sardı. Bataklıklara sürülen düşman askerlerinden 50 bini kılıçtan geçirildi.
......
Evet okudunuz değilmi?
Askerî eğitim almış
Askerî terbiye almış
Vazifesi ülkeyi
Bayrağı
Toprağı
Halkını
İdarecilerini korumaya çalışan ASKERİ BİRLİĞİN; 
Asli vazifesini yapması gerekir iken arkasına dahi bakmadan kaçarken CENK MEYDANINA ÇIKANLARA BAKARMISINIZ.
Hani bugün ana muhafet partisinin bir üyesi diyor ya  " İT SÜRÜSÜ" Oysa biz onlara
VATANA BAĞLILIK!!!
BAYRAĞA BAĞLILIK!!!
TOPRAĞA BAĞLILIK!!!
İDARECİLERİNE BAĞLILIK!!!
SADAKAT!!! 
CESARET!!! diyoruz.
Bu vatanın evlatları dün ne ise bugünde aynısı.
Vatanına göz diken 
LEŞ SÜRÜSÜNE VE KATİLLERE
ogün nasıl 
terlik ile,
süpürge ile,
taş ile,
sopa ile nasıl müdafaa etmiş ise,
22 Ekim 1596’da Haçova sahrasında 
KEPÇE,
ÇADIR KAZMASI,
BALTA,
ODUN YARMASI
LOBUT vede ODUNLARLA düşmana ve HAİNLERE KÖK SÖKTÜREN RUH AYNI RUHTUR.
Dikkat edin !!!

O RUH HALA AYNI RUH
İLK GÜNKÜ HEYECANI İLE

Selâm ve dua ile 
Bülent ERTEKİN


 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.