İzmir Barosu'ndan Çevre Günü açıklaması... Kutlama Yok, Direniş Var: Çevre Günü Bir Yüzleşmedir!
İzmir Barosu'ndan Çevre Günü açıklaması... Kutlama Yok, Direniş Var: Çevre Günü Bir Yüzleşmedir!
İzmir Barosu, Çevre Günü nedeniyle yazılı bir açıklama yayımladı. Baronun açıklamasında "Çevre Günü bir yüzleşmedir" denildi.
İzmir Barosu, Çevre Günü nedeniyle yazılı bir açıklama yayımladı. Baro, açıklamasında şu görüşlere yer verdi:
Kutlama Yok, Direniş Var: Çevre Günü Bir Yüzleşmedir!
Bugün, 5 Haziran Dünya Çevre Günü.
Tüm dünyada çevre sorunlarına dikkat çekmek, ekolojik yıkıma karşı toplumsal bilinci artırmak ve tüm canlıların sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının hayati önemi üzerine farkındalık yaratmak amacıyla kutlanan bu günü kutlamıyor, İzmir Barosu olarak tüm yurttaşları sağlıklı bir çevrede yaşam hakkı için mücadeleye davet ediyoruz.
Çünkü aldığımız ürünleri güvenle tüketemiyoruz...
Sokakta bir adım attığımızda elektrik akımına kapılmayacağımızı bilmiyoruz...
Ağaçlarımızı, hayvanlarımızı, çocuklarımızı, geleceğimizi koruyamıyoruz...
Çünkü nefes alamıyoruz...
İşte bu yüzden 5 Haziran bir kutlama değil, yaşam hakkı için direniştir.
Bugün biraz da bu direnişin hukukumuzdaki yerine dikkat çekmek istiyoruz.
Kamu yararını ilgilendiren davalarda, hak arama mücadelesi önündeki en ciddi engel biliyoruz ki cezasızlık politikaları.
Reşit Kibar'ın öldürülmesinin üzerinden henüz bir yıl bile geçmedi. Anayasamızın 56. maddesi kapsamında çevreyi koruma ödevini yerine getirmeye çalışan binlerce yurttaştan yalnızca biriydi. Artvin’in Hopa ilçesinde mesire alanı projesi için yapılacak ağaç kesimini engellemek isteyen köylülerin üzerine ateş açılması sonucu hayatını kaybetmişti. Ancak yakın zamanda duruşmasını takip ettiğimiz dosyada görüyoruz ki asıl yargılanan sanıklar değil hak savunucuları...
2017 tarihinde, Antalya Finike’deki bölgelerindeki asırlık sedir ve çam ağaçlarını taş ocağı tehdidinden korumaya çalışırken öldürülen Ali Ulvi ve Aysin Büyüknohutçu çiftini de cinayetlerinin aydınlatılmadığını da unutmadık.
Ne sağlıklı bir çevrede yaşama hakkımızı ihlal edenler cezalandırılıyor ne de bu haklar için mücadele eden hak savunucularına yönelik şiddet eylemlerinde bulunanlar.
Bilinçli, sistematik ve geri dönülmez doğa tahribatı artık yalnızca çevre sorunu değil; insanlık suçu niteliği taşıyan bir ekokırım haline gelmişken ekokırım hâlâ suç olarak tanımlanmamıştır.
Doğaya karşı işlenen ağır suçların yalnızca idari para cezalarıyla karşılanması, cezalandırma değil cezasızlıktır.
Hak arama hürriyetinin önündeki bir diğer engel ise yargılama giderleridir.
Çevre davalarında yurttaşların karşılaştığı yüksek keşif ve bilirkişi ücretleri, yalnızca ekonomik bir külfet değil; aynı zamanda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü ile 56. maddede korunan çevre hakkının açık ihlalidir.
Yaşam alanlarını, doğayı ve toplumsal sağlığı korumaya yönelik davalarda bu tür mali yüklerin başvuranlara yüklenmesi, kamu yararını gözeten hukuk mücadelesini caydırıcı hale getirmekte, adil yargılanma hakkını da fiilen ortadan kaldırmaktadır. Bu nedenle kamusal bir sorumluluk içeren çevre davalarında yargılama giderlerinin kamu eliyle karşılanması zorunludur.
Bununla birlikte açılan davalarda baroların dava ehliyeti olduğunun kabul edilmemesi ve müdahale taleplerinin reddedilmesi de hak arama hürriyetinin önündeki bir diğer engel ve hukuksuzluk göstergesidir.
Temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevrede yaşama hakkı açıkça evrensel bir insan hakkıdır. Avukatlık Kanunu gereği “hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak ve korumak” baroların yükümlülüğüdür.
Hukuki süreçlerde karşımıza çıkan ve hukuksuz uygulamadan kaynaklanan bir zorluk da bilgi edinme hakkının sistematik biçimde engellenmesidir.
4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu ile 2872 sayılı Çevre Kanunu gereği yurttaşlar, çevreyi kirletme veya bozma riski taşıyan faaliyetler hakkında bilgi talep etme hakkına sahiptir. Ancak uygulamada, bu başvurular çoğu zaman “ticari sır” kapsamında olmadığı halde bu gerekçeyle reddedilmekte; halkın bilgiye erişim hakkı keyfi biçimde kısıtlanmaktadır.
Çevre davaları ile yalnızca bir orman, bir vadi, bir su havzası ya da tarihi bir yapı korunmaz. Hukuk yoluyla verdiğimiz bu mücadele ile aynı zamanda Anayasa’nın güvence altına aldığı sağlıklı çevrede yaşama hakkını, kent hakkını ve kamu yararını savunuyoruz.
Kamu yararını ilgilendiren bu davalardaki engellerin ortadan kaldırılması için siyasi iktidarın ve yargının diğer sac ayaklarının da sorumluluk alması gerekmektedir.
Ancak bilinmelidir ki, toplumun tüm kesimleri doğayı ve yaşamı savunma sorumluluğunu taşımaktadır. İklim krizinin etkileri her geçen gün derinleşirken, doğa talanı hız kesmeden sürerken sessiz kalmak, bu suça ortak olmaktır.
İzmir Barosu olarak; bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da doğayı, yaşam alanlarımızı ve ortak geleceğimizi savunmaya devam edeceğiz.
Yaşamı savunmak bir tercih değil, bir zorunluluktur.
Hukukun üstünlüğünü, kamu yararını ve ekolojik dengeyi her koşulda savunacağız.
Yaşam için mücadele etmeye devam edeceğiz.
Yaşasın mücadele, yaşasın geleceğimiz!
İZMİR BAROSU BAŞKANLIĞI
İzmir HABERİ
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.