Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
 

ZELZELE

Bugünlerde İstanbul’un ve Türkiye’nin gündemine oturan zelzele tesadüfi midir?  Doğanın icadı mıdır?  Tektonik fayların kırılması mı yapıyor?  Yeraltı mağaraların çökmesiyle mi oluyor? Volkanların patlamasıyla mı meydana geliyor? Sürekli yazmış olduğumuz bir konu var. Tekrar bunu gündeme getirelim ve bir analiz yapalım. Sahi biz insanı tanıyor muyuz? İnsana vakıf mıyız? 100 trilyon hücreden meydana gelen insanın Adem Peygamber’den bu tarafa yaratılanların ve yaratılacakların tamamının DNA’larının yaklaşık %98, 5'i birbirine benzer, birbirinin aynıdır. %1,5'i benzemeyen DNA’lardan da insanlık meydana geliyor. Bu kadar hücreyle donatılmış bir insanın, hangi hücresinin hangi gıdaya ihtiyacı olduğunu doğa mi hesaplıyor, yoksa tabiatta tasarruf etmeye çalışan insan mı hesaplıyor? Anlamakta zorluk çektiğim; bu kadar harika tasarrufu insan düşünmesin diye basit bir kılıf hazırlanıyor.  Sahi bu işleri doğa mı çekip çeviriyor, doğa dediğiniz ne ve nasıl bir yaratma gücü var da körü körüne harika olayları; aklı, iradesi ve şuuru olmayan bir kelimeye isnat ediyor, dayandırıyorsunuz? Doğrusu buna pes denir. Sizin doğa ismini verdiğiniz tabiatın, yerkürenin derinliklerine keşfettikçe, minarelleri ve kristalleri gördükçe, harika sanatlarla tanışıyorsunuz. Karşılaştığınız, o materyaller, madenler ve taşlardan; Mineraloji ve Petrografi dersinde aldığınız kesitlerin derinliklerine indikçe, o harika sanatların karşısında hayrette kalıp, özelliklerini anlatmakla bitiremiyorsunuz. Şayet arzu ettiğiniz ve elinize geçmeyen bir kesit varsa, doğaya sipariş verin de onu da mevcutların arasına eklesin. Bizim demir cevherinden elde etmiş olduğumuz çelik ürünleri, Allah’ın kanunlarına dayandırılarak imal edildiği zaman, makinaları, uçakları, gemileri her türlü mukavemet ve darbeye karşı kırmadan ve dağılmadan ayakta tutabiliyor. Eğer Allah’ın kanunlarına değil de doğa kanunlarına dayandırırsanız, yük altındaki geminin malzemesi de, havadaki uçağın malzemesi de, üzerine binmiş olduğunuz otomobilin malzemesi de isyan edecektir. Bu kadar yüklenmeye dayanamayıp, seni tanımıyorum hey insan! Sana hizmet etmek zorunda değilim diyerek kırılacak, paramparça olacaktır. Sahi bu makinalardaki mühendislik tasarrufunu da doğaya mı verelim? Hayret ki ne hayret! Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri diyor ki: “Tabiat bir sanattır sanatkar olamaz.” Yani anlayacağınız bir makine hem sanat hem de mühendis olamaz. Bir sandalye, masa hem sanat hem de mobilyacı olamaz. Eğer bazı bilim adamlarının doğa dediği, taşlar ise, doğa dediği toprak ise, doğa dediği hava ise, doğa dediği su ise bunların hepsi sanattır. Sanatkar olamaz, bunu böyle bilelim. Doğaya bir olayı yoktan meydana getirme gücü veriyorsunuz ve diyorsunuz ki doğa yaratıyor hâşâ. Bunları söyleyen seçilmiş bilim adamları, o kadar tahsil yapıp, bilim alanlarında ünvanlar almışlar. Madem öyle haydi faylara emredin hele kırılmasınlar. Deprem meydana gelmesin. Siz doğa dediğiniz varlıklardan daha akıllı, daha bilgi sahibi, daha yetenekli değil misiniz? Sizin en güvendiğiniz hararet ve salabet, yani sıcaklık ve soğukluk emir tahtında hareket ediyor. Yoksa mevsimleri siz mi, sizin isnad ettiğiniz doğanız mı, meydana getiyor? O zaman idare edin de kış gelmesin. Hiç olmazsa aczinizi ve fakrınızı hatırlayın da mikroskobik bir mikrobun karşısında mağlubiyetinizi unutmayın ve onlarının sanatkarına saygı gösterin, onun karşısında secdeye varın. Depremi meydana getiren sebepler kurulu bir tüfek hükmündedir. Eğer siz atışa hazır vaziyete getirilen tüfeğin tetiğini çekeni nazara vermezseniz, tüfeğin mağduriyete sebep olduğu insanın hakkını nasıl arayacaksınız? Doğa yaptı dersek, ölene haksızlık ve zülüm olur. Aynen öyle de eğer fayın kırılmasını nazara verip de kırmak için emir vereni nazara vermezseniz, yaratana karşı hem zulüm ve hem de şirk olur.  Ne yani her şeyi doğaya yaptıran Allah’la işimiz yok mu diyorsunuz, hâşâ? Nasıl işiniz olmaz ki; bilim bu kadar ilerledi, her an ihtiyacımız olan havayı yapabiliyor muyuz? Günde 5-10 defa ihtiyacımız olan suyu yaratabiliyor muyuz? Günde en az 1-2 defa yeme ihtiyacımız olan gıdaları yaratabilir muyuz?  Yapmayın artık gelin yaratıcıya teslim olun, varlığını kabul edin, tabiat yarattı diye, Allah’ın mülkünü ve sanatını şuursuz, hissiz, akılsız varlıklara vermeyin. Bakınız Rabbimiz ne buyuruyor: “ Ne zaman ki yer müthiş bir sarsıntı ile sarsılır.  Ve yeryüzü bütün ağırlıklarını dışarı çıkarır.  Ve insan ‘ne oluyor bana?’ der.  O gün yeryüzü, üzerinde herkesin ne iş yaptığını haber verir. Çünkü Rabbin ona konuşmasını emretmiştir.” Zilzal Suresi 1-5  “Nerede olursanız olun, sağlam ve tahkim edilmiş kaleler içinde bulunsanız bile ölüm size ulaşacaktır.” Nisa Suresi 78 Bakınız sözler mecmuasında Bediüzzaman Hazretleri bu konuyu nasıl dile getiriyor. Yani zelzele, Risale-i Nurda başlı başına bir konu olarak ele alınıp inceleniyor: ”Aynen öyle de: Padişah-ı Bîmisal, kavm-i Nuh'un mahvı için Semavat ve Arz'a emir vermiş. Vazifelerini yaptıktan sonra ferman ediyor: Ey Arz! Suyunu yut. Ey sema! Dur, işin bitti. Su çekildi. Dağın başında memur-u İlahînin çadır vazifesini gören gemisi kuruldu. Zalimler cezalarını buldular. İşte şu üslûbun ulviyetine bak. "Zemin ve gök iki mutî' asker gibi emir dinler, itaat ederler" diyor. İşte şu üslûb işaret eder ki, insanın isyanından kâinat kızıyor. Semavat ve Arz hiddete geliyorlar. Ve şu işaretle der ki: "Yer ve gök iki mutî' asker gibi emirlerine bakan bir zâta isyan edilmez, edilmemeli." Dehşetli bir zecri ifade eder. Sözler 376 Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
Ekleme Tarihi: 27 Eylül 2019 - Cuma

ZELZELE

Bugünlerde İstanbul’un ve Türkiye’nin gündemine oturan zelzele tesadüfi midir? 
Doğanın icadı mıdır? 
Tektonik fayların kırılması mı yapıyor? 
Yeraltı mağaraların çökmesiyle mi oluyor?
Volkanların patlamasıyla mı meydana geliyor?

Sürekli yazmış olduğumuz bir konu var. Tekrar bunu gündeme getirelim ve bir analiz yapalım. Sahi biz insanı tanıyor muyuz?
İnsana vakıf mıyız?

100 trilyon hücreden meydana gelen insanın Adem Peygamber’den bu tarafa yaratılanların ve yaratılacakların tamamının DNA’larının yaklaşık %98, 5'i birbirine benzer, birbirinin aynıdır. %1,5'i benzemeyen DNA’lardan da insanlık meydana geliyor.

Bu kadar hücreyle donatılmış bir insanın, hangi hücresinin hangi gıdaya ihtiyacı olduğunu doğa mi hesaplıyor, yoksa tabiatta tasarruf etmeye çalışan insan mı hesaplıyor?

Anlamakta zorluk çektiğim; bu kadar harika tasarrufu insan düşünmesin diye basit bir kılıf hazırlanıyor. 

Sahi bu işleri doğa mı çekip çeviriyor, doğa dediğiniz ne ve nasıl bir yaratma gücü var da körü körüne harika olayları; aklı, iradesi ve şuuru olmayan bir kelimeye isnat ediyor, dayandırıyorsunuz? Doğrusu buna pes denir.

Sizin doğa ismini verdiğiniz tabiatın, yerkürenin derinliklerine keşfettikçe, minarelleri ve kristalleri gördükçe, harika sanatlarla tanışıyorsunuz. Karşılaştığınız, o materyaller, madenler ve taşlardan; Mineraloji ve Petrografi dersinde aldığınız kesitlerin derinliklerine indikçe, o harika sanatların karşısında hayrette kalıp, özelliklerini anlatmakla bitiremiyorsunuz.

Şayet arzu ettiğiniz ve elinize geçmeyen bir kesit varsa, doğaya sipariş verin de onu da mevcutların arasına eklesin.

Bizim demir cevherinden elde etmiş olduğumuz çelik ürünleri, Allah’ın kanunlarına dayandırılarak imal edildiği zaman, makinaları, uçakları, gemileri her türlü mukavemet ve darbeye karşı kırmadan ve dağılmadan ayakta tutabiliyor.

Eğer Allah’ın kanunlarına değil de doğa kanunlarına dayandırırsanız, yük altındaki geminin malzemesi de, havadaki uçağın malzemesi de, üzerine binmiş olduğunuz otomobilin malzemesi de isyan edecektir.

Bu kadar yüklenmeye dayanamayıp, seni tanımıyorum hey insan! Sana hizmet etmek zorunda değilim diyerek kırılacak, paramparça olacaktır.

Sahi bu makinalardaki mühendislik tasarrufunu da doğaya mı verelim? Hayret ki ne hayret!

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri diyor ki: “Tabiat bir sanattır sanatkar olamaz.”

Yani anlayacağınız bir makine hem sanat hem de mühendis olamaz. Bir sandalye, masa hem sanat hem de mobilyacı olamaz.

Eğer bazı bilim adamlarının doğa dediği, taşlar ise, doğa dediği toprak ise, doğa dediği hava ise, doğa dediği su ise bunların hepsi sanattır. Sanatkar olamaz, bunu böyle bilelim.

Doğaya bir olayı yoktan meydana getirme gücü veriyorsunuz ve diyorsunuz ki doğa yaratıyor hâşâ.

Bunları söyleyen seçilmiş bilim adamları, o kadar tahsil yapıp, bilim alanlarında ünvanlar almışlar. Madem öyle haydi faylara emredin hele kırılmasınlar. Deprem meydana gelmesin. Siz doğa dediğiniz varlıklardan daha akıllı, daha bilgi sahibi, daha yetenekli değil misiniz?

Sizin en güvendiğiniz hararet ve salabet, yani sıcaklık ve soğukluk emir tahtında hareket ediyor. Yoksa mevsimleri siz mi, sizin isnad ettiğiniz doğanız mı, meydana getiyor? O zaman idare edin de kış gelmesin.

Hiç olmazsa aczinizi ve fakrınızı hatırlayın da mikroskobik bir mikrobun karşısında mağlubiyetinizi unutmayın ve onlarının sanatkarına saygı gösterin, onun karşısında secdeye varın.

Depremi meydana getiren sebepler kurulu bir tüfek hükmündedir. Eğer siz atışa hazır vaziyete getirilen tüfeğin tetiğini çekeni nazara vermezseniz, tüfeğin mağduriyete sebep olduğu insanın hakkını nasıl arayacaksınız? Doğa yaptı dersek, ölene haksızlık ve zülüm olur.

Aynen öyle de eğer fayın kırılmasını nazara verip de kırmak için emir vereni nazara vermezseniz, yaratana karşı hem zulüm ve hem de şirk olur. 

Ne yani her şeyi doğaya yaptıran Allah’la işimiz yok mu diyorsunuz, hâşâ? Nasıl işiniz olmaz ki; bilim bu kadar ilerledi, her an ihtiyacımız olan havayı yapabiliyor muyuz?
Günde 5-10 defa ihtiyacımız olan suyu yaratabiliyor muyuz? Günde en az 1-2 defa yeme ihtiyacımız olan gıdaları yaratabilir muyuz? 

Yapmayın artık gelin yaratıcıya teslim olun, varlığını kabul edin, tabiat yarattı diye, Allah’ın mülkünü ve sanatını şuursuz, hissiz, akılsız varlıklara vermeyin.

Bakınız Rabbimiz ne buyuruyor:
“ Ne zaman ki yer müthiş bir sarsıntı ile sarsılır. 
Ve yeryüzü bütün ağırlıklarını dışarı çıkarır. 
Ve insan ‘ne oluyor bana?’ der. 
O gün yeryüzü, üzerinde herkesin ne iş yaptığını haber verir. Çünkü Rabbin ona konuşmasını emretmiştir.”
Zilzal Suresi 1-5 

“Nerede olursanız olun, sağlam ve tahkim edilmiş kaleler içinde bulunsanız bile ölüm size ulaşacaktır.” Nisa Suresi 78

Bakınız sözler mecmuasında Bediüzzaman Hazretleri bu konuyu nasıl dile getiriyor. Yani zelzele, Risale-i Nurda başlı başına bir konu olarak ele alınıp inceleniyor:

”Aynen öyle de: Padişah-ı Bîmisal, kavm-i Nuh'un mahvı için Semavat ve Arz'a emir vermiş.
Vazifelerini yaptıktan sonra ferman ediyor: Ey Arz!
Suyunu yut.
Ey sema!
Dur, işin bitti.
Su çekildi.
Dağın başında memur-u İlahînin çadır vazifesini gören gemisi kuruldu.
Zalimler cezalarını buldular.
İşte şu üslûbun ulviyetine bak.
"Zemin ve gök iki mutî' asker gibi emir dinler, itaat ederler" diyor.
İşte şu üslûb işaret eder ki, insanın isyanından kâinat kızıyor.
Semavat ve Arz hiddete geliyorlar.
Ve şu işaretle der ki: "Yer ve gök iki mutî' asker gibi emirlerine bakan bir zâta isyan edilmez, edilmemeli." Dehşetli bir zecri ifade eder.
Sözler 376

Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

20
Nisan
14
Nisan
11
Nisan
08
Nisan
06
Nisan
03
Nisan
29
Mart
22
Aralık
17
Aralık
12
Aralık
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.