Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
 

ASRIN DERDİ İLE DERTLENEN ADAM 12

(Vefatının sene-i devriyesi vesilesiyle) BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ 12   Zamanımızda İslami Hizmetler altında öyle istismarlar yapılmaktadır ki; ihlas son sıralarda zor görülmektedir. Zekat, fitre ve sadaka, akika ve kurbanlar bile istismar edilmektedir. Adeta selam veren birisinden bile, peşinden ne gelecek endişesi taşındığı için, insanın yüzüne bakılmadan, geçiştirmek için selam alınmaktadır.    Çocukluğundan beri hediye, sadaka ve zekatı kabul etmez.    "Bedîüzzaman küçük yaşından beri, halkların mukabelesiz (karşılıksız) hediyelerinden istiğna etmiştir (ihtiyaç duymayıp uzak durmuştur). Hediye kabul etmemeyi meslek edinmiştir. Zindandan zindana, memleketten memlekete sürgün edildiği zamanlarda, ihtiyarlığın tahmil ettiği (yüklediği) zaruretler içinde dahi bu seksen senelik istiğna düsturunu bozmamıştır.  En has bir talebesi, bir lokma bir şey hediye etse mukabilini verir; vermese dokunur. "(4/842)   Hizmet-i Kur’an’ iyesini hiçbir şeye âlet etmedi.   Hayatından zamanımıza baktığınız zaman, devletten bir süre maaş alıyor, ihtiyacından fazlasını neşriyata harcıyor.  Yöresel kıyafetine düşkün, sarığını başından hiç çıkarmamış ama yeri geldiğinde yamalıklı gömlek ve cübbe giyiniyor. Birisi kendisine su ve ekmek satın almak için bakkala gitse, mukabilinde para veriyor. Süt veya yoğurt getirse ücretini fazla fazla vermeden kabul etmiyor. Kırlarda gezmek için ata binse ücretini veriyor. Devlet yer göstererek zorunlu ikamete mecbur bırakıyor. Kaldığı yerin kirasını veriyor. Bedîüzzaman bizim alışık olduğumuz ve tanıdığımız insanlara benzemiyor, Asr-ı Saadet hariç.    "Eski Said minnet almazdı. Minnetin altına girmektense ölümü tercih ederdi. Çok zahmet ve meşakkat çektiği halde kaidesini bozmadı."(3/14)    Hiç yeise düşmemiştir.   "Bedîüzzaman Said Nursî; Kur'an, iman ve dine yaptığı hizmetinde, senelerden beri mütemadî (kesintisiz) bir tarassud (gözetleme) ve tecessüs (gizli araştırma), takibat (soruşturmalar) ve tetkikat (inceden inceye arama) altında bulundurulmuştur. Yalnız ve yalnız rıza-yı İlahî için yalnız ve yalnız hakikat için İslâmiyet'e hizmet ettiği ve hizmet-i Kur'aniyesini hiçbir şeye âlet etmediği müteaddid mahkemelerde de sabit olmuştur.   Fakat o elîm acılar, Bedîüzzaman'ı aslâ yeise (ümitsizliğe) düşürmemiş, bilakis öyle küllî ve umumî bir dinî cihada ve dua ve ubudiyete sevk etmiştir ki: "Kurtuluşun çare-i yegânesi, Kur'an'a sarılmaktır." demiş ve sarılmış. “Kur'an'da bulduğu deva (çare) ve dermanları (ilaçları) kaleme alarak, bu zamanda bir halâskâr-ı İslâm (İslâm kurtarıcısı) ve nev-i beşerin saadetine medar (vesile) olan Risale-i Nur eserlerini meydana getirmiştir.” (4/843)   Vazifem Kur'an'a hizmettir. Galip etmek, mağlup etmek Cenab-ı Hakk'a aittir.   "Hunhar (kana susamış) din düşmanlarının dünyevî satvet (ezici kuvvet) ve şevketleri (büyüklükleri), Bedîüzzaman'ı kat'iyen atalete (tembelliğe) düşürtememiştir.  "Vazifem Kur'an'a hizmettir. Galip etmek, mağlup etmek Cenab-ı Hakk'a aittir."  diye iman ederek bir an bile faaliyetten geri kalmamıştır. "(4/844)   Kalp ve ruhu hissiyata mağlup olmaktan muhafaza ediyor.   Bu zamanda dinsizliğe bilim ve fen alet ediliyor. Samimi bir Müslüman yetiştirmek oldukça zor. Akla ters gelen şeyler kabul edilmiyor. Bazen dinimizin Kur’an’ına ve bazen de Peygamber’ine ASV şüphe ve hatta inkar ile yaklaşılıyor.  İşte bu asrın hastalığını görerek reçetesini yazan Bedîüzzaman, gençleri ikna ederek kazanmayı ihmal etmemiştir.    "Bedîüzzaman Said Nursî, çok ilimlerde müstesna (emsalsiz) birer eser yazabilirdi. Fakat o "Zaman, imanı kurtarmak zamanıdır." demiş ve bütün himmet ve mesaisini ve hayatını, ulûm-u imaniyenin (iman ilimlerinin) telif ve neşrine hasretmiştir." (4/845)   "Bedîüzzaman, beşeri Risale-i Nur'la sefahet (günah, zevk ve eğlencelere düşkünlük) ve dalaletten (İslâmiyet ve imandan sapmadan) kurtarırken, korku ve dehşet vermek tarzını takip etmiyor. Gayr-ı meşru (helal olmayan) bir lezzetin içinde, yüz elemi gösterip hissi (duyguları) mağlup ediyor. Kalp ve ruhu hissiyata mağlup olmaktan muhafaza ediyor."(4/847)   Risale-i Nur, Kur'an'ın emsalsiz bir tefsiridir.   Kur’an Allah’ın kelamıdır ve emsalsizdir. Öyle ki bir ayet veya kelime her asra baktığı için, her asırda ayrı bir manası açığa çıkıyor. Onun için her hangi bir ayetin manası yalnız Burdur demek mümkün değildir.  Diğer taraftan bir ayet bir akılla birşey anlatılırken; ehil, ilim sahibi, müspet bilimlere sahip on akılla, on mana ortaya çıkmaktadır.  Bu mana aynı kişi ve heyetler tarafından başka zaman tefekkür edildiğinde, daha farklı manaların ortaya çıkması da, mucize yönünün bir başka tezahürüdür.    Kur’an’dan mülhem Risale-i Nur’un bir konusunu okuma zamanlarına ve tefekkür edenlerin bilim yoğunluğuna göre farklı şekillerde anlamamız da mümkündür.    Böyle bir tefsir için hizmete mazhar olan Bedîüzzaman lakabını bile kendine almamış, Risale-i Nur eserlerine emaneten muhafaza etmeye çalışmıştır.    “Evet tarih-i beşer, Risale-i Nur gibi bir eser göstermiyor. Demek, anlaşılıyor ki Risale-i Nur, Kur'an'ın emsalsiz bir tefsiridir.    Evet Bedîüzzaman Said Nursî'ye, yalnız âlem-i İslâm değil, Hristiyan dünyası da medyun ve minnettardır ki dinsizliğe karşı umumî cihadında mazhar olduğu muvaffakıyet ve galibiyetten dolayı Roma'daki Papa dahi kendisine resmen tebrik ve teşekkürname yazmıştır. “(4/854)   "Hem şimdi anlıyorum ki eskiden beri benim liyakatim olmadığı halde bana verilen Bedîüzzaman lakabı, benim değildi; belki Risale-i Nur'un manevî bir ismi idi. Zahir bir tercümanına âriyeten ve emaneten takılmış. Şimdi o emanet isim, hakiki sahibine iade edilmiş. "(3/529)   03.07.2019 Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
Ekleme Tarihi: 04 Temmuz 2019 - Perşembe

ASRIN DERDİ İLE DERTLENEN ADAM 12


(Vefatının sene-i devriyesi vesilesiyle)
BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ 12
 
Zamanımızda İslami Hizmetler altında öyle istismarlar yapılmaktadır ki; ihlas son sıralarda zor görülmektedir. Zekat, fitre ve sadaka, akika ve kurbanlar bile istismar edilmektedir. Adeta selam veren birisinden bile, peşinden ne gelecek endişesi taşındığı için, insanın yüzüne bakılmadan, geçiştirmek için selam alınmaktadır. 
 
Çocukluğundan beri hediye, sadaka ve zekatı kabul etmez. 
 
"Bedîüzzaman küçük yaşından beri, halkların mukabelesiz (karşılıksız) hediyelerinden istiğna etmiştir (ihtiyaç duymayıp uzak durmuştur). Hediye kabul etmemeyi meslek edinmiştir. Zindandan zindana, memleketten memlekete sürgün edildiği zamanlarda, ihtiyarlığın tahmil ettiği (yüklediği) zaruretler içinde dahi bu seksen senelik istiğna düsturunu bozmamıştır. 
En has bir talebesi, bir lokma bir şey hediye etse mukabilini verir; vermese dokunur. "(4/842)
 
Hizmet-i Kur’an’ iyesini hiçbir şeye âlet etmedi.
 
Hayatından zamanımıza baktığınız zaman, devletten bir süre maaş alıyor, ihtiyacından fazlasını neşriyata harcıyor. 
Yöresel kıyafetine düşkün, sarığını başından hiç çıkarmamış ama yeri geldiğinde yamalıklı gömlek ve cübbe giyiniyor.
Birisi kendisine su ve ekmek satın almak için bakkala gitse, mukabilinde para veriyor. Süt veya yoğurt getirse ücretini fazla fazla vermeden kabul etmiyor. Kırlarda gezmek için ata binse ücretini veriyor. Devlet yer göstererek zorunlu ikamete mecbur bırakıyor. Kaldığı yerin kirasını veriyor. Bedîüzzaman bizim alışık olduğumuz ve tanıdığımız insanlara benzemiyor, Asr-ı Saadet hariç. 
 
"Eski Said minnet almazdı. Minnetin altına girmektense ölümü tercih ederdi. Çok zahmet ve meşakkat çektiği halde kaidesini bozmadı."(3/14) 
 
Hiç yeise düşmemiştir.
 
"Bedîüzzaman Said Nursî; Kur'an, iman ve dine yaptığı hizmetinde, senelerden beri mütemadî (kesintisiz) bir tarassud (gözetleme) ve tecessüs (gizli araştırma), takibat (soruşturmalar) ve tetkikat (inceden inceye arama) altında bulundurulmuştur. Yalnız ve yalnız rıza-yı İlahî için yalnız ve yalnız hakikat için İslâmiyet'e hizmet ettiği ve hizmet-i Kur'aniyesini hiçbir şeye âlet etmediği müteaddid mahkemelerde de sabit olmuştur.
 
Fakat o elîm acılar, Bedîüzzaman'ı aslâ yeise (ümitsizliğe) düşürmemiş, bilakis öyle küllî ve umumî bir dinî cihada ve dua ve ubudiyete sevk etmiştir ki: "Kurtuluşun çare-i yegânesi, Kur'an'a sarılmaktır." demiş ve sarılmış.
“Kur'an'da bulduğu deva (çare) ve dermanları (ilaçları) kaleme alarak, bu zamanda bir halâskâr-ı İslâm (İslâm kurtarıcısı) ve nev-i beşerin saadetine medar (vesile) olan Risale-i Nur eserlerini meydana getirmiştir.” (4/843)
 
Vazifem Kur'an'a hizmettir. Galip etmek, mağlup etmek Cenab-ı Hakk'a aittir.
 
"Hunhar (kana susamış) din düşmanlarının dünyevî satvet (ezici kuvvet) ve şevketleri (büyüklükleri), Bedîüzzaman'ı kat'iyen atalete (tembelliğe) düşürtememiştir. 
"Vazifem Kur'an'a hizmettir. Galip etmek, mağlup etmek Cenab-ı Hakk'a aittir." 
diye iman ederek bir an bile faaliyetten geri kalmamıştır. "(4/844)
 
Kalp ve ruhu hissiyata mağlup olmaktan muhafaza ediyor.
 
Bu zamanda dinsizliğe bilim ve fen alet ediliyor. Samimi bir Müslüman yetiştirmek oldukça zor. Akla ters gelen şeyler kabul edilmiyor. Bazen dinimizin Kur’an’ına ve bazen de Peygamber’ine ASV şüphe ve hatta inkar ile yaklaşılıyor. 
İşte bu asrın hastalığını görerek reçetesini yazan Bedîüzzaman, gençleri ikna ederek kazanmayı ihmal etmemiştir. 
 
"Bedîüzzaman Said Nursî, çok ilimlerde müstesna (emsalsiz) birer eser yazabilirdi. Fakat o "Zaman, imanı kurtarmak zamanıdır." demiş ve bütün himmet ve mesaisini ve hayatını, ulûm-u imaniyenin (iman ilimlerinin) telif ve neşrine hasretmiştir." (4/845)
 
"Bedîüzzaman, beşeri Risale-i Nur'la sefahet (günah, zevk ve eğlencelere düşkünlük) ve dalaletten (İslâmiyet ve imandan sapmadan) kurtarırken, korku ve dehşet vermek tarzını takip etmiyor. Gayr-ı meşru (helal olmayan) bir lezzetin içinde, yüz elemi gösterip hissi (duyguları) mağlup ediyor. Kalp ve ruhu hissiyata mağlup olmaktan muhafaza ediyor."(4/847)
 
Risale-i Nur, Kur'an'ın emsalsiz bir tefsiridir.
 
Kur’an Allah’ın kelamıdır ve emsalsizdir. Öyle ki bir ayet veya kelime her asra baktığı için, her asırda ayrı bir manası açığa çıkıyor. Onun için her hangi bir ayetin manası yalnız Burdur demek mümkün değildir. 
Diğer taraftan bir ayet bir akılla birşey anlatılırken; ehil, ilim sahibi, müspet bilimlere sahip on akılla, on mana ortaya çıkmaktadır. 
Bu mana aynı kişi ve heyetler tarafından başka zaman tefekkür edildiğinde, daha farklı manaların ortaya çıkması da, mucize yönünün bir başka tezahürüdür. 
 
Kur’an’dan mülhem Risale-i Nur’un bir konusunu okuma zamanlarına ve tefekkür edenlerin bilim yoğunluğuna göre farklı şekillerde anlamamız da mümkündür. 
 
Böyle bir tefsir için hizmete mazhar olan Bedîüzzaman lakabını bile kendine almamış, Risale-i Nur eserlerine emaneten muhafaza etmeye çalışmıştır. 
 
“Evet tarih-i beşer, Risale-i Nur gibi bir eser göstermiyor. Demek, anlaşılıyor ki Risale-i Nur, Kur'an'ın emsalsiz bir tefsiridir. 
 
Evet Bedîüzzaman Said Nursî'ye, yalnız âlem-i İslâm değil, Hristiyan dünyası da medyun ve minnettardır ki dinsizliğe karşı umumî cihadında mazhar olduğu muvaffakıyet ve galibiyetten dolayı Roma'daki Papa dahi kendisine resmen tebrik ve teşekkürname yazmıştır. “(4/854)
 
"Hem şimdi anlıyorum ki eskiden beri benim liyakatim olmadığı halde bana verilen Bedîüzzaman lakabı, benim değildi; belki Risale-i Nur'un manevî bir ismi idi. Zahir bir tercümanına âriyeten ve emaneten takılmış. Şimdi o emanet isim, hakiki sahibine iade edilmiş. "(3/529)
 
03.07.2019
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

20
Nisan
14
Nisan
11
Nisan
08
Nisan
06
Nisan
03
Nisan
29
Mart
22
Aralık
17
Aralık
12
Aralık
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.