Murat  MARAP
Köşe Yazarı
Murat MARAP
 

KIBRIS'IN ASIL FATİH'İ KİM? ERBAKAN MI ECEVİT Mİ?

Bugünlerde Kıbrış Barış Harekatının 45. yılını kutluyoruz. Kıbrıs, Türk milleti için annenin kucağındaki bebeği gibidir. Gözüdür, gözbebeğidir, kısacası Kıbrıs Türk Milletinin herşeyidir. Kıbrıs demek, Büyük Türkiye demektir. Kıbrıs denince ilk akla dönemin başbakanı rahmetli Bülent Ecevit gelir. Gerçekten Bülent Ecevit Kıbrıs Barış Harekatında ne kadar etkili oldu? Öncelikle şunu belirtelim ki Kıbrıs, Karlofça Antlaşmasın'dan (26 Ocak 1699) sonra kazanılan tek toprak parçasıdır. Dönemin başbakan yardımcısı rahmetli Erbakan'ın kendi notlarından bir alıntı yapalım: "Ecevit İngiltere'ye gidecek. İngilizlerin ne diyeceği belli değil. Biz hükümetin MSP kanadı olarak Ecevit Afyon'dayken Genel İdare Kurulu toplantımızı yapmış ve "Mutlaka müdahale edilmesi lazım" kararını almıştık. Halk Parti'sinin önemli bir kısmı "Bu macera olur, sakın böyle bir şey yapılmasın. Bu bütün dünyaya savaş açmak demektir" diyordu. Bu yüzden ne Bakanlar Kurulu olarak ne Milli Güvenlik Kurulu olarak kesin bir karar varılmıştı. Bununla beraber olayın gecikmemesi gerektiği için havaalanında askerlere, "Yükleyin ve bu harekatı başlatın" dedim." Rahmetli Erbakan Hoca'nın buraya kadar olan açıklamalarına baktığımız zaman şunu görüyoruz. - Erbakan Hoca'nın dirayeti - Erbakan Hoca'nın korkusuzluğu - Erbakan Hoca'nın devlet adamlığını ve aynı zamanda askeri karar gücünü Eğer o günün şartlarında Erbakan Hoca'nın dışında başka biri olmuş olsaydı bugün hala beki de Kıbrıs'ta bir zulüm devam edecekti. Bir müddet sonra Ecevit İngiltere'ye gönderilmişti. Ecevit'in İngiltere'ye gitmesinin ardından Erbakan kuvvet komutanları ile beraber hemen oracıkta havaalanında görüşme yapar. Yine aynı dönemde Sampson ve Makarios taraftarları arasında ki sürtüşme Erbakan'ın dikkatini çekmiş ve bu olayın da kendileri için bir avantaj olduğunu düşünerek bu durumdan yararlanmaya önem vermek isterler. Havaalanında ki görüşmede kuvvet komutanları Erbakan'a şöyle derler: "Bize kesin emir verilmesi lazım. Çünkü bizim askerimiz iki defa bir nevi düş kırıklığına uğramıştır. Bize "Gemileri yükleyin" dendi. Bizde yükledik. Arkasından Amerika Başkanı Johnson'un mektubunu "Hayır, geri dönün" dediler. Biz askeri İskenderun'a geri indirdik. Ve böylece geri manevra görüntüsüne büründü yaptığımız iş. Sonra ikince kez Sayın Demirel zamanında yine "Gemileri yükleyin"dedi, yükledik. Ancak ikinci kezde askerimizi Kıbrıs yerine geri dönüp kendi topraklarımıza çıkardık. Bugün siz bize yükleyin ve yola çıkın derseniz ve ondan sonrada yoldan gri çevirirseniz, biz artık bu askeri hiçbir zaman hakiki harekatın yapılacağına inandıramayız. Bunun önemini dikkate alarak talimatı verin" Bu konuşmanın arkasından Erbakan kuvvet komutanları ile anlaşmaya varır. Ve Ecevit İngiltere'den döndüğünde gemilerde yüklenmiş hazır vaziyette bekler duruma getirilir. Ecevit her ne kadar olaylara tereddütlü yaklaşmış olsa da Erbakan ve kuvvet komutanları Ecevit'i ikna konusunda kendilerini hazırlamışlardı. Ve neticede Ecevit ikna olur Türk askeri de Ada'ya çıkarma yapar. Kıbrıs davasının devamını Erbakan'dan dinleyelim. "Elbette Batı da boş durmadı. ABD Dışişleri Bakanı Hemy Kissinger'in yardımcısı Joseph Sisco, doğruca koşup Atina'ya gitmişti. Ardından da tekrar Türkiye'ye gelmişti. Dönünce tabii Ecevit ile görüşmüş. Aynı gün Birleşmiş Milletler saat 5'te ateşkes olacak diye karar almış. Sisco da o karara dayanarak ve Amerikan emirlerini bildirerek "Ateşi kesin, olduğunuz yerde durun, daha ileriye gitmeyin." diyerek Ecevit'i sıkıştırmış. Ecevit bunun üzerine Bakanlar Kurulunu topladı. "Birleşmiş Milletler'in aldığı hangi karara İsrail bu­güne kadar uydu. BM karar aldı diye Türkiye uymak zorunda değil. Hele böylesine hayati bir meselede bu kararlar dikkate alınamaz." dedik. Sayın Ecevit ikna oldu. Hatta MSP kanadına "Teşekkür ederim. Bizi bir yanılgıdan kurtardınız." dedi. Fakat ateşkes tartışması bununla bitmedi. Sabahleyin tekrar Bakanlar Kurulu toplandı. Sabahki Bakanlar Kurulunda Halk Partili bakanların bir kısmı susuyor, fakat diğer bir kısmı MSP olarak bizim üzeri­mize yükleniyorlardı. "Taşucu'ndaki telsizimiz çalışmı­yor. Füzeler tükeniyor. Gördünüz mü şimdi ne olacak?" diyorlardı. Biz o zaman kendilerine dedik ki, "Sizin verdiğiniz bilgilere inanmıyoruz. Ordunun durumunu bizzat as­kerlerimizden dinleyelim." Bunun üzerine o zaman Plan ve Prensipler Dairesi Başkanı olan Necdet Üruğ Paşa, diğer bir generalle beraber Bakanlar Kuruluna geldi. Harekâtla ilgili brifing verdiler. "Taşucu'ndaki telsizimiz bozulmuş, doğru mu?" diye sorduk. "Hayır, kim söyledi bunu?" diye yanıtladı. "Füzelerimiz tükeniyormuş, doğru mu?" diye sorunca, "Bunun gibi 5 tane harekâtı yapacak füzemiz var." dendi. ...... Erbakan Hoca'nın da buraya kadar açıkladığı duruma bakarsak güçlü irade ve askeri deha kimde daha iyi görmüş oluruz. Bir tarafta kararlılıkla yürüyen bir Erbakan bir tarafta ise "Diğer devletler ne der?" diye hayıflanan siyasiler. Devlet adamlığının yanında siyasi ve askeri deha olması da gerekli. Bir siyasi lider düşünün ki imanı azmi herşeyin üzerinden gelsin. Bu konun devamını yine Erbakan Hoca'dan dinleyelim. "İkinci günün akşamı, pazarı pazartesiye bağlayan ak­şam tekrar ateşkes için geldiler. Dediler ki: "Efendim bü­tün dünyayı karşımıza alıyoruz." Bunun üzerine, "Biz, dünyanın durumuna değil askerin durumuna bakarız. Ordumuzun durumunu savunabilecek bir noktaya gel­dik mi ateşkesi düşünürüz." dedik. "Efendim ben asker­lerle konuştum böyle bir durum olduğunu söylüyorlar." dedi. "O hâlde müsaade ederseniz ben de bir konuşa­yım." dedim. Bakanlar Kurulundan ayrılıp Genelkur­may Başkanlığına gittim. Rahmetli Genelkurmay Başkanımız Orgeneral Semih Sancar Paşamız orada harekâtı takip ediyordu. Kendisinden malumat rica ettim. Kendi­si dedi ki: "Biz G-5 hedeflerine vaktinden önce ulaşırız. Sizden ricam şudur. Ateşkesi yarın saat 5'ten önce ilan etmeyin; çünkü biz saat 5'te askerî bakımdan G-5 hattını tutmuş olacağız. Zaten harekâtın birinci kısmı buydu. Ondan sonra da ikinci kısmını yapacağız." Genelkurmay Başkanımız Rahmetli Semih Sancar Paşa'ya dedim ki: "Bakın sizin uzmanlarınız, general­leriniz geldiler, bize burada ilanihaye tutunamayız de­diler. Yeşil Hat'ta kadar gitmemiz gerekiyor. Bakınız biz MSP kanadı olarak bir ateşkes kararı alabiliriz. Bu kararın alınmasına gücümüz yetiyor. Ama tekrar ikinci harekâtın başlatılması için emir vermeye tek başımıza gücümüz yetmez. Onun için ben sizden asker olarak bir söz istiyorum. Ne yapıp edip ikinci harekâtı devam et­tireceksiniz. Burada tutunmanız zaten mümkün değil." Bunun üzerine Sancar Paşa, "Size asker sözü veriyorum." dedi. Ve eliyle çizmiş olduğu haritayı da hatıra olarak al­dım. Bakanlar Kurulu'na gelerek arkadaşlara izahat verdim. Genel Kurmay Başkanımız Yeşil Hat'ta kadar ilerlenmesi yönünde kanaat belirttiğini ifade ettim. Biz MSP kanadı olarak "ertesi gün, saat 5'te ilan edilmesi" şartıyla ateşkese razı olabileceğimizi söyledik. Ancak, Sayın Ecevit gazetecilikten gelme alışkanlığıyla olsa gerek o gün saat 5'e kadar beklemedi ve saat 11.00'de ateşkesi açıkladı. Sonradan yapılan tespitlere göre maalesef ateşkesin erken ilan edilmesi yüzünden Lefkoşa'nın bir kısmını kaybetmişiz." Devlet ve askeri adamlığının bir göstergesi olan Erbakan'ın o günlerde sözü dinlenmiş olsaydı inanıyorum ki bugün Kıbrıs, Türkiye'nin karşısında sorun olmayacaktı. Umarım buraya kadar okuduklarımız bize Kıbrıs konusunda yeterice bilgi vermiştir. Şimdi asıl soru şu Kıbrıs'ın asıl Fatih'i sizce kim? Selam ve dua ile... Not: Yazıdaki bölümler konuyu daha iyi kavramak için Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın kendi yazdığı DAVAM kitabından alınmıştır.
Ekleme Tarihi: 20 Temmuz 2019 - Cumartesi

KIBRIS'IN ASIL FATİH'İ KİM? ERBAKAN MI ECEVİT Mİ?

Bugünlerde Kıbrış Barış Harekatının 45. yılını kutluyoruz. Kıbrıs, Türk milleti için annenin kucağındaki bebeği gibidir. Gözüdür, gözbebeğidir, kısacası Kıbrıs Türk Milletinin herşeyidir. Kıbrıs demek, Büyük Türkiye demektir.

Kıbrıs denince ilk akla dönemin başbakanı rahmetli Bülent Ecevit gelir. Gerçekten Bülent Ecevit Kıbrıs Barış Harekatında ne kadar etkili oldu?

Öncelikle şunu belirtelim ki Kıbrıs, Karlofça Antlaşmasın'dan (26 Ocak 1699) sonra kazanılan tek toprak parçasıdır.

Dönemin başbakan yardımcısı rahmetli Erbakan'ın kendi notlarından bir alıntı yapalım:

"Ecevit İngiltere'ye gidecek. İngilizlerin ne diyeceği belli değil. Biz hükümetin MSP kanadı olarak Ecevit Afyon'dayken Genel İdare Kurulu toplantımızı yapmış ve "Mutlaka müdahale edilmesi lazım" kararını almıştık. Halk Parti'sinin önemli bir kısmı "Bu macera olur, sakın böyle bir şey yapılmasın. Bu bütün dünyaya savaş açmak demektir" diyordu. Bu yüzden ne Bakanlar Kurulu olarak ne Milli Güvenlik Kurulu olarak kesin bir karar varılmıştı. Bununla beraber olayın gecikmemesi gerektiği için havaalanında askerlere, "Yükleyin ve bu harekatı başlatın" dedim."

Rahmetli Erbakan Hoca'nın buraya kadar olan açıklamalarına baktığımız zaman şunu görüyoruz.

- Erbakan Hoca'nın dirayeti

- Erbakan Hoca'nın korkusuzluğu

- Erbakan Hoca'nın devlet adamlığını ve aynı zamanda askeri karar gücünü

Eğer o günün şartlarında Erbakan Hoca'nın dışında başka biri olmuş olsaydı bugün hala beki de Kıbrıs'ta bir zulüm devam edecekti.

Bir müddet sonra Ecevit İngiltere'ye gönderilmişti. Ecevit'in İngiltere'ye gitmesinin ardından Erbakan kuvvet komutanları ile beraber hemen oracıkta havaalanında görüşme yapar. Yine aynı dönemde Sampson ve Makarios taraftarları arasında ki sürtüşme Erbakan'ın dikkatini çekmiş ve bu olayın da kendileri için bir avantaj olduğunu düşünerek bu durumdan yararlanmaya önem vermek isterler.

Havaalanında ki görüşmede kuvvet komutanları Erbakan'a şöyle derler: "Bize kesin emir verilmesi lazım. Çünkü bizim askerimiz iki defa bir nevi düş kırıklığına uğramıştır. Bize "Gemileri yükleyin" dendi. Bizde yükledik. Arkasından Amerika Başkanı Johnson'un mektubunu "Hayır, geri dönün" dediler. Biz askeri İskenderun'a geri indirdik. Ve böylece geri manevra görüntüsüne büründü yaptığımız iş. Sonra ikince kez Sayın Demirel zamanında yine "Gemileri yükleyin"dedi, yükledik. Ancak ikinci kezde askerimizi Kıbrıs yerine geri dönüp kendi topraklarımıza çıkardık. Bugün siz bize yükleyin ve yola çıkın derseniz ve ondan sonrada yoldan gri çevirirseniz, biz artık bu askeri hiçbir zaman hakiki harekatın yapılacağına inandıramayız. Bunun önemini dikkate alarak talimatı verin"

Bu konuşmanın arkasından Erbakan kuvvet komutanları ile anlaşmaya varır. Ve Ecevit İngiltere'den döndüğünde gemilerde yüklenmiş hazır vaziyette bekler duruma getirilir. Ecevit her ne kadar olaylara tereddütlü yaklaşmış olsa da Erbakan ve kuvvet komutanları Ecevit'i ikna konusunda kendilerini hazırlamışlardı. Ve neticede Ecevit ikna olur Türk askeri de Ada'ya çıkarma yapar. Kıbrıs davasının devamını Erbakan'dan dinleyelim.

"Elbette Batı da boş durmadı. ABD Dışişleri Bakanı Hemy Kissinger'in yardımcısı Joseph Sisco, doğruca koşup Atina'ya gitmişti. Ardından da tekrar Türkiye'ye gelmişti. Dönünce tabii Ecevit ile görüşmüş. Aynı gün Birleşmiş Milletler saat 5'te ateşkes olacak diye karar almış. Sisco da o karara dayanarak ve Amerikan emirlerini bildirerek "Ateşi kesin, olduğunuz yerde durun, daha ileriye gitmeyin." diyerek Ecevit'i sıkıştırmış. Ecevit bunun üzerine Bakanlar Kurulunu topladı.

"Birleşmiş Milletler'in aldığı hangi karara İsrail bu­güne kadar uydu. BM karar aldı diye Türkiye uymak zorunda değil. Hele böylesine hayati bir meselede bu kararlar dikkate alınamaz." dedik. Sayın Ecevit ikna oldu. Hatta MSP kanadına "Teşekkür ederim. Bizi bir yanılgıdan kurtardınız." dedi. Fakat ateşkes tartışması bununla bitmedi.

Sabahleyin tekrar Bakanlar Kurulu toplandı. Sabahki Bakanlar Kurulunda Halk Partili bakanların bir kısmı susuyor, fakat diğer bir kısmı MSP olarak bizim üzeri­mize yükleniyorlardı. "Taşucu'ndaki telsizimiz çalışmı­yor. Füzeler tükeniyor. Gördünüz mü şimdi ne olacak?" diyorlardı.

Biz o zaman kendilerine dedik ki, "Sizin verdiğiniz bilgilere inanmıyoruz. Ordunun durumunu bizzat as­kerlerimizden dinleyelim." Bunun üzerine o zaman Plan ve Prensipler Dairesi Başkanı olan Necdet Üruğ Paşa, diğer bir generalle beraber Bakanlar Kuruluna geldi. Harekâtla ilgili brifing verdiler. "Taşucu'ndaki telsizimiz bozulmuş, doğru mu?" diye sorduk. "Hayır, kim söyledi bunu?" diye yanıtladı. "Füzelerimiz tükeniyormuş, doğru mu?" diye sorunca, "Bunun gibi 5 tane harekâtı yapacak füzemiz var." dendi.

......

Erbakan Hoca'nın da buraya kadar açıkladığı duruma bakarsak güçlü irade ve askeri deha kimde daha iyi görmüş oluruz. Bir tarafta kararlılıkla yürüyen bir Erbakan bir tarafta ise "Diğer devletler ne der?" diye hayıflanan siyasiler.

Devlet adamlığının yanında siyasi ve askeri deha olması da gerekli. Bir siyasi lider düşünün ki imanı azmi herşeyin üzerinden gelsin. Bu konun devamını yine Erbakan Hoca'dan dinleyelim.

"İkinci günün akşamı, pazarı pazartesiye bağlayan ak­şam tekrar ateşkes için geldiler. Dediler ki: "Efendim bü­tün dünyayı karşımıza alıyoruz." Bunun üzerine, "Biz, dünyanın durumuna değil askerin durumuna bakarız. Ordumuzun durumunu savunabilecek bir noktaya gel­dik mi ateşkesi düşünürüz." dedik. "Efendim ben asker­lerle konuştum böyle bir durum olduğunu söylüyorlar." dedi. "O hâlde müsaade ederseniz ben de bir konuşa­yım." dedim. Bakanlar Kurulundan ayrılıp Genelkur­may Başkanlığına gittim. Rahmetli Genelkurmay Başkanımız Orgeneral Semih Sancar Paşamız orada harekâtı takip ediyordu. Kendisinden malumat rica ettim. Kendi­si dedi ki: "Biz G-5 hedeflerine vaktinden önce ulaşırız. Sizden ricam şudur. Ateşkesi yarın saat 5'ten önce ilan etmeyin; çünkü biz saat 5'te askerî bakımdan G-5 hattını tutmuş olacağız. Zaten harekâtın birinci kısmı buydu. Ondan sonra da ikinci kısmını yapacağız."

Genelkurmay Başkanımız Rahmetli Semih Sancar Paşa'ya dedim ki: "Bakın sizin uzmanlarınız, general­leriniz geldiler, bize burada ilanihaye tutunamayız de­diler. Yeşil Hat'ta kadar gitmemiz gerekiyor. Bakınız biz MSP kanadı olarak bir ateşkes kararı alabiliriz. Bu kararın alınmasına gücümüz yetiyor. Ama tekrar ikinci harekâtın başlatılması için emir vermeye tek başımıza gücümüz yetmez. Onun için ben sizden asker olarak bir söz istiyorum. Ne yapıp edip ikinci harekâtı devam et­tireceksiniz. Burada tutunmanız zaten mümkün değil." Bunun üzerine Sancar Paşa, "Size asker sözü veriyorum." dedi.

Ve eliyle çizmiş olduğu haritayı da hatıra olarak al­dım. Bakanlar Kurulu'na gelerek arkadaşlara izahat verdim. Genel Kurmay Başkanımız Yeşil Hat'ta kadar ilerlenmesi yönünde kanaat belirttiğini ifade ettim.

Biz MSP kanadı olarak "ertesi gün, saat 5'te ilan edilmesi" şartıyla ateşkese razı olabileceğimizi söyledik. Ancak, Sayın Ecevit gazetecilikten gelme alışkanlığıyla olsa gerek o gün saat 5'e kadar beklemedi ve saat 11.00'de ateşkesi açıkladı. Sonradan yapılan tespitlere göre maalesef ateşkesin erken ilan edilmesi yüzünden Lefkoşa'nın bir kısmını kaybetmişiz."

Devlet ve askeri adamlığının bir göstergesi olan Erbakan'ın o günlerde sözü dinlenmiş olsaydı inanıyorum ki bugün Kıbrıs, Türkiye'nin karşısında sorun olmayacaktı.

Umarım buraya kadar okuduklarımız bize Kıbrıs konusunda yeterice bilgi vermiştir.

Şimdi asıl soru şu Kıbrıs'ın asıl Fatih'i sizce kim?

Selam ve dua ile...

Not: Yazıdaki bölümler konuyu daha iyi kavramak için Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın kendi yazdığı DAVAM kitabından alınmıştır.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.