Dr. Vehbi Kara
Köşe Yazarı
Dr. Vehbi Kara
 

SOKOLLU'NUN YAPAMADIĞI STALİN'NİN BAŞARDIĞI SUYOLU

SOKULLU ’NUN YAPAMADIĞI STALİN'İN BAŞARDIĞI SUYOLU Değerli tarihçi İbrahim Halil İnalcık, Don-Volga Kanalını tez konusu seçmiş ve bu çok önemli projenin önemini anlatmaya çalışmıştı. Belli ki; verilen emek boşa gitmiş zira hala suyollarının önemi yeterince anlaşılamamaktadır. 1569 yılı Ağustos ayından itibaren Don ve Volga nehirleri arasındaki alanın üçte biri kazılmış fakat şimdiki “istemezük” anlayışındaki bazı devlet görevlilerinin engellemeleri yüzünden bitirilememişti. Sokullu Mehmet Paşa, denizciliğe önem veren ve Osmanlı Devletinin geleceğinin denizlerde güçlü olmasına bağlı olduğunu bilen bir baş vezir idi. Ne yazık ki Padişah 2. Selim; dirayetli ve iyi bir yönetici değildi. Vezir-i Azam Sokullu’nun arkasında duramamış kanalın açılması için önceki dedeleri gibi kararlı bir duruş gösterememişti.  Bu muazzam ve önemli proje; Kırım Hanı Devlet Giray başta olmak üzere kişisel menfaatlerini devletten üstün tutan devlet yöneticileri, bürokratlar ve yeniçeri askerleri yüzünden akamete uğramıştı. Buna karşılık aradan 400 yıl geçtikten sonra Joseph Stalin tarafından 5 yıllık bir kazı çalışması sonunda 1952 yılında açılmıştır. Don-Volga Kanalı sayesinde Volgagrad’ ın güneyinden başlayarak 102 km ilerdeki Tsimlianski Baraj Gölüne bağlanan bu suyolu, Don Nehri’ne kavuşmaktadır. Sovyetler Birliği bu kanal sayesinde Karadeniz ve Hazar Gölü’nü birleştirmiştir. Yetmedi; Hazar Gölü, Moskova üzerinden Baltık Denizi’ne de bağlanarak bütün dünyaya açılmış artık adına Hazar Denizi denilmeye başlanmıştı. İşte şimdi de “Kanal İstanbul” gibi çok önemli bir proje, bundan 450 yıl öncesinde olduğu gibi yine engellenmeye çalışılmaktadır. Eğer Cumhurbaşkanı Erdoğan kararlı bir duruş göstermez ise bu “istemezük” taifesi yine başarılı olup denizciliğimizin gelişmesi açısından da çok gerekli olan bu projeyi başarısız kılabilecektir. Kanal İstanbul’un ne derece önemli ve gerekli bir proje olduğunu daha önceki yazılarımda anlatmıştım. Allah nasip ederse böylesine önemli bir suyolunun önemine tekrar değineceğim. Fakat bugünkü yazımda “Sokullu, neden böyle bir kanal açmayı istiyordu?” sorusuna cevap aramak istiyorum. Mesele sadece deniz yolu ile Doğu ve Batı arasında bir ticaret bağlantısı kurmak değildi. Bu coğrafyada yaşayan Müslüman toplulukları bir çatı altında birleştirerek “İslam Birliği’nin” de sağlanması amaçlanıyordu. Çünkü Hazar Gölü’nün güneyinde kurulmuş olan Safevi devleti, Şia propagandası yaparak adeta bir hançer gibi İslam coğrafyasını ikiye bölüyordu. Bu da yetmemiş gibi bir de Hıristiyan Rus tehlikesi baş göstermişti. Ruslar, 1552’de Kazan’ı ve 1556’da da Astrahan’ı (Ejderhan) ele geçirmiş Moskova Prensliği’nin başına geçen Korkunç İvan lakaplı Çar vasıtası ile gözünü Karadeniz’e dikmişti. Bölgedeki Müslümanlar Rus şiddetine karşı Osmanlı’dan yardım istiyorlardı. Artan Rus tehlikesi üzerine Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa, Hazar Denizinin kuzeybatısındaki Astrahan’a bir sefer düzenlenmesi için Padişah’ı ikna ederek karar aldırmıştı. Bölgeyi Ruslardan kurtarıp kuzeyde Don ve Volga nehirlerinin yaklaştığı arazide bir kanal açmayı plânlamaktaydı. Böylelikle Orta Asya Müslüman Türk devletleri ile yakınlaşma sağlanacak, Rusların Kafkaslara yayılması önlenecek ve İran nüfuzuna da engel olunabilecekti. Ancak şimdi olduğu gibi muhalifler; “bu projenin bir hayali girişim olduğunu, boş yere devleti nihayetsiz masraf ve zarara sokacağını” ifade ediyorlardı. Sokullu, Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kasım Bey'i Beylerbeyi yaparak Astrahan seferiyle paralel yürütülmesi planlanan bu kanal girişimini başlatmıştı. Kanal kazılacak yer olarak Astrahan’ın biraz kuzeyindeki Eski Yunanlar tarafından Don’un ve Volga’nın, iki ayrı denize dökülmeden önce, üzerinden geçtiği en sığ toprak olarak tespit edilmişti. (Bu konuda Emine Sonnur Özcan’ın “Asya’dan Afrika’ya Osmanlı’nın 16. Yüzyıl Kanal Projeleri” başlıklı Kasım 2013 yılında yayınlanan TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisinden istifade edilebilir) Osmanlı Devleti hem sefer hem de kanal için Azak Kalesi merkez olmak üzere toplanmıştı. Burası hem seferin önemli bir dayanağı, hem de harekâtın çıkış noktası olmuştu. Nisan 1569 tarihinde, Kaptan Mustafa Paşa komutasındaki donanma ile üç bin yeniçeri bölgeye sevk edildi. Asıl kuvvetler ile amele ve levazım sevki ise Ağustos 1569 tarihinde Osmanlı donanması ile yapıldı. Ayıca kanal kazısında çalışmak üzere 30.000 Nogay Tatarı işçi olarak tutulmuştu. (Bu konuda Halil İnalcık’ın 1948 yılında yayınladığı "Osmanlı-Rus Rekabetinin Menşei ve Don-Volga Kanalı Teşebbüsü -1569" başlıklı çalışması çok değerlidir) 1569 Ağustos'unda Kefe Beylerbeyi Çerkez Kasım Paşa tarafından Don Nehri'nin bir kolu olan Ilovlya Çayı ile Volga'nın kolu Kamsyshinka Çayı arasında kanal kazılmaya başlandı. (Bu bölgede şu anda Petrov Val kasabası bulunmaktadır) Üç ay içinde iki nehir arasındaki mesafenin üçte biri kazılmış ancak çeşitli kışkırtmacılar tarafından işçi ve askerler arasında hoşnutsuzluklar çıkarılmıştı. Kanalın inşası ile Osmanlı Devleti'ne karşı yarı özerk olan Kırım Hanlığındaki otoritesinin sarsılacağını düşünen Devlet Giray’ın da bu kışkırtmalarda rol aldığı tarihçiler tarafından belirtilmektedir. Bu esnada Ruslar’ın da saldırıları da artmış üstelik mevsimin kışa dönmesi de kanal kazısını yavaşlatmıştı. Sonunda kanal işini yarıda bırakıp doğrudan Astrahan üzerine sefer yapılması konusunda Padişah II. Selim ikna edilmişti. Böylece kanal projesi yarım kalmış yetmedi Kasım Paşa'nın yeniçerilere geri çekilme emri vermesi ile sefer de başarısız kalmıştır. Osmanlı ve Kırım ordusu, geri çekilme esnasında bataklıklar nedeni ile çok zarar görmüştü. Bu arada mühimmat ve erzak depolanan Azak kalesi, isyancı Yeniçeriler tarafından barut deposunun patlatılmasıyla yıkılmıştı. Bu gelişmeler kanal girişiminin tamamen terk edilmesine yol açmıştır. Çar Korkunç İvan, Volga nehri üzerindeki bir adaya Yeni Astrahan'ı kurmuş hem Don-Volga Kanalı Projesini hem de Astrahan seferini başarısız kılmıştı. İşte Osmanlı devletinin yıkılma sürecini incelerken bu ihanetleri de göz önüne almak gerekiyor. Fakat Stalin, Sokullu gibi işi yarıda bırakacak birisi değildi. Nitekim 2. Dünya Savaşı sonrasında esir alınan Alman askerlerini ve halk düşmanı olarak tanımladığı muhalif Rusları, sürekli vardiya usulü kullanarak beş yıllık bir kazı çalışması sonucunda 1952 tarihinde bitirmiştir. Bu kanal 68 yıldır kullanılmaktadır ve Hazar Denizindeki Azerbaycan, Kazakistan, İran, Türkmenistan limanlarını dünyaya açmaktadır. Rus mühendis ve teknisyenler baraj gölü nedeniyle oluşan kot farkını, aynı Panama kanalında olduğu gibi havuz sistemiyle aşmışlardır. Gemiler, baraj gölünden nehir yatağına inerken seviye havuzları sayesinde adeta bir asansör gibi iniş-çıkış yaparak ilerleyebilmektedirler. Kanala paralel olarak bir tren hattı ve bir de karayolu uzanmaktadır. İşte deniz-tren ve karayolu ağı ile Sibirya’nın, Hazar’ın ve Urallar’ın tüm zenginliklerini dünyaya ulaştırabilmektedir. İşte Kanal İstanbul ile bu açıdan benzerlikler taşıyan ulaştırma ağı, lojistik merkez olma açısından çok önemlidir.  Kıssadan hisse bu olmak gerektir ki; suyolları diğer bir ismi ile waterway’lar  ülke ekonomileri ve devletin bekası için çok önemlidir. Sovyetler Birliği’nin uzun bir müddet boyunca dünyanın süper gücü olabilmesinin altında yatan en önemli nedenlerden bir tanesi de denizciliğe ve özellikle de suyollarına verdiği önemden dolayıdır. Eğer Türkiye’nin dünyanın en gelişmiş ülkelerinden birisi olmasını arzu ediyor isek Kanal İstanbul bir tarafa, daha bir çok yerde kanallar açmamız gerekmektedir. Uygun nehirlerimiz vardır ve örnek çalışmalarla bu coğrafi zenginliklerimiz değerlendirilmek zorundadır. Buraya harcanan paralar asla israf değildir. Bilakis geleceğimiz açısından son derece önemlidir, vesselam…    Dr. Vehbi KARA 
Ekleme Tarihi: 28 Aralık 2019 - Cumartesi

SOKOLLU'NUN YAPAMADIĞI STALİN'NİN BAŞARDIĞI SUYOLU

SOKULLU ’NUN YAPAMADIĞI STALİN'İN BAŞARDIĞI SUYOLU

Değerli tarihçi İbrahim Halil İnalcık, Don-Volga Kanalını tez konusu seçmiş ve bu çok önemli projenin önemini anlatmaya çalışmıştı. Belli ki; verilen emek boşa gitmiş zira hala suyollarının önemi yeterince anlaşılamamaktadır.
1569 yılı Ağustos ayından itibaren Don ve Volga nehirleri arasındaki alanın üçte biri kazılmış fakat şimdiki “istemezük” anlayışındaki bazı devlet görevlilerinin engellemeleri yüzünden bitirilememişti.
Sokullu Mehmet Paşa, denizciliğe önem veren ve Osmanlı Devletinin geleceğinin denizlerde güçlü olmasına bağlı olduğunu bilen bir baş vezir idi. Ne yazık ki Padişah 2. Selim; dirayetli ve iyi bir yönetici değildi. Vezir-i Azam Sokullu’nun arkasında duramamış kanalın açılması için önceki dedeleri gibi kararlı bir duruş gösterememişti. 
Bu muazzam ve önemli proje; Kırım Hanı Devlet Giray başta olmak üzere kişisel menfaatlerini devletten üstün tutan devlet yöneticileri, bürokratlar ve yeniçeri askerleri yüzünden akamete uğramıştı. Buna karşılık aradan 400 yıl geçtikten sonra Joseph Stalin tarafından 5 yıllık bir kazı çalışması sonunda 1952 yılında açılmıştır.
Don-Volga Kanalı sayesinde Volgagrad’ ın güneyinden başlayarak 102 km ilerdeki Tsimlianski Baraj Gölüne bağlanan bu suyolu, Don Nehri’ne kavuşmaktadır. Sovyetler Birliği bu kanal sayesinde Karadeniz ve Hazar Gölü’nü birleştirmiştir. Yetmedi; Hazar Gölü, Moskova üzerinden Baltık Denizi’ne de bağlanarak bütün dünyaya açılmış artık adına Hazar Denizi denilmeye başlanmıştı.
İşte şimdi de “Kanal İstanbul” gibi çok önemli bir proje, bundan 450 yıl öncesinde olduğu gibi yine engellenmeye çalışılmaktadır. Eğer Cumhurbaşkanı Erdoğan kararlı bir duruş göstermez ise bu “istemezük” taifesi yine başarılı olup denizciliğimizin gelişmesi açısından da çok gerekli olan bu projeyi başarısız kılabilecektir.
Kanal İstanbul’un ne derece önemli ve gerekli bir proje olduğunu daha önceki yazılarımda anlatmıştım. Allah nasip ederse böylesine önemli bir suyolunun önemine tekrar değineceğim. Fakat bugünkü yazımda “Sokullu, neden böyle bir kanal açmayı istiyordu?” sorusuna cevap aramak istiyorum.
Mesele sadece deniz yolu ile Doğu ve Batı arasında bir ticaret bağlantısı kurmak değildi. Bu coğrafyada yaşayan Müslüman toplulukları bir çatı altında birleştirerek “İslam Birliği’nin” de sağlanması amaçlanıyordu. Çünkü Hazar Gölü’nün güneyinde kurulmuş olan Safevi devleti, Şia propagandası yaparak adeta bir hançer gibi İslam coğrafyasını ikiye bölüyordu. Bu da yetmemiş gibi bir de Hıristiyan Rus tehlikesi baş göstermişti.
Ruslar, 1552’de Kazan’ı ve 1556’da da Astrahan’ı (Ejderhan) ele geçirmiş Moskova Prensliği’nin başına geçen Korkunç İvan lakaplı Çar vasıtası ile gözünü Karadeniz’e dikmişti. Bölgedeki Müslümanlar Rus şiddetine karşı Osmanlı’dan yardım istiyorlardı.
Artan Rus tehlikesi üzerine Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa, Hazar Denizinin kuzeybatısındaki Astrahan’a bir sefer düzenlenmesi için Padişah’ı ikna ederek karar aldırmıştı. Bölgeyi Ruslardan kurtarıp kuzeyde Don ve Volga nehirlerinin yaklaştığı arazide bir kanal açmayı plânlamaktaydı. Böylelikle Orta Asya Müslüman Türk devletleri ile yakınlaşma sağlanacak, Rusların Kafkaslara yayılması önlenecek ve İran nüfuzuna da engel olunabilecekti. Ancak şimdi olduğu gibi muhalifler; “bu projenin bir hayali girişim olduğunu, boş yere devleti nihayetsiz masraf ve zarara sokacağını” ifade ediyorlardı.
Sokullu, Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kasım Bey'i Beylerbeyi yaparak Astrahan seferiyle paralel yürütülmesi planlanan bu kanal girişimini başlatmıştı. Kanal kazılacak yer olarak Astrahan’ın biraz kuzeyindeki Eski Yunanlar tarafından Don’un ve Volga’nın, iki ayrı denize dökülmeden önce, üzerinden geçtiği en sığ toprak olarak tespit edilmişti. (Bu konuda Emine Sonnur Özcan’ın “Asya’dan Afrika’ya Osmanlı’nın 16. Yüzyıl Kanal Projeleri” başlıklı Kasım 2013 yılında yayınlanan TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisinden istifade edilebilir)
Osmanlı Devleti hem sefer hem de kanal için Azak Kalesi merkez olmak üzere toplanmıştı. Burası hem seferin önemli bir dayanağı, hem de harekâtın çıkış noktası olmuştu. Nisan 1569 tarihinde, Kaptan Mustafa Paşa komutasındaki donanma ile üç bin yeniçeri bölgeye sevk edildi. Asıl kuvvetler ile amele ve levazım sevki ise Ağustos 1569 tarihinde Osmanlı donanması ile yapıldı. Ayıca kanal kazısında çalışmak üzere 30.000 Nogay Tatarı işçi olarak tutulmuştu. (Bu konuda Halil İnalcık’ın 1948 yılında yayınladığı "Osmanlı-Rus Rekabetinin Menşei ve Don-Volga Kanalı Teşebbüsü -1569" başlıklı çalışması çok değerlidir)
1569 Ağustos'unda Kefe Beylerbeyi Çerkez Kasım Paşa tarafından Don Nehri'nin bir kolu olan Ilovlya Çayı ile Volga'nın kolu Kamsyshinka Çayı arasında kanal kazılmaya başlandı. (Bu bölgede şu anda Petrov Val kasabası bulunmaktadır) Üç ay içinde iki nehir arasındaki mesafenin üçte biri kazılmış ancak çeşitli kışkırtmacılar tarafından işçi ve askerler arasında hoşnutsuzluklar çıkarılmıştı.
Kanalın inşası ile Osmanlı Devleti'ne karşı yarı özerk olan Kırım Hanlığındaki otoritesinin sarsılacağını düşünen Devlet Giray’ın da bu kışkırtmalarda rol aldığı tarihçiler tarafından belirtilmektedir.
Bu esnada Ruslar’ın da saldırıları da artmış üstelik mevsimin kışa dönmesi de kanal kazısını yavaşlatmıştı. Sonunda kanal işini yarıda bırakıp doğrudan Astrahan üzerine sefer yapılması konusunda Padişah II. Selim ikna edilmişti. Böylece kanal projesi yarım kalmış yetmedi Kasım Paşa'nın yeniçerilere geri çekilme emri vermesi ile sefer de başarısız kalmıştır.
Osmanlı ve Kırım ordusu, geri çekilme esnasında bataklıklar nedeni ile çok zarar görmüştü. Bu arada mühimmat ve erzak depolanan Azak kalesi, isyancı Yeniçeriler tarafından barut deposunun patlatılmasıyla yıkılmıştı. Bu gelişmeler kanal girişiminin tamamen terk edilmesine yol açmıştır.
Çar Korkunç İvan, Volga nehri üzerindeki bir adaya Yeni Astrahan'ı kurmuş hem Don-Volga Kanalı Projesini hem de Astrahan seferini başarısız kılmıştı. İşte Osmanlı devletinin yıkılma sürecini incelerken bu ihanetleri de göz önüne almak gerekiyor.
Fakat Stalin, Sokullu gibi işi yarıda bırakacak birisi değildi. Nitekim 2. Dünya Savaşı sonrasında esir alınan Alman askerlerini ve halk düşmanı olarak tanımladığı muhalif Rusları, sürekli vardiya usulü kullanarak beş yıllık bir kazı çalışması sonucunda 1952 tarihinde bitirmiştir.
Bu kanal 68 yıldır kullanılmaktadır ve Hazar Denizindeki Azerbaycan, Kazakistan, İran, Türkmenistan limanlarını dünyaya açmaktadır. Rus mühendis ve teknisyenler baraj gölü nedeniyle oluşan kot farkını, aynı Panama kanalında olduğu gibi havuz sistemiyle aşmışlardır. Gemiler, baraj gölünden nehir yatağına inerken seviye havuzları sayesinde adeta bir asansör gibi iniş-çıkış yaparak ilerleyebilmektedirler.
Kanala paralel olarak bir tren hattı ve bir de karayolu uzanmaktadır. İşte deniz-tren ve karayolu ağı ile Sibirya’nın, Hazar’ın ve Urallar’ın tüm zenginliklerini dünyaya ulaştırabilmektedir. İşte Kanal İstanbul ile bu açıdan benzerlikler taşıyan ulaştırma ağı, lojistik merkez olma açısından çok önemlidir. 
Kıssadan hisse bu olmak gerektir ki; suyolları diğer bir ismi ile waterway’lar  ülke ekonomileri ve devletin bekası için çok önemlidir. Sovyetler Birliği’nin uzun bir müddet boyunca dünyanın süper gücü olabilmesinin altında yatan en önemli nedenlerden bir tanesi de denizciliğe ve özellikle de suyollarına verdiği önemden dolayıdır. Eğer Türkiye’nin dünyanın en gelişmiş ülkelerinden birisi olmasını arzu ediyor isek Kanal İstanbul bir tarafa, daha bir çok yerde kanallar açmamız gerekmektedir. Uygun nehirlerimiz vardır ve örnek çalışmalarla bu coğrafi zenginliklerimiz değerlendirilmek zorundadır. Buraya harcanan paralar asla israf değildir. Bilakis geleceğimiz açısından son derece önemlidir, vesselam… 
 

Dr. Vehbi KARA 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.