Dr. Vehbi Kara
Köşe Yazarı
Dr. Vehbi Kara
 

MİLLİ SAVUNMA BAKANI ATEŞKESİ SAĞLAMAYA ÇALIŞIYORMUŞ

Milli Savunma Bakanı Ateşkesi Sağlamaya Çalışıyormuş   Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Suriye’de Katil Esed askerleri tarafından yaralanan askerlerimizi ziyaret ettikten sonra basın mensuplarına demeç verdi. Eski bir askere yakışmayan ve söylenmemesi gereken sözleri saydı, döktü. Meğerse Bakanımız ateşkes için uğraşıyormuş Şöyle diyor; “Burada bizim yapmaya çalıştığımız şey bir an önce ateşkesin sağlanması, bir an önce akan kanın durması ve Suriyeli kardeşlerimizin İdlib’li kardeşlerimizin rahat huzur ve barış içinde yaşamalarını hayatlarını sürdürmeleri. Buna çalışıyoruz. Dileğimiz temennimiz bir an önce buraya ateşkesin, barışın, huzurun gelmesidir”. Şimdi akla şöyle bir soru geliyor: Böyle bir Savunma Bakanı, Türkiye’yi nasıl savunacak? Bu konu üzerinde ciddi olarak durulması gereken bir husustur. Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri iyi yönetilememektedir. Ordumuz tam sonuca ulaşacak iken operasyonlarını tamamlayamadan durdurulmaktadır. Yapılan yanlışlıkların basiretsizlikten ve komuta kademesindeki hatalardan kaynaklandığını düşünüyorum. Şöyle ki: Suriye’de ilk operasyon “Fırat Kalkanı” olmuş DAEŞ perişan edilerek ortadan kaldırılmıştır. Buna karşılık PKK/PYD güçleri DAEŞ’in boşluğundan yararlanarak Münbiç bölgesini genişletmiş ve sınırımıza yakın yerlere kadar ilerleyerek konuşlanmıştır. Buradan hala saldırılarına devam etmektedirler. İkinci sefer “Zeytin Dalı Operasyonu” olarak PKK/PYD güçlerine karşı başarı ile gerçekleştirilmiş; Afrin şehri yıkılmadan ve sivil halka zarar vermeden ele geçirilmiştir. Fakat bu operasyon esnasında Tel Rıfat bölgesi, kaçan PKK/PYD’lilerin sığınağı olmuştur. Aynı şekilde sınırımızı ve Azez bölgesini devamlı surette taciz eden bu teröristler, tamamen temizlenememiştir. Üçüncü olarak yine PKK/PYD unsurlarına karşı “Barış Pınarı Operasyonu” gerçekleştirilmiş Tel Abyad ve Resulayn şehirleri arasındaki 32 kilometrelik derinliğinde bir alan teröristlerden temizlenmiştir. Buna rağmen Türkiye sınırı boyunca iki bölge hala PKK/PYD unsurlarının elinde kalmıştır. Ayn Arab ve Kamışlı hala teröristlerin elinde olup sınır şehirlerimiz teröristlerin tehdidi altında kalmaya devametmektedir. Dördüncü olarak “Çatışmasızlık Bölgesi “adı verilen ve 12 adet gözlem noktamız bulunan İdlib, devamlı surette bombalanmış bir milyona yakın sivil sınırımıza doğru akın ederek perişan durumda kalmıştır. İşin daha kötüsü Morek ve Surman’da bulunan 8 ve 9 Numaralı Türkiye’nin askeri gözlem noktalarının rejim askerleri tarafından kuşatılmasına göz yumulmuştur. Son olarak 3 Şubat 2020 günü 0100’da rejim kuvvetlerinin ateşi sonucu 7 askerimiz ve bir sivil çalışan şehit edilmiştir. Böyle bir durumda söylenmemesi gereken tek söz “ateşkestir”. Buna rağmen Akar iki defa ateşkes için çalıştığını ifade ederek yaramızı iyice deşmiştir. Hâlbuki denilmesi gereken şöyle olmalıydı: “Çatışmasızlık bölgesinde anlaşmaları ihlal eden bütün rejim ve destek unsurları en kısa zamanda temizlenecektir. Halkımızın içi rahat olsun”. Bunun yerine misli ile karşılık verildiği ifade edilmiştir. Nereden öğrenildi ise 76 rejim askeri öldürüldüğü söylenmektedir. Fakat rejim askerleri ilerleyerek M-4 Karayolunu kesmiş ve İdlib şehrine iyice yaklaşmıştır. Daha fenası; gözlem noktasındaki askerlerimiz tehdit altında kalmaya devam etmektedir. Ne yazık ki, komuta kademesi iyi çalışmamaktadır. Onca şehit vermemize ve diplomatik çabalarla elde edilen operasyon imkanları yarım kalmış; beklediğimiz başarı tam olarak gerçekleşememiştir. Bu nedenle komuta kademesi başta olmak üzere Milli Savunma Bakanı sorgulanmalıdır. Ülke menfaatlerimizi başarı ile koruyacak kişilerin işbaşına getirilmesi ve halkımıza güven veren komutanların görevde olması gereklidir. 28 Şubat 1997 sürecinde hamiyetli binlerce asker, sırf eşi başörtülü veya içki içmiyor diye ordudan tasfiye edilmiş meydan darbeci askerler ve FETO’ya kalmıştır. Bunun acısını 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşadık ve darbecilere karşı 250 şehit ve binlerce yaralı vererek ödedik. 15 Temmuz darbesi esnasında “cesedimi çiğnemeden Genelkurmay Karargahına giremezsiniz” diyecek cesarette generalimiz kalmamıştı. En kritik anda ordumuz başsız kalmış Feto’cu generaller ülkemizin altını üstüne getirmiştir. Hatta  Meclisimizi dahi bombalayacak kadar ileri gidebilmişlerdi. Fakat darbe; halkımız tarafından püskürtüldükten sonra komuta heyeti ve generaller ortaya çıkmış hiç birşey olmamış gibi koltuklarına oturarak görevlerine devam etmişlerdir. Cumhurbaşkanı Erdoğan “dere geçilirken at değiştirilmez” diyerek bu komuta kademesinin görev yapmasına müsaade etmişti. Belki de yerlerine getirilecek general bulamamıştı.Zira  300 Generalin yarısı Feto’cu çıkmış bir gazeteci arkadaşımız bu darbeci generalleri eleştirince bizzat Akar ve arkadaşları tarafından “haddini bildireceğiz” diyerek mahkemeye koşmuşlardır. Demek ki; vatanımızın selameti için yöneticilerin merhametli olması maraz doğurmaktadır. Görevini yapamayan veya ihmal eden her asker ve sivil kim olursa olsun, derhal görevine son verilmelidir. Barış Pınarı Harekatı esnasında “Dışişleri temsilcilerimiz görevlerini yapmıyor, bütün Arap ülkeleri ve Batılı devletler Türkiye’nin karşısına geçti” diye bir makale yazınca sesi Türkiye Hahambaşılığından geri geldi. “Kin ve nefret suçu işlediğim” öne sürülerek savcılıktan “yakalanarak ifademin alınması” istendi. Umarım bu uyarılarım sonunda bu sefer Ortodoks Kilisesi hakkımda dava açmaz, vesselam…   Dr. Vehbi KARA   
Ekleme Tarihi: 05 Şubat 2020 - Çarşamba

MİLLİ SAVUNMA BAKANI ATEŞKESİ SAĞLAMAYA ÇALIŞIYORMUŞ

Milli Savunma Bakanı Ateşkesi Sağlamaya Çalışıyormuş
 

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Suriye’de Katil Esed askerleri tarafından yaralanan askerlerimizi ziyaret ettikten sonra basın mensuplarına demeç verdi. Eski bir askere yakışmayan ve söylenmemesi gereken sözleri saydı, döktü.
Meğerse Bakanımız ateşkes için uğraşıyormuş Şöyle diyor; “Burada bizim yapmaya çalıştığımız şey bir an önce ateşkesin sağlanması, bir an önce akan kanın durması ve Suriyeli kardeşlerimizin İdlib’li kardeşlerimizin rahat huzur ve barış içinde yaşamalarını hayatlarını sürdürmeleri. Buna çalışıyoruz. Dileğimiz temennimiz bir an önce buraya ateşkesin, barışın, huzurun gelmesidir”.
Şimdi akla şöyle bir soru geliyor: Böyle bir Savunma Bakanı, Türkiye’yi nasıl savunacak? Bu konu üzerinde ciddi olarak durulması gereken bir husustur. Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri iyi yönetilememektedir.
Ordumuz tam sonuca ulaşacak iken operasyonlarını tamamlayamadan durdurulmaktadır. Yapılan yanlışlıkların basiretsizlikten ve komuta kademesindeki hatalardan kaynaklandığını düşünüyorum. Şöyle ki:
Suriye’de ilk operasyon “Fırat Kalkanı” olmuş DAEŞ perişan edilerek ortadan kaldırılmıştır. Buna karşılık PKK/PYD güçleri DAEŞ’in boşluğundan yararlanarak Münbiç bölgesini genişletmiş ve sınırımıza yakın yerlere kadar ilerleyerek konuşlanmıştır. Buradan hala saldırılarına devam etmektedirler.
İkinci sefer “Zeytin Dalı Operasyonu” olarak PKK/PYD güçlerine karşı başarı ile gerçekleştirilmiş; Afrin şehri yıkılmadan ve sivil halka zarar vermeden ele geçirilmiştir. Fakat bu operasyon esnasında Tel Rıfat bölgesi, kaçan PKK/PYD’lilerin sığınağı olmuştur. Aynı şekilde sınırımızı ve Azez bölgesini devamlı surette taciz eden bu teröristler, tamamen temizlenememiştir.
Üçüncü olarak yine PKK/PYD unsurlarına karşı “Barış Pınarı Operasyonu” gerçekleştirilmiş Tel Abyad ve Resulayn şehirleri arasındaki 32 kilometrelik derinliğinde bir alan teröristlerden temizlenmiştir. Buna rağmen Türkiye sınırı boyunca iki bölge hala PKK/PYD unsurlarının elinde kalmıştır. Ayn Arab ve Kamışlı hala teröristlerin elinde olup sınır şehirlerimiz teröristlerin tehdidi altında kalmaya devametmektedir.
Dördüncü olarak “Çatışmasızlık Bölgesi “adı verilen ve 12 adet gözlem noktamız bulunan İdlib, devamlı surette bombalanmış bir milyona yakın sivil sınırımıza doğru akın ederek perişan durumda kalmıştır. İşin daha kötüsü Morek ve Surman’da bulunan 8 ve 9 Numaralı Türkiye’nin askeri gözlem noktalarının rejim askerleri tarafından kuşatılmasına göz yumulmuştur.
Son olarak 3 Şubat 2020 günü 0100’da rejim kuvvetlerinin ateşi sonucu 7 askerimiz ve bir sivil çalışan şehit edilmiştir. Böyle bir durumda söylenmemesi gereken tek söz “ateşkestir”. Buna rağmen Akar iki defa ateşkes için çalıştığını ifade ederek yaramızı iyice deşmiştir.
Hâlbuki denilmesi gereken şöyle olmalıydı: “Çatışmasızlık bölgesinde anlaşmaları ihlal eden bütün rejim ve destek unsurları en kısa zamanda temizlenecektir. Halkımızın içi rahat olsun”. Bunun yerine misli ile karşılık verildiği ifade edilmiştir. Nereden öğrenildi ise 76 rejim askeri öldürüldüğü söylenmektedir. Fakat rejim askerleri ilerleyerek M-4 Karayolunu kesmiş ve İdlib şehrine iyice yaklaşmıştır. Daha fenası; gözlem noktasındaki askerlerimiz tehdit altında kalmaya devam etmektedir.
Ne yazık ki, komuta kademesi iyi çalışmamaktadır. Onca şehit vermemize ve diplomatik çabalarla elde edilen operasyon imkanları yarım kalmış; beklediğimiz başarı tam olarak gerçekleşememiştir. Bu nedenle komuta kademesi başta olmak üzere Milli Savunma Bakanı sorgulanmalıdır. Ülke menfaatlerimizi başarı ile koruyacak kişilerin işbaşına getirilmesi ve halkımıza güven veren komutanların görevde olması gereklidir.
28 Şubat 1997 sürecinde hamiyetli binlerce asker, sırf eşi başörtülü veya içki içmiyor diye ordudan tasfiye edilmiş meydan darbeci askerler ve FETO’ya kalmıştır. Bunun acısını 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşadık ve darbecilere karşı 250 şehit ve binlerce yaralı vererek ödedik.
15 Temmuz darbesi esnasında “cesedimi çiğnemeden Genelkurmay Karargahına giremezsiniz” diyecek cesarette generalimiz kalmamıştı. En kritik anda ordumuz başsız kalmış Feto’cu generaller ülkemizin altını üstüne getirmiştir. Hatta  Meclisimizi dahi bombalayacak kadar ileri gidebilmişlerdi. Fakat darbe; halkımız tarafından püskürtüldükten sonra komuta heyeti ve generaller ortaya çıkmış hiç birşey olmamış gibi koltuklarına oturarak görevlerine devam etmişlerdir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan “dere geçilirken at değiştirilmez” diyerek bu komuta kademesinin görev yapmasına müsaade etmişti. Belki de yerlerine getirilecek general bulamamıştı.Zira  300 Generalin yarısı Feto’cu çıkmış bir gazeteci arkadaşımız bu darbeci generalleri eleştirince bizzat Akar ve arkadaşları tarafından “haddini bildireceğiz” diyerek mahkemeye koşmuşlardır.
Demek ki; vatanımızın selameti için yöneticilerin merhametli olması maraz doğurmaktadır. Görevini yapamayan veya ihmal eden her asker ve sivil kim olursa olsun, derhal görevine son verilmelidir.
Barış Pınarı Harekatı esnasında “Dışişleri temsilcilerimiz görevlerini yapmıyor, bütün Arap ülkeleri ve Batılı devletler Türkiye’nin karşısına geçti” diye bir makale yazınca sesi Türkiye Hahambaşılığından geri geldi. “Kin ve nefret suçu işlediğim” öne sürülerek savcılıktan “yakalanarak ifademin alınması” istendi. Umarım bu uyarılarım sonunda bu sefer Ortodoks Kilisesi hakkımda dava açmaz, vesselam…
 

Dr. Vehbi KARA 
 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.