Dr. Vehbi Kara
Köşe Yazarı
Dr. Vehbi Kara
 

Bahriye’de 15 Yıl Kitabı

Bahriye’de 15 Yıl Kitabı “Bahriyede 15 Yıl” kitabı ilk olarak 2007 yılında basılmış daha sonra yeni baskısı yapılarak kamuoyunun bilgisine sunulmuştur. Bahse konu kitabın yazarı olarak “Vehbi Horasanlı” ismini kullandığım için bir çok defa soru sorulmaktadır. Öncelikle bu hususa cevap verelim. Yazı yazmaya askerlik yıllarında başlamıştım. Deniz Kuvvetleri Dergisinde bazı yazılarım kabul edilirken aynı zamanda bir çok gazete ve dergiye de yazılar gönderiyordum. Yazılarımın çoğu iman ve güzel ahlak ile ilgili idi. Bunun yanında yakın tarih, denizcilik ve özgürlüklerle ilgili olarak da çeşitli yazılar kaleme almıştım. Darbe yıllarındaki bağnaz, tek tipçi tutum ve yaşadığımız olumsuz şartlar nedeni ile sivil yayın kuruluşlarına gönderdiğim yazılarda “Vehbi Horasanlı” ismini kullanmayı tercih ediyordum. Zira Silahlı Kuvvetlerde dindar insanlara göz açtırılmıyordu. Hele hele tek parti diktatörlerine dil uzatmak asla affedilecek bir şey değildi. İşte Bahriye’de görev yaptığım yıllarda “Horasanlı” soyadını bu maksatla kullanmıştım. Ayrıca memleketim olan Erzurum’un Horasan ilçesi, bu ismi kullanmaya güzel bir gerekçe sunuyordu. Savaşta en önde ve barışta İslam’ı tebliğde ilk sıralarda görev yapan atalarım olan “Horasan Erenlerine” bu şekilde bir gönderme yapmış oluyordum. Bahriye’de görev yaptığım yıllarda üç türden anarşist zihniyet; ülkemize musallat olmuştu. Bir tanesi “komünist devrimciler” diğer bir tanesi ise sinsi bir yapılanma içinde olan Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve son olarak da sahte Türklerden meydana gelen Sabetay Örgütü. Üç örgüt ile ciddi mücadele içerisine girmiştim. Kitapta bunlara genişçe yer verilmektedir. İlk iki örgüte ilave olarak bir de ülkemizde yanlış olarak “Dönme” adı verilen aslında Müslümanlığa dönmemiş Sabetaycı denilen bir sinsi kabile ile de mücadele ediyordum. Bunlar dini değerlere son derece düşman; ahlaki değerler noktasında ise oldukça derin zafiyetler içinde bulunan bir gruptu. 1980’li ve 1990’lı yıllarda bu üç sinsi ve gizli örgütle mücadele etmek her babayiğidin harcı değildi. Sınıf arkadaşlarım illa ki bir tarafa sığınmayı doğru bulurken ben hiçbirisi ile dostluk kurmadan hatta bunlarla mücadele etmeye çalışan bir düşünce içerisindeydim. Çünkü komünistler dine afyon nazarı ile bakıp dindarları ezmeyi en önemli mücadele şekli olarak görüyorlardı. Daima kapitalist burjuvalar ile işbirliği yapıp kolay lokma olarak gördükleri Müslümanlara darbe vurmak işlerine geliyordu. İşte sınıfımızda namazlarını hiçbir zaman terk etmeyen birisi olarak beni hedef gördükleri için her fırsatta didişmeye yer arıyorlardı. O yıllarda yeni kurulmuş ve henüz palazlanmakta olan Fetullah Gülen’in elebaşılık yaptığı FETÖ mensupları ise yine namaz kıldığım için beni hedef tahtasına koymuşlardı. İslam’da yeri olmayan “ima ile namaz” diye kendilerini kandıracak bir aldatmaca içine girmişlerdi. İslam’ı bilmeyen fakat işine geldiği gibi kabul eden bazı kişileri aldatmışlardı. Benim gibi namaz kılan birisini gördüklerinde hemen kancayı atıp “sakın Vehbi gibi Donkişotluk yapma” diyorlardı. Hatta çok yakında okuldan atılacağımı iddia ederek öğrencilerin benden uzak durmalarını öğütlüyorlardı. FETÖ örgütü ile yaptığım mücadele bir çok yönden sıkıntılı idi. Çünkü dost düşman herkes bu örgütün haklı olduğunu söylüyor; benim ise yanlış yaptığımı dile getiriyordu. İşte “Bahriyede 15 Yıl” kitabında bu hususlara da yer verilmiştir. Diğer sinsi örgüt olan Sabetaycılar ise güçlerinden hiçbir şeyi kaybetmeden hala yoluna devam etmeyi başarmıştır. Özellikle Bahriye Mektebinde ve Denizcilik Yüksek Okulunda etkili olmayı hedefleyen bu gizli örgüt, devletin bir çok kilit noktasını işgal ettiği için hala çok güçlüdür. Anadolu insanını aşağılayan, Türk insanı ile alay eden ve dindarlar aleyhinde olmadık yalanları istimal eden bu azgın toplulukla mahkemelerde hala mücadele ediyorum. Gazete ve dergilerdeki yazılarımda her üç örgütün yaptığı kirli işleri ortaya dökerek ülkemize verdikleri zararları dile getirmeye çalıştım. Bu kitapta da bir kısmına yer verilmiştir. Özellikle “Kamikaze Fetullahçı Darbe” başlığı ve çeşitli dikkat çekici başlıklar ile 15 Temmuz 2016 tarihinden 5 buçuk ay önce yazdığım yazılarla FETÖ’nün darbe yapacağı ifade edilmiştir. Ne yazık ki bu makaleler, Davutoğlu’nun Başbakan olduğu bir dönemde Hükümeti yeterince uyandıramamış 200’den fazla şehit ve binlerce yaralı vermemize neden olmuştur. Fakat bu yazılar sayesinde kamuoyunu bilgilendirmekle çok daha feci sonuçların önlenmesi için bir parça fayda sağladığımdan da şüphe etmiyorum. “Bahriye’de 15 Yıl” isimli kitap Müslüman Türk gençlerinin Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapmasını teşvik etmektedir. Çünkü yukarıda saymaya çalıştığım üç sinsi ve tehlikeli örgütten başka daha nice İslam düşmanı topluluk Türkiye’nin en önemli okullarında ve özellikle de askeri okullarda aktiftirler. Yıkıcı, bölücü ve dini istismar faaliyetlerine devam etmektedirler. Baskı, taciz ve daha nice fenalıklarla Müslüman gençlerin orduda görev yapmasına engel olmaya çalışmaktadırlar. Kitabın verdiği ana mesajlardan bir tanesi; dini konularda ve özellikle namaz kılma ve alkollü içki içmeme konusunda nasıl davranılması gerektiğini göstermesidir. Kitabı okuyan her genç “Benim Vehbi Kara’dan eksik neyim var?” diyerek İslam’ın emrettiği ve yasakladığı konularda taviz vermeden yaşayabileceğini göstermektedir. Bu arada memnuniyet verici fakat bir o kadar da üzücü bir olayı belirtmek isterim. 28 Şubat 1997 darbe sürecinde binlerce askeri, re’sen yani zorunlu olarak emekli eden darbeci generallerin bir kısmını İdare Mahkemesi aracılığı ile müebbet hapis cezası ile cezalandırılması mücadelesinde muvaffak oldum. Ben ve yaklaşık 500 kişinin verdikleri suç duyuruları savcıları harekete geçirmiştir. Vatandaşlarımıza kan kusturan ve girdikleri banka yönetimleri aracılığı ile 400 milyar dolardan fazla parayı hortumlayan bu darbeci hainler, müebbet hapis cezası aldıkları halde ellerini kollarını sallayarak hala serbestçe geziyorlar. Suçlulara ceza vermekten aciz infaz memurları ve Adalet Bakanlığı yetkilileri, maalesef hala o yüksek makamlarda görev yaptığını zannetmektedir. Yapması gereken en önemli işi yapmayan veya savsaklayan sadece zavallı aciz insanları hapse tıkıp asıl zorba ve zalimleri serbest bırakan görevlilere teessüflerimi sunuyorum. Böyle hükümet yönetilmez. Suçluya cezasını çektiremeyen devlete devlet denilmez… Bu arada birçok asker arkadaşımla beraber kurduğumuz Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER) yönetici ve çalışanlarına da teşekkürlerimi arz ediyorum. Zira yıllarca mücadele ederek sırf eşi baş örtülü diye ordudan ayrılmak zorunda bırakılan benim gibi binden fazla asker arkadaşıma sosyal güvenlik haklarını alması ve iadeyi itibarımızı kazandırması için çalışması; takdir edilmesi gereken bir icraattır. Bununla birlikte re’sen emekli edilen binlerce asker arkadaşımız hala devletimizden yapılan zulümlere karşılık anayasal hakları olan tazminat haklarını almaya çalışmaktadır. Re’sen emekli edilen ve bizden hiçbir farkı olmayan tek suçu dindar olmak olan bu asker arkadaşlarımız tek kuruş dahi alamamışlardır. Bu konuyu dile getiren ben ve bir iki yazar arkadaşımdan başka kimse yoktur. Umarım bu kitap yapılan yanlışlıkların hangi boyutta olduğunu anlamaya yardım eder. İşte ilk baskıya çok fazla dokunmadan sadece ilaveler yaparak yeniden yayınlama fırsatı bulduğum için bahtiyarım. Bu vesile ile yardımlarını esirgemeyen değerli yazar Can Alpgüvenç’e teşekkürlerimi bir borç biliyorum. Umarım kısa bir müddet sonra Kitapyurdunda yayınlanacak bu eseri okuyup istifade etmek mümkün olur, vesselam…   Dr. Vehbi KARA  Samsung Galaxy akıllı telefonumdan gönderildi.
Ekleme Tarihi: 20 Haziran 2020 - Cumartesi

Bahriye’de 15 Yıl Kitabı

Bahriye’de 15 Yıl Kitabı

“Bahriyede 15 Yıl” kitabı ilk olarak 2007 yılında basılmış daha sonra yeni baskısı yapılarak kamuoyunun bilgisine sunulmuştur. Bahse konu kitabın yazarı olarak “Vehbi Horasanlı” ismini kullandığım için bir çok defa soru sorulmaktadır. Öncelikle bu hususa cevap verelim.

Yazı yazmaya askerlik yıllarında başlamıştım. Deniz Kuvvetleri Dergisinde bazı yazılarım kabul edilirken aynı zamanda bir çok gazete ve dergiye de yazılar gönderiyordum. Yazılarımın çoğu iman ve güzel ahlak ile ilgili idi. Bunun yanında yakın tarih, denizcilik ve özgürlüklerle ilgili olarak da çeşitli yazılar kaleme almıştım.

Darbe yıllarındaki bağnaz, tek tipçi tutum ve yaşadığımız olumsuz şartlar nedeni ile sivil yayın kuruluşlarına gönderdiğim yazılarda “Vehbi Horasanlı” ismini kullanmayı tercih ediyordum. Zira Silahlı Kuvvetlerde dindar insanlara göz açtırılmıyordu. Hele hele tek parti diktatörlerine dil uzatmak asla affedilecek bir şey değildi.

İşte Bahriye’de görev yaptığım yıllarda “Horasanlı” soyadını bu maksatla kullanmıştım. Ayrıca memleketim olan Erzurum’un Horasan ilçesi, bu ismi kullanmaya güzel bir gerekçe sunuyordu. Savaşta en önde ve barışta İslam’ı tebliğde ilk sıralarda görev yapan atalarım olan “Horasan Erenlerine” bu şekilde bir gönderme yapmış oluyordum.

Bahriye’de görev yaptığım yıllarda üç türden anarşist zihniyet; ülkemize musallat olmuştu. Bir tanesi “komünist devrimciler” diğer bir tanesi ise sinsi bir yapılanma içinde olan Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve son olarak da sahte Türklerden meydana gelen Sabetay Örgütü. Üç örgüt ile ciddi mücadele içerisine girmiştim. Kitapta bunlara genişçe yer verilmektedir.

İlk iki örgüte ilave olarak bir de ülkemizde yanlış olarak “Dönme” adı verilen aslında Müslümanlığa dönmemiş Sabetaycı denilen bir sinsi kabile ile de mücadele ediyordum. Bunlar dini değerlere son derece düşman; ahlaki değerler noktasında ise oldukça derin zafiyetler içinde bulunan bir gruptu.

1980’li ve 1990’lı yıllarda bu üç sinsi ve gizli örgütle mücadele etmek her babayiğidin harcı değildi. Sınıf arkadaşlarım illa ki bir tarafa sığınmayı doğru bulurken ben hiçbirisi ile dostluk kurmadan hatta bunlarla mücadele etmeye çalışan bir düşünce içerisindeydim.

Çünkü komünistler dine afyon nazarı ile bakıp dindarları ezmeyi en önemli mücadele şekli olarak görüyorlardı. Daima kapitalist burjuvalar ile işbirliği yapıp kolay lokma olarak gördükleri Müslümanlara darbe vurmak işlerine geliyordu. İşte sınıfımızda namazlarını hiçbir zaman terk etmeyen birisi olarak beni hedef gördükleri için her fırsatta didişmeye yer arıyorlardı.

O yıllarda yeni kurulmuş ve henüz palazlanmakta olan Fetullah Gülen’in elebaşılık yaptığı FETÖ mensupları ise yine namaz kıldığım için beni hedef tahtasına koymuşlardı. İslam’da yeri olmayan “ima ile namaz” diye kendilerini kandıracak bir aldatmaca içine girmişlerdi. İslam’ı bilmeyen fakat işine geldiği gibi kabul eden bazı kişileri aldatmışlardı.

Benim gibi namaz kılan birisini gördüklerinde hemen kancayı atıp “sakın Vehbi gibi Donkişotluk yapma” diyorlardı. Hatta çok yakında okuldan atılacağımı iddia ederek öğrencilerin benden uzak durmalarını öğütlüyorlardı. FETÖ örgütü ile yaptığım mücadele bir çok yönden sıkıntılı idi. Çünkü dost düşman herkes bu örgütün haklı olduğunu söylüyor; benim ise yanlış yaptığımı dile getiriyordu. İşte “Bahriyede 15 Yıl” kitabında bu hususlara da yer verilmiştir.

Diğer sinsi örgüt olan Sabetaycılar ise güçlerinden hiçbir şeyi kaybetmeden hala yoluna devam etmeyi başarmıştır. Özellikle Bahriye Mektebinde ve Denizcilik Yüksek Okulunda etkili olmayı hedefleyen bu gizli örgüt, devletin bir çok kilit noktasını işgal ettiği için hala çok güçlüdür. Anadolu insanını aşağılayan, Türk insanı ile alay eden ve dindarlar aleyhinde olmadık yalanları istimal eden bu azgın toplulukla mahkemelerde hala mücadele ediyorum.

Gazete ve dergilerdeki yazılarımda her üç örgütün yaptığı kirli işleri ortaya dökerek ülkemize verdikleri zararları dile getirmeye çalıştım. Bu kitapta da bir kısmına yer verilmiştir. Özellikle “Kamikaze Fetullahçı Darbe” başlığı ve çeşitli dikkat çekici başlıklar ile 15 Temmuz 2016 tarihinden 5 buçuk ay önce yazdığım yazılarla FETÖ’nün darbe yapacağı ifade edilmiştir.

Ne yazık ki bu makaleler, Davutoğlu’nun Başbakan olduğu bir dönemde Hükümeti yeterince uyandıramamış 200’den fazla şehit ve binlerce yaralı vermemize neden olmuştur. Fakat bu yazılar sayesinde kamuoyunu bilgilendirmekle çok daha feci sonuçların önlenmesi için bir parça fayda sağladığımdan da şüphe etmiyorum.

“Bahriye’de 15 Yıl” isimli kitap Müslüman Türk gençlerinin Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapmasını teşvik etmektedir. Çünkü yukarıda saymaya çalıştığım üç sinsi ve tehlikeli örgütten başka daha nice İslam düşmanı topluluk Türkiye’nin en önemli okullarında ve özellikle de askeri okullarda aktiftirler. Yıkıcı, bölücü ve dini istismar faaliyetlerine devam etmektedirler. Baskı, taciz ve daha nice fenalıklarla Müslüman gençlerin orduda görev yapmasına engel olmaya çalışmaktadırlar.

Kitabın verdiği ana mesajlardan bir tanesi; dini konularda ve özellikle namaz kılma ve alkollü içki içmeme konusunda nasıl davranılması gerektiğini göstermesidir. Kitabı okuyan her genç “Benim Vehbi Kara’dan eksik neyim var?” diyerek İslam’ın emrettiği ve yasakladığı konularda taviz vermeden yaşayabileceğini göstermektedir.

Bu arada memnuniyet verici fakat bir o kadar da üzücü bir olayı belirtmek isterim. 28 Şubat 1997 darbe sürecinde binlerce askeri, re’sen yani zorunlu olarak emekli eden darbeci generallerin bir kısmını İdare Mahkemesi aracılığı ile müebbet hapis cezası ile cezalandırılması mücadelesinde muvaffak oldum. Ben ve yaklaşık 500 kişinin verdikleri suç duyuruları savcıları harekete geçirmiştir.

Vatandaşlarımıza kan kusturan ve girdikleri banka yönetimleri aracılığı ile 400 milyar dolardan fazla parayı hortumlayan bu darbeci hainler, müebbet hapis cezası aldıkları halde ellerini kollarını sallayarak hala serbestçe geziyorlar. Suçlulara ceza vermekten aciz infaz memurları ve Adalet Bakanlığı yetkilileri, maalesef hala o yüksek makamlarda görev yaptığını zannetmektedir. Yapması gereken en önemli işi yapmayan veya savsaklayan sadece zavallı aciz insanları hapse tıkıp asıl zorba ve zalimleri serbest bırakan görevlilere teessüflerimi sunuyorum. Böyle hükümet yönetilmez. Suçluya cezasını çektiremeyen devlete devlet denilmez…

Bu arada birçok asker arkadaşımla beraber kurduğumuz Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER) yönetici ve çalışanlarına da teşekkürlerimi arz ediyorum. Zira yıllarca mücadele ederek sırf eşi baş örtülü diye ordudan ayrılmak zorunda bırakılan benim gibi binden fazla asker arkadaşıma sosyal güvenlik haklarını alması ve iadeyi itibarımızı kazandırması için çalışması; takdir edilmesi gereken bir icraattır.

Bununla birlikte re’sen emekli edilen binlerce asker arkadaşımız hala devletimizden yapılan zulümlere karşılık anayasal hakları olan tazminat haklarını almaya çalışmaktadır. Re’sen emekli edilen ve bizden hiçbir farkı olmayan tek suçu dindar olmak olan bu asker arkadaşlarımız tek kuruş dahi alamamışlardır. Bu konuyu dile getiren ben ve bir iki yazar arkadaşımdan başka kimse yoktur. Umarım bu kitap yapılan yanlışlıkların hangi boyutta olduğunu anlamaya yardım eder.

İşte ilk baskıya çok fazla dokunmadan sadece ilaveler yaparak yeniden yayınlama fırsatı bulduğum için bahtiyarım. Bu vesile ile yardımlarını esirgemeyen değerli yazar Can Alpgüvenç’e teşekkürlerimi bir borç biliyorum. Umarım kısa bir müddet sonra Kitapyurdunda yayınlanacak bu eseri okuyup istifade etmek mümkün olur, vesselam…  

Dr. Vehbi KARA 

Samsung Galaxy akıllı telefonumdan gönderildi.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.