Nesibe TÜKEL
Köşe Yazarı
Nesibe TÜKEL
 

ÇOCUKLUĞUMUZUN DÜŞLERİ

ÇOCUKLUĞUMUZUN DÜŞLERİ. Geriye doğru bakıp düşündünüz mü hiç? Dün nasıldık...  Bugün nasıl? Daha çocuktuk... Sokaklarda koşup oynayan...  Gün gelecek; anne ve baba gibi büyük, büsbüyük insan olmayı hedefleyen bir haldeyken;  düşlediğimiz ise büyüyünce problemlerin ama sadece ve sadece problemlerin ortadan kalkmasıydı... Açıkçası büyümek o yaşlarda bir nimetti... "Nimet gelirken külfetiyle gelir" hiç hesabında olmazdık.  Derdimiz di sadece büyümek... Keşke tek derdimiz o yaşta kalıp hep büyümeyi dert edinmek olsaydı... Ama zamanın su gibi akıp geçtiği bir hayat bizi bekliyordu. Çetin, oyun üzerine oyunların var olduğu bir hayat... Oysa, bu hayat öyle safiyane, çocuksu duyguların varolduğu bir hayat değildi. Bu hayatın hiç bir alanında çocuklukta safiyane duygularla oynadığımız oyunlara, yaptığımız kavgalara yer yoktu. Büyüklüğün oyununda kan, gözyaşı, zalimlik zorbalık, ihanet, fesatlık kısacası akla gelen gelmeyen her türlü kötülük hakimdi.  Altta kalanın canı çıksın! diye de bu oyuna yakışır sözde uydurulmuş, ezmezsen ezilir, yok olursun diyerek büyükler en büyük olma duygusuyla hareket etmekteydiler.  Mal için, makam için, güç içindi burada kavga.  Evet;  büyüdük, sorunlar ortadan kalkar diye ama sorunlar yumağı içinde bulduk kendimizi.  Bir insan kendini kandırır mı? diye hiç düşünme fırsatı bile bulamadan kendimizi kandırdık.  Bir yandan da o safiyane duygularla hemhal olmuş çocukluğumuzu aramaya başladık, "ne varsa eskilerde eski zamanlarda var" demeye başladık.  Gerçekten de ne varsa eskilerde kalmıştı hep...  Bayramlar eskilerde kaldı, güneş eskiden doğduğu gibi heyecanla doğmuyordu artık...  Rüzgar yağmur fırtına bile eskisi gibi değildi.  Yağmur yağarken toprak eskiden olduğu gibi kokmuyordu, reyhasını içine gömmüş bizlere sanki küsmüştü. Makam mevki, para pul kazandıkça çocuklukta ki özlemlerimizi gidermeye çalışıyorduk ne yazık ki çocukken duyduğumuz özlemleri bile özler olduk...  Yaş geçmiş, saç ağarmış, bel iki büklüm olmuş elden ayaktan kesilir hale gelince anlıyoruz ki bunca koşturmaca, bunca hırs hiç bir şeye değmezmiş.  En değerli hazine çocukluğumuzun düşleri idi..  Bu hazineyi elinde tutup kaybetmeyenler hayatını dolu dolu yaşayanlardır.  Biraz özlem .. Biraz duygu... Biraz da özeleştiri olan yazımızın sonuna geldik.  Zaman tünelinde bir anlık çocukluğumuzu eskileri yaşatabilmişsek ne mutlu...  Kalın sağlıcakla efendim. Nesibe TÜKEL
Ekleme Tarihi: 10 Aralık 2019 - Salı

ÇOCUKLUĞUMUZUN DÜŞLERİ

ÇOCUKLUĞUMUZUN DÜŞLERİ.

Geriye doğru bakıp düşündünüz mü hiç?
Dün nasıldık... 
Bugün nasıl?
Daha çocuktuk...
Sokaklarda koşup oynayan... 
Gün gelecek; anne ve baba gibi büyük, büsbüyük insan olmayı hedefleyen bir haldeyken;  düşlediğimiz ise büyüyünce problemlerin ama sadece ve sadece problemlerin ortadan kalkmasıydı...

Açıkçası büyümek o yaşlarda bir nimetti...
"Nimet gelirken külfetiyle gelir" hiç hesabında olmazdık. 
Derdimiz di sadece büyümek...
Keşke tek derdimiz o yaşta kalıp hep büyümeyi dert edinmek olsaydı...
Ama zamanın su gibi akıp geçtiği bir hayat bizi bekliyordu.
Çetin, oyun üzerine oyunların var olduğu bir hayat...

Oysa, bu hayat öyle safiyane, çocuksu duyguların varolduğu bir hayat değildi.
Bu hayatın hiç bir alanında çocuklukta safiyane duygularla oynadığımız oyunlara, yaptığımız kavgalara yer yoktu.

Büyüklüğün oyununda kan, gözyaşı, zalimlik zorbalık, ihanet, fesatlık kısacası akla gelen gelmeyen her türlü kötülük hakimdi. 
Altta kalanın canı çıksın! diye de bu oyuna yakışır sözde uydurulmuş, ezmezsen ezilir, yok olursun diyerek büyükler en büyük olma duygusuyla hareket etmekteydiler. 
Mal için, makam için, güç içindi burada kavga. 

Evet;  büyüdük, sorunlar ortadan kalkar diye ama sorunlar yumağı içinde bulduk kendimizi. 
Bir insan kendini kandırır mı? diye hiç düşünme fırsatı bile bulamadan kendimizi kandırdık. 

Bir yandan da o safiyane duygularla hemhal olmuş çocukluğumuzu aramaya başladık, "ne varsa eskilerde eski zamanlarda var" demeye başladık. 
Gerçekten de ne varsa eskilerde kalmıştı hep... 

Bayramlar eskilerde kaldı, güneş eskiden doğduğu gibi heyecanla doğmuyordu artık... 

Rüzgar yağmur fırtına bile eskisi gibi değildi. 
Yağmur yağarken toprak eskiden olduğu gibi kokmuyordu, reyhasını içine gömmüş bizlere sanki küsmüştü.

Makam mevki, para pul kazandıkça çocuklukta ki özlemlerimizi gidermeye çalışıyorduk ne yazık ki çocukken duyduğumuz özlemleri bile özler olduk... 

Yaş geçmiş, saç ağarmış, bel iki büklüm olmuş elden ayaktan kesilir hale gelince anlıyoruz ki bunca koşturmaca, bunca hırs hiç bir şeye değmezmiş. 

En değerli hazine çocukluğumuzun düşleri idi.. 

Bu hazineyi elinde tutup kaybetmeyenler hayatını dolu dolu yaşayanlardır. 

Biraz özlem ..
Biraz duygu...
Biraz da özeleştiri olan yazımızın sonuna geldik. 
Zaman tünelinde bir anlık çocukluğumuzu eskileri yaşatabilmişsek ne mutlu... 
Kalın sağlıcakla efendim.

Nesibe TÜKEL

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.