Mücahit Güler
Köşe Yazarı
Mücahit Güler
 

İman Kalbe Yerleşmeyince Fıkıh Hayata Yansımıyor!

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…    Geçici dünya alemine kulluk vazifesi için gönderilen insanoğlu, burada da kulluğu nasıl yapması konusunda başıboş bırakılmamıştır. Bize kulluk vazifesini emreden Allah onu nasıl yapmamız gerektiğini de bizlere vahiy aracılığıyla göndermiştir. Kulluğun temeli ve ilk adımı imandır. Doğru bir iman insanı dosdoğru yola iletirken, yanlış bir iman insanı kulluktan uzaklaştırır. Doğru imanı elde etmek için Kur’an-ı Kerim’e başvurduğumuz da bunun nasıl olması gerektiği konusunda bizleri yeteri kadar bilgilendiriyor. İnsanoğlu kainati tefekkür ederek, vahye uyarak, nefsi terbiye ederek, ibadetlere sıkı sıkıya bağlı kalarak hakiki bir imana ulaşır.      Bir hadiste Peygamberimiz (sav) imanın önemini şöyle anlatıyor: “Dikkat edin! Vücutta bir çiğnem et parça vardır. Eğer o ıslah olursa bütün vücut ıslah olur. Eğer o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin o, kalptir.”1 Bu hadisi açıklayan Hadis Alimleri hadisteki bozulmanın maddi sağlıkla bir ilgisi olmadığının bunun daha çok manevi hastalıkla ilgisi olduğunu söylüyorlar.      Bu hadiste teşbih/benzetme yapılmıştır. Kalp tıbbi açıdan sağlıklı olduğunda bütün beden nasıl ki düzgün çalışıyorsa, aynı şekilde hakiki imana ulaşan insan da dinini gereği gibi yaşayacaktır. Kalp insan bedeninin özüdür, mekanizmanın merkezidir, kalbin durması demek bedenin ölmesi demektir. İmanın yokluğu ise manevi olarak insanın ölümü demektir. Kalp bir nevi komutan gibidir, komutanın varlığı düzeni, disiplini gösterir. Aynı şekilde imanın varlığı da insanın fıtrat düzenine göre bir hayat yaşadığını gösterir. Hakiki imana ulaşan kişi amellerini gereği gibi yerine getirecektir, her fırsata Rabbine ibadet edip, şükrünü eda edecektir.      Hz. Ömer der ki: ‘’inandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanırsınız.’’ Kitaba uymak zor gelince işi kitabına uydurduk. Hakiki manada iman etmek zor gelince, iman teriminin içini boşalttık. Allah’ın varlığını kabul etmeyi imandan saydık. Halbuki iman etmek için ‘’La İlahe İllallah, Muhammedun Rasulullah’’ demek gerekiyor. Yani önce ‘’La‘’ süpürgesiyle bütün sahte ilahları(putlar, mal, kadın, ideolojiler) süpürüp çöpe atmalıyız. Sonra da ‘’İllallah’ sözüyle de her mesele de bizi terbiye etmeye layık olan, en çok sevilen, ibadetlere en fazla layık olan Allah’ı kabul  etmeli ve hayatımızı buna göre şekillendirmeliyiz.2 İmanın ikinci kısmı olan ‘’Muhammedun Rasulullah’’ sözüyle de her konuda bize en güzel şekilde örnek olan Peygamberimize (sav) ittiba etmeli, yani ona uyup yaptığını yapmalı.3         İman sadece teorik bir şey değildir. Kur’an-ı Kerim’i açıp baktığımızda göreceğiz ki Rabbimiz şu sözü sürekli kitabında tekrar etmiştir. ‘’İman edenler, salih amel işleyenler’’ neredeyse imanla alakalı bütün ayetlerin hemen akabinde salih amel ifadesi gelmiştir. Bu ayetlerle şunu anlıyoruz ki; imanın bir de pratik yönü vardır. Önce teorik kısım kabul edilir, sonra da hemen akabinde pratik kısma geçilir.      Böyle bir imana sahip olan dinini de olması gerektiği şekilde yaşar. ‘’La İlahe İllallah’’ sözünü tam manasıyla anlayamamış bir insanın amellerinde sürekli problem çıkar. İslam fıkhı onun hayatına yerleşmez. Çünkü kamil manada içselleştirilmemiş bir iman insanı harekete geçirmez. Hayatının merkezine imanı(tevhidi) koyan, hayatındaki bütün anlam boşluklarına cevap bulmuş olur.     Bir dakika sonrasının garantisi olmadığı imtihan dünyasında yaşıyoruz. Böyle bir dünya da kendi benliğimize cevap verebilmek ve hayatımızın anlam boşluklarını gereği gibi doldurmak için ne zaman düşüneceğiz, ölünce mi? Bu gidişim nereye, hayatımdaki sorunlara cevap verebilmek için ne zaman harekete geçmeliyim? gibi sorularla kendimizi muhasebeye çekmeliyiz. Düşünmek insanı çözüme götürür, bol bol düşünelim...       Düşününce/tefekkür edince şunu göreceğiz ki; yaratılan her varlık fıtratına uygun hareket ederken, yalnızca insanoğlu fıtratına aykırı bir hayat yaşıyor. Bunun temel sebebi ise insanın ‘’La İlahe İllallah’’ sözünü yani tevhidi bir bakış açısına sahip olamamasıdır. Tevhid her şeyin ilacıdır. Tevhid içselleştirilince insan fıtrata uygun yaşamaya başlar ve sonuç itibariyle de İslam Fıkhı kişinin hayatında yansımaya başlar.      Rabbim bizlere içselleştirilmiş bir iman ve Peygamberine ittiba eden bir kul olmayı nasip etsin. Davasının derdiyle dertlenenlerden ve bu dava için mücadele eden kullarından eylesin bizleri… Âmin.   1- Buhari ve Müslim 2- Feyzul Furkan Meali En’am-162. ayet 3- Feyzul Furkan Meali Ali İmran-31. ayet
Ekleme Tarihi: 09 Aralık 2019 - Pazartesi

İman Kalbe Yerleşmeyince Fıkıh Hayata Yansımıyor!


Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…

   Geçici dünya alemine kulluk vazifesi için gönderilen insanoğlu, burada da kulluğu nasıl yapması konusunda başıboş bırakılmamıştır. Bize kulluk vazifesini emreden Allah onu nasıl yapmamız gerektiğini de bizlere vahiy aracılığıyla göndermiştir. Kulluğun temeli ve ilk adımı imandır. Doğru bir iman insanı dosdoğru yola iletirken, yanlış bir iman insanı kulluktan uzaklaştırır. Doğru imanı elde etmek için Kur’an-ı Kerim’e başvurduğumuz da bunun nasıl olması gerektiği konusunda bizleri yeteri kadar bilgilendiriyor. İnsanoğlu kainati tefekkür ederek, vahye uyarak, nefsi terbiye ederek, ibadetlere sıkı sıkıya bağlı kalarak hakiki bir imana ulaşır. 

    Bir hadiste Peygamberimiz (sav) imanın önemini şöyle anlatıyor: “Dikkat edin! Vücutta bir çiğnem et parça vardır. Eğer o ıslah olursa bütün vücut ıslah olur. Eğer o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin o, kalptir.”1 Bu hadisi açıklayan Hadis Alimleri hadisteki bozulmanın maddi sağlıkla bir ilgisi olmadığının bunun daha çok manevi hastalıkla ilgisi olduğunu söylüyorlar. 

    Bu hadiste teşbih/benzetme yapılmıştır. Kalp tıbbi açıdan sağlıklı olduğunda bütün beden nasıl ki düzgün çalışıyorsa, aynı şekilde hakiki imana ulaşan insan da dinini gereği gibi yaşayacaktır. Kalp insan bedeninin özüdür, mekanizmanın merkezidir, kalbin durması demek bedenin ölmesi demektir. İmanın yokluğu ise manevi olarak insanın ölümü demektir. Kalp bir nevi komutan gibidir, komutanın varlığı düzeni, disiplini gösterir. Aynı şekilde imanın varlığı da insanın fıtrat düzenine göre bir hayat yaşadığını gösterir. Hakiki imana ulaşan kişi amellerini gereği gibi yerine getirecektir, her fırsata Rabbine ibadet edip, şükrünü eda edecektir. 

    Hz. Ömer der ki: ‘’inandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanırsınız.’’ Kitaba uymak zor gelince işi kitabına uydurduk. Hakiki manada iman etmek zor gelince, iman teriminin içini boşalttık. Allah’ın varlığını kabul etmeyi imandan saydık. Halbuki iman etmek için ‘’La İlahe İllallah, Muhammedun Rasulullah’’ demek gerekiyor. Yani önce ‘’La‘’ süpürgesiyle bütün sahte ilahları(putlar, mal, kadın, ideolojiler) süpürüp çöpe atmalıyız. Sonra da ‘’İllallah’ sözüyle de her mesele de bizi terbiye etmeye layık olan, en çok sevilen, ibadetlere en fazla layık olan Allah’ı kabul  etmeli ve hayatımızı buna göre şekillendirmeliyiz.2 İmanın ikinci kısmı olan ‘’Muhammedun Rasulullah’’ sözüyle de her konuda bize en güzel şekilde örnek olan Peygamberimize (sav) ittiba etmeli, yani ona uyup yaptığını yapmalı.3    

    İman sadece teorik bir şey değildir. Kur’an-ı Kerim’i açıp baktığımızda göreceğiz ki Rabbimiz şu sözü sürekli kitabında tekrar etmiştir. ‘’İman edenler, salih amel işleyenler’’ neredeyse imanla alakalı bütün ayetlerin hemen akabinde salih amel ifadesi gelmiştir. Bu ayetlerle şunu anlıyoruz ki; imanın bir de pratik yönü vardır. Önce teorik kısım kabul edilir, sonra da hemen akabinde pratik kısma geçilir. 

    Böyle bir imana sahip olan dinini de olması gerektiği şekilde yaşar. ‘’La İlahe İllallah’’ sözünü tam manasıyla anlayamamış bir insanın amellerinde sürekli problem çıkar. İslam fıkhı onun hayatına yerleşmez. Çünkü kamil manada içselleştirilmemiş bir iman insanı harekete geçirmez. Hayatının merkezine imanı(tevhidi) koyan, hayatındaki bütün anlam boşluklarına cevap bulmuş olur. 

   Bir dakika sonrasının garantisi olmadığı imtihan dünyasında yaşıyoruz. Böyle bir dünya da kendi benliğimize cevap verebilmek ve hayatımızın anlam boşluklarını gereği gibi doldurmak için ne zaman düşüneceğiz, ölünce mi? Bu gidişim nereye, hayatımdaki sorunlara cevap verebilmek için ne zaman harekete geçmeliyim? gibi sorularla kendimizi muhasebeye çekmeliyiz. Düşünmek insanı çözüme götürür, bol bol düşünelim... 

     Düşününce/tefekkür edince şunu göreceğiz ki; yaratılan her varlık fıtratına uygun hareket ederken, yalnızca insanoğlu fıtratına aykırı bir hayat yaşıyor. Bunun temel sebebi ise insanın ‘’La İlahe İllallah’’ sözünü yani tevhidi bir bakış açısına sahip olamamasıdır. Tevhid her şeyin ilacıdır. Tevhid içselleştirilince insan fıtrata uygun yaşamaya başlar ve sonuç itibariyle de İslam Fıkhı kişinin hayatında yansımaya başlar. 

    Rabbim bizlere içselleştirilmiş bir iman ve Peygamberine ittiba eden bir kul olmayı nasip etsin. Davasının derdiyle dertlenenlerden ve bu dava için mücadele eden kullarından eylesin bizleri… Âmin.

 
1- Buhari ve Müslim
2- Feyzul Furkan Meali En’am-162. ayet
3- Feyzul Furkan Meali Ali İmran-31. ayet

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.