Bilal Dursun Yılmaz
Köşe Yazarı
Bilal Dursun Yılmaz
 

Korona’ya mektup/2

Korona, seninle mektup hasbihalimiz devam edecek gibi… Nasıl lakayt kalayım ki televizyonu açıyorum sen, telefonu elime alıyorum sen, bugünlerde nadir de olsa bir insan görsem konu yine sen. Seninle ilgili bir kelamın olmadığı mekân ya da bir yer yok bu günlerde… Senin cirmini göremiyoruz lakin 4 ve 6 yaşındaki çocuklarım da senin adını artık iyi biliyorlar, sanki bir yerden çıkıp da evimize geleceksin ürküntüsü içindeler. Birkaç gündür onlara senin bir öcü gibi gelemeyeceğini anlatsam da aslında onların karşısında komik olan ben oluyorum çünkü sen çocuklar için değil ama büyükler için, bizim için tam bir öcüsün… Korona, elbette seni de zaman içinde unutacağız bundan yana hiç şüphem yok çünkü fıtratımızda bu unutma meyelanı var. Lakin içinde yaşayıp da adını henüz bir isme indirgeyemediğimiz bu çağın adına bazıları enformasyon ve iletişim çağı derken, bazıları da dijital teknolojiler çağı gibi muadil kavramları kullanıyorlar. Fakat çağın adı ne olursa olsun biz gelecekte bu günleri unutsak da sen bu çağa emin ol mührünü vurdun hem de çok etkili ve ibretlik bir şekilde vurdun. Mesela Fatih toplar döktürüp bin yıllık Bizans imparatorluğunu yıkarak dünyada yeni bir çağı başlattı ya bir kıyas olsun diye söylüyorum sen o dev orduların büyüklüğü nispetinde küçüklüğünle, hatta görünmezliğinle değil bir devleti, bir imparatorluğu bütün devletleri esir aldın. Bu zaten çok açık bir ibret değil mi? Daha hangi ibretinden bahsedeyim ki istisnasız her devlet, her millet hatta her fert seni okuyabilse herkese özel olarak gelmiş bir Mektubu Rabbanisin hiç kuşkum yok... Korona, içimde büyüyen kasaveti, yeknesaklığı, ülfeti bu gece seninle kırdım. Uyuyan çocuklarımın üstünü örttüm, kendi çocuklarıma bakarak aç yatan, açıkta yatan, yetim, garip binlerce çocuğu düşündüm. Sonra ellerimi yüzüme kapatarak hıçkırıklar içinde dışa doğru değil ama içime doğru şiddetli haykırışlarla hatalarımla bu gece yeniden yüzleştim. Bu hatalarımın neler olduğuna şahitlerimi çoğaltmamak için onları zahir etmeyeceğim. Bu gece maddi manevi mevcut olan her türlü imkânımı düşündüm ya da düşünmeye çalıştım (bu imkânları saymak istesem eminim bunun imkânsız olduğunu göreceğim. Henüz Korona teşhisi konulmamış kronik rahatsızlıkları olmayan biriyim nasıl bir imkân içinde olduğumu birkaç saniye düşünmem başlangıç için kâfi zannımca…) bu imkânlarımla nasıl bir imtihan içinde olduğumu bir kez daha derk ederek dünya yüzünde, yanımda- yöremde imkânsız kalmışlara acaba ben ne yaptım ve ne yapıyorum? Bu soruyu kendime sordum ve aldığım cevaplar karşısında tırnaklarımla yüzümü parçalamak istedim, çünkü bu soruya verecek bir cevabı kendimde bulamadım.  Korona, çok iyi bildiğim bir hakikati sen bana hakkalyakin olarak yeniden yaşattın. Her zaman bana rehber olan o hakikatli sözü önce kendi hayatıma mihenk eyledim. Sonra ev, aile, hane, memleket ve küreyi arz genişliğindeki geniş halkalarda o müthiş sözün tesirini aleni şekilde gördüm. “Beşer zulmeder kader adalet eder”. Evet, bu söz pek çok çıkmazımda,  her hadisenin iç yüzünü kavramamda her daim rehberim olmuştur. Enfüsi ve afaki pek çok  hadiseyi anlamlandırmaktaki bu ölçüm şimdi senin üzerinden tecelli ediyor Korona. Korona, televizyonları açınca bütün kanallarda profesör bilmem kim, sağlık bilimleri anabilim dalı başkanı, filanca üniversitenin rektörü, dekanı, Korona bilim kurulu üyesi gibi anlı şanlı isimler seninle ilgili dönüp dönüp hep aynı şeyleri söylüyorlar, yeni şeyler söylüyormuş gibi yapmanın dışında farklı bir şey duymuyoruz. O unvanı kabarık zatlar da seni henüz yeni tanıyorlarmış, yeni yeni anlamaya çalışıyorlarmış öyle diyorlar. Seninle ilgili bize dedikleri de “senin temas ettiğin kişilerden hatta herkesten mümkün mertebe teması kesmemiz, kendimizi izole etmemiz, hijyene azami özen göstermemiz”  sadece bunu salık veriyorlar. Senden kurtulmanın “Çaresi ne?” diye soranlara da şuan bilinen bir çarenin henüz olmadığını söylüyorlar. Seni yok edecek ya da etkini kıracak aşının bulunmasının da en az bir yıl süreceğini söylüyorlar. Türkiye’de her gün televizyon ekranlarından bizleri aydınlatan bilim insanlarımızdan henüz birileri çıkıp biz Korona’nın aşısını buluruz diyenini görmedik, bilim insanlarımız için sen çok yabancısın Çin’de ya da başka yerlerde senin sonunu getirecek araştırmaların, çalışmaların yapıldığını söylüyorlar ama şuan her şey meçhul. Senin gidişatın, seyrin için de kesin bir söylemde bulunan birisi yok. Yine elimizde olmayan bir güce umut bağladık yaz gelirse sıcağa fazla takatinin olmadığı savına bel bağlayarak yazın gelmesini bekliyoruz.  Gündem sen olunca tıbbiyeli bilim insanlarımız zamanı ekranda geçirebilmek için bir şeyler söylüyorlar “öyle de olur, böylede olur” kabilinden tam bir acizlik örneği gösterip duruyorlar. Bu arada hakkındaki komplo teorileri elbette yoğun şekilde devam ediyor biz biraz can derdine düştük ama. Özetle seninle ilgili çok önemli bilim insanları “her şey olabilir” diyorlar.  Korona, merakla ve müthiş bir korkuyla bütün bir dünya olarak seni takip ediyoruz.  Senin o küçük olan cirmin karşısında kabarık ünvanlı bilim insanları, Amerika ve Çin gibi devletler Hristiyanlığın merkezi Roma bütün dünya çaresiz. Ne müthiş, ne hayretengiz bir şeysin ya… Ha bu arada seni takmadığını iddia eden iki gurup insan var, ama onlar azınlıktalar. Seni takmayan birinci grup seni bilmediğinden takmıyor yani cahil cesareti gösteriyorken, diğer grup ise seni Amerika ve Çin durduramasa bile dizginini tutan birinin olduğuna inananlar grubu, onlar seni takmıyor değiller ama senden çok da korkmuyorlar.  Velhasıl Korona şuan küçük azınlıklar dışında neredeyse herkes seni okumaya ve anlamaya çalıyor fakat Babil kulesinde dilleri karışan insanlık gibi herkes seni farklı okuyor. Sen sanki herkese farklı şeyler söylüyorsun. Mesela seni durdurabilmek için bir aşı bulup üretmek Amerikan’ın bir yılını alacağını bizzat Başkan Donald Trump bu gece söyledi. Lakin bizim akademiyamızda Prof. unvanlı bazıları sosyal medyada şunu yazıyor; “bilmem ne kadar imam yetiştireceğinize ve atayacağınıza laboratuvarlara bilim insanı yetiştirseydiniz”. Kendisi aynaya baksa görecek Profluk unvanını hangi icatla almış.  Bir başka İtalyan hekim “bana 1.200 Euro maaş verip aşıyı bulmamı isteyenler 100 milyon Euro verdikleri Ronaldino'dan aşı yapmasını istesinler” diyor görüyorsun Korona halimizi… Şimdi biz insanlık olarak nasıl büyük bir cürüm işledik ki papa Avrupa’nın göbeğindeki o muhteşem görkemli katedralinde tek başına ayin yapıyor, Kâbe’yi Ebabil kuşları tavaf ediyor? Hani düne kadar ordularımızı ve mühimmatlarımızı yarıştırıyorduk kim daha güçlü diye ne oldu? Çin, Amerika, Rusya dünyanın süperleriydi bunların hava, kara, deniz savunma sistemleri yarışıyordu araya biz de karışmaya çalışıyorduk ne oldu? En güçlü ülkenin başkanı Trump ne dedi senin için: “bu çok gizli bir düşman, bununla savaşacağız” evet Korona seni öyle büyük bir düşman kabul ettik ki televizyonlardaki sadece bir adet üç boyutlu bir görüntünü Çinliler ortaya koyamamış olsaydı nasıl bir şey olduğunu bile göremeyecektik. Senin üç boyutlu resmini Çinlilerin çizmiş olması bile şuan ulaşılmış en önemli bilimsel olay kabul ediliyor. Ah Korona seni azıcık düşünebilsek ne ibreti alam Bir vakasın ama biz daha çok senin oluşturduğun vakaları konuşuyoruz şuan. Beşer hangi zulmü işledi de kader seni bize reva gördü Korona?  Beşer hangi zulmü, hangi zilleti işlemedi ki? Ben inanıyorum ki her milletin, her devletin, her teşekkülün, her cemaatin, her tarikatın, her insanın payına bu zilletten düşecek bir şey var… Aslında insanlık tarihinden beri çeşitli kavimlerin helaketine sebep olmuş türlü sapkınlıklar adına teknoloji çağı, dijital çağ, iletişim çağı gibi isimler verdiğimiz bu çağda tavan yapmadı mı? “Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar” hepimiz bu sözü ne kadar da iyi bilir, her daim ne çok söyleriz değil mi? bu söze bugün kendi âlemimde bir cevap vermek istedim lakin veremedim. Kendimi bir restorana gidip bir kişilik yemek söyleyip de 100 kişilik hesapla karşılaşmış biri olarak hissetim ve şuan bulaşıkhanedeyim epey bir zamanda kalacak gibiyim.  Korona, inan ben o kadar umarsız, çok da fazla imkânlara sahip biri değilim lakin yine de mevcut şartlarımda yapabilecek çok şeyim varken hiç bir şey yapmayarak ödevlerimi ihmal etmiş, kendimi yüzsüz bir birey olarak hissettim. Bu sebepten de yüzümü Rabbe açamadım, hıçkırıklarımı bastırıp ellerimi kapattım yüzüme, ellerini Rabbe karşı sorunsuz ve sorumsuz açanlar varsa helal olsun onlara…  
Ekleme Tarihi: 20 Mart 2020 - Cuma

Korona’ya mektup/2


Korona, seninle mektup hasbihalimiz devam edecek gibi… Nasıl lakayt kalayım ki televizyonu açıyorum sen, telefonu elime alıyorum sen, bugünlerde nadir de olsa bir insan görsem konu yine sen. Seninle ilgili bir kelamın olmadığı mekân ya da bir yer yok bu günlerde… Senin cirmini göremiyoruz lakin 4 ve 6 yaşındaki çocuklarım da senin adını artık iyi biliyorlar, sanki bir yerden çıkıp da evimize geleceksin ürküntüsü içindeler. Birkaç gündür onlara senin bir öcü gibi gelemeyeceğini anlatsam da aslında onların karşısında komik olan ben oluyorum çünkü sen çocuklar için değil ama büyükler için, bizim için tam bir öcüsün…
Korona, elbette seni de zaman içinde unutacağız bundan yana hiç şüphem yok çünkü fıtratımızda bu unutma meyelanı var. Lakin içinde yaşayıp da adını henüz bir isme indirgeyemediğimiz bu çağın adına bazıları enformasyon ve iletişim çağı derken, bazıları da dijital teknolojiler çağı gibi muadil kavramları kullanıyorlar. Fakat çağın adı ne olursa olsun biz gelecekte bu günleri unutsak da sen bu çağa emin ol mührünü vurdun hem de çok etkili ve ibretlik bir şekilde vurdun. Mesela Fatih toplar döktürüp bin yıllık Bizans imparatorluğunu yıkarak dünyada yeni bir çağı başlattı ya bir kıyas olsun diye söylüyorum sen o dev orduların büyüklüğü nispetinde küçüklüğünle, hatta görünmezliğinle değil bir devleti, bir imparatorluğu bütün devletleri esir aldın. Bu zaten çok açık bir ibret değil mi? Daha hangi ibretinden bahsedeyim ki istisnasız her devlet, her millet hatta her fert seni okuyabilse herkese özel olarak gelmiş bir Mektubu Rabbanisin hiç kuşkum yok...
Korona, içimde büyüyen kasaveti, yeknesaklığı, ülfeti bu gece seninle kırdım. Uyuyan çocuklarımın üstünü örttüm, kendi çocuklarıma bakarak aç yatan, açıkta yatan, yetim, garip binlerce çocuğu düşündüm. Sonra ellerimi yüzüme kapatarak hıçkırıklar içinde dışa doğru değil ama içime doğru şiddetli haykırışlarla hatalarımla bu gece yeniden yüzleştim. Bu hatalarımın neler olduğuna şahitlerimi çoğaltmamak için onları zahir etmeyeceğim. Bu gece maddi manevi mevcut olan her türlü imkânımı düşündüm ya da düşünmeye çalıştım (bu imkânları saymak istesem eminim bunun imkânsız olduğunu göreceğim. Henüz Korona teşhisi konulmamış kronik rahatsızlıkları olmayan biriyim nasıl bir imkân içinde olduğumu birkaç saniye düşünmem başlangıç için kâfi zannımca…) bu imkânlarımla nasıl bir imtihan içinde olduğumu bir kez daha derk ederek dünya yüzünde, yanımda- yöremde imkânsız kalmışlara acaba ben ne yaptım ve ne yapıyorum? Bu soruyu kendime sordum ve aldığım cevaplar karşısında tırnaklarımla yüzümü parçalamak istedim, çünkü bu soruya verecek bir cevabı kendimde bulamadım. 
Korona, çok iyi bildiğim bir hakikati sen bana hakkalyakin olarak yeniden yaşattın. Her zaman bana rehber olan o hakikatli sözü önce kendi hayatıma mihenk eyledim. Sonra ev, aile, hane, memleket ve küreyi arz genişliğindeki geniş halkalarda o müthiş sözün tesirini aleni şekilde gördüm. “Beşer zulmeder kader adalet eder”. Evet, bu söz pek çok çıkmazımda,  her hadisenin iç yüzünü kavramamda her daim rehberim olmuştur. Enfüsi ve afaki pek çok  hadiseyi anlamlandırmaktaki bu ölçüm şimdi senin üzerinden tecelli ediyor Korona.
Korona, televizyonları açınca bütün kanallarda profesör bilmem kim, sağlık bilimleri anabilim dalı başkanı, filanca üniversitenin rektörü, dekanı, Korona bilim kurulu üyesi gibi anlı şanlı isimler seninle ilgili dönüp dönüp hep aynı şeyleri söylüyorlar, yeni şeyler söylüyormuş gibi yapmanın dışında farklı bir şey duymuyoruz. O unvanı kabarık zatlar da seni henüz yeni tanıyorlarmış, yeni yeni anlamaya çalışıyorlarmış öyle diyorlar. Seninle ilgili bize dedikleri de “senin temas ettiğin kişilerden hatta herkesten mümkün mertebe teması kesmemiz, kendimizi izole etmemiz, hijyene azami özen göstermemiz”  sadece bunu salık veriyorlar. Senden kurtulmanın “Çaresi ne?” diye soranlara da şuan bilinen bir çarenin henüz olmadığını söylüyorlar. Seni yok edecek ya da etkini kıracak aşının bulunmasının da en az bir yıl süreceğini söylüyorlar. Türkiye’de her gün televizyon ekranlarından bizleri aydınlatan bilim insanlarımızdan henüz birileri çıkıp biz Korona’nın aşısını buluruz diyenini görmedik, bilim insanlarımız için sen çok yabancısın Çin’de ya da başka yerlerde senin sonunu getirecek araştırmaların, çalışmaların yapıldığını söylüyorlar ama şuan her şey meçhul. Senin gidişatın, seyrin için de kesin bir söylemde bulunan birisi yok. Yine elimizde olmayan bir güce umut bağladık yaz gelirse sıcağa fazla takatinin olmadığı savına bel bağlayarak yazın gelmesini bekliyoruz.  Gündem sen olunca tıbbiyeli bilim insanlarımız zamanı ekranda geçirebilmek için bir şeyler söylüyorlar “öyle de olur, böylede olur” kabilinden tam bir acizlik örneği gösterip duruyorlar. Bu arada hakkındaki komplo teorileri elbette yoğun şekilde devam ediyor biz biraz can derdine düştük ama. Özetle seninle ilgili çok önemli bilim insanları “her şey olabilir” diyorlar. 
Korona, merakla ve müthiş bir korkuyla bütün bir dünya olarak seni takip ediyoruz.  Senin o küçük olan cirmin karşısında kabarık ünvanlı bilim insanları, Amerika ve Çin gibi devletler Hristiyanlığın merkezi Roma bütün dünya çaresiz. Ne müthiş, ne hayretengiz bir şeysin ya… Ha bu arada seni takmadığını iddia eden iki gurup insan var, ama onlar azınlıktalar. Seni takmayan birinci grup seni bilmediğinden takmıyor yani cahil cesareti gösteriyorken, diğer grup ise seni Amerika ve Çin durduramasa bile dizginini tutan birinin olduğuna inananlar grubu, onlar seni takmıyor değiller ama senden çok da korkmuyorlar.  Velhasıl Korona şuan küçük azınlıklar dışında neredeyse herkes seni okumaya ve anlamaya çalıyor fakat Babil kulesinde dilleri karışan insanlık gibi herkes seni farklı okuyor. Sen sanki herkese farklı şeyler söylüyorsun. Mesela seni durdurabilmek için bir aşı bulup üretmek Amerikan’ın bir yılını alacağını bizzat Başkan Donald Trump bu gece söyledi. Lakin bizim akademiyamızda Prof. unvanlı bazıları sosyal medyada şunu yazıyor; “bilmem ne kadar imam yetiştireceğinize ve atayacağınıza laboratuvarlara bilim insanı yetiştirseydiniz”. Kendisi aynaya baksa görecek Profluk unvanını hangi icatla almış.  Bir başka İtalyan hekim “bana 1.200 Euro maaş verip aşıyı bulmamı isteyenler 100 milyon Euro verdikleri Ronaldino'dan aşı yapmasını istesinler” diyor görüyorsun Korona halimizi… Şimdi biz insanlık olarak nasıl büyük bir cürüm işledik ki papa Avrupa’nın göbeğindeki o muhteşem görkemli katedralinde tek başına ayin yapıyor, Kâbe’yi Ebabil kuşları tavaf ediyor? Hani düne kadar ordularımızı ve mühimmatlarımızı yarıştırıyorduk kim daha güçlü diye ne oldu? Çin, Amerika, Rusya dünyanın süperleriydi bunların hava, kara, deniz savunma sistemleri yarışıyordu araya biz de karışmaya çalışıyorduk ne oldu? En güçlü ülkenin başkanı Trump ne dedi senin için: “bu çok gizli bir düşman, bununla savaşacağız” evet Korona seni öyle büyük bir düşman kabul ettik ki televizyonlardaki sadece bir adet üç boyutlu bir görüntünü Çinliler ortaya koyamamış olsaydı nasıl bir şey olduğunu bile göremeyecektik. Senin üç boyutlu resmini Çinlilerin çizmiş olması bile şuan ulaşılmış en önemli bilimsel olay kabul ediliyor. Ah Korona seni azıcık düşünebilsek ne ibreti alam Bir vakasın ama biz daha çok senin oluşturduğun vakaları konuşuyoruz şuan.
Beşer hangi zulmü işledi de kader seni bize reva gördü Korona? 
Beşer hangi zulmü, hangi zilleti işlemedi ki? Ben inanıyorum ki her milletin, her devletin, her teşekkülün, her cemaatin, her tarikatın, her insanın payına bu zilletten düşecek bir şey var… Aslında insanlık tarihinden beri çeşitli kavimlerin helaketine sebep olmuş türlü sapkınlıklar adına teknoloji çağı, dijital çağ, iletişim çağı gibi isimler verdiğimiz bu çağda tavan yapmadı mı? “Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar” hepimiz bu sözü ne kadar da iyi bilir, her daim ne çok söyleriz değil mi? bu söze bugün kendi âlemimde bir cevap vermek istedim lakin veremedim. Kendimi bir restorana gidip bir kişilik yemek söyleyip de 100 kişilik hesapla karşılaşmış biri olarak hissetim ve şuan bulaşıkhanedeyim epey bir zamanda kalacak gibiyim. 
Korona, inan ben o kadar umarsız, çok da fazla imkânlara sahip biri değilim lakin yine de mevcut şartlarımda yapabilecek çok şeyim varken hiç bir şey yapmayarak ödevlerimi ihmal etmiş, kendimi yüzsüz bir birey olarak hissettim. Bu sebepten de yüzümü Rabbe açamadım, hıçkırıklarımı bastırıp ellerimi kapattım yüzüme, ellerini Rabbe karşı sorunsuz ve sorumsuz açanlar varsa helal olsun onlara…  

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.