Mücahit Güler
Köşe Yazarı
Mücahit Güler
 

KATEGORİ DIŞI DÜŞMANLIK

KATEGORİ DIŞI MÜSLÜMANLIK… Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…      Allah cc ‘Rabb’ sıfatının gereği olarak her şeye bir ölçü koymuş ve kategorize edip sınıflandırmıştır. Kâinata sistematik bir düşünceyle (tefekkürle) odaklandığımızda göreceğiz ki, insan hariç her yaratılmış olan varlık kendisine yüklenilen formata göre hareket ediyor, kendi kategorisinin dışına çıkmıyor. Yaratılış açısından; insan, hayvan, bitki, toprak vs. kategorilerine ayıran Rabbimiz, aynı zaman da insanoğlunu kendi içinde iman eden (mümin, müslüman) ve iman etmeyenler (münafık, müşrik, kafir ve diğer izmleri ilah makamına oturtanlar) olarak kategoriye ayırmıştır. İman kategorisine baktığımızda temelde dört özellik bulunmaktadır. Bunlar; ‘iman, ibadet, ahlâk ve cihâd.’ İman etmeyenler ise küfür kategorisine dahil olurlar.  İnsanoğu iradesi neticesinde aldığı kararların sonuçlarına göre bu iki sınıftan birine dahil olacaktır. Konunun teorik kısmı böyle ama işin pratik boyutuna baktığımızda maalesef kitaba uyan bir müslüman değil de ‘işi kitabına uyduran’ bir müslümanlık ile karşı karşıyayız. Kitaba uyup, kategorinin içinde kalmamız gerekirken iman edip gerekliliğini yapmayan ve imanın getirdiklerini gereği gibi yaşamayan bir müslümanlığa dönüştük. Ne kategoriye uyuyoruz ne de kategoriden dışarıya çıkıyoruz. Bu halimizi Mehmet Akif Ersoy şöyle özetliyor: ‘Bir elde kadeh, bir elde kuran; bir helaldir işimiz, bir haram. Şu yarım yamalak dünyada ne tam kafiriz, ne tam müslüman.’ Şekilci bir imanın sonucunda şekilsel ibadetler yapan, yaptığı ibadetin lezzetini almamış, kitabın manasından habersiz bir müslümanlık… Yaratılışındaki tabiata aykırı yaşaya yaşaya insanlık özelliğine yabancılaşan insanoğlu, yaşamının fıtrat kanunlarına yani Kur’an ve Sünnete karşı önce tepki gösterdi, çünkü yanlışa alışmışlık, insanı doğruya yabancılaştırmıştı. Doğruya yani dine o kadar yabancılaştık ki, bugünün müslümanını Kur’an ve Sünnete uymaya davet eder olduk. Halbuki müslüman dediğin zaten bu ikisine uygun yaşayan biri değil miydi?   İman kategorisi insanı kurtaracak yegane tedavi formülü olmasına rağmen bunu hakkıyla yerine getirmediğimiz için lehimize olan bu formül dünya ve ahirette aleyhimize işliyor. İnsan ne zaman Rabbinin kitabını aziz bildiyse Allah, kulunu izzet sahibi yapmıştır. Ne zaman da Allah’ın kıtabı kullarının sosyal yapısı içinde azizliğini kaybetmişse, o millet, izzetten zillete düşmüştür ve düşmeye de mahkumdur. Bu sözün manasını anlamak için çok düşünmeye gerek yok. Kafamızı müslüman coğrafyaya çevirmemiz yeterlidir. Nerede bir zulüm varsa orada mutlaka müslümanlar vardır. Nerede değersiz bir topluluk varsa orası mutlaka müslümanların olduğu yerdir. Hayatımızda  uygulamayı terk ettiğimiz ayetlerin sonuçları olarak bu zilleti yaşıyoruz ve nefislerimizi düzeltmedikçe de bu zilleti yaşamaya da mahkumuz. Şu zillet durumundan kurtulmak için sahabiler gibi Kur’anla yaşamalıyız. Maharet Kur’an’ı duvara asmakta değil, Kur’an’ın getirdiklerini kalbine asmakta… Kendimize şu soruları soralım: ‘Kur'an'dan ne kadar haberdarız, Kur’an’ın getirdiklerinden kalbimizde ne kadarı asılıdır?’ Buna verilecek cevap ne kadar doğru ise bizde o kadar Allah katında kıymetliyiz demektir. Çünkü; insanın Allah katındaki kıymetinin ölçüsü, Allah’ın insanın kalbindeki ölçüsü ile doğru orantılıdır. Bir olup kendini gerçekleştiren (düzelten), biz olup toplumu gerçekleştiren ve ümmet olup dünyaya adaleti yayma şuurunda ve mücadelesinde bir insan olmadıkça, bu zillet hayatı yaşamaya mahkumuz demektir. Rabbim bu şuura sahip olup gerekli mücadelesini veren ve iman kategorisine gerektiği şekilde uyan kullarından olmayı nasip etsin… Amin. Mücahit GÜLER 
Ekleme Tarihi: 22 Şubat 2020 - Cumartesi

KATEGORİ DIŞI DÜŞMANLIK

KATEGORİ DIŞI MÜSLÜMANLIK…

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…
     Allah cc ‘Rabb’ sıfatının gereği olarak her şeye bir ölçü koymuş ve kategorize edip sınıflandırmıştır. Kâinata sistematik bir düşünceyle (tefekkürle) odaklandığımızda göreceğiz ki, insan hariç her yaratılmış olan varlık kendisine yüklenilen formata göre hareket ediyor, kendi kategorisinin dışına çıkmıyor. Yaratılış açısından; insan, hayvan, bitki, toprak vs. kategorilerine ayıran Rabbimiz, aynı zaman da insanoğlunu kendi içinde iman eden (mümin, müslüman) ve iman etmeyenler (münafık, müşrik, kafir ve diğer izmleri ilah makamına oturtanlar) olarak kategoriye ayırmıştır. İman kategorisine baktığımızda temelde dört özellik bulunmaktadır. Bunlar; ‘iman, ibadet, ahlâk ve cihâd.’ İman etmeyenler ise küfür kategorisine dahil olurlar.  İnsanoğu iradesi neticesinde aldığı kararların sonuçlarına göre bu iki sınıftan birine dahil olacaktır. Konunun teorik kısmı böyle ama işin pratik boyutuna baktığımızda maalesef kitaba uyan bir müslüman değil de ‘işi kitabına uyduran’ bir müslümanlık ile karşı karşıyayız. Kitaba uyup, kategorinin içinde kalmamız gerekirken iman edip gerekliliğini yapmayan ve imanın getirdiklerini gereği gibi yaşamayan bir müslümanlığa dönüştük. Ne kategoriye uyuyoruz ne de kategoriden dışarıya çıkıyoruz. Bu halimizi Mehmet Akif Ersoy şöyle özetliyor: ‘Bir elde kadeh, bir elde kuran; bir helaldir işimiz, bir haram. Şu yarım yamalak dünyada ne tam kafiriz, ne tam müslüman.’ Şekilci bir imanın sonucunda şekilsel ibadetler yapan, yaptığı ibadetin lezzetini almamış, kitabın manasından habersiz bir müslümanlık… Yaratılışındaki tabiata aykırı yaşaya yaşaya insanlık özelliğine yabancılaşan insanoğlu, yaşamının fıtrat kanunlarına yani Kur’an ve Sünnete karşı önce tepki gösterdi, çünkü yanlışa alışmışlık, insanı doğruya yabancılaştırmıştı. Doğruya yani dine o kadar yabancılaştık ki, bugünün müslümanını Kur’an ve Sünnete uymaya davet eder olduk. Halbuki müslüman dediğin zaten bu ikisine uygun yaşayan biri değil miydi?

  İman kategorisi insanı kurtaracak yegane tedavi formülü olmasına rağmen bunu hakkıyla yerine getirmediğimiz için lehimize olan bu formül dünya ve ahirette aleyhimize işliyor. İnsan ne zaman Rabbinin kitabını aziz bildiyse Allah, kulunu izzet sahibi yapmıştır. Ne zaman da Allah’ın kıtabı kullarının sosyal yapısı içinde azizliğini kaybetmişse, o millet, izzetten zillete düşmüştür ve düşmeye de mahkumdur. Bu sözün manasını anlamak için çok düşünmeye gerek yok. Kafamızı müslüman coğrafyaya çevirmemiz yeterlidir. Nerede bir zulüm varsa orada mutlaka müslümanlar vardır. Nerede değersiz bir topluluk varsa orası mutlaka müslümanların olduğu yerdir. Hayatımızda  uygulamayı terk ettiğimiz ayetlerin sonuçları olarak bu zilleti yaşıyoruz ve nefislerimizi düzeltmedikçe de bu zilleti yaşamaya da mahkumuz. Şu zillet durumundan kurtulmak için sahabiler gibi Kur’anla yaşamalıyız. Maharet Kur’an’ı duvara asmakta değil, Kur’an’ın getirdiklerini kalbine asmakta… Kendimize şu soruları soralım: ‘Kur'an'dan ne kadar haberdarız, Kur’an’ın getirdiklerinden kalbimizde ne kadarı asılıdır?’ Buna verilecek cevap ne kadar doğru ise bizde o kadar Allah katında kıymetliyiz demektir. Çünkü; insanın Allah katındaki kıymetinin ölçüsü, Allah’ın insanın kalbindeki ölçüsü ile doğru orantılıdır. Bir olup kendini gerçekleştiren (düzelten), biz olup toplumu gerçekleştiren ve ümmet olup dünyaya adaleti yayma şuurunda ve mücadelesinde bir insan olmadıkça, bu zillet hayatı yaşamaya mahkumuz demektir. Rabbim bu şuura sahip olup gerekli mücadelesini veren ve iman kategorisine gerektiği şekilde uyan kullarından olmayı nasip etsin… Amin.
Mücahit GÜLER 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.