Mücahit Güler
Köşe Yazarı
Mücahit Güler
 

DİLLER NE GÜZEL SÖYLER, AMELLER İSE HEP AYKIRI DAVRANIR …

Sözlerin en güzelini bize gönderen Allah’a hamd, sözlerin en güzelini fiili olarak hayatında uygulayan Resulullaha Salat-ü selam ve en güzel sözler ile amel etmeye gayret eden Sahabelere ve din kardeşlerime selam olsun… Her şey bir sözle başladı. Nasıl mı…? O zaman ayeti okuyarak başalayalım. Bizler ruhlar alemindeyken Allahu Teala'nın şu hitabına mazhar olduk: - ‘’(Resûlüm!) Hani Rabbin, Âdemoğulları’ndan, onların (gelmiş gelecek) zürriyetlerini, sırtlarından (sulblerinden zerreler halinde) al(ıp çıkar)mış ve onları, kendilerine şahit tutarak: “Ben sizin, Rabbiniz değil miyim?” (demişti.) Onlar da: “Evet (Rabbimizsin), şahit olduk.” demişlerdi. (Bu da dünyada kâfirliğe sapıp da) kıyamet gününde: “Biz bundan habersizdik.” dememeniz içindir.’’ 1 -‘Elestü birabbiküm’ yani ‘ben sizin Rabbiniz değil miyim’ diye bize sorunca bizlerde ‘kalubelâ’ yani ‘tabiki sen bizim Rabbimizsin’ diye karşılık vermişiz. İnsanlığın hayat yolculuğunu başlatan o muhteşem söz ‘Kalubela’ sözüdür. Bu söz bir nevi karşılıklı sözleşmedir Allah ile kul arasında… Rabbimiz Teala hem el-Alim (her şeyi bilmesi), hem el-Basir (her şeyi görmesi) ve hem de el-Adl (adaletli)’dır. Kullarının ne yapacağını bir anda görür ve bunu bilir. Adaletli bir şekilde de kararını verir. Bu sözleşmeden sonra dileseydi insanları dünya imtihanlarına koymadan; cennetlikleri cennete, cehennemlikleri cehenneme gönderirdi. Kullarının gereksiz bir şekilde itiraz etmemesi için (cennetliklerin Rabbimiz bizi dünyaya gönderseydin biz cennette daha yüksek mevkilere gelirdik diye söylenmemesi için ve cehennemliklerin ise Rabbimiz bizi dünyaya gönderseydin biz ehli cennetten olurduk diye söylememeleri için ) Allah azze ve Celle bunu yapmadı. Hangimizin verdiğimiz söze bağlı kalarak daha güzel iş yapacağını bizlere göstermek için bizleri dünya İmtihanına gönderdi.  اَلَّذ۪ي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيٰوةَ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّكُمْ اَحْسَنُ عَمَلًاۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْغَفُورُۙ O, ölümü ve hayatı, amel/davranış bakımından hanginizin daha güzel olacağını imtihan etmek için yarattı. O mutlak galip, çok bağışlayandır. 2 ‘Ben sizin Rabb’iniz değil miyim’ sorusun da Rab kelimesi üzerinde durmak gerekiyor. Rabbimizin her mesele de hikmetli davrandığı gibi Rab kelimesini de burada kullanmasında bir hikmet var. Rab kelimesi yerine halık (yaratan), rahman, rahim gibi isimleri varken neden bunu seçti, bu kısma kafa yormak gerekiyor. Çünkü insanların çoğu yaratıcı bir Allah’ı kabul ediyor ama hükmeden bir allah’ı kabul etmiyor. Rab kavramı yeryüzünde bizim dediğimiz olsun, gökyüzünde Allah’ın dediği olsun diyenlere meydan okuyor. Sadece yeryüzü değil, bütün kainat, yaratılmış ne varsa Allah’ın kanunlarına itaat etmek zorundadır.  Rab kavramıyla Allah (cc) kendisini tanıtıyor, nasıl bir Allah olduğunu anlatıyor. Rab kavramı ‘kanun koyan, otorite sahibi, terbiye eden ve mülkün sahibi anlamlarına gelmektedir.3 Biz Allah’ı Rab olarak kabul edince şunu demiş oluyoruz: Rabbim hayatımdaki her meselede kanun koyucum sensin, her davranışımda beni terbiye eden sensin, karşı konulmaz otorite sahibi sensin… Rab kelimesinin en güzel anlamını  En’am 162. ayet şöyle açıklıyor: ‘’ De ki: “Benim namazım, (hac, umre, diğer) ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir.”4         Hayat ile ölüm arasındaki her şeyi alemlerin Rabb’i olan Allah için yapmamız gerekiyor. O halde onun çizdiği sınırlar (kanunlar) içinde kalalım ki sözümüze bağlı kalmış olalım.   İnsanoğlu dünya imtihanına gönderildikten sonra belli bir süre sözüne sadık kaldı. Daha sonra ise ruhun ma’nevi gücü azalmaya başladı ve bununla beraber şeytan ve nefsin de gücü insan üzerinde arttı. Sonuç itibariyle insanoğlu verdiği sözü çiğnemeye başladı ve sözüne aykırı amellerde bulunmaya başladı.  Allah Azze ve Celle rahman sıfatının bir gereği olarak biz kullarına merhamet edip insanoğlunun verdiği söze aykırı ameller işleyenleri, sözlerine bağlı kalmaları için peygamberler gönderdi. Bu elçiler ahde vefaya davet ettiler.  Elçiler vefat ettikten sonra insanoğlu sözünden dönmesin diye Allah (cc) Kitaplar gönderdi. İnsanların tefekkür edip sözlerine bağlı kalmaları için Allah (cc) kainata muhteşem bir düzen koydu ve milyonlarca tefekkürlük canlı yarattı. Allah (cc) ahirette kulun bahanelerle karşısına çıkmaması için çeşitli vesileler yarattı. Kul ahirette hiçbir bahane sunamayacak şekilde Allah (cc) vesileler oluşturdu.  Peki bunlar insanoğluna yetti mi? Yetmedi ve verdiğimiz sözden yavaş yavaş döndük, diller her ne kadar Allah peygamber dese de ameller nefis ve şeytana uydu. Kimileri verdiği sözü tamamen unutup dinden çıktı, kimileri ise verdikleri sözün bir kısmına uyup, bir kısmına uyumadılar. Namazda kıbleye dönen başlarımız, ticarette Yahudi ahlakına döndü. Hristiyanlar gibi haftada bir ibadet etmeye başladık. Oruç tutup akşama kadar dedikodu, gıybet yapar olduk. Yalanı başkası söyleyince münafık ahlakı olarak görüp, kendimiz söyleyince adına ‘durumu kurtarmak’ koyduk. Dil ile söylediklerimizi amel ile tasdik edemedik.  Sonuç itibari ile tebliğ ettiğimiz konuları temsil edemedik. Dışarıdan bakınca Yanardöner bir Müslüman olduk. Menfaatler uğruna dâvamızdan taviz verdik. Masa (makamlar), kasa (para, maaş) ve nisa (kadınlar) konularında nasıl davranılması gerektiğini anlattık ama bu imtihanla biz karşılaşınca davadan taviz verdik. Dava için yola çıktığını iddia edenler yolda buldukları davarları davayla takas ettiler. Eleştirdiğimiz konularla imtihan olunca tek tek dökülmeye sözümüze aykırı amellerde bulunmaya başladık. Bu hastalıktan kurtulmanın yollarını başka bir yazıda dile getiririz. Önce teşhisi doğru koyalım ki tedaviye başlarken yanlış tedavi etmeyelim. Sözü daha fazla uzatmadan Hz. Ömer’in şu sözüyle bitirelim: - ‘’İnsanlara dil ile tebliğ yapmayın, halinizle  (yaşantınızla) tebliğ edin.Hal ile tebliğ yapmak, insanları dil ile tebliğden daha çok etkiler.’’   Rabbim amellerimizi fıtratımıza uygun olarak verdiğimiz sözlere uygun kılsın. Rabbim yaratılışımızı güzel kıldığı gibi ahlakımızı da güzelleştirsin. Rabbim masiyetinin (günahının) lezzetini bizlere haram kılsın ve itaatinin lezzetiyle bizleri şereflendirsin… Allahümme amin. Selam ve dua ile…. 1- Feyzul Furkan Meali Araf Suresi 172. ayet 2- Feyzul Furkan Meali Mülk Suresi 2. ayet 3- Kur’an Araştırmaları Vakfı ‘Rab kavramı’  http://www.kurav.com/rab-kavramı-nedir/ 4- Feyzul Furkan Meali En’am Suresi 162. ayet
Ekleme Tarihi: 21 Eylül 2019 - Cumartesi

DİLLER NE GÜZEL SÖYLER, AMELLER İSE HEP AYKIRI DAVRANIR …

Sözlerin en güzelini bize gönderen Allah’a hamd, sözlerin en güzelini fiili olarak hayatında uygulayan Resulullaha Salat-ü selam ve en güzel sözler ile amel etmeye gayret eden Sahabelere ve din kardeşlerime selam olsun…

Her şey bir sözle başladı. Nasıl mı…? O zaman ayeti okuyarak başalayalım. Bizler ruhlar alemindeyken Allahu Teala'nın şu hitabına mazhar olduk:
- ‘’(Resûlüm!) Hani Rabbin, Âdemoğulları’ndan, onların (gelmiş gelecek) zürriyetlerini, sırtlarından (sulblerinden zerreler halinde) al(ıp çıkar)mış ve onları, kendilerine şahit tutarak: “Ben sizin, Rabbiniz değil miyim?” (demişti.) Onlar da: “Evet (Rabbimizsin), şahit olduk.” demişlerdi. (Bu da dünyada kâfirliğe sapıp da) kıyamet gününde: “Biz bundan habersizdik.” dememeniz içindir.’’ 1
-‘Elestü birabbiküm’ yani ‘ben sizin Rabbiniz değil miyim’ diye bize sorunca bizlerde ‘kalubelâ’ yani ‘tabiki sen bizim Rabbimizsin’ diye karşılık vermişiz. İnsanlığın hayat yolculuğunu başlatan o muhteşem söz ‘Kalubela’ sözüdür. Bu söz bir nevi karşılıklı sözleşmedir Allah ile kul arasında…

Rabbimiz Teala hem el-Alim (her şeyi bilmesi), hem el-Basir (her şeyi görmesi) ve hem de el-Adl (adaletli)’dır. Kullarının ne yapacağını bir anda görür ve bunu bilir. Adaletli bir şekilde de kararını verir. Bu sözleşmeden sonra dileseydi insanları dünya imtihanlarına koymadan; cennetlikleri cennete, cehennemlikleri cehenneme gönderirdi. Kullarının gereksiz bir şekilde itiraz etmemesi için (cennetliklerin Rabbimiz bizi dünyaya gönderseydin biz cennette daha yüksek mevkilere gelirdik diye söylenmemesi için ve cehennemliklerin ise Rabbimiz bizi dünyaya gönderseydin biz ehli cennetten olurduk diye söylememeleri için ) Allah azze ve Celle bunu yapmadı. Hangimizin verdiğimiz söze bağlı kalarak daha güzel iş yapacağını bizlere göstermek için bizleri dünya İmtihanına gönderdi. 

اَلَّذ۪ي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيٰوةَ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّكُمْ اَحْسَنُ عَمَلًاۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْغَفُورُۙ
O, ölümü ve hayatı, amel/davranış bakımından hanginizin daha güzel olacağını imtihan etmek için yarattı. O mutlak galip, çok bağışlayandır. 2

‘Ben sizin Rabb’iniz değil miyim’ sorusun da Rab kelimesi üzerinde durmak gerekiyor. Rabbimizin her mesele de hikmetli davrandığı gibi Rab kelimesini de burada kullanmasında bir hikmet var. Rab kelimesi yerine halık (yaratan), rahman, rahim gibi isimleri varken neden bunu seçti, bu kısma kafa yormak gerekiyor. Çünkü insanların çoğu yaratıcı bir Allah’ı kabul ediyor ama hükmeden bir allah’ı kabul etmiyor. Rab kavramı yeryüzünde bizim dediğimiz olsun, gökyüzünde Allah’ın dediği olsun diyenlere meydan okuyor. Sadece yeryüzü değil, bütün kainat, yaratılmış ne varsa Allah’ın kanunlarına itaat etmek zorundadır. 

Rab kavramıyla Allah (cc) kendisini tanıtıyor, nasıl bir Allah olduğunu anlatıyor. Rab kavramı ‘kanun koyan, otorite sahibi, terbiye eden ve mülkün sahibi anlamlarına gelmektedir.3 Biz Allah’ı Rab olarak kabul edince şunu demiş oluyoruz: Rabbim hayatımdaki her meselede kanun koyucum sensin, her davranışımda beni terbiye eden sensin, karşı konulmaz otorite sahibi sensin…

Rab kelimesinin en güzel anlamını  En’am 162. ayet şöyle açıklıyor: ‘’ De ki: “Benim namazım, (hac, umre, diğer) ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir.”4        

Hayat ile ölüm arasındaki her şeyi alemlerin Rabb’i olan Allah için yapmamız gerekiyor. O halde onun çizdiği sınırlar (kanunlar) içinde kalalım ki sözümüze bağlı kalmış olalım.  

İnsanoğlu dünya imtihanına gönderildikten sonra belli bir süre sözüne sadık kaldı. Daha sonra ise ruhun ma’nevi gücü azalmaya başladı ve bununla beraber şeytan ve nefsin de gücü insan üzerinde arttı. Sonuç itibariyle insanoğlu verdiği sözü çiğnemeye başladı ve sözüne aykırı amellerde bulunmaya başladı. 

Allah Azze ve Celle rahman sıfatının bir gereği olarak biz kullarına merhamet edip insanoğlunun verdiği söze aykırı ameller işleyenleri, sözlerine bağlı kalmaları için peygamberler gönderdi. Bu elçiler ahde vefaya davet ettiler. 

Elçiler vefat ettikten sonra insanoğlu sözünden dönmesin diye Allah (cc) Kitaplar gönderdi. İnsanların tefekkür edip sözlerine bağlı kalmaları için Allah (cc) kainata muhteşem bir düzen koydu ve milyonlarca tefekkürlük canlı yarattı. Allah (cc) ahirette kulun bahanelerle karşısına çıkmaması için çeşitli vesileler yarattı. Kul ahirette hiçbir bahane sunamayacak şekilde Allah (cc) vesileler oluşturdu. 

Peki bunlar insanoğluna yetti mi? Yetmedi ve verdiğimiz sözden yavaş yavaş döndük, diller her ne kadar Allah peygamber dese de ameller nefis ve şeytana uydu. Kimileri verdiği sözü tamamen unutup dinden çıktı, kimileri ise verdikleri sözün bir kısmına uyup, bir kısmına uyumadılar. Namazda kıbleye dönen başlarımız, ticarette Yahudi ahlakına döndü. Hristiyanlar gibi haftada bir ibadet etmeye başladık. Oruç tutup akşama kadar dedikodu, gıybet yapar olduk. Yalanı başkası söyleyince münafık ahlakı olarak görüp, kendimiz söyleyince adına ‘durumu kurtarmak’ koyduk. Dil ile söylediklerimizi amel ile tasdik edemedik. 

Sonuç itibari ile tebliğ ettiğimiz konuları temsil edemedik. Dışarıdan bakınca Yanardöner bir Müslüman olduk. Menfaatler uğruna dâvamızdan taviz verdik. Masa (makamlar), kasa (para, maaş) ve nisa (kadınlar) konularında nasıl davranılması gerektiğini anlattık ama bu imtihanla biz karşılaşınca davadan taviz verdik. Dava için yola çıktığını iddia edenler yolda buldukları davarları davayla takas ettiler. Eleştirdiğimiz konularla imtihan olunca tek tek dökülmeye sözümüze aykırı amellerde bulunmaya başladık. Bu hastalıktan kurtulmanın yollarını başka bir yazıda dile getiririz. Önce teşhisi doğru koyalım ki tedaviye başlarken yanlış tedavi etmeyelim. Sözü daha fazla uzatmadan Hz. Ömer’in şu sözüyle bitirelim:
- ‘’İnsanlara dil ile tebliğ yapmayın, halinizle
 (yaşantınızla) tebliğ edin.Hal ile tebliğ yapmak, insanları dil ile tebliğden daha çok etkiler.’’
 
Rabbim amellerimizi fıtratımıza uygun olarak verdiğimiz sözlere uygun kılsın. Rabbim yaratılışımızı güzel kıldığı gibi ahlakımızı da güzelleştirsin. Rabbim masiyetinin (günahının) lezzetini bizlere haram kılsın ve itaatinin lezzetiyle bizleri şereflendirsin… Allahümme amin. Selam ve dua ile….


1- Feyzul Furkan Meali Araf Suresi 172. ayet
2- Feyzul Furkan Meali Mülk Suresi 2. ayet
3- Kur’an Araştırmaları Vakfı ‘Rab kavramı’  http://www.kurav.com/rab-kavramı-nedir/
4- Feyzul Furkan Meali En’am Suresi 162. ayet

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.