Hakan Kanber / KöşeliYorum
Köşe Yazarı
Hakan Kanber / KöşeliYorum
 

‘e-Mail’li bayramlar

Çok klasiktir bayram yazıları yazmak… Sıkar beni… Dejenere olmuş bir konunun neyini yazacaksın ki? Anılarındaki bayramları yazsan “dinozor” derler. Yazmasan sen de bu ‘tek dişi kalmış canavar çarkın’ bir parçası olacaksın.   BAYRAM=TATİL   Bayramlar işten, güçten kaçamakların yapıldığı tatillere döndü. Bizim kuşak alışmıştır, özel günlerle ilgili bir şeyler yazıp çizmeye, birilerini kısacık yazılarla da olsa yâd etmeye, gönlünü hoş tutmaya... Yani ‘aslolan’ olan kalem ve kâğıttır. Onun için, içimden hiç gelmese de çok klasik olsa da belki anlaşılmasa da ben yine de bayram ile ilgili bir şeyler yazacağım. Varsın “dinozor, fosil” desinler. Çünkü bizim kuşak, bayramı ve bayramlaşmayı hep kutsadı. Biz, kartpostallar seçip, onları sevip değer verdiğimiz insanlara gönderen bir kuşağız.   POSTAHANE KUYRUKLARI   Postahane önlerinde kurulan ve yüzlerce çeşit kartpostalın günler önce görücüye çıktığı günler… Matematiksel olarak ‘yakın’ uygulamada ‘fi tarihinde’ kalan yıllar… Mahşeri kalabalıklar arasında, ‘kişiye özel’ kartları özenle seçip ve yine arkalarına el yazımızla, özene bezene bayram mesajları yazıp, bunları yollamak için posta kuyruklarında beklenen yıllar... Veznenin önündeki sırada herkesin eli, kucağı bu zarflarla dolu olurdu. Sonrasında bir yığın zarf da sana gelirdi. Uzaktaki sevdiklerin iade-i cevap ile bayramını kutlardı, kartpostallar aracılığıyla…   ***   “Makine” dediğimiz; klişe pul baskısını otomatik olarak zarfa geçiren aygıtlar çok sonradan çıktı. İlkin pul vardı, en gerçeğinden... Dilimizle yalar, zarfın üzerine yapıştırırdık. Kartpostal zarfı sayısı kadar pul alırdık önce gişeden. Sonra bir kenara geçip, onları zarfların üzerine birer birer yapıştırırdık, hiç usanmadan. Otomatik pul makineleri ile bayağı rahatladık. Zarfları ver görevliye, birer birer geçirsin makineden. Pulları dilimizle ıslatırken, ağzımızda bıraktığı o iğrenç ve kekremsi tattan kurtulmuştuk. Bir de elimiz, parmaklarımız yapış yapış olmayacaktı artık. Sonra baş döndürücü bir hızla hayatımıza giren teknoloji…  Ah o teknoloji yok mu, o teknoloji… Bir yanı hayatımızı cennete çeviren, diğer yanı ise cehennemin ateşli kuyularından farksız... Bir anda bayramlarımızı, özel günlerimizi, özel ilişkilerimizi aldı bizden. Özeli, genel yaptı…   ***   Türkçesi; surat kitabı-albüm olan Facebook. Türkçesi; ıvır zıvır laflamak, çene çalmak, zırvalamak, boş ve önemsiz şeyler konuşmak olan Chat. Türkçesi; kuş gibi şakımak, cıvıldamak olan Twit. Yiğit Köroğlu’nun dediği gibi; “Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu.” Önceki papalardan biri açıklamıştı bir süre önce; “İsteyen mail yoluyla günah çıkarabilecek.” Kiliseye gitmeye ne hacet? Hıristiyan inancına mensup insanlar yaşadı. Gönder mailini, çıkar günahını… Bizim kartpostallı bayram kutlamalarımız da benzer oldu. Yaz; birkaç cümlelik bir tek mesaj, kes-yapıştır, gönder herkese! Kutladın gitti, karşındakinin bayramını. Görevini yerine getirdin…   LÜKÜS HAYAT, OH NE RAHAT   En yakın, dostlarımdan bayram mesajı alıyorum; içinde ‘siz’ kelimesi olan! “Biz, ne zaman sizli bizli olduk? Sen, sendin. Ben de ben…” Anlaşılan o ki; o da bu kervana takılmış. ‘Sen’ olana da ‘siz’ kadar resmi ve uzak ‘tek tip’ bir mesaj yazmış. Kim bilir? Belki de yazmamıştır bile… İnternette istemediğiniz kadar çok sayıda, hazır mesajlar var. Onlardan birini ‘kopya’lamıştır… Garip geliyor insana, alışamıyor ilkin... Sonra? Sonrası yok... Seve seve alışıyorsun... Hele yüz yüze bayramlaşmaların ne hale geldiğini yazmayacağım bile. Eş, dost, konu-komşu, akraba, büyük ziyaretleri… Onlar artık tarih oldu!   ***   Bayram üç gün mü? Eğer bir de arada kalan bir-iki günü ‘tatil’ ilan edip, üstüne ekliyorsa hükümet; işte sana harika bir tatil fırsatı. Bayramlarda mahalleler, sokaklar, evler, siteler terk edilmiş hayalet yerlere dönüyor. İn-cin top oynuyor… Ahali, bütçesine göre ya bir tatil bölgesine savuşmuş gitmiş ya da baba ocağına-memleketine... Aslında bunları yazarken amacım; “Yerimizde sayalım, kaldığımız yerde hep kalalım” demek değil. Değişirken ve gelişirken, bizi biz yapan değerlerimizi de hep yanımızda taşıyalım. Teknoloji yine olsun ama bayramlar da olsun… Hem de ilk günkü tazeliği ve sıcaklığıyla...    
Ekleme Tarihi: 17 Nisan 2023 - Pazartesi

‘e-Mail’li bayramlar

Çok klasiktir bayram yazıları yazmak…

Sıkar beni…

Dejenere olmuş bir konunun neyini yazacaksın ki? Anılarındaki bayramları yazsan “dinozor” derler. Yazmasan sen de bu ‘tek dişi kalmış canavar çarkın’ bir parçası olacaksın.

 

BAYRAM=TATİL

 

Bayramlar işten, güçten kaçamakların yapıldığı tatillere döndü. Bizim kuşak alışmıştır, özel günlerle ilgili bir şeyler yazıp çizmeye, birilerini kısacık yazılarla da olsa yâd etmeye, gönlünü hoş tutmaya...

Yani ‘aslolan’ olan kalem ve kâğıttır.

Onun için, içimden hiç gelmese de çok klasik olsa da belki anlaşılmasa da ben yine de bayram ile ilgili bir şeyler yazacağım. Varsın “dinozor, fosil” desinler.

Çünkü bizim kuşak, bayramı ve bayramlaşmayı hep kutsadı.

Biz, kartpostallar seçip, onları sevip değer verdiğimiz insanlara gönderen bir kuşağız.

 

POSTAHANE KUYRUKLARI

 

Postahane önlerinde kurulan ve yüzlerce çeşit kartpostalın günler önce görücüye çıktığı günler… Matematiksel olarak ‘yakın’ uygulamada ‘fi tarihinde’ kalan yıllar…

Mahşeri kalabalıklar arasında, ‘kişiye özel’ kartları özenle seçip ve yine arkalarına el yazımızla, özene bezene bayram mesajları yazıp, bunları yollamak için posta kuyruklarında beklenen yıllar...

Veznenin önündeki sırada herkesin eli, kucağı bu zarflarla dolu olurdu. Sonrasında bir yığın zarf da sana gelirdi. Uzaktaki sevdiklerin iade-i cevap ile bayramını kutlardı, kartpostallar aracılığıyla…

 

***

 

“Makine” dediğimiz; klişe pul baskısını otomatik olarak zarfa geçiren aygıtlar çok sonradan çıktı.

İlkin pul vardı, en gerçeğinden...

Dilimizle yalar, zarfın üzerine yapıştırırdık.

Kartpostal zarfı sayısı kadar pul alırdık önce gişeden. Sonra bir kenara geçip, onları zarfların üzerine birer birer yapıştırırdık, hiç usanmadan.

Otomatik pul makineleri ile bayağı rahatladık. Zarfları ver görevliye, birer birer geçirsin makineden. Pulları dilimizle ıslatırken, ağzımızda bıraktığı o iğrenç ve kekremsi tattan kurtulmuştuk. Bir de elimiz, parmaklarımız yapış yapış olmayacaktı artık.

Sonra baş döndürücü bir hızla hayatımıza giren teknoloji… 

Ah o teknoloji yok mu, o teknoloji…

Bir yanı hayatımızı cennete çeviren, diğer yanı ise cehennemin ateşli kuyularından farksız...

Bir anda bayramlarımızı, özel günlerimizi, özel ilişkilerimizi aldı bizden.

Özeli, genel yaptı…

 

***

 

Türkçesi; surat kitabı-albüm olan Facebook.

Türkçesi; ıvır zıvır laflamak, çene çalmak, zırvalamak, boş ve önemsiz şeyler konuşmak olan Chat.

Türkçesi; kuş gibi şakımak, cıvıldamak olan Twit.

Yiğit Köroğlu’nun dediği gibi; “Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu.”

Önceki papalardan biri açıklamıştı bir süre önce; “İsteyen mail yoluyla günah çıkarabilecek.” Kiliseye gitmeye ne hacet? Hıristiyan inancına mensup insanlar yaşadı. Gönder mailini, çıkar günahını…

Bizim kartpostallı bayram kutlamalarımız da benzer oldu.

Yaz; birkaç cümlelik bir tek mesaj, kes-yapıştır, gönder herkese!

Kutladın gitti, karşındakinin bayramını. Görevini yerine getirdin…

 

LÜKÜS HAYAT, OH NE RAHAT

 

En yakın, dostlarımdan bayram mesajı alıyorum; içinde ‘siz’ kelimesi olan!

“Biz, ne zaman sizli bizli olduk? Sen, sendin. Ben de ben…”

Anlaşılan o ki; o da bu kervana takılmış. ‘Sen’ olana da ‘siz’ kadar resmi ve uzak ‘tek tip’ bir mesaj yazmış. Kim bilir? Belki de yazmamıştır bile… İnternette istemediğiniz kadar çok sayıda, hazır mesajlar var. Onlardan birini ‘kopya’lamıştır…

Garip geliyor insana, alışamıyor ilkin... Sonra? Sonrası yok... Seve seve alışıyorsun... Hele yüz yüze bayramlaşmaların ne hale geldiğini yazmayacağım bile. Eş, dost, konu-komşu, akraba, büyük ziyaretleri… Onlar artık tarih oldu!

 

***

 

Bayram üç gün mü? Eğer bir de arada kalan bir-iki günü ‘tatil’ ilan edip, üstüne ekliyorsa hükümet; işte sana harika bir tatil fırsatı. Bayramlarda mahalleler, sokaklar, evler, siteler terk edilmiş hayalet yerlere dönüyor. İn-cin top oynuyor… Ahali, bütçesine göre ya bir tatil bölgesine savuşmuş gitmiş ya da baba ocağına-memleketine...

Aslında bunları yazarken amacım; “Yerimizde sayalım, kaldığımız yerde hep kalalım” demek değil. Değişirken ve gelişirken, bizi biz yapan değerlerimizi de hep yanımızda taşıyalım.

Teknoloji yine olsun ama bayramlar da olsun…

Hem de ilk günkü tazeliği ve sıcaklığıyla...

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.