Fehmi Demirbağ
Köşe Yazarı
Fehmi Demirbağ
 

İsrail Nasıl Kuruldu?

ABD'nin dünya politikasını kontrol eden İngiltere'dir. ABD'de önemli kararlar İngiliz diplomatların kararıyla alınır. Ve onların izni, haberi olmadan adım atmaları mümkün değildir. "ABD'yi dünyada etkileyecek tek güçtür Londra. Ve Washington'un da dünyada danışacağı tek ülke İngiltere'dir." DÜN; Çanakkale’de GÜYA İngilizlerle Almanlar savaştı, ama biz öldük.. O kahramanca direnişin şehidlerini rahmetle anıyorum ama, sonuçta kirli bir savaşın kurbanları olduk.. Ölüm tarlalarına sürüldük karanlık siyasi pazarlıklar uğruna.. Biz şehidlerimizin ardından Fatiha okuyup hatimler indirmeyi seviyoruz.. Şiir okumayı da seviyoruz.. Öfkeli bildiriler yayınlamayı, sloganlar haykırmayı da.. Övgü ve sövgüyü de.. Ama keşke biraz da okumayı, araştırmayı ,düşünmeyi sevebilsek.. Neden yalan yazılmış tarihin üzerine birde , yalanlara ortak oluyoruz .   ÇANAKKALE SAVAŞI MİLLETİMİZİN BEYİN VE İMAN GÜCÜNÜ YOK ETMEK İÇİN BATILILARIN ORTAKLAŞA YAZDIKLARI BİR SENARYODUR! Tarih, övgü ya da sövgü kitabı değildir.. Tarihten ders alınır.. Tarih, bir toplumun hafızası ve tecrübeler birikimidir. Tarihlerini kaybetmiş, abartılı övgü ya da sövgülere kurban etmiş toplumların gelecekleri karanlıktır.. KISIM KISIM OLDUK YA... Millet olma şuurunu yitirdik te aynı gözle gözmez olduk ya hakikatleri... Muhafazakar olduklarını söyleyenler kınalı kuzu mektuplarını okuyup gözyaşlarına boğulurken, heyecan verici şiilerin coşkusu ile gözleri dolduğunda tarihin sis bulutları arasında yaşanan bir savaşın soğuk gerçeklerini fark edemiyorlar.. Çoğu kimse Liman Von Sanders’i farketmiyor misal... Biz buradan ‘İngilizler, Çanakkale’yi geçerse hilafet merkezi düşer’ diye gayret-i diniye ile yükleniyorduk; karşıdan İngiliz ve Fransız gemilerinden çıkan Müslümanlar, Almanlara esir düşen halifeyi kurtarmak için yükleniyordu.. Çünkü onlara öyle söylenmişti..Kemalistler ise gözlerine Mustafa Kemal’i çok yaklaştırdıkları için arkasında görmeleri asıl gerekenleri bir türlü görmeyip, hak-batıl savaşının süregelen çatışma sahnelerini görmüyorlar, göremiyorlar. Osmanlı bütün kuvvetlerini Çanakkale’ye sevk edince; Ruslar, Kars’tan girip ilerleyince; Allahuekber Dağları’nda askerlerimiz donup ölünce İngiliz, Filistin’den vurdu bizi.. Biz de Çanakkale’deki komutanları bu defa Filistin’e sevk edince, o canhıraş savaşların yaşandığı Çanakkale’den bir süre sonra İngilizler tek kurşun atmadan ellerini kollarını sallayarak geçtiler Şehr-i hilafete... Yüzbinlerce Şehid vererek geçilemez kıldığımız Çanakkale, basit bir hamleyle geçilivermişti yani. Çanakkale'nin geçilmesiyle de Müslüman Türk Milleti neticede BASKICI ŞEKİLDE SÜRDÜRÜLEN DEVRİM ADI ALTINDAKİ YAPTIRIMLARLA hak-batıl mücadelesinde başka bir saf'a geçiverdi. Birileri bir trajediden, bir imparatorluğun kaybı ile sonuçlanan bir yenilgiden, tarihin belli enstantanelerine sıkıştırılmış bir kahramanlık destanı da ürettiler.. Almancılık veya İttihat Terakkicilik ya da ölen kirli bir oyunun kurbanı olan “kınalı kuzular”.. Kendi geleceğimizi bu kurgunun dışında aramamız gerek.. Bu kurguda kazanan kimse olmadı. Sonuçta insanlık kaybetti. Kazananlar için bile bu zafer pahalıya maloldu.. Zafere bak…Çanakkale sadece o gün geçilemedi. Sonuçta bir imparatorluğu kaybettik.. Bu savaş, Batılı ülkelerin Osmanlı Devletini yıkmak, talan etmek, gençlerini yıkmak-yok etmek içindi; göremedik...Çünkü ülkeyi yöneten jönler bir nev-i artistik derdindeydiler. Ruhları ağalarınca mekteplerde okutularak cahil bırakılmıştı.    ***   1800’lerde, İngiltere öncülüğünde, uzun soluklu bir “sömürü plânı” hazırlandı... Bu plânın temel ekseni, Osmanlı şemsiyesi altında yaşayan etnik unsurları kışkırtıp, öte yandan İslâm dünyasını etkileyerek, Osmanlı Devleti’ni parçalamaktı. Hilafetin gücü Osmanlıların elinden alınmalı, Müslümanlar, “dini lider”den mahrum edilmek suretiyle, dağılmaya mahküm edilmeliydi. Böylece İslâm dünyasının elindeki zengin kaynaklar bölüşülecek, özellikle Ortadoğu’daki petrol yatakları yağmalanacaktı... Bu proje, Ortadoğu’da bir “taşeron devlet” kurulmasını zaruri kılıyordu. “İsrail Devleti” fikri işte böyle doğdu ve İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Belfour tarafından 1917’de açığa vuruldu: “Haşmetli İngiliz Kraliyet Hükümeti, Filistin’de Yahudi halkı için milli bir devlet kurulmasını memnuniyetle karşılıyor. Bu gayeye ulaşmayı kolaylaştırmak için en değerli mesailerini harcayacaktır”. Artık İsrail, İslâm dünyasının içine kılıç gibi girecek, Araplar paramparça edilecekti... Bu amaca ulaşmak için önce Osmanlı Devleti parçalanmalı, hilâfetin birleştirici gücü ortadan kaldırılmalıydı. Bu fikir, Ortadoğu’dan pay kapmak isteyenlere cazip geldi: Avrupa, Amerika ve Rusya tarafından onaylandı. Ardından sürekli savaşlarla bizi yıpratma sürecine soktular: 1877’de Rusya saldırdı(93 Harbi). Korkunç bir yenilgi aldık ve kitlesel göçlerle sarsıldık. Bu savaşın yaraları sarılmadan Yunanistan ayaklandı (1897). Dömeke’de Yunanistan’la savaşırken, Makedonya isyanı patladı (1902)... 1911’de Osmanlı mirasından Trablusgarp’ı (Libya) aparmak isteyen İtalya ile kapışmak zorunda kaldık. Trablus Savaşı bitmeden Balkanlar yeniden alevlendi: Sırbistan, Bulgaristan, Yunanistan, Karabağ ve Romanya’dan oluşan küçük çaplı bir Haçlı Ordusuyla (iki Balkan savaşı) savaştırıldık. Yıpratma savaşları soluksuz 17 sene sürdü: İnsan, para ve silah kaynaklarımız tükendi. Şimdi sıra öldürücü yumruğu indirmeye gelmişti: “Hasta adam” damgasını vurdular ve işimizi külliyen bitirmek üzere, dünyanın en büyük donanmasını 700 bin asker eşliğinde Çanakkale’ye gönderdiler. 18 büyük zırhlı, 24 denizaltı, 13 torpido gemisi, 42 uçak, mayın tarama ve çıkartma gemilerinden oluşan Müttefik Kuvvetler, 506 topla günde ortalama 23 bin mermi gönderdi mevzilerimize. Bizim elimizde ise çoğu eski, demode 150 top vardı. Atılabilen mermi sayısı sadece 370’ti. Bu açığı kapatmak için bulunabilen tek yol ise, mevzilere soba boruları yerleştirilip top görüntüsü verilmesinden ibaretti... Buna rağmen yendik. Ne var ki diğer cephelerde işler iyi gitmemiş, I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmıştık. İstanbul işgal edildi. Halifeyi alıp götürdüler. Bir süre sonra da hilafet kaldırıldı. Böylece İngiltere, meş’um projesinin en önemli sonucuna ulaştı: Artık “İslâm Halifesi” yoktu ve Müslümanlar bu birleştirici güçten mahrumdu. Yılların rüyası (Filistin’de Yahudi Devleti kurma) artık gerçekleştirilebilirdi. İngiliz Hükümeti ile hükümetin içinde ve dışında yer alan Yahudi önderler, Sir Herry Finch isimli idealist bir avukatı Filistin’de bir Yahudi Devleti kurulması göreviyle bölgeye gönderdiler... Takip eden yıllarda ise kesif bir Yahudi propagandası başladı: Dünya ticaretinin büyük bir bölümünü kontrollerinde tutan, bu amaçla kâğıt para, faiz sistemi ve kredi sistemi oluşturan Yahudiler, “mağdur-mazlum” olarak gösteriliyor, her şey kullanılarak kamuoyu oluşturuluyordu. Başta Musos Haim Montefiore isimli bir İtalyan Yahudisi olmak üzere, kimi zengin Yahudiler kesenin ağzını açmış, bazıları Yahudi göçünü teşvik amacıyla Filistin’e göç etmişti. Bir yandan kitaplar yazılıyor, Filistin’in ziraata ne kadar elverişli olduğu vurgulanıyordu... Bu arada İngiltere Hükümeti, Filistin’e göçecek her Yahudi’nin İngiliz konsolosluklarının himayesinde olacağını açıklamış, can ve mal emniyeti konusunda garanti vermişti. Buna rağmen Yahudiler Filistin’e göç etmekte pek istekli davranmıyorlardı... 1860’larda Filistin’deki Yahudi nüfus altı bin civarında idi. Bu durumda Filistin’e Yahudi göçünü hızlandırmak gerekiyordu. Kesif bir propaganda kampanyası açıldı. Bu konuda başta din, tarih ve para olmak üzere her türlü teşvikten yararlanıldı… “Arz-ı Mev’ud” (vaat edilmiş topraklar) sözü her türlü yayının lokomotif kavramı olarak vurgulandı… Hatta meşhur Fransız İhtilâli (1789) bile bu amacın hizmetine verildi… Bir Alman Yahudisi olan Hess, “Roma ve Kudüs” isimli kitabında, “Yahudi emellerinin gerçekleşeceği günün yaklaştığını, her ne bahasına olursa olsun Filistin’de bir Yahudi Devleti kurulacağını, Fransız İhtilâli’nin de bu maksatla yapıldığını” söylüyor, böylece Yahudi gücünün sınırsızlığını vurguluyordu. Bu tür yayınlardan etkilenmemek mümkün değildi… Çöl, “cennet” gibi takdim ediliyordu… Artık sıra “devlet” taleplerini tek çatı altında toplamaya gelmişti. İlk Siyonist Kongre bu amaçla yapıldı (29 Ağustos 1897). İsviçre’nin Basel Kasabası’nda Dr. Theodor Herzl liderliğinde toplanan kongreye 200 varlıklı delege katıldı. Kongreden başkenti Kudüs olan bir Yahudi Devleti kurulması kararı çıktı. İsrail’i kurmak isteyenler başlangıçta bir “cemaat” gibi çalışıyorlardı, ama güçlendikçe durum değişti ve devlet düzenine benzer bir hiyerarşik yapılanmaya gidildi. Bankalar ve ticarî şirketler oluşturuldu. Çok sayıda gazete, dergi, kitap yayınlandı. Tiyatro oyunları sahnelendi. Sinema endüstrisine el atılıp önemli filmler yapıldı. Böylece sanatın her dalı, Yahudi propagandasının hizmetine verildi. Artık her şey Siyonizm’in emellerine hizmet ediyordu. Siyonizm’in kontrolündeki hareket kısa sürede o kadar zenginleşti ki, Sultan II. Abdülhamid’e müracaat edip, son derece cazip bir teklif sundular. Buna göre; 1. Osmanlı Devleti’nin tüm borçları ödenecek; 2. Osmanlı Devleti’ne büyük malî yardımda bulunulacak; 3. Sultan Abdülhamid’in siyaseti Avrupa ve Amerika’da desteklenecek; 4. Osmanlı Devleti’nde inşa edilecek savaş üslerinin parası ödenecek; 5. Sultan Abdülhamid Han’a şahsı için büyük bir meblâğ verilecek; 6. Filistin’de uluslararası çapta kurulacak üniversiteye Türk öğrenci de alınacaktı.   Mabeyn Başkâtibi Tahsin Paşa’nın anılarına göre, Sultan Abdülhamid, bu teklif karşısında çok öfkelenmiş, yüksek sesle bağırarak: “Dünyanın bütün devletleri ayağıma gelse ve bütün hazinelerini kucağıma dökseler, size Siyonistlik adına bir karış yer vermem. Ecdadımızın ve milletimizin kanıyla elde edilen bir vatan, para ile satılamaz. Derhal burayı terk edin. Defolun!” demişti. Hazin ki, 1909’da İkinci Meşrutiyet döneminde kurulan İttihad-Terakki Hükümeti’nde, üç Yahudi veya dönme bakan (maliye, ticaret ve ziraat ile nafia bakanlıkları) yer alacak, kurdun gövdeye girdiği böylece görülecekti… Ardından İttihad-Terakki iktidarı, azınlıkların da toprak satın alabilecekleri yolunda bir kanun çıkaracaktı… Bu sayede Yahudiler, Filistin’de geniş topraklar satın alacak, hatta Sultan Abdülhamid’in kişisel arazisi bile yok pahasına Yahudilere satılacaktı. Birinci Dünya Savaşı sürecinde İngiltere Filistin’i işgal etti. Askerî bir diktatörlük kurdu ve Filistin’e göç edecek her Yahudi’ye toprak sözü verdi. Ayrıca Yahudiler silah taşıyabileceklerdi. Oysa Arapların çakı taşıması bile yasaktı. Öte yandan, “Kültür Dernekleri” adı altında, Yahudilerin organize hale gelmesini sağladı. Araplar ise dağınıktı. Anlaşılacağı gibi, İngilizlerin Filistin’i işgal etmelerinin en önemli sebeplerinden biri, dünyanın değişik ülkelerinde dağınık olarak yaşayan Yahudileri Filistin’de toplamaktı. Birinci Dünya Savaşı çıkarmalarının en büyük sebeplerinden biri ise (sebep-sonuç ilişkisine bakılırsa) Osmanlı Devleti’ni dağıtmak, hilafeti kaldırtmak, Müslümanlar arasında, istendiğinde kanatılabilecek bir “çıbanbaşı” bırakmaktı. Gerisini biliyorsunuz!   FİLM BAŞLIYOR! İZLEMEYE HAZIR MISINIZ?  
Ekleme Tarihi: 10 Kasım 2023 - Cuma

İsrail Nasıl Kuruldu?


ABD'nin dünya politikasını kontrol eden İngiltere'dir. ABD'de önemli kararlar İngiliz diplomatların kararıyla alınır. Ve onların izni, haberi olmadan adım atmaları mümkün değildir.

"ABD'yi dünyada etkileyecek tek güçtür Londra. Ve Washington'un da dünyada danışacağı tek ülke İngiltere'dir."



DÜN; Çanakkale’de GÜYA İngilizlerle Almanlar savaştı, ama biz öldük..


O kahramanca direnişin şehidlerini rahmetle anıyorum ama, sonuçta kirli bir savaşın kurbanları olduk.. Ölüm tarlalarına sürüldük karanlık siyasi pazarlıklar uğruna..

Biz şehidlerimizin ardından Fatiha okuyup hatimler indirmeyi seviyoruz..

Şiir okumayı da seviyoruz..

Öfkeli bildiriler yayınlamayı, sloganlar haykırmayı da..

Övgü ve sövgüyü de.. Ama keşke biraz da okumayı, araştırmayı ,düşünmeyi sevebilsek..

Neden yalan yazılmış tarihin üzerine birde , yalanlara ortak oluyoruz .

 

ÇANAKKALE SAVAŞI MİLLETİMİZİN BEYİN VE İMAN GÜCÜNÜ YOK ETMEK İÇİN BATILILARIN ORTAKLAŞA YAZDIKLARI BİR SENARYODUR!

Tarih, övgü ya da sövgü kitabı değildir.. Tarihten ders alınır.. Tarih, bir toplumun hafızası ve tecrübeler birikimidir. Tarihlerini kaybetmiş, abartılı övgü ya da sövgülere kurban etmiş toplumların gelecekleri karanlıktır..

KISIM KISIM OLDUK YA... Millet olma şuurunu yitirdik te aynı gözle gözmez olduk ya hakikatleri...

Muhafazakar olduklarını söyleyenler kınalı kuzu mektuplarını okuyup gözyaşlarına boğulurken, heyecan verici şiilerin coşkusu ile gözleri dolduğunda tarihin sis bulutları arasında yaşanan bir savaşın soğuk gerçeklerini fark edemiyorlar.. Çoğu kimse Liman Von Sanders’i farketmiyor misal...
Biz buradan ‘İngilizler, Çanakkale’yi geçerse hilafet merkezi düşer’ diye gayret-i diniye ile yükleniyorduk; karşıdan İngiliz ve Fransız gemilerinden çıkan Müslümanlar, Almanlara esir düşen halifeyi kurtarmak için yükleniyordu.. Çünkü onlara öyle söylenmişti..Kemalistler ise gözlerine Mustafa Kemal’i çok yaklaştırdıkları için arkasında görmeleri asıl gerekenleri bir türlü görmeyip, hak-batıl savaşının süregelen çatışma sahnelerini görmüyorlar, göremiyorlar.

Osmanlı bütün kuvvetlerini Çanakkale’ye sevk edince; Ruslar, Kars’tan girip ilerleyince; Allahuekber Dağları’nda askerlerimiz donup ölünce İngiliz, Filistin’den vurdu bizi.. Biz de Çanakkale’deki komutanları bu defa Filistin’e sevk edince, o canhıraş savaşların yaşandığı Çanakkale’den bir süre sonra İngilizler tek kurşun atmadan ellerini kollarını sallayarak geçtiler Şehr-i hilafete...

Yüzbinlerce Şehid vererek geçilemez kıldığımız Çanakkale, basit bir hamleyle geçilivermişti yani. Çanakkale'nin geçilmesiyle de Müslüman Türk Milleti neticede BASKICI ŞEKİLDE SÜRDÜRÜLEN DEVRİM ADI ALTINDAKİ YAPTIRIMLARLA hak-batıl mücadelesinde başka bir saf'a geçiverdi.

Birileri bir trajediden, bir imparatorluğun kaybı ile sonuçlanan bir yenilgiden, tarihin belli enstantanelerine sıkıştırılmış bir kahramanlık destanı da ürettiler..

Almancılık veya İttihat Terakkicilik ya da ölen kirli bir oyunun kurbanı olan “kınalı kuzular”.. Kendi geleceğimizi bu kurgunun dışında aramamız gerek.. Bu kurguda kazanan kimse olmadı. Sonuçta insanlık kaybetti. Kazananlar için bile bu zafer pahalıya maloldu..

Zafere bak…Çanakkale sadece o gün geçilemedi. Sonuçta bir imparatorluğu kaybettik..

Bu savaş, Batılı ülkelerin Osmanlı Devletini yıkmak, talan etmek, gençlerini yıkmak-yok etmek içindi; göremedik...Çünkü ülkeyi yöneten jönler bir nev-i artistik derdindeydiler. Ruhları ağalarınca mekteplerde okutularak cahil bırakılmıştı. 

 

***

 

1800’lerde, İngiltere öncülüğünde, uzun soluklu bir “sömürü plânı” hazırlandı...
Bu plânın temel ekseni, Osmanlı şemsiyesi altında yaşayan etnik unsurları kışkırtıp, öte yandan İslâm dünyasını etkileyerek, Osmanlı Devleti’ni parçalamaktı.
Hilafetin gücü Osmanlıların elinden alınmalı, Müslümanlar, “dini lider”den mahrum edilmek suretiyle, dağılmaya mahküm edilmeliydi.
Böylece İslâm dünyasının elindeki zengin kaynaklar bölüşülecek, özellikle Ortadoğu’daki petrol yatakları yağmalanacaktı...


Bu proje, Ortadoğu’da bir “taşeron devlet” kurulmasını zaruri kılıyordu.
“İsrail Devleti” fikri işte böyle doğdu ve İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Belfour tarafından 1917’de açığa vuruldu: “Haşmetli İngiliz Kraliyet Hükümeti, Filistin’de Yahudi halkı için milli bir devlet kurulmasını memnuniyetle karşılıyor. Bu gayeye ulaşmayı kolaylaştırmak için en değerli mesailerini harcayacaktır”.


Artık İsrail, İslâm dünyasının içine kılıç gibi girecek, Araplar paramparça edilecekti... Bu amaca ulaşmak için önce Osmanlı Devleti parçalanmalı, hilâfetin birleştirici gücü ortadan kaldırılmalıydı. Bu fikir, Ortadoğu’dan pay kapmak isteyenlere cazip geldi: Avrupa, Amerika ve Rusya tarafından onaylandı.
Ardından sürekli savaşlarla bizi yıpratma sürecine soktular: 1877’de Rusya saldırdı(93 Harbi). Korkunç bir yenilgi aldık ve kitlesel göçlerle sarsıldık. Bu savaşın yaraları sarılmadan Yunanistan ayaklandı (1897). Dömeke’de Yunanistan’la savaşırken, Makedonya isyanı patladı (1902)...
1911’de Osmanlı mirasından Trablusgarp’ı (Libya) aparmak isteyen İtalya ile kapışmak zorunda kaldık. Trablus Savaşı bitmeden Balkanlar yeniden alevlendi: Sırbistan, Bulgaristan, Yunanistan, Karabağ ve Romanya’dan oluşan küçük çaplı bir Haçlı Ordusuyla (iki Balkan savaşı) savaştırıldık.

Yıpratma savaşları soluksuz 17 sene sürdü: İnsan, para ve silah kaynaklarımız tükendi. Şimdi sıra öldürücü yumruğu indirmeye gelmişti: “Hasta adam” damgasını vurdular ve işimizi külliyen bitirmek üzere, dünyanın en büyük donanmasını 700 bin asker eşliğinde Çanakkale’ye gönderdiler.
18 büyük zırhlı, 24 denizaltı, 13 torpido gemisi, 42 uçak, mayın tarama ve çıkartma gemilerinden oluşan Müttefik Kuvvetler, 506 topla günde ortalama 23 bin mermi gönderdi mevzilerimize. Bizim elimizde ise çoğu eski, demode 150 top vardı. Atılabilen mermi sayısı sadece 370’ti. Bu açığı kapatmak için bulunabilen tek yol ise, mevzilere soba boruları yerleştirilip top görüntüsü verilmesinden ibaretti...


Buna rağmen yendik. Ne var ki diğer cephelerde işler iyi gitmemiş, I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmıştık. İstanbul işgal edildi. Halifeyi alıp götürdüler. Bir süre sonra da hilafet kaldırıldı. Böylece İngiltere, meş’um projesinin en önemli sonucuna ulaştı: Artık “İslâm Halifesi” yoktu ve Müslümanlar bu birleştirici güçten mahrumdu. Yılların rüyası (Filistin’de Yahudi Devleti kurma) artık gerçekleştirilebilirdi.


İngiliz Hükümeti ile hükümetin içinde ve dışında yer alan Yahudi önderler, Sir Herry Finch isimli idealist bir avukatı Filistin’de bir Yahudi Devleti kurulması göreviyle bölgeye gönderdiler...
Takip eden yıllarda ise kesif bir Yahudi propagandası başladı: Dünya ticaretinin büyük bir bölümünü kontrollerinde tutan, bu amaçla kâğıt para, faiz sistemi ve kredi sistemi oluşturan Yahudiler, “mağdur-mazlum” olarak gösteriliyor, her şey kullanılarak kamuoyu oluşturuluyordu.


Başta Musos Haim Montefiore isimli bir İtalyan Yahudisi olmak üzere, kimi zengin Yahudiler kesenin ağzını açmış, bazıları Yahudi göçünü teşvik amacıyla Filistin’e göç etmişti.
Bir yandan kitaplar yazılıyor, Filistin’in ziraata ne kadar elverişli olduğu vurgulanıyordu...
Bu arada İngiltere Hükümeti, Filistin’e göçecek her Yahudi’nin İngiliz konsolosluklarının himayesinde olacağını açıklamış, can ve mal emniyeti konusunda garanti vermişti.
Buna rağmen Yahudiler Filistin’e göç etmekte pek istekli davranmıyorlardı...

1860’larda Filistin’deki Yahudi nüfus altı bin civarında idi. Bu durumda Filistin’e Yahudi göçünü hızlandırmak gerekiyordu. Kesif bir propaganda kampanyası açıldı. Bu konuda başta din, tarih ve para olmak üzere her türlü teşvikten yararlanıldı…
“Arz-ı Mev’ud” (vaat edilmiş topraklar) sözü her türlü yayının lokomotif kavramı olarak vurgulandı…
Hatta meşhur Fransız İhtilâli (1789) bile bu amacın hizmetine verildi…
Bir Alman Yahudisi olan Hess, “Roma ve Kudüs” isimli kitabında, “Yahudi emellerinin gerçekleşeceği günün yaklaştığını, her ne bahasına olursa olsun Filistin’de bir Yahudi Devleti kurulacağını, Fransız İhtilâli’nin de bu maksatla yapıldığını” söylüyor, böylece Yahudi gücünün sınırsızlığını vurguluyordu. Bu tür yayınlardan etkilenmemek mümkün değildi…
Çöl, “cennet” gibi takdim ediliyordu… Artık sıra “devlet” taleplerini tek çatı altında toplamaya gelmişti.


İlk Siyonist Kongre bu amaçla yapıldı (29 Ağustos 1897). İsviçre’nin Basel Kasabası’nda Dr. Theodor Herzl liderliğinde toplanan kongreye 200 varlıklı delege katıldı. Kongreden başkenti Kudüs olan bir Yahudi Devleti kurulması kararı çıktı.
İsrail’i kurmak isteyenler başlangıçta bir “cemaat” gibi çalışıyorlardı, ama güçlendikçe durum değişti ve devlet düzenine benzer bir hiyerarşik yapılanmaya gidildi.


Bankalar ve ticarî şirketler oluşturuldu. Çok sayıda gazete, dergi, kitap yayınlandı. Tiyatro oyunları sahnelendi. Sinema endüstrisine el atılıp önemli filmler yapıldı. Böylece sanatın her dalı, Yahudi propagandasının hizmetine verildi. Artık her şey Siyonizm’in emellerine hizmet ediyordu.
Siyonizm’in kontrolündeki hareket kısa sürede o kadar zenginleşti ki, Sultan II. Abdülhamid’e müracaat edip, son derece cazip bir teklif sundular. Buna göre;
1. Osmanlı Devleti’nin tüm borçları ödenecek;
2. Osmanlı Devleti’ne büyük malî yardımda bulunulacak;
3. Sultan Abdülhamid’in siyaseti Avrupa ve Amerika’da desteklenecek;
4. Osmanlı Devleti’nde inşa edilecek savaş üslerinin parası ödenecek;
5. Sultan Abdülhamid Han’a şahsı için büyük bir meblâğ verilecek;
6. Filistin’de uluslararası çapta kurulacak üniversiteye Türk öğrenci de alınacaktı.

 

Mabeyn Başkâtibi Tahsin Paşa’nın anılarına göre, Sultan Abdülhamid, bu teklif karşısında çok öfkelenmiş, yüksek sesle bağırarak: “Dünyanın bütün devletleri ayağıma gelse ve bütün hazinelerini kucağıma dökseler, size Siyonistlik adına bir karış yer vermem. Ecdadımızın ve milletimizin kanıyla elde edilen bir vatan, para ile satılamaz. Derhal burayı terk edin. Defolun!” demişti.


Hazin ki, 1909’da İkinci Meşrutiyet döneminde kurulan İttihad-Terakki Hükümeti’nde, üç Yahudi veya dönme bakan (maliye, ticaret ve ziraat ile nafia bakanlıkları) yer alacak, kurdun gövdeye girdiği böylece görülecekti…

Ardından İttihad-Terakki iktidarı, azınlıkların da toprak satın alabilecekleri yolunda bir kanun çıkaracaktı… Bu sayede Yahudiler, Filistin’de geniş topraklar satın alacak, hatta Sultan Abdülhamid’in kişisel arazisi bile yok pahasına Yahudilere satılacaktı.
Birinci Dünya Savaşı sürecinde İngiltere Filistin’i işgal etti. Askerî bir diktatörlük kurdu ve Filistin’e göç edecek her Yahudi’ye toprak sözü verdi. Ayrıca Yahudiler silah taşıyabileceklerdi. Oysa Arapların çakı taşıması bile yasaktı.
Öte yandan, “Kültür Dernekleri” adı altında, Yahudilerin organize hale gelmesini sağladı. Araplar ise dağınıktı.
Anlaşılacağı gibi, İngilizlerin Filistin’i işgal etmelerinin en önemli sebeplerinden biri, dünyanın değişik ülkelerinde dağınık olarak yaşayan Yahudileri Filistin’de toplamaktı.
Birinci Dünya Savaşı çıkarmalarının en büyük sebeplerinden biri ise (sebep-sonuç ilişkisine bakılırsa) Osmanlı Devleti’ni dağıtmak, hilafeti kaldırtmak, Müslümanlar arasında, istendiğinde kanatılabilecek bir “çıbanbaşı” bırakmaktı.


Gerisini biliyorsunuz!

 

FİLM BAŞLIYOR! İZLEMEYE HAZIR MISINIZ?
 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.