Fehmi Demirbağ
Köşe Yazarı
Fehmi Demirbağ
 

ABCÇDEFGĞHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

(Harflerden uygun olanları bir araya getirin başlığı siz yazın) Reklamcı olduğumu söylemeyin demişti anneme, o benim genelevde piyano çaldığımı zannediyor; bir Fransız reklamcı yazdığı kitaba başlık olarak. Hönk diye şaşırabilirsiniz, bizim grafiker, yazar, çizer, televizyoncu, tiyatrocu, eğitimci,dertli Fehmi abi yine ne diyecek; ki Fransız kalanlarınız da olacaktır söyleyeceklerime. Önceki akşam Arvalap Adasındaki laboratuarındaydım. Yapay zeka konusunda önemli çalışmalar üzerinde yoğun bir şekilde odaklanmıştım ki yardımcı arkadaşlardan biri adada bir casus yakaladıklarını haber etti. Lam'ı, lamel'i alelacele bir kenara bırakıp üzerimdeki önlüğü çıkartmaya dahi vakit bulamadan güvenlik birimimizin bulunduğu yerde soluklandım. Baktım, 40 lı yaşlarında elleri bizimkiler tarafından kelepçelenmiş alımlı, hoş bir hanım. Öfkeli bir şekilde kendisini zapdetmeye çalışan arkadaşların ellerinden kurtulmaya çalışıyor cırtlak bir sesle de slogan atıyordu. "Türkiye laiktir laik kalacak!" Sakin bir ses tonuyla "Bacım burası Arvalap Adası. Buranın yönetim şekli ise laiklik üzerine değil. Nefesini carlamayla harcama da ne işin var burada onu cevapla hele" diye çıkıştım.  O hala "halkların kardeşliğinden, sevişirim doğurmamdan, bir sürtük olduğundan" filan dem vurmaya devam ediyordu. Kendini seriye bağlamış makinalı tüfek gibi kelime kurşunlarını odaya boca ediyordu. "Cumhuriyetin kazanımlarından, ilke ve inkılaplardan, çağdaşlıktan" söz ediyor, yani yıllardır duyduğumuz, adeta ezber ettiğimiz lafları haykırıyor ama Arvalap Adasında ne işin var sorusunu cevaplamıyordu.  Hanım efendiyi konuşma hususunda ikna etmem pek zamanımı almadı. Saçmalamayın, hemen işkence yaptığım zehabına nasıl kaptırdınız kendinizi. Ne yani siz bir şeyi elde etmek istediğinizde karşınızdakine cebri misli mukabelede mi bulunuyorsunuz?  Benim kimya konusundaki uzmanlığımı cümle alem biliyor. Özellikle alternatif tıp diye betimlenen geleneksel tıp üzerindeki çalışmalarım ortada. "Bağırsaklarımızı bağırtmayalım" isimli kitabım dünyanın bütün dillerine tercüme edildi de o gün bu gündür tababet ehli artık Hipokrat üzerine değil, tıbbın babası Lokman  Peygamber üzerine yemin ediyor. Ki bu konu üzerine de "İyi insan olmanın kodları" isimli kitabıma bakmanızı öneririm.  Neyse konumuza dönelim.  Arvalap Adasında bir kadın casus yakaladığımızdan bahsediyordum. Sorgu için yaptığım uygulamadan söz açacaktım. Allah'ım ben neden böyleyim ya; tam bir şeyi anlatacakken laf nerden nereye yol alıyor ben bile bazen ipin ucunu kaçırıyorum. Sanırım kaçık bir toplumda bu normal olsa gerek. Malum ya kişileri ya olayları konuşmaya odaklanmış bu toplumda gel de illiyet bağıntısından söz aç! Do you understand me baby? İsminin Elizabeth olduğunu öğrendiğimiz casusumuz Alman asıllı bir doktor. Kızılhaç görevlilerinden. Kızılhaç vasıtasıyla nice misyonerlik faaliyeti yapıldığını, misyonerler üzerinden de sömürgeciliğin gerçekleştirildiğini bilmeyenlere sormak lazım? Sahi kuzum siz ne bilirsiniz Allah aşkına.?! Apışarası ve işkembe arası hayatlarınızda ciddiyet adına nasıl bir mevzuu yer edinmiş ki şimdi şu anlattıklarımdan bir çıkarım yapasınız. hayır efendim okura söylenmiyor ve saldırmıyorum. Ben Arvalapçı Fehministlerle dertleşiyorum.  Elizabeth e önce ballı şerbet içinde kumru yumurtası içirdim. Arkasından da adaçayı, biberiye, cezayir menekşesi, reyhan ve ginkko biloba karışımı bir macun ikram ettim. Mesir macunu kıvamında bir şey. Google emmiden bu bitkilerin ne işe yaradıklarını bir araştırın ne yaptığımı anlarsınız. Ancak bir ot daha var ki onun ismini buradan veremeyeceğim. Bunları uygun miktarlarda karıştırırsanız uygun şartlarda tabiki bundan elde edilen macunu yiyen 3 dakikada bülbül kesilir. Ben sizin kafanızın nasıl çalıştığını biliyorum. Tarifi alsanız özellikle yenge tayfası enişteler üzerinde neler yaparsınız neler? Tekrar dönelim konuya.  Elizabeth bülbül gibi şakıdı tabiatıyla. Benim laboratuarda yaptığım çalışmaların peşindelermiş. Malum hafta sonları Sancaktepe'de çizgiroman okulunda derslere giriyoruz. Mütedeyyin, mütefekkir ve sanatçı bir gençliğin yetişmesi için gayretteyiz ya...Zavallı gavurcuk benim adada olmadığım sanısıyla işte çalışmalarımı yürütmek için Cuma gecesi gelivermiş adaya.  Dedim "Kızım bende çalışma çok. Hangilerine göz diktiniz?"  Hormonlar üzerine yaptığım çalışmalarla ilgileniyorlarmış. 5 ayrı çalışma üzerine özellikle.  1. Ehli takva, imanlı bir müslümanın salgıladığı hormonlardan elde ettiğim extreyi istiyorlarmış özellikle. Bu hormonun ekstresini ilaca dönüştürüp kendi insanlarına mutluluk hormonu olarak pazarlayıp intiharların önüne geçecek, nobel tıp ödülünde çığır açacak antidepresan konusunda yeni bir çalışma olarak litaretüre geçeceklermiş. 2. Afrinde şehid olan bir kardeşimizden aldığımız hormondan elde ettiğimiz korkusuzluk ilacını özellikle kendi askerlerinde uygulayacaklarmış. 3. Kanaat hormonu ile azmış toplumlarını frenlemeyi düşünüyorlarmış. Sabr, şükür, tevekkül gibi hususlarda farmakolojik sonuçlar istiyorlarmış. 4. Sükunet hormonu ile sapıklıkların önüne nasıl geçeriz diye bir çalışmaya girmişler bile.  5. Bir de bu çalışmaların tersini imal ederek bunu da halkı müslüman ülkelerin insanlarına anti olarak uygulamayı düşünüyorlarmış. "Ah be gavurcuk. Boşuna gelmişsin buralara. Ben bu çalışmaları yapıyorum ki saftirik müslümanlar içinde bulundukları zenginliklerin kıymetini bilsinler diye. Bunlar imanın insan üzerindeki etkileri. İlaçla iman olur mu hiç?" "Ah be baş saftirik müslüman" diye sözümü kesti Elizabeth. "Yediğiniz içtiğiniz ambalajlı ürünlere yerleştirdiğimiz domuz bazlı ürünler sizi neye çevirdi farkında bile değilsiniz. Yedikleriniz hem ilacınızı hem mizacınızı belirlemiyor mu? Şu Ematonun (googlede bakınız) buluşuna bir baksanıza!" Neyse uzatmıyayım.  Malum uzun yazı sevmiyorsunuz. Kısaca özetliyeyim. Elizabeth sabaha kadar yaptığımız konuşmaların sonucunda nacizane bizden etkilenerek Kelime-i Şehadet getirdi. Müslüman oldu. Artık bizim adımıza casusluk yapacak.  (Mutlu sonlara bayılırım. Bu hikayeyi böyle bitireyim bari.) İsmini değiştirdi. İlk kadın şehidimizin ismini aldı. (Kim?) Gökten 3 apple düştü.  Biri telefon olarak. Biri bilgisayar... Biri de yakın zamanda cyborg olarak avm lerimize... Bize bişi kalmadı yani. Sahi koronavari virüslere karşı bulduğumuz ilaçtan hiç bahsetmişmiydim? Fehmi Demirbağ
Ekleme Tarihi: 26 Mart 2020 - Perşembe

ABCÇDEFGĞHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ


(Harflerden uygun olanları bir araya getirin başlığı siz yazın)

Reklamcı olduğumu söylemeyin demişti anneme, o benim genelevde piyano çaldığımı zannediyor; bir Fransız reklamcı yazdığı kitaba başlık olarak. Hönk diye şaşırabilirsiniz, bizim grafiker, yazar, çizer, televizyoncu, tiyatrocu, eğitimci,dertli Fehmi abi yine ne diyecek; ki Fransız kalanlarınız da olacaktır söyleyeceklerime.
Önceki akşam Arvalap Adasındaki laboratuarındaydım. Yapay zeka konusunda önemli çalışmalar üzerinde yoğun bir şekilde odaklanmıştım ki yardımcı arkadaşlardan biri adada bir casus yakaladıklarını haber etti. Lam'ı, lamel'i alelacele bir kenara bırakıp üzerimdeki önlüğü çıkartmaya dahi vakit bulamadan güvenlik birimimizin bulunduğu yerde soluklandım. Baktım, 40 lı yaşlarında elleri bizimkiler tarafından kelepçelenmiş alımlı, hoş bir hanım. Öfkeli bir şekilde kendisini zapdetmeye çalışan arkadaşların ellerinden kurtulmaya çalışıyor cırtlak bir sesle de slogan atıyordu. "Türkiye laiktir laik kalacak!" Sakin bir ses tonuyla "Bacım burası Arvalap Adası. Buranın yönetim şekli ise laiklik üzerine değil. Nefesini carlamayla harcama da ne işin var burada onu cevapla hele" diye çıkıştım. 
O hala "halkların kardeşliğinden, sevişirim doğurmamdan, bir sürtük olduğundan" filan dem vurmaya devam ediyordu. Kendini seriye bağlamış makinalı tüfek gibi kelime kurşunlarını odaya boca ediyordu.
"Cumhuriyetin kazanımlarından, ilke ve inkılaplardan, çağdaşlıktan" söz ediyor, yani yıllardır duyduğumuz, adeta ezber ettiğimiz lafları haykırıyor ama Arvalap Adasında ne işin var sorusunu cevaplamıyordu. 
Hanım efendiyi konuşma hususunda ikna etmem pek zamanımı almadı. Saçmalamayın, hemen işkence yaptığım zehabına nasıl kaptırdınız kendinizi. Ne yani siz bir şeyi elde etmek istediğinizde karşınızdakine cebri misli mukabelede mi bulunuyorsunuz? 
Benim kimya konusundaki uzmanlığımı cümle alem biliyor. Özellikle alternatif tıp diye betimlenen geleneksel tıp üzerindeki çalışmalarım ortada. "Bağırsaklarımızı bağırtmayalım" isimli kitabım dünyanın bütün dillerine tercüme edildi de o gün bu gündür tababet ehli artık Hipokrat üzerine değil, tıbbın babası Lokman  Peygamber üzerine yemin ediyor. Ki bu konu üzerine de "İyi insan olmanın kodları" isimli kitabıma bakmanızı öneririm. 
Neyse konumuza dönelim. 
Arvalap Adasında bir kadın casus yakaladığımızdan bahsediyordum. Sorgu için yaptığım uygulamadan söz açacaktım. Allah'ım ben neden böyleyim ya; tam bir şeyi anlatacakken laf nerden nereye yol alıyor ben bile bazen ipin ucunu kaçırıyorum. Sanırım kaçık bir toplumda bu normal olsa gerek. Malum ya kişileri ya olayları konuşmaya odaklanmış bu toplumda gel de illiyet bağıntısından söz aç! Do you understand me baby?
İsminin Elizabeth olduğunu öğrendiğimiz casusumuz Alman asıllı bir doktor. Kızılhaç görevlilerinden. Kızılhaç vasıtasıyla nice misyonerlik faaliyeti yapıldığını, misyonerler üzerinden de sömürgeciliğin gerçekleştirildiğini bilmeyenlere sormak lazım? Sahi kuzum siz ne bilirsiniz Allah aşkına.?! Apışarası ve işkembe arası hayatlarınızda ciddiyet adına nasıl bir mevzuu yer edinmiş ki şimdi şu anlattıklarımdan bir çıkarım yapasınız. hayır efendim okura söylenmiyor ve saldırmıyorum. Ben Arvalapçı Fehministlerle dertleşiyorum. 
Elizabeth e önce ballı şerbet içinde kumru yumurtası içirdim. Arkasından da adaçayı, biberiye, cezayir menekşesi, reyhan ve ginkko biloba karışımı bir macun ikram ettim. Mesir macunu kıvamında bir şey. Google emmiden bu bitkilerin ne işe yaradıklarını bir araştırın ne yaptığımı anlarsınız. Ancak bir ot daha var ki onun ismini buradan veremeyeceğim. Bunları uygun miktarlarda karıştırırsanız uygun şartlarda tabiki bundan elde edilen macunu yiyen 3 dakikada bülbül kesilir. Ben sizin kafanızın nasıl çalıştığını biliyorum. Tarifi alsanız özellikle yenge tayfası enişteler üzerinde neler yaparsınız neler?
Tekrar dönelim konuya. 
Elizabeth bülbül gibi şakıdı tabiatıyla. Benim laboratuarda yaptığım çalışmaların peşindelermiş. Malum hafta sonları Sancaktepe'de çizgiroman okulunda derslere giriyoruz. Mütedeyyin, mütefekkir ve sanatçı bir gençliğin yetişmesi için gayretteyiz ya...Zavallı gavurcuk benim adada olmadığım sanısıyla işte çalışmalarımı yürütmek için Cuma gecesi gelivermiş adaya. 
Dedim "Kızım bende çalışma çok. Hangilerine göz diktiniz?" 
Hormonlar üzerine yaptığım çalışmalarla ilgileniyorlarmış. 5 ayrı çalışma üzerine özellikle. 
1. Ehli takva, imanlı bir müslümanın salgıladığı hormonlardan elde ettiğim extreyi istiyorlarmış özellikle. Bu hormonun ekstresini ilaca dönüştürüp kendi insanlarına mutluluk hormonu olarak pazarlayıp intiharların önüne geçecek, nobel tıp ödülünde çığır açacak antidepresan konusunda yeni bir çalışma olarak litaretüre geçeceklermiş.
2. Afrinde şehid olan bir kardeşimizden aldığımız hormondan elde ettiğimiz korkusuzluk ilacını özellikle kendi askerlerinde uygulayacaklarmış.
3. Kanaat hormonu ile azmış toplumlarını frenlemeyi düşünüyorlarmış. Sabr, şükür, tevekkül gibi hususlarda farmakolojik sonuçlar istiyorlarmış.
4. Sükunet hormonu ile sapıklıkların önüne nasıl geçeriz diye bir çalışmaya girmişler bile. 
5. Bir de bu çalışmaların tersini imal ederek bunu da halkı müslüman ülkelerin insanlarına anti olarak uygulamayı düşünüyorlarmış.
"Ah be gavurcuk. Boşuna gelmişsin buralara. Ben bu çalışmaları yapıyorum ki saftirik müslümanlar içinde bulundukları zenginliklerin kıymetini bilsinler diye. Bunlar imanın insan üzerindeki etkileri. İlaçla iman olur mu hiç?"
"Ah be baş saftirik müslüman" diye sözümü kesti Elizabeth. "Yediğiniz içtiğiniz ambalajlı ürünlere yerleştirdiğimiz domuz bazlı ürünler sizi neye çevirdi farkında bile değilsiniz. Yedikleriniz hem ilacınızı hem mizacınızı belirlemiyor mu? Şu Ematonun (googlede bakınız) buluşuna bir baksanıza!"
Neyse uzatmıyayım. 
Malum uzun yazı sevmiyorsunuz.
Kısaca özetliyeyim.
Elizabeth sabaha kadar yaptığımız konuşmaların sonucunda nacizane bizden etkilenerek Kelime-i Şehadet getirdi. Müslüman oldu. Artık bizim adımıza casusluk yapacak. 
(Mutlu sonlara bayılırım. Bu hikayeyi böyle bitireyim bari.)
İsmini değiştirdi. İlk kadın şehidimizin ismini aldı. (Kim?)
Gökten 3 apple düştü. 
Biri telefon olarak.
Biri bilgisayar...
Biri de yakın zamanda cyborg olarak avm lerimize...
Bize bişi kalmadı yani.
Sahi koronavari virüslere karşı bulduğumuz ilaçtan hiç bahsetmişmiydim?

Fehmi Demirbağ

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.