Bilal Dursun Yılmaz
Köşe Yazarı
Bilal Dursun Yılmaz
 

Nereden bakmalıyız/3

İki haftadır yazıyorum. Nereden Bakmalıyız      Nereden bakmalıyız/2 Çözüm eğitim diyorum, ekranlardan, bültenlerden gördüklerimiz, duyduklarımız vahşet haberleri hakkında yazıyorum. Yazıyorum ama her geçen gün duyduklarımız gördüklerimiz azalmıyor artıyor… Geçen gün bir dostum yazımın altına yorum yapmış “bence ekranlarda güzel örnekler gösterilir, bunlar haberleştirilirse toplum da güzel olanı öğrenir”  minvalinde bir yorumdu. Evet, epeydir bu konuya kafa yoruyordum gündemimiz bilinçli şekilde mi böyle şekillendiriliyor, yoksa medya bilinçsizce mi bu ortama zemin hazırlıyordu? Televizyon ekranları bir dönem geliyor seri halde kadın cinayeti haberleri ile bir dönem geliyor seri halde çocuk istismarı, bir dönemde de hayvan istismarı haberlerinden geçilmez oluyor. Durumun böyle olması bâtılı yani olumsuz şeyleri fazla tasvir etmenin safi zihinleri idlâl (saptırma, azıtma) ettiği, adeta teşvik ettiği kanaatini bende oluşturdu. İnsan bazen şunu sormadan edemiyor “yahu insan her yerde insan” evet, eğitim/öğretim gibi pek çok beşeri şarta bağlı olarak insanlar birbirinden farklı davranışlar gösterebilirler ama fıtratlarına konulmuş acı, öfke, kin, haset veyahut merhamet, şefkat,  sevgi her insan evladının çekirdeğinde vardır ve olmalıdır. Yoksa bu ilahi adalete muhalif bir şey olur. Ben 10 yıl yurt dışında kaldım böyle vahşet haberlerini medya organlarından çok çok nadir duydum ve okudum. Yani benim yaşadığım ülke de öyle gelişmiş, ileri bir refah toplumu falan değildi. Peki, yaradan oradaki insanların fıtratına envaı vahşilikleri de yapabilecek dürtüleri, güdüleri koymamış mıydı? Biz de artık rutinleşen (rutinleştirilen), ülfet oluşturan bu çirkin, vahşi gördüğümüz şeyler o ülkede yaşanmıyor muydu? Adını kullanmaktan imtina ettiğim bu konular neden bizim toplumumuzda daha yaygınmış imajı verilerek gösterilmektedir? Mesela Avrupa’da gençler uyuşturucu müptelası olmuş, bu gerçekten hareketle uyuşan beyinlerin neler yapabileceğini tahayyül ediniz. Oysaki durum buyken bizim medyamız Avrupa’yı hep ileri bir toplum modeli alıp, bizdeki toplum yapısının da katillerden, kadın düşmanlarından, pedofilik sapıklardan ve çevre düşmanlarından oluştuğu zannını oluşturmak için var gücüyle çalışmaktadır. Kültür emperyalizminin en önemli argümanı sinema, dizi, yarışma gibi eğlence aygıtları her ne kadar bilinçaltı oluştursa da toplum bir nokta da onların “senaryo” olduğunu biliyor. Peki ya haberler, insanlar haberlere inanarak, önem vererek bakıyor. Ana haber bültenleri ratingin en fazla olduğu saatlerdir. Bu saatlerde toplum olarak bize ormana kaldırmanın, tecavüz edip, vahşice öldürmenin, paket yapıp difrize koymanın tüm detayları haber diye tekrar tekrar gösterilmektedir. Her insanın fıtratında olan fakat eğitimle, örfle, inançlarla zararlı hale gelmesi engellenen canavar bu haber tasvirleri ile adeta uyandırılıyor, telin ediliyormuş gibi gösterilerek adeta teşvik ediliyor. İster istemez şu soru aklıma geliyor; acaba uyarmak, bilinçlendirmek ve haberdar etmek adı altında toplumun aklına sürekli bu tür çirkinlikler, batıl şeyler sokularak insan fıtratının en önemli bendesi olan merakı mı kamçılanmak isteniyor, her insanın içinde muhtemel olan küçük yılanı büyütmek mi amaçlanmaktadır? O zaman bunlar haber olmasın mı, yapılan gizli kalsın, yapanın yanına kar mı kalsın? Asla ve kat’a, hatta ben katl gibi konularda kısas yanlısı bir düşünceye sahibim. Fakat yazıma yorum yapan dostumun dediği gibi acaba örnek teşkil edecek olumlu yayınların sayısı arttırılarak pozitif örnek oluşturulamaz mı? Toplumumuzda da garip bir durum var en fazla rating tecavüz, kaçırma ve öldürme gibi yayınlara yönelik oluyor. Üçüncü sayfa haberlerinden tiraj elde eden gazetelerimiz var. Evet, belki kısa dönemde rating ve tiraj getirmeyecek fakat kaliteyi ve güzeli tasvir eden yayınlarla güzel bir toplum oluşmasının zeminini hazırlanabilir. O, sihirli kelime rating yani paradan fedakârlık edile bilinirse… Edilmezse işte sonuç; dejenere edilmiş bir toplum. Evlilik programları kalktı, yani KHK ile kaldırıldı, ilginç şekilde medya buna nasıl olduysa “özgürlükler engelleniyor” diye yaygara koparmadı ama değişen bir şey oldu mu format değişti. Beş vakit namazını kılan ve kur’an okuma dışında annemin tek eğlence (!) kaynağı bu programlar… Söylenecek bir söz var mı?  Kalın sağlıcakla diyecektim ki malum gündemimiz olan dolar krizi müthiş patladı. Buna da ben farklı bakanlardanım. Adına ekonomik kriz diyen var, Brunson krizi diyen var, dolar krizi diyen var, ABD krizi, Trump krizi ve daha pek çok şekilde isimlendiren var bu krizi. Boyutunu nitelendirmek için de bazı söylemler kullanılmaktadır, ekonomik felaket, ekonomik deprem, ekonomik batış vesaire kısacası bu haftanın gündemi bu… Sosyal medyada da geleneksel medyada da aynı gündem dönüyor. Ve tabi avamın lisanında da başka konu yok. Geleneksel medya yaslar gereği belli ölçütlere uymak sorumluluğu ve zorunluluğu olduğu için ifadeleri gündemle ilgili ifadelerini daha dikkatli kullanmak durumundayken sosyal medya kullanıcıları adeta kendi medyalarında istedikleri gibi at koşturuyorlar. Hafta sonu vakit bulup arkadaşlarımın sosyal medya hesaplarına şöyle bir göz gezdirdim. Kimisi “ülkemizde bulunan ABD üslerini kapatalım diyor (en çok da bu paylaşılıyor), kimisi “iPhone almayalım ABD krizi bitirir” diyor, İslami literatürü bilenler “herkesin bir hesabı varsa Allah’ında bir hesabı vardır” derken, daha seküler olanlar ise rakamları ve ekonomi politikalarını tartışıyordu. Güzel olan ise bütün toplum birlik içinde ABD’ye tepkili, hatta iktidara kızanlar, muhalefete oy verenlerde ABD karşısında ülkesinin yanında yer almış görünüyor. Avamda dile gelen bu söylemler tavanda da makes buluyor bütün muhalefet partileri çözüm için birlikte hareket edelim gayreti içine girdiler. Mankurtlar hariç… Ben ekonomiden hiç anlamam ev ekonomimizi dahi hanım tutuyor o, ucunu bırakınca ben yakalayamıyorum. O sebepten ben bu işin ekonomik kısmını bilecek, bu konuda yorum yapacak belki de en son kişiyim. Fakat ben olaya farklı bir noktadan bakmaktayım. Öyle zannediyorum ki yakın bir gelecekte iyi ki ABD, “deli” Trump bu kararı vermişte biz bu sıkıntıya düşmüşüz diyeceğimiz yakın bir gelecek görüyorum. Siz buna hayal diyebilirsiniz olsun, her gelecek bir hayalle başlar. Peki nasıl? Şöyle ki tarih, hiç bir zaman aynıyla tekerrür etmez. Bu bence yanlış ifade edilen doğru bir sözdür. Tarih benzer hadiselerle tekerrür eder ki böyle olması fıtrattandır.  Biz millet olarak hangi dönemde ciddi bir saldırıya maruz kalmışsak ondan hep muzaffer ayrılmışızdır. Mesela 2000’lerdeki kriz küçük ve orta ölçekli işletmecilerimize ihracat ve ithalatı öğretmiştir. Yani işadamlarımız dünyayı keşfetmiştir. Kıbrıs Barış Harekâtı ve neticesi kendi silahımızı üretmemiz gerektiğini düşündürmüş ASELSAN ve Makina Kimya (MKE) gibi kuruluşları doğurmuştur. Bu örnekler o kadar çoğaltılır ki. Evet, er ağzını açan ekonomist, stratejist, ya da siyasetçi hep aynı şeyi söylüyor: “katma değer üretimimiz, ağır sanayimiz yok. Bir tır domatesle bir iPhone alamıyoruz.” Bugün hükümetin eleştirilecek çok sayıda ekonomi politikası olabilir. “Sırf inşaatla işte geldiğimiz yer” diyebiliriz. Lakin o da gerekliydi. Belki bir dönem buna mecburduk. Evet, ulus olarak bizi dışarıdan gelen saldırılar, top yekûn mücadeleler değil, keyfiyetimiz, neme lazımcılığımız, zevkü sefamız batırmıştır. Ya da batırma eşiğine getirmiştir. Evet, şuan top yekûn bir saldırı var ve biz bu saldırıyla inşallah kendimize geleceğiz, zayiatımız olmayacak mı elbette olacak, elbette kaybedeceğimiz şeyler var, ama istikbalimizi inşallah kurtaracağız… Bu saldırılar bize kendi göbeğimizi nasıl kesmemiz gerektiğini az bir acıyla öğretecek… Kötü müttefikler bizi bağımsız devlet yapacak yeter ki aramıza girmesin tefrika (ayrılık)…
Ekleme Tarihi: 12 Ağustos 2018 - Pazar

Nereden bakmalıyız/3


İki haftadır yazıyorum.

Nereden Bakmalıyız      Nereden bakmalıyız/2

Çözüm eğitim diyorum, ekranlardan, bültenlerden gördüklerimiz, duyduklarımız vahşet haberleri hakkında yazıyorum.

Yazıyorum ama her geçen gün duyduklarımız gördüklerimiz azalmıyor artıyor…

Geçen gün bir dostum yazımın altına yorum yapmış “bence ekranlarda güzel örnekler gösterilir, bunlar haberleştirilirse toplum da güzel olanı öğrenir”  minvalinde bir yorumdu. Evet, epeydir bu konuya kafa yoruyordum gündemimiz bilinçli şekilde mi böyle şekillendiriliyor, yoksa medya bilinçsizce mi bu ortama zemin hazırlıyordu?

Televizyon ekranları bir dönem geliyor seri halde kadın cinayeti haberleri ile bir dönem geliyor seri halde çocuk istismarı, bir dönemde de hayvan istismarı haberlerinden geçilmez oluyor. Durumun böyle olması bâtılı yani olumsuz şeyleri fazla tasvir etmenin safi zihinleri idlâl (saptırma, azıtma) ettiği, adeta teşvik ettiği kanaatini bende oluşturdu. İnsan bazen şunu sormadan edemiyor “yahu insan her yerde insan” evet, eğitim/öğretim gibi pek çok beşeri şarta bağlı olarak insanlar birbirinden farklı davranışlar gösterebilirler ama fıtratlarına konulmuş acı, öfke, kin, haset veyahut merhamet, şefkat,  sevgi her insan evladının çekirdeğinde vardır ve olmalıdır. Yoksa bu ilahi adalete muhalif bir şey olur. Ben 10 yıl yurt dışında kaldım böyle vahşet haberlerini medya organlarından çok çok nadir duydum ve okudum.

Yani benim yaşadığım ülke de öyle gelişmiş, ileri bir refah toplumu falan değildi. Peki, yaradan oradaki insanların fıtratına envaı vahşilikleri de yapabilecek dürtüleri, güdüleri koymamış mıydı? Biz de artık rutinleşen (rutinleştirilen), ülfet oluşturan bu çirkin, vahşi gördüğümüz şeyler o ülkede yaşanmıyor muydu? Adını kullanmaktan imtina ettiğim bu konular neden bizim toplumumuzda daha yaygınmış imajı verilerek gösterilmektedir? Mesela Avrupa’da gençler uyuşturucu müptelası olmuş, bu gerçekten hareketle uyuşan beyinlerin neler yapabileceğini tahayyül ediniz.

Oysaki durum buyken bizim medyamız Avrupa’yı hep ileri bir toplum modeli alıp, bizdeki toplum yapısının da katillerden, kadın düşmanlarından, pedofilik sapıklardan ve çevre düşmanlarından oluştuğu zannını oluşturmak için var gücüyle çalışmaktadır. Kültür emperyalizminin en önemli argümanı sinema, dizi, yarışma gibi eğlence aygıtları her ne kadar bilinçaltı oluştursa da toplum bir nokta da onların “senaryo” olduğunu biliyor. Peki ya haberler, insanlar haberlere inanarak, önem vererek bakıyor. Ana haber bültenleri ratingin en fazla olduğu saatlerdir.

Bu saatlerde toplum olarak bize ormana kaldırmanın, tecavüz edip, vahşice öldürmenin, paket yapıp difrize koymanın tüm detayları haber diye tekrar tekrar gösterilmektedir. Her insanın fıtratında olan fakat eğitimle, örfle, inançlarla zararlı hale gelmesi engellenen canavar bu haber tasvirleri ile adeta uyandırılıyor, telin ediliyormuş gibi gösterilerek adeta teşvik ediliyor. İster istemez şu soru aklıma geliyor; acaba uyarmak, bilinçlendirmek ve haberdar etmek adı altında toplumun aklına sürekli bu tür çirkinlikler, batıl şeyler sokularak insan fıtratının en önemli bendesi olan merakı mı kamçılanmak isteniyor, her insanın içinde muhtemel olan küçük yılanı büyütmek mi amaçlanmaktadır? O zaman bunlar haber olmasın mı, yapılan gizli kalsın, yapanın yanına kar mı kalsın?

Asla ve kat’a, hatta ben katl gibi konularda kısas yanlısı bir düşünceye sahibim. Fakat yazıma yorum yapan dostumun dediği gibi acaba örnek teşkil edecek olumlu yayınların sayısı arttırılarak pozitif örnek oluşturulamaz mı? Toplumumuzda da garip bir durum var en fazla rating tecavüz, kaçırma ve öldürme gibi yayınlara yönelik oluyor. Üçüncü sayfa haberlerinden tiraj elde eden gazetelerimiz var. Evet, belki kısa dönemde rating ve tiraj getirmeyecek fakat kaliteyi ve güzeli tasvir eden yayınlarla güzel bir toplum oluşmasının zeminini hazırlanabilir. O, sihirli kelime rating yani paradan fedakârlık edile bilinirse… Edilmezse işte sonuç; dejenere edilmiş bir toplum. Evlilik programları kalktı, yani KHK ile kaldırıldı, ilginç şekilde medya buna nasıl olduysa “özgürlükler engelleniyor” diye yaygara koparmadı ama değişen bir şey oldu mu format değişti. Beş vakit namazını kılan ve kur’an okuma dışında annemin tek eğlence (!) kaynağı bu programlar… Söylenecek bir söz var mı? 
Kalın sağlıcakla diyecektim ki malum gündemimiz olan dolar krizi müthiş patladı. Buna da ben farklı bakanlardanım.
Adına ekonomik kriz diyen var, Brunson krizi diyen var, dolar krizi diyen var, ABD krizi, Trump krizi ve daha pek çok şekilde isimlendiren var bu krizi. Boyutunu nitelendirmek için de bazı söylemler kullanılmaktadır, ekonomik felaket, ekonomik deprem, ekonomik batış vesaire kısacası bu haftanın gündemi bu…
Sosyal medyada da geleneksel medyada da aynı gündem dönüyor. Ve tabi avamın lisanında da başka konu yok. Geleneksel medya yaslar gereği belli ölçütlere uymak sorumluluğu ve zorunluluğu olduğu için ifadeleri gündemle ilgili ifadelerini daha dikkatli kullanmak durumundayken sosyal medya kullanıcıları adeta kendi medyalarında istedikleri gibi at koşturuyorlar. Hafta sonu vakit bulup arkadaşlarımın sosyal medya hesaplarına şöyle bir göz gezdirdim. Kimisi “ülkemizde bulunan ABD üslerini kapatalım diyor (en çok da bu paylaşılıyor), kimisi “iPhone almayalım ABD krizi bitirir” diyor, İslami literatürü bilenler “herkesin bir hesabı varsa Allah’ında bir hesabı vardır” derken, daha seküler olanlar ise rakamları ve ekonomi politikalarını tartışıyordu. Güzel olan ise bütün toplum birlik içinde ABD’ye tepkili, hatta iktidara kızanlar, muhalefete oy verenlerde ABD karşısında ülkesinin yanında yer almış görünüyor. Avamda dile gelen bu söylemler tavanda da makes buluyor bütün muhalefet partileri çözüm için birlikte hareket edelim gayreti içine girdiler. Mankurtlar hariç…
Ben ekonomiden hiç anlamam ev ekonomimizi dahi hanım tutuyor o, ucunu bırakınca ben yakalayamıyorum. O sebepten ben bu işin ekonomik kısmını bilecek, bu konuda yorum yapacak belki de en son kişiyim. Fakat ben olaya farklı bir noktadan bakmaktayım. Öyle zannediyorum ki yakın bir gelecekte iyi ki ABD, “deli” Trump bu kararı vermişte biz bu sıkıntıya düşmüşüz diyeceğimiz yakın bir gelecek görüyorum.

Siz buna hayal diyebilirsiniz olsun, her gelecek bir hayalle başlar. Peki nasıl? Şöyle ki tarih, hiç bir zaman aynıyla tekerrür etmez. Bu bence yanlış ifade edilen doğru bir sözdür. Tarih benzer hadiselerle tekerrür eder ki böyle olması fıtrattandır. 
Biz millet olarak hangi dönemde ciddi bir saldırıya maruz kalmışsak ondan hep muzaffer ayrılmışızdır. Mesela 2000’lerdeki kriz küçük ve orta ölçekli işletmecilerimize ihracat ve ithalatı öğretmiştir. Yani işadamlarımız dünyayı keşfetmiştir. Kıbrıs Barış Harekâtı ve neticesi kendi silahımızı üretmemiz gerektiğini düşündürmüş ASELSAN ve Makina Kimya (MKE) gibi kuruluşları doğurmuştur.

Bu örnekler o kadar çoğaltılır ki. Evet, er ağzını açan ekonomist, stratejist, ya da siyasetçi hep aynı şeyi söylüyor: “katma değer üretimimiz, ağır sanayimiz yok. Bir tır domatesle bir iPhone alamıyoruz.” Bugün hükümetin eleştirilecek çok sayıda ekonomi politikası olabilir. “Sırf inşaatla işte geldiğimiz yer” diyebiliriz. Lakin o da gerekliydi. Belki bir dönem buna mecburduk. Evet, ulus olarak bizi dışarıdan gelen saldırılar, top yekûn mücadeleler değil, keyfiyetimiz, neme lazımcılığımız, zevkü sefamız batırmıştır. Ya da batırma eşiğine getirmiştir. Evet, şuan top yekûn bir saldırı var ve biz bu saldırıyla inşallah kendimize geleceğiz, zayiatımız olmayacak mı elbette olacak, elbette kaybedeceğimiz şeyler var, ama istikbalimizi inşallah kurtaracağız… Bu saldırılar bize kendi göbeğimizi nasıl kesmemiz gerektiğini az bir acıyla öğretecek… Kötü müttefikler bizi bağımsız devlet yapacak yeter ki aramıza girmesin tefrika (ayrılık)…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.