Bilal Dursun Yılmaz
Köşe Yazarı
Bilal Dursun Yılmaz
 

Nereden bakmalıyız/ 8

Eğitim, sistem, sorunlar vesaire… Kıymetli okurlar yazı yazmak hem kolay hem de zor iş. Dil önemli, üslup önemli, konu önemli velhasıl günümüzde kazanılmış ya da kazandırılmış bir etiketiniz yoksa yazacağınız şeyleri okutmanız zor hâsılı… İnsanımız okumayı o kadar seviyor ki köşe yazısını istiyor ki Twitter kıvamında olsun bir bakışta okusun bitsin… Aşağıdaki yazı vaktiyle yurt dışında Anadolu Lisesi eğitimi veren Türk Elçiliği bünyesinde eğitim faaliyeti gösteren bir lisenin okul idarecilerine, öğretmenlerine ve ilgili bürokratlara gönderilmiş bir mektuptur.  Eğitim yılının başında olmamız münasebetiyle buradan paylaşmayı uygun buldum. Mektup hulasa velisi olduğum bir öğrencinin sene sonunda getirdiği karnede 12 dersin 10’nun 1 ve 0 olan ders notları üzerine kaleme alınmıştır. “Evet, tembel ve ders çalışmayı sevmeyen bir öğrencinin velisiyim. Ama beyinsiz, aklı işlemeyen özürlü bir insanın, ya da hiç bir aile terbiyesi almamış, her türlü zararlı alışkanlığı olan ve toplum yapısını bozacak, arkadaşlarına kötü örnek olabilecek saygısız (saygıdan ne anladığınıza bağlı) ipsiz sapsız bir çocuğun ya da bir gencinde asla ve kat’a velisi değilim. Bunu ispat edecek bir kişi yoktur. Ne yazık ki insanı yetiştirme şuurundan uzak,  bıkkınlık ve yılgınlık içinde tam bir ecirlikle çalışmayı hizmet sayan sayın öğretmenlerim, Ben ilkokulu birden beşe bütün sınıfın tek öğretmen gözetiminde aynı derslikte okuduğu ve mezun olduğu bir dağ köyü okulunda okudum. Birçok kez de öğretmenim tarafından karaağaç odunu ile küçük parmak uçlarımdan dayak yedim. Erzurum soğuğunda buz gibi havadan donmuş ellerimiz öğretmenin sopasını yedimi kıpkırmızı olur yanardı. Bahsi geçen köyümde henüz küresel ısınma baş göstermediği o tarihlerde de kışın bir buçuk metre kar yağardı bir tipi esnasında elektrik telleri kopar elektrikler bir giderdi bazen baharda karların erimesiyle yollar açılınca elektriklerimiz gelirdi. Bizim köy çocukları için okula başlama tarihide hiç bir zaman Eylül ayının başı değildi. Ne zaman kar yağar biz okula öyle giderdik. Çünkü çobanlık yapacak kimse olmazdı. Bereket ki bazen karlar onuncu ayda yağardı… Ben sosyal hayata adapte olmayı, medeni dünyayı, küçüklere sevgiyi, büyüklere saygıyı o köy okulunda görmüştüm, öğrenmiştim. Bizim köyde 23 Nisan sadece öğrencilerin değil bütün köyün beklediği bir bayramdı, bir şenlikti. Ben yeni bir pantolonu ilk defa birinci sınıfta bir 23 Nisan bayramında giymiştim. Okuduğum ilk ilk şiir 6-7 yaşımda yani birinci sınıfta babamın tamamen ezberden yazdığı benimde ezberden okuduğum 12 kıtalık bir şiirdi. Bütün bunların olmasını temin edende, yapanda, o köyü elektrikler olmadan aydınlatabilende bir öğretmendi. Yani dayakta vardı eğitimde… Bizim velilerimiz öğretmenimiz bize kızdığında onun ensesinde boza pişirmek,  şöyle dursun öğretmene “hoca eti senin kemiği benim” derdi… Şimdi bütün kanaatimle iddia ediyorum sizin bugün modern dediğiniz, teknolojik dediğiniz bir sürü süslü lafla bezediğiniz şuan ki eğitiminiz ve sisteminiz maalesef benim 30 yıl önceki o dağ köyündeki eğitimin çok gerisinde. Benim ilkokul 4 sınıf sosyal bilgiler dersinden öğrendiğim 751 Talas Savaşını ve tarihi süreci bugün eğitim verdiğiniz lise öğrencilerinde bir anket yapsanız bilen on kişi çıkmaz (mektup Kırgızistan’da eğitim ataşeliği bünyesinde faaliyet gösteren bir lisenin öğretmen ve idarecilerine yazılmıştır). Bunun sebebi öğretmendir, idaredir, eğitim sistemidir siz isterseniz sıralamayı kafanıza göre yapın. Sorumluluğu veliye atmak, öğrenciye atmak sizi ecir olmaktan kurtarmaz. Söze geldiğinde öğretmenlik mesleğinin kutsallık edebiyatı yapılır (ben bu kutsallığa uyan çok muallim gördüm, üniversitede dahi) hizmete geldiğinde ecirlik muamelesi. Benim köy öğretmenim gibi sizlerin hiç öğretmeni olmadı mı? Ben ortaokul hocamı İzmir/ Çeşme de ziyarete gittiğimde siyah saçları aklaşmış aynı Murat hocaydı. Aradan 15 yıl geçmişti. Benim hayatımı etkileyen öğretmenlerim hep oldu yıllarca mektup yazdıklarım… Yazdığım mektupların fotokopileri bende duruyor… Ama belki sizler “elin çocuğunu ben mi adam edeceğim, anası etmemiş” diyenlerdensiniz.  Evet, siz edeceksiniz. Bu sizin göreviniz ve de üstünüzde hakkımız. Anası oraya kadar getirmiş. Okula veli olarak gelip gittiğimde ağzınıza tespih etmişsiniz “gömleğini pantolonuna sokamadık”, “derste konuşuyor” sizin modern eğitim düzeniniz kıyafet serbestliğini tartışırken en büyük mesele olarak kardeşimin kıyafetini konu yaptınız klişe cümlelerle…  Kaç öğrenciye kitap okuma zevkini tattıran şeker dilleriniz oldu. Kaç öğrencinin sosyal ve fikri yönüne rehberlik edebilecek dostane yaklaşımlarınız oldu. Oldu diyorsanız her birinin en az on, dokuz, yedi zayıf notu olan “moron” sınıfını nasıl oluşturdunuz o kişilerin beyinleri yok idiyse sizleri nasıl tanıyıp okulun yolunu buluyordular her halde hayvan demeyeceksiniz bunlara… Size hiç yalanı olmayan, zararlı olan her türlü alışkanlıktan uzak, yaşı gereği ve sizin de hep dediğiniz  “az sayıda çocuk mecburen beraber takılıyorlar” onların hatalarına bazen aptalca kurban gitmiştir. Temiz fakat tembel bir çocuk teslim ettim “moron” bir çocuk geri aldım. Neymiş dersi dinlememiş,  neymiş konuşuyormuş, neymiş düşük bel pantolon giyiyormuş, bereyle derse gelmiş… Sizler hocaları olarak ona bir meta gibi değil, gelecek gibi yaklaşarak “buda adam olur”  çabası gösterdiniz mi? tabi sizce cevap “biz bunun için varız” bunun için mi OSS’den OKS’den bilmem ne sınavından binlerce sıfırcı öğrenci çıkıyor.  Formu doldurmasını bilmeden, okuduğunu anlamadan... Verdiğiniz karneyi bir veli olarak sizlerin aynası olarak kabul ediyorum. Oradaki notlar sizleri daha çok yansıtıyor. Ben o köyde, belki sizlerde başka köylerde okudunuz ama benim kardeşim İzmir’de doğdu sayılır 8 yıl İzmir’de okudu onlarca öğretmenden ders aldı Talası’da bilmiyor Talas Savaşını da bugün karnesinde on zayıfla geliyorsa bu sizlerin büyük eseridir. Bütün eğitim camiasının.  Bunda başka sebep aramayın anası ona insan olmayı öğretmiş çobanda iyi bir insan olabilir gerisi sizin işiniz. Ben, benim kardeşim için gerekeni düşünür, gerekeni uygularım. Sizden yapmanız gerekenden başka bir beklentim yok. Bir de bir şeyler yapıyoruz diye çok havalanmayın çift maaş biter yetiştirdiğiniz “mal” nesiller var olan vicdanlarda baki kalır Ecir: kelimeyi açıklamayacağım zahmet edin sözlüğe bakın bir kelime öğrenin… Talas’la kastedilen bir ders ya da şahıs değildir bu bir genel bilgidir ve bu topraklardadır en azından ilgi uyandırır misalinden örnek…  (Bize rast gelmemiş iyiler her yerde olduğu gibi burada da olabilir yukarıdaki bazı tabirattan o iyiler tenzihtir.)” Mektup buydu, belki bir öfke patlamasıydı fakat artık çok klişe cümleler kurmaktan hepimiz bıktık. Her şeyin başı eğitim ama bizde yol sorunları çözüldü, alt yapı sorunları büyük oranda halledildi, sağlıkta eskiye oranla devrimden bahsedilebilir. Teknolojide epey mesafe kat ettik. Savunma sanayii başta olmak üzere üretimde hatırı sayılır bir ilerleyiş içindeyiz ama eğitimde her dönem yeni bir modelle sürekli sil baştan kararlarla, etiğim bürokrasinin her dönem değişmesiyle unutulan bakan adlarıyla gelebildiğimiz bir yer yok maalesef. Evet, derslik sayısı arttı, akıllı tahtalar, dağıtılan tabletler, bedava kitaplar serbest kıyafetler, beleş sütler vesaire fakat nitelikteki sorunlar artarak devam etmekte… İlk defa bir eğitim bakanı ülkenin tüm siyasi taraflarından olumlu not aldı göreve başladı. Herkes büyük umutlar içinde ben yarı umutluyum…
Ekleme Tarihi: 24 Eylül 2018 - Pazartesi

Nereden bakmalıyız/ 8

Eğitim, sistem, sorunlar vesaire…
Kıymetli okurlar yazı yazmak hem kolay hem de zor iş. Dil önemli, üslup önemli, konu önemli velhasıl günümüzde kazanılmış ya da kazandırılmış bir etiketiniz yoksa yazacağınız şeyleri okutmanız zor hâsılı… İnsanımız okumayı o kadar seviyor ki köşe yazısını istiyor ki Twitter kıvamında olsun bir bakışta okusun bitsin…
Aşağıdaki yazı vaktiyle yurt dışında Anadolu Lisesi eğitimi veren Türk Elçiliği bünyesinde eğitim faaliyeti gösteren bir lisenin okul idarecilerine, öğretmenlerine ve ilgili bürokratlara gönderilmiş bir mektuptur.
 Eğitim yılının başında olmamız münasebetiyle buradan paylaşmayı uygun buldum.
Mektup hulasa velisi olduğum bir öğrencinin sene sonunda getirdiği karnede 12 dersin 10’nun 1 ve 0 olan ders notları üzerine kaleme alınmıştır.
“Evet, tembel ve ders çalışmayı sevmeyen bir öğrencinin velisiyim.
Ama beyinsiz, aklı işlemeyen özürlü bir insanın, ya da hiç bir aile terbiyesi almamış, her türlü zararlı alışkanlığı olan ve toplum yapısını bozacak, arkadaşlarına kötü örnek olabilecek saygısız (saygıdan ne anladığınıza bağlı) ipsiz sapsız bir çocuğun ya da bir gencinde asla ve kat’a velisi değilim. Bunu ispat edecek bir kişi yoktur.
Ne yazık ki insanı yetiştirme şuurundan uzak,  bıkkınlık ve yılgınlık içinde tam bir ecirlikle çalışmayı hizmet sayan sayın öğretmenlerim,
Ben ilkokulu birden beşe bütün sınıfın tek öğretmen gözetiminde aynı derslikte okuduğu ve mezun olduğu bir dağ köyü okulunda okudum. Birçok kez de öğretmenim tarafından karaağaç odunu ile küçük parmak uçlarımdan dayak yedim. Erzurum soğuğunda buz gibi havadan donmuş ellerimiz öğretmenin sopasını yedimi kıpkırmızı olur yanardı. Bahsi geçen köyümde henüz küresel ısınma baş göstermediği o tarihlerde de kışın bir buçuk metre kar yağardı bir tipi esnasında elektrik telleri kopar elektrikler bir giderdi bazen baharda karların erimesiyle yollar açılınca elektriklerimiz gelirdi. Bizim köy çocukları için okula başlama tarihide hiç bir zaman Eylül ayının başı değildi. Ne zaman kar yağar biz okula öyle giderdik. Çünkü çobanlık yapacak kimse olmazdı. Bereket ki bazen karlar onuncu ayda yağardı…
Ben sosyal hayata adapte olmayı, medeni dünyayı, küçüklere sevgiyi, büyüklere saygıyı o köy okulunda görmüştüm, öğrenmiştim. Bizim köyde 23 Nisan sadece öğrencilerin değil bütün köyün beklediği bir bayramdı, bir şenlikti. Ben yeni bir pantolonu ilk defa birinci sınıfta bir 23 Nisan bayramında giymiştim. Okuduğum ilk ilk şiir 6-7 yaşımda yani birinci sınıfta babamın tamamen ezberden yazdığı benimde ezberden okuduğum 12 kıtalık bir şiirdi. Bütün bunların olmasını temin edende, yapanda, o köyü elektrikler olmadan aydınlatabilende bir öğretmendi. Yani dayakta vardı eğitimde… Bizim velilerimiz öğretmenimiz bize kızdığında onun ensesinde boza pişirmek,  şöyle dursun öğretmene “hoca eti senin kemiği benim” derdi…
Şimdi bütün kanaatimle iddia ediyorum sizin bugün modern dediğiniz, teknolojik dediğiniz bir sürü süslü lafla bezediğiniz şuan ki eğitiminiz ve sisteminiz maalesef benim 30 yıl önceki o dağ köyündeki eğitimin çok gerisinde. Benim ilkokul 4 sınıf sosyal bilgiler dersinden öğrendiğim 751 Talas Savaşını ve tarihi süreci bugün eğitim verdiğiniz lise öğrencilerinde bir anket yapsanız bilen on kişi çıkmaz (mektup Kırgızistan’da eğitim ataşeliği bünyesinde faaliyet gösteren bir lisenin öğretmen ve idarecilerine yazılmıştır). Bunun sebebi öğretmendir, idaredir, eğitim sistemidir siz isterseniz sıralamayı kafanıza göre yapın.
Sorumluluğu veliye atmak, öğrenciye atmak sizi ecir olmaktan kurtarmaz. Söze geldiğinde öğretmenlik mesleğinin kutsallık edebiyatı yapılır (ben bu kutsallığa uyan çok muallim gördüm, üniversitede dahi) hizmete geldiğinde ecirlik muamelesi.
Benim köy öğretmenim gibi sizlerin hiç öğretmeni olmadı mı? Ben ortaokul hocamı İzmir/ Çeşme de ziyarete gittiğimde siyah saçları aklaşmış aynı Murat hocaydı. Aradan 15 yıl geçmişti. Benim hayatımı etkileyen öğretmenlerim hep oldu yıllarca mektup yazdıklarım… Yazdığım mektupların fotokopileri bende duruyor…
Ama belki sizler “elin çocuğunu ben mi adam edeceğim, anası etmemiş” diyenlerdensiniz.  Evet, siz edeceksiniz. Bu sizin göreviniz ve de üstünüzde hakkımız. Anası oraya kadar getirmiş.
Okula veli olarak gelip gittiğimde ağzınıza tespih etmişsiniz “gömleğini pantolonuna sokamadık”, “derste konuşuyor” sizin modern eğitim düzeniniz kıyafet serbestliğini tartışırken en büyük mesele olarak kardeşimin kıyafetini konu yaptınız klişe cümlelerle…  Kaç öğrenciye kitap okuma zevkini tattıran şeker dilleriniz oldu. Kaç öğrencinin sosyal ve fikri yönüne rehberlik edebilecek dostane yaklaşımlarınız oldu. Oldu diyorsanız her birinin en az on, dokuz, yedi zayıf notu olan “moron” sınıfını nasıl oluşturdunuz o kişilerin beyinleri yok idiyse sizleri nasıl tanıyıp okulun yolunu buluyordular her halde hayvan demeyeceksiniz bunlara…
Size hiç yalanı olmayan, zararlı olan her türlü alışkanlıktan uzak, yaşı gereği ve sizin de hep dediğiniz  “az sayıda çocuk mecburen beraber takılıyorlar” onların hatalarına bazen aptalca kurban gitmiştir. Temiz fakat tembel bir çocuk teslim ettim “moron” bir çocuk geri aldım.
Neymiş dersi dinlememiş,  neymiş konuşuyormuş, neymiş düşük bel pantolon giyiyormuş, bereyle derse gelmiş…
Sizler hocaları olarak ona bir meta gibi değil, gelecek gibi yaklaşarak “buda adam olur”  çabası gösterdiniz mi? tabi sizce cevap “biz bunun için varız” bunun için mi OSS’den OKS’den bilmem ne sınavından binlerce sıfırcı öğrenci çıkıyor.  Formu doldurmasını bilmeden, okuduğunu anlamadan...
Verdiğiniz karneyi bir veli olarak sizlerin aynası olarak kabul ediyorum. Oradaki notlar sizleri daha çok yansıtıyor.
Ben o köyde, belki sizlerde başka köylerde okudunuz ama benim kardeşim İzmir’de doğdu sayılır 8 yıl İzmir’de okudu onlarca öğretmenden ders aldı Talası’da bilmiyor Talas Savaşını da bugün karnesinde on zayıfla geliyorsa bu sizlerin büyük eseridir. Bütün eğitim camiasının.  Bunda başka sebep aramayın anası ona insan olmayı öğretmiş çobanda iyi bir insan olabilir gerisi sizin işiniz.
Ben, benim kardeşim için gerekeni düşünür, gerekeni uygularım. Sizden yapmanız gerekenden başka bir beklentim yok.
Bir de bir şeyler yapıyoruz diye çok havalanmayın çift maaş biter yetiştirdiğiniz “mal” nesiller var olan vicdanlarda baki kalır
Ecir: kelimeyi açıklamayacağım zahmet edin sözlüğe bakın bir kelime öğrenin…
Talas’la kastedilen bir ders ya da şahıs değildir bu bir genel bilgidir ve bu topraklardadır en azından ilgi uyandırır misalinden örnek…
 (Bize rast gelmemiş iyiler her yerde olduğu gibi burada da olabilir yukarıdaki bazı tabirattan o iyiler tenzihtir.)”
Mektup buydu, belki bir öfke patlamasıydı fakat artık çok klişe cümleler kurmaktan hepimiz bıktık. Her şeyin başı eğitim ama bizde yol sorunları çözüldü, alt yapı sorunları büyük oranda halledildi, sağlıkta eskiye oranla devrimden bahsedilebilir. Teknolojide epey mesafe kat ettik. Savunma sanayii başta olmak üzere üretimde hatırı sayılır bir ilerleyiş içindeyiz ama eğitimde her dönem yeni bir modelle sürekli sil baştan kararlarla, etiğim bürokrasinin her dönem değişmesiyle unutulan bakan adlarıyla gelebildiğimiz bir yer yok maalesef. Evet, derslik sayısı arttı, akıllı tahtalar, dağıtılan tabletler, bedava kitaplar serbest kıyafetler, beleş sütler vesaire fakat nitelikteki sorunlar artarak devam etmekte… İlk defa bir eğitim bakanı ülkenin tüm siyasi taraflarından olumlu not aldı göreve başladı. Herkes büyük umutlar içinde ben yarı umutluyum…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.