Türkiye’nin son dönemlerde en çok tartıştığı konu ne ekonomi, ne siyaset…
Bu kez meselemiz çok daha derin, çok daha ürkütücü:
Devletin kılcal damarlarına kadar sızmaya çalışan bir sahte istihbarat yapılanması!
Sahte diplomalarla başlayan sahtekârlık dalgası, şimdilerde MİT personeli, jandarma, polis gibi ünvanlarla dolaşan sözde kamu görevlileriyle bambaşka bir boyuta taşındı.
Öyle ki bu kişiler; vatandaşları bir kenara bırakalım, kamu kurumlarında görevli personeli bile kandırmayı başarmış durumda.
Sahte kimlikler, düzmece rozetler, inandırıcı jargonlar…
Hepsi “devletim” diye dolaşan ama devletle uzaktan yakından alakası olmayan bir güruh için hazırlanmış bir tiyatro sahnesi.
Ben bu satırları yazarken düşündüm:
Devletin güvenliğiyle oynayan bu yapı kimden cesaret aldı?
Böylesine karmaşık ve profesyonel bir organizasyon nasıl kuruldu?
Ve en önemlisi, bu yapının içinde gerçekten yalnızca birkaç dolandırıcı mı vardı?
Yoksa arkalarında “görünmeyen” bir akıl, bir çıkar şebekesi mi vardı?
Şu ana kadar edinilen bilgiler şunları gösteriyor:
-
Bu kişiler birçok şehirde faaliyet gösterdi.
-
Sahte MİT kimlikleriyle iş bağladılar, insanlar üzerinde baskı kurdular.
-
Bir kısmı, yargıya bile sızmaya çalıştı.
-
Bazı resmi belgeler, içlerinden birilerinin kamu bağlantıları olduğunu düşündürüyor.
Eğer bu iddialar doğruysa, mesele yalnızca birkaç sahtekârın yaptığı iş değil…
Bu, devleti içeriden çökertme planı olabilir!
Bunun adı artık “dolandırıcılık” değil, örgütlü istihbarat terörüdür!
Buradan devletin ilgili kurumlarına sesleniyorum:
Bu olayı sadece birkaç kişinin üzerine yıkıp dosyayı kapatmak, gelecekte çok daha büyük faciaların kapısını aralayabilir.
Bu yapı deşifre edilmeli, perde arkasındaki bağlantılar tek tek ortaya çıkarılmalıdır.
Bu millet, bir daha “devletim” diyen sahtekârlara inanmak zorunda kalmamalıdır!
Ve buradan kamuoyuna bir çağrım var:
Kapınıza gelen, kartvizit uzatan, kendini MİT’çi, polis, savcı olarak tanıtan her kişiye inanmayın!
Gerçek görevli kimse, devletin resmi yollarından gelir.
Devlet ciddidir, kimliği de tavrı da bellidir.
Her şeyin sahteye döndüğü bu zamanda;
Gerçek devletin, gerçek istihbaratın ve gerçek adaletin yanında durmak zorundayız.
Bir milletin güvenini zedeleyenler, sadece kanun önünde değil;
Milletin vicdanında da mahkûm olacaktır.